Zeki Z. Kırmızı / 2023

Füruzan

Füruzan; Akim Sevgilim (2023),

Yapı Kredi yayınları, Birinci basım, Şubat 2023, İstanbul, 129 s.


2000’li yıllarda büyük öykü yazarımız Füruzan’ın uzun aradan sonra yayımladığı kurgu yapıtı Akim Sevgilim, üç öykü içeriyor. On yıllar süren bir suskunluktan sonra gelen bir Füruzan kitabı başlı başına sevindirici bir olay sayılmalı. Öyküde bana göre 70’lerin başında gerçekleştirdiği devrimci çıkışıyla en önemli on öykü yazarımız arasına rahatlıkla koyabileceğim Füruzan’ı son kitabı yayımlanır yayımlanmaz okudum.

Öykülerin Füruzan geleneğini simgelemenin dışında bir değer taşıyıp taşımadıkları tartışılabilir. Çünkü yine Füruzan ve öncesinde, hatta sonrasında yazan öncülerin öykümüzde yarattıkları büyük dalgalanmayı, açtıkları yolu artçılar daha yükseğe taşımasını bildi. Bugün öykü yayımlayan tümü birbirinden değerli birçok yazarımızı bir çırpıda saymak olanaklı. Üstelik bunlar Füruzan da içinde büyük öykü birikimimizi çok da iyi özümsemiş yeni kuşak (en az iki kuşaktan söz ediyorum) yazarlar… Romanda, şiirde olmasa da öyküde önemli sayılabilecek aşamalar katettiğimizi söyleyebilirim izleyebildiğimce.

İşte bu nedenlerle Akim Sevgilim’in bana yaşattığı şey Füruzan öyküsünü anlamlı çağrışımlarla anımsatması yanı sıra yaratma gücünün zamanlar aşan direncini kanıtlama cesareti. İleri yaşlarında birçok kadın yazarımız bu cesareti kendilerinde hep buldular ve sözü yere bırakmadılar. Bu bağlamda Füruzan kitabını bir yeni bildirge, hatta meydan okuma olarak görmeyi öneririm.

