Karşıdevrimle Hesaplaşma: Bir Cumhuriyetçinin Anıları…
Zeki Z. Kırmızı / Temmuz 2019
Karşıdevrimle Hesaplaşma: Bir Cumhuriyetçinin Anıları…
Zeki Z. Kırmızı / Temmuz 2019
COŞKUN ÖZDEMİR1 EŞİTTİR CUMHURİYET
Doksanıncı yaşdönümünü Kas Hastalıkları Derneği’nin bahçesinde kutladığımız aydınlanmamızın öncülerinden, değerli bilim adamı, ‘hocaların hocası’ Coşkun Özdemir’in anılarının ikinci kitabı önümde duruyor: Karşıdevrimle Hesaplaşma: Bir Cumhuriyetçinin Anıları…1
Fırından daha yeni çıkmış (Mayıs 2019) mis gibi Cumhuriyet ekmeği kokan kitabın başında Coşkun Hocanın elyazısıyla sunuşu şöyle: “Bir cumhuriyet sevdalısının anıları, umutları, kaygıları. Aydınlık günlere ulaşacağımız umudunu taşıyorum. 16.6.2019” Bu kısacık anlatımda yalnızca bir kişinin değil hepimizin öyküsü özetlenmiş. Cumhuriyet’in kurtuluş-kuruluş ilkesine sımsıkı bağlılık, tarihsel sapmalar karşısında duyduğumuz kaygı ve yine de direnen umudumuz... Çünkü bu öykü her yaştan ve baştan insanlarımızın öyküsü. Biz okurları da onun gibi öfkeliyiz ama yitirdiklerimizin yasını tutup özlem dolu yakınmalarla yetinmenin Cumhuriyetin yurttaşlarına yakışmayacağını bir kez daha Coşkun Özdemir ve kitabı örneğinde görüyoruz ve ister doksan ister dokuz yaşında olalım umutlu olmak için yeterli nedenimiz ve gücümüz yine de var, diye düşünüyoruz. Haliyle bu direniş tini ve görevi anı türüne bile özel bir işlev yükleyecekti. Cumhuriyet savunusu ilk kitapta1 genel çerçeveyi oluşturmuşsa da bu ikinci kitap, hemen hemen her türlü kişisel öykünün (ekli fotoğrafları saymazsak) ayracın dışına alındığı, günümüzde Türkiye’de yaşayan ve cumhuriyetin kaynaklarına borçlu olan bir aydının şimdi borcunu ödeme zamanı geldiği bilinciyle, özellikle toplumsal bir hesaplaşmayı öne çıkaran bir çalışma olarak dikkati çekmektedir. Artık kendimizle, kişisel öykümüzle uğraşacak, buna yazınsal değerler de ekleyerek biçem tasası güdecek zamanlarımız geride kaldı. Artık tek başına birey olmak ve buna kaynak ayırmak bir lükse dönüştü. Destekleyen toplumsal yapılar, değerler olmadıkça tek kişi bir düşlem olarak kalmaya yargılı. Kişinin kendini geliştirmesinin önkoşulu buna uygun toplumsal altyapının (eğitimi, adaleti, güvenliği, eşitliği, vb. ile) kurulumu… Coşkun Özdemir duyarlı bir aydınlanma insanı olarak işte bu bilinçle kendinden, kişisel öyküsünden çoktan vazgeçtiğini, o öyküyü kendisiyle birlikte tüm ülke yurttaşlarını da içine yerleştirebileceği bir cumhuriyet ideasıyla birlikte düşünebileceğini kanıtlarcasına anılarının ikinci cildini cumhuriyet davasına adamış, bir anlamda yaşam bildirgesini (manifesto) açıklamıştır.
