Zeki Z. Kırmızı / 23.11.2006

“Sayın Senyör, bütün ailem bu taşların altında yatıyor, şiarları da başuçlarında yazılı: Fazlası sizdedir. Fazlası bende olduğuna göre unutmayı unutma ile karşılamam” (Marguerita Yourcenar, Zenon, 56)


Yaşamın her saniyesi bir öncekini kapsar ve üzerine düşer: gölge olarak.

Yaşam sürer, geçer. Geçerken inanmak zordur ama, her şeyi de biriktirir.

Anlatı da anıdır (Roland Barthes).


Prizmatik kesişimler

Kesişim ve izdüşümler geometrisi (Kayan geometrik nokta).

Diyalektik (sarmal) kurgu.

Yaşam(sal) döngü.

Yani bir çemberden, bir olayın kendini dönüp bulmasından değil, bir küresel, dönüp kendini bulamayıştan

söz etmek yerinde olur. Başvuru noktası (odak) değişken, dönüşken ve oynak.

Kavrayışın üstündeki kavrayış… hangi kavrayışa kadar izlenebilir.

Dizgenin ucu açıktır:

Açık yapıt. Tam anlamıyla.

Film bittiğinde öykü başlar, her öykü karakteri için ayrı ayrı ve öykünün her yapıcısı, katkıcısı için

(yönetmeninden sürücüsüne) ayrı ayrı.

Zamanın kendi üzerine akışı: zamanın kendiyle örtüşmesi, buluşması (Yitirme pahasınadır).

Tokyo-Fas-Meksika-ABD

Asla ‘Kelebek Etkisi’ değil.

Postmodernizm asla değil, postmodernizme güçlü bir karşı çıkış.

İletişimsizlik? Yetmez. Hayır.

İletişimsizlik (!) bence değil. Ötesi.


İnarritu üzerinden geçer: Marx, Said, Jara, Allende, Chomski ve ötekiler. Bütün ötekiler geçer. Sınıflı toplumların gelmiş geçmiş bütün yitirenleri ve bunun acısını çekenler… geçer.


Oryantalizmin arkasındaki sinsi beyaz kültüre en etkili yanıt verilmiş olur. Tokat.


Olarak durur yapıt bu yüzden (hani soyutladığımızda yaşamdan, ona Sanat dediğimizde, orada duran öykümüz olarak gördüğümüzde).


Kültürlerin karşılaşmasında: ağlatan içezinci, burukluk.

Egemenlerin ve kölelerin diyalektiği.

Egemen kültür bireylerinin sefilliği ve köle kültür bireylerinin temizliği. Ve tersi de. Diyalektik içerden çalışır. Üstelik dışardan.

Kültür kakışması, yüzleşmesi, karma yaşantılardan üretilememiş, hüzünlü bireşimler.

Yaşamın inişli çıkışlı çoklu akışı.

Yazgının oluşumunda bireyin seçtikleriyle önüne gelenlerin indirgenemez zengin diyalektiği.

İki çocuğum için, diyor İnarritu. Filmin bitiş jeneriğinde sunu.

Gecenin içinde belirir en güçlü aydınlık. Film kara zeminde bu tümceyle biter. İnarritu bunu da deme gereği duyar. Üstelik, ayrıca. Bin teşekkür, binlerce.


Müzik. Dünya küremizin hüzünlü, acı dolu sesi akıyor çorak topraklar, kayalıklar üzerinden, çöl üzerinden. Meksika’da kakafoni. Tokyo’da unutuş.


Ricardo’ya ne oldu?

Büyük (Küresel) yalan:

Medyanın yalanı

WASP’ın yalanı

Küresellik yalanı


Üçlü ders;

Sinema öğrenilir.

Sanat öğrenilir.

Yaşam öğrenilir.

Birini diğerinin içinden geçerek öğrenmek

Sanatı yaşamın girdisine dönüştürmek


Sinema dersleri:

Zamanı yeniden biçimlendirmek

Yer’i yeniden biçimlendirmek

Geometrik kurgu

Binişik.

