Osman: Bir Kısa Yorum

Zeki Z. Kırmızı / 2020

Ayfer Tunç

Hemen hemen tüm yapıtlarını artan düş kırıklıkları eşliğinde okuduğum Ayfer Tunç’un (1964) son romanı Osman’ı1 dün gece bitirdim. Geç saatlere, gözlerim acıyana dek okudum. Bir haftalık okuma sürem boyunca da neden ne yazarına ne yazınımıza ne de roman türüne yakıştırabildiğim romanı bırakıp başka bir kitaba (sırada Faruk Duman’ın Barbatus 2’si var) geçmedim diye içim içimi yedi. Ayfer Tunç emek verdiğim, ilk öyküleri ve Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi’nden (2009, Roman) başlayarak büyük umut bağladığım bir yazar.

Soruyorum: Yeşil Peri Gecesi’nden (2010) beri beni huzursuz eden nedir, huzursuzluğumun kaynağı daha doğrusu?

Bunu irdeleme işini, E-Kitap 29: Ayfer Tunç’a erteleyip ülkemizdeki yazınsal bozgunun, özellikle roman türünde küresel yayıncılık ve yazın anlayışları yönetişim (!) biçimlerinden, kitleselleşme kaygılarından, ayrıca yerelde Orhan Pamuk vb.’nin sergilediği giderek egemenleşen örnekle(mele)rden (model) kaynaklandığını düşünüyorum. Yani kötü bir etkiden…

Daha da kötüsü, yazarın bir cins olarak kadın oluşunu ayraç içine alarak ve yazında cinsiyet başlıklı her türden yorumu peşin peşin yadsıyarak, ta Özakın’lardan, Ağaoğlu’lardan, Aral’lardan gelen bir teslim oluş eğilimini süreğen bir çözülme belirtisi olarak gördüğümü burada açıkça belirtmem gerek. 2010’lardan beri Ayfer Tunç’un belki bile isteye bu tuzağa düştüğünü görmek bana hep acı verdi. Bu konuyu da yıllardır yazar dururum.

İşte Osman, daha kötüsünün yazılabileceğinin kanıtı. Olay örgüsü ve kişi betimlerinin, edimlerinin gerçekliğimizle, yaşadıklarımızla ilgisinden ya da ilgisizliğinden ötürü değil elbette. Ama yazınsal (güzelduyusal) bir kaygının yokluğu, hatta dışlanması; uygulamaya ilişkin çoğu hiç de yeni sayılamayacak buluşçuluğun bir değere dönüştürülüp sunulması; dünyanın olgusuna çakılıp ya da gömülüp kalma (bir tür yeni-olguculuk), yani olgunun saltıklaştırılması; güncel siyaset ve bağıl yazının duygusal tepkelerini (refleks) öne çıkarma ve hem yazar hem okurda sıcak değim (temas) duyularının uyandırılıp bundan yarar (!) umulması; özlemle anılan (nostalji) o (güzel) dünyanın abartılı biçimde yalın, saf, suçsuz küçük (minör) döngüsüne toplumsal yatkınlığımızın, aslında duygudan tümden yoksun bir gözlemcilikle kaşınması ve bunun sonuçlarına ilişkin çok satmak, okunmak türünden somut beklentiler; 80 sonrası dünyamızın ardçağcı (postmodern) kentsoylu türedilerinin, hatta genç ve sınıfsız kalmışların (prekarya?) olanca başına buyrukluğunun özgürlük etkisi yaratmadaki önemine ilişkin köklü ve inakçıl (dogmatik) yanılgı; vıcık vıcık eski duygulanımın (melodram) yeni altdille (jargon) sunumundaki boşluğa ve seçimli duyarlık yoksunluğuna özgü negatif çekicilik; vb. vb. nedenlerle bir dibe vurmuşluk anlatısı Osman. Bunun çok başarılı örneği üstelik. Bereket bu toplumsal budalalaşma çılgınlığının (histeri) ayrımında olan birkaç yazar var dünyada ve ülkemizde.

Gerçekten beni çok umutlandıran ama kısa sürede düş kırıklıkları yaşamama neden olan yazarlarımız için çok üzülüyorum. Bunların içinden kimileri öyküden romana hızlı geçtiler. Bazıları ise bana göre hiç geçmemeliydi, Cemil Kavukçu gibi. Ama yanlışını gördü ve hemen çark etti. Ayfer Tunç da romana hızlı geçenlerden. Ama o roman yazmaktan hoşnut görünüyor. Bense tadı damağımda öykülerini arıyorum.

Yazınsal anlayışını olumsuz etkileyen bir özelliğini daha burada belirtmeden geçemem. Aynı şey. Ne devleti ne yönetimi (hükümet) kendileri ve ilişkileri açısından ayrıştırıp buluşturamamak yazınımızdaki yarılmanın en büyük nedenlerinden biri... Bir tür siyasal görüsüzlük, hatta buna solsuzluk diyeceğim. Bunu derken tüm bu yazarlarımızın kendisini öyle ya da böyle solda, en azından özgürlükçü (liberal) gördüklerini de ekleyeyim.

Şunu anlıyorum bir kez daha. Devleti dolduran ve biçimleyen içerik en başta eleştiriyi (kritik), dolayısıyla aydın(lanmay)ı yok etti. Hem de usu (akıl) zorbalıkla (despotizm) özdeşleştirmeyi başarıp kendini aydın, yazar, sanatçı sayanlara yedirerek…

Tunç’un son iki romanını (Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura, 2018; Osman, 2020) daha uzun anlamayı ve yorumlamayı umarak…şimdilik bu kadar.


[1] Ayfer Tunç, Osman, Can yayınları, Birinci basım, Eylül 2020, İstanbul, 504 s.