Durum sonuçları bakımından doğru olsa da uygulamada küçük sıkıntıları peşi sıra sürüklemiş görünmektedir. Ne yazık ki ciddi bir yayıncılık yönetim yaklaşımıyla ele alınamamış olan anılar (ki Cumhuriyet Yayınevi önemli bir yayınevidir), özellikle ikinci ciltte içeriği anı türüyle ilişkilendirmeden tutun, kullanılan gereçlerin ve metinlerin iç düzenlemelerine dek ciddi bir dağınıklık sergilemektedir. Hocanın önceliği yayınla ilgili tasarım vb. olmadığı için bu konulara çok ilgi gösteremediği belli. Onun önceliği yukarıda belirtmeye çalıştığım şey. Öyle önemli bir toplumsal varoluş-yokoluşla ilgili bir öncelik ki bu geriye kalan her şey, hatta hocanın Türkiye’de seçkin bir yeri olduğu bilimsel uğraşıları bile ikincilleşebilmiş, hak ettikleri yeri alamamışlardır.
İlk kitaba göre ikinci kitapta türsel eksen kayması iyice belirgindir. Bu durum, anı türünün gereklerinden çok, Coşkun Özdemir’in içinde yaşadığı ülke ve dünyayla ilgili düşüncelerini, eleştirilerini, yorumlarını ve önermelerini, bunları destekleyecek kişisel verileri, öyküleri de elbette uygun yerde devreye almasıyla somutlaşır. Kitabın çekirdeğini oluşturan yaklaşık 134 sayfalık giriş bölümü, onun ülke ve dünya gündemini ensesinden sıcağı sıcağına izlediği ve tartıştığı bölümdür. Bu bölümde doğal olarak hocamız, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidar olduğu 2002 yılı öncesi ve sonrasında, olaylara verdiği canlı tepkilerini (gazete, dergi yazıları) yeniden değerlendirmiş, daha kapsamlı bir çerçeve içinde bütünleştirmeye çalışmıştır. Sonuçta Coşkun Özdemir’in Cumhuriyet aydınlanmacısı çizgisi en başından itibaren tutarlı bir çizgi olduğu için eklemlenmiş metin ve düşüncelerin birbirini desteklemesi ve güçlendirmesine şaşırmamak gerekir. Ama öte yandan aynı konunun sıkça yinelenmesi makalenin yer yer şişmesine ve okurun dikkatini dağıtacak bir düzensizliğe de yol açabilmiştir. Bu bir sorun mu, diye düşünülebilir. Çünkü hocanın da biz okurlarının da bu anılar bağlamında derdi bağcı dövmek değil üzüm yemek...
En başta anlamlı Uğur Mumcu, Server Tanilli, İlhan Selçuk göndermesi her şeyi bağışlatmaya, kimi kusurların üzerinden atlamaya yeter de artar. 2018 yılına dek siyasal toplumsal gelişmeleri satır satır yorumlayan Coşkun Özdemir, konuyu aydınlanmadan sapmanın başlangıcına değin taşıma gereği duymuş, tarihsel nedenleri ve gelişmeleri de imlemiştir. Derin tarihsel görüngeler içinde günü anlamamız olanaklıdır çünkü. Hem iktidar ve siyaset yapılarını hem de muhalefetin tarihsel seyri, gücü ve güçsüzlüğünü, solun deneyimini ve çelişkilerini gözden kaçırmamıştır. Halı dokur gibi bağlantıları, ilişkileri kurarak önümüze yakın dönem eleştirel bir Türkiye tarihi taslağı koymuştur. Ama odağında siyasal İslam projesi, onun Cumhuriyet’e ilişkin niyetlerinin tartışılması olan, söz konusu uzun yazıda sayısız tarihsel ad (Hocamızın canlı tanıklığıyla da sıkça bezenerek), olay, belge geçmektedir. Bu nedenle belgesel varsıllığını ayrıca vurgulasak yeridir. Gezi’den kritik seçimlere, medyadan ordu tasfiyesine, 7 Haziran 2015 seçimlerine, yaşamlarımızı yapay ve kasıtlı gündemleriyle her gün bombardımana tutan ve doğrudan yaşadığımız her şeye dokunan uzun giriş yazısı, okurun da belleğini diri tutma işlevi görmekte, sorumluluk almaya davet etmektedir. Hepimiz doğrudan yaşadığımız ve daha yaşayacağımız, Cumhuriyet’le birlikte yaşamlarımızı da karartan bu sürece kayıtsız kalamayız, bunu öğreniyoruz bir yandan Anılar’ı okudukça. Siyasetin oynak dengelerde seyreden değişken, dönüşken yapısı her gün yeniden stratejilerimizi güncelleyecek bir dizi taktikle yenilenmeli, öte yandan taktik oyunlar içerisinde asıl stratejik amaç (cumhuriyet, demokrasi, laiklik) unutulmamalıdır. Benim çıkardığım derslerden biri bu kitaptan. Çünkü kibirle, az olsun benden olsun tavırlarıyla güçbirliği yapamadığımız, dolayısıyla bir güce bir türlü erişemediğimiz açıktır. Bunu artık anlamış olmalıyız. Ayrıca çözüm yine siyasetin içinde, daha çok siyasallaşmaktadır, bunu da görüyoruz. Vazgeçmek, kendi paçamızı kurtarmanın derdine düşmek aslında teslim olmanın öteki adıdır. Böylece sola da özeleştiri için bir çağrıdır kitap. Ulusal sol siyasetleri de Hocamızın olgun birikimi ile değerlendiren, eleştiriden geçiren sayfalar az değildir metin içerisinde.