Uç uca eklenen değil (Meksika, Brezilya dizilerine dönerdi). Üst üste binip, farklı açı ve renklerle çakışıp süren.


Geriye Dönüş’e özgün bakış

Kamera ve içerik.

Kaç kamera.

Kamera sor(g)u.

Kamera bilinç.

Planlar ve açılar

Devinim, süre, titreşimler: bütün daha kurulurken çözülüyor

Büyük küre: tüfek odaklı (yanıltıcı olur, saplanılırsa)

Küçük küreler: Meksika/Japonya/Fas

Ve daha küçükleri: insanlar ve onların yaşadıkları (bakıcı Meksikalı, düğün, silah, oğul,vb.)

İçerikle uyumlu ritim. Yaşamın nabzı atıyor: güm güm!

Duygu tonu.

Renklerin dersi:

Aşk-Kan-Kırmızı.


Kan’dan geçiş: Boynu kopan tavuğun fışkıran kanından…

Sevinç acıyı taşır.

Kucağında, özenle taşır.

Kültür kültüre bakar, ve bakamaz.

Kültür kendi içinde nasıl çalışır?

Kendisiyle nasıl yarılır?


Ötekini seyretmek.

Beden bakışa oturmuş, bakış donmuş/ görmüyor. Ötekini baksa da algılamıyor.


Halklara, ezilmiş kültürlere, insanlara, renkli ve farklı olana (ötekine) bir saygı duruşu.

Eşsüremlilik/ardsüremlilik eytişmesi (diyalektik).

Müzik dersleri:

Bitiş jeneriği boyunca akan müziği sabırla dinlemeyen seyirciye yuh olsun!


Senaryo dersleri:

Bir başyapıt.


Oyunculuk dersleri:

Brad Pitt’in yüzü: starın yüzü değil. Zaten hep başrolde Amerikalı’nın yüzü kırılır, kırıldıkça kırılır.

Pitt ne yaptığını biliyor mu acaba? Biliyorsa kutlamalı. Ama en iyi oyuncu Pitt değil. Karısı rolündeki kadın bile daha iyi denebilir. Kaldı ki diğerleri.

Öteki (!)nin önünde anlayamamanın maskesi: WASP’ın konformizmini yitirdiği yerin çizgileri.

Bunalımın derinliği belirleyecektir çizginin değişimini.


Kalınan (bırakılan) yere dönmek değil. Onun ötesine ya da berisine, üstüne-altına. Ötekinin gözüyle, açısıyla.

Yaşam bölük parça iken işte bütün.


İnsan insanı bulur, daha bulduğunda yitirir.


Düğünün sevinci çöle çıkar.

Uygarlık ve onun görüngüleri, boş plastik su şişelerinden geçer.

ABD bir polis imparatorluğu olarak hem egemen, hem çözümsüz olur.


Japon genç kız: refahın (zenginlik) üstüne oturur. her şeyin sahibidir. Ama yaşam (yine de) dışarıda kalır. Mutluluk erişilemeyecek denli uzakta, uzaktadır. Teknonun düzleyen sesi, bastıran titreşimi, Çieko’nun sessizlini derinleştirir. Açısına girdiğimizde, görüntüye (fenomen) dönüşen dışarlık yüzeyselliğini ele verir. Beni de al, der Çieko. Dünya, kendini algılayışı içerisinde, onun sağır dilsizliğine yanıt vermez.


Çölün şiiri, gerçeğini Inarritu’nun dilinden, aşağılanma ve şiddet olarak gösterir.

Çölün iç yaşantısı.

Çölün dışardan yaşantısı.

Çölde buluşma.

Çölde Çay (Bowles).


İçeriğin dile, anlatıya, biçime kavuşmasının: havuz başındaki gençler. Hap.

Düş.

Kendi kalmanın.

Salıncak’ta uçmak.

Yalnızlığın yolu cenneti kat eder.

Eşsiz bir sahne (sinema anlatımı).


Bela dışarıdan gelir. Beyazlardan, Amerikalılardan.

Onun dirisi de, ölüsü de bela(dır).