Son bölümde şöyle diyor Coşkun Özdemir: “Bitirirken tez zamanda engelleri aşıp akla bilime sahip çıkacağımızı bunun mücadelesini vereceğimizi umuyorum. Aydınlanma mücadelesi için daha çok yol arkadaşı bulmak zorundayız. Atatürk’ün öncülüğünde kurulmuş laik Türkiye Cumhuriyet’ini asla yıkamayacaklar.”
Hocamızın bu dileğine yürekten katılıyor, susmadığı, direndiği ve örnek olduğu için kendi adıma yeri gelmişken teşekkür ediyorum kendisine.
*
Kitabın yaşadığımız dünya ve özellikle Türkiye’yle ilgili, Coşkun Özdemir’in kişisel deneyimleriyle harmanlanmış ana bölümünü ‘Okuduklarım, Etkilendiklerim’ ara başlıklı (Nedense ayrı bölüm yapılmamış.) kısa bir bölüm izliyor. Burada çocukluğundan başlayarak üzerinde derin izler bırakan olay, kişi ve yapıtlara kısaca değinilmekte, kendi kişiliğini oluşturan kök bileşenler konusunda okurda anlamlı bir izlenim yaratılmaktadır. (s.134-161) Arkadan gelen bölümde ise Coşkun Hoca okumalarından yaptığı kimi alıntıları sıralayarak yine kendini tanıma konusunda ipuçlarını esirgemiyor ve biz okurlarını kendi okurluk deneyimine katıyor. Hem düz metin hem şiir alıntılarını içeren Alıntılar bölümü (s. 163-207) önceki bölümle birlikte Coşkun Özdemir’in başkalarının düşüncelerine en az kendi düşünceleri denli değer verdiğini bir kez daha kanıtlamış oluyor. Fotoğraflar eki ise (s. 209-239) seçkin ve duyarlı bir Cumhuriyet çevresi ve tarihini kalıcı biçimde belgeliyor.
*
Belki kitabın sonraki baskılarında ilişkisiz gibi duran bölümleri ayırıp birkaç kitap olarak düzenlenmesini önererek, ana bölümün siyasal gündem ve kişisel tanıklık konusunda dengesini yeniden bireşimleyerek (sentez) ve türsel anlamda (Anı mı, siyasal çözümleme mi?) iç tutarlılığın sağlanmasını umarak bitirelim kısa yazımızı.
Hocamızın kuşağı taşın altına elini cesaretle sokan ve aslında neyi yitirdiğimizi en iyi bilen kuşaktır. Selamlıyorum Coşkun Özdemir üzerinden tüm kuşakdaşlarını, ağabeylerimizi... Onlardan öğrendik, öğreniyoruz ve öğrenmeyi sürdürüyoruz boyun eğmemeyi, cesareti, direnmeyi ve umudu.
[1] Prof. Dr. (Nöroloji)
[2] Özdemir, Coşkun; Karşıdevrimle Hesaplaşma: Bir Cumhuriyetçinin Anıları, Cumhuriyet Kitapları Yayınları, Birinci Basım, Mayıs 2019, İstanbul, 238s.
[3] Özdemir, Coşkun; Urfa’dan Harvard’a, Kaynak Yayınları, Birinci Basım, Ekim 2012, İstanbul, 360s.