Köy, yerinden oynar. Taşlar ayağa kalkar.

Artık ne çocuk çocuktur, ne kadın kadın.


Öteki, pistir. Ötekinin arınıklığı, berikine hastalık’tır. Dehşetle yaşantılanır.

Beyazlık (melek, ki Avrupalı, Amerikalıdır) lekelenir. Melek düşer.

Yaşlı kadın anlamak çabasına bile yeltenmez. Doğru olarak içinde taşıdığını aktarır. Melek nazlı.

Onlar (köylüler), ötekiler kendi öyküleri içinde kalırlar. Kalmak zorundalar. Afrika’nın içinde.


Eksilterek tümlenir anlatı. Her bakış eksikliğini kavrayıp kendini öteler, binişme.

Ağ örülür. Çözülür bir yandan. Örülür.

Anlatı(nın) bitmezliğidir geride kalan.

Su.

Avuçta kalan su(dan kalan).


Herkes bir öykü (geçmiş) taşır, buluşan, ayrılan. Herkes kendini gösterirken öyküsüne gönderir.

Öykünün sondan bir önceki halkası biz, kurarız bu öyküleri, sonra çözeriz her düğümü, sonra yeniden…

Gerçek, devinim olmalı (Herakleitos).


Elin kalçaya inişi.

Anne ve yetişkin kızları. Anne düğüne hazırlanıyor.

Tedirgin kalkışı.

Ellerin filmi.


Sınır. Göç. Uyrukluk.

Mexico City.

Çalışma izni.

Hizmet(çilik).

Yiten, yok edilen yaşam(lar). İstatistikler.


Turist.

ABD’nin yaşlı gezgini. Oryantalizm.

Korunakların arkasından kendinden hoşnutlukla esrik, yarı bunak kovboy bozuntusu.

Öngöremediği yerde bozgunu yaşar, dehşet(ler) içinde.

Amerika’sında (Home) değil.

Bunlar, bu yaratıklarca tehdit ediliyor.


Elçilik.

Helikopterler.

Kurtarıcı Rambo’lar…

ABD’nin her, ama her olayı  güdümleyip, amacıyla uyumlu senaryolaştırma, ideolojisine katma çabasının kaçınılmazlığı ve tartışılmazlığı ve…


Dünyanın gerçeği, Meksika, sınır sorunu olarak belirir.

Dünyanın sorunu, Tokyo’da gerçekleştirilememiş intihar olarak belirir.

Dünyanın sorunu, sevilmemek ve sevememek olarak belirir.

Dünyanın sorunu gelenek olarak, geleneğin ensesti olarak ve geleneğe rağmen bireysel yücelik, en olmadık anda beliriveren adanma olarak belirir.

Dünyanın sorunu dünyanın sahipleri ve bu sahipliğin mide bulandırıcı kibiri, kofluğu ve bunan görsel dayatmaları olarak (ideoloji) belirir ve karşısında ezilmenin getirdiği yıkımlar, boşluklar ve yitirişin içindeki mevziler, direniş korları, umudun közü, sevecenlik, paylaşma, günlük çözümler vb. olarak belirir.

Dünyanın sorunu ses olarak belirir, akar, geçer. Ses Fas’ta (köyün mezarlığında), Meksika sınır kapısında, Tokyo’da yankılanır, yaşam uzanır sesin içine, gizlenir, sonra bir çığlığa ulanır, uzar.

Dünyanın sorunu renk olur. Düğünün rengi, ölümün rengi, refahın rengi, boşluğun, hatta çaresizliğin bile.

Dünyanın sorunu, kendini görür ve dünyanın sorunu olarak belirir.

Duran kültürler.

Geçen kültürler.

Kıpırdayan.

Akan kültürler.

Kayan kültürler.

Bileşimler ve bozunumlar.

Dünü bozan, yarını bozan bugünü kuran, yıka kuran kültürler.


Tanıklıklar. Ayrıntı-göz.

İma etmiyorum.

İma ediyorum.


Görmek isteyen görecektir.


“Çanlar kimin için çalıyor diye sorma. Çanlar senin için çalıyor”.