İlk uzun öykü (s.9-55) Akim Sevgilim, Füruzan’ın köklü iki ana izleğinden birinin, artık kendi zamanını yitirmiş uzamlar (Bostancı’da köşk, Şişli’deki ev), insanlar (kentte sıkışmış eski yarı-soylu seçkinler ve daha çok da ömrünü tamamlamış yaşama biçimlerinin kadınlarda yankılanan boyutu) ve ilişkilerinin (geleneğin içinde boğulan duygular, tensel tutkular, vb.) hüzünlü (Füruzan’a özgü bir hüzün) anlatısı. Bizde neredeyse 150 yıllık geçmişi olan ve ustalarca çok işlenmiş bu izleğe Füruzan’ın geçmişte kadın açılı katkısı tartışılmaz ve eşsizdir. Burada, Akim Sevgilim adlı öyküde tam olarak böyle bir katkıdan söz edemesek bile daha değişik, daha somut, tensel, hatta erotizmi zorlayan oldukça özel bir katkıdan söz edebiliriz. Füruzan daha açık ve cesur bir cinsellik atağı içinde görünür. Biraz da yeni zamanların dilinden esinlenmiş gibidir. Bu dünyaya canlı bakış ve dikkatinin duyarlık eşiğiyle yakından ilişkili olmalı. Ama bir sonraki öykü, Sesi Olmayan Türkü’yle birlikte iki öyküyü şöyle bir okuma bağlamına da oturtmak yanlış olmaz. Her iki öykü de iki zamanlıdır. Yok olan ile yeni oluşan (türedi) yaşama biçimleri karşılaşır. Okur ilk aşamada bitenle başlayanın çelişmesi, çatışması türünden çatışkılı (dramatik) bir anlatıya hazırlar kendisini. Ama eksen yön değiştirir, kayar. Füruzan bizi alır bir halk anlatısına, hemen hiç ipucu vermeyen bir destansılığa (epik) taşır. Bunca somut kişi ve ilişki ile zamanları aşan, bir tarih içine asla sığmayacak bir soyut ‘insan’ öyküsü, örneğin sevda öyküsü aynı çerçeve içine konur. Elbette aynı çerçeve içine sığdırılması hiç kolay olmayan girişim, çok özgün bir duygu katmanı da yaratır. Yankılanmadır (eko) bu. Evrensel öykü şimdi-burada’ya yansır. Şimdi-burada’nın bin çelişki içinde karanlıkta el yordamıyla ilerleyen güncel ve sıradan öyküleri de genel çerçevenin en anlamlı yerine oturtulmalı ama bu kurguda bir dizi çelişkiyle olanaklı. Sorunu aşmanın yolu da türel anlatının geleneksel uygulamalarını devingen bir dönüşüme uğratmak. Füruzan da ilk yapıtlarından başlayarak iki uzlaşmaz evreni, son derece kişisel çatışmalar (drama) ile son derece soyut genel insan yazgısını gizli bir dramatik-epik bağlamla harmanlar. Duygu (genellikle hüzün) bu uyumsuzlukla ilgilidir onda. Ama şunu hiç unutmamalı, sonunda söylemek istediği şey bir türkünün yalınlığı, tadı, zaman aşan yanıdır. O bir türküyü içinden geldiği gibi söylemenin peşindedir. Sözünü ettiğim bu yazınsal (poetik) sorunu bugün düne göre daha başarıyla kurguladığını söylemekse oldukça zor. Daha kısa üçüncü öykü, Varoşlarda ise Füruzan’ın öteki büyük izleği yankılanır. Doğrusu kitabın duygusal katmanıyla bağlantılı olarak en etkileyici öyküsüdür. İzlek çocuk evreni ve kavramı üzerine sürdürülen bir tartışmayla ilgili. Çocuğu yazınımızda hiç kimse (Orhan Kemal, Yaşar Kemal, vb. de içinde) Füruzan gibi kavrayıp görünür kılamadı. Çocuk onunla dünyaya iliştirilen bir varlık değil, onun ana bileşenlerinden biri olarak ortaya çıktı. Onun çocuğu (genelde kız çocuğu), geliştirdiğimizi savunduğumuz ve şişindiğimiz uygarlığımızın kara deliği olarak oradan bize bakıp durdu. Tıpkı herhangi bir hayvan gibi başına gelenin ne olduğunu asla anlamadan başkaları nedeniyle başına bir şey geldi. Yerleşik düzenler ve onların anlatım biçimleri (sanatlar, haklar, aktöreler, düşünceler, devrimler, vb.) çocuğun başına gelen şeyi sınıflandırmak için çok çaba harcadılar ve harcıyorlar. Ama Füruzan bu çabanın özünde yatan acımasızlığı yüreğin tam ortasından gösterdi. Kim gördü, hangi bilinç salt bu nedenle onulmazlıklar içre kanadı, diye sorulursa yanıtlamak kolay değil. Çöp evinde çöp toplayıcı babasıyla beş yaşının olanca kendiliği ve bilmezliğiyle yarı aç yarı tok yaşayan çocuğun yazgısı çoktan biçimlenmişti: akşamüzeri babayı bekleyen bakışın içine babanın görüntüsü bir gün tabii ki girmeyecekti. O gün bir gündü, bu gündü. Babanın beş yaşında çocuğu dünyanın ortasında, yapayalnız bırakacağı gün…çocuk ölecekti ama ölmek nedir bilmeden… Füruzan’a yalnız biz değil tüm dünya borçludur teşekkürü. O çocuğu, görmeyi istemediğimiz, geçiştirdiğimiz o görüntüyü, onun arkasındaki ortak suçumuzu kanırta kanırta gözlerimize soktuğu için… Dünyanın hiçbir yerinde ve zamanında bunun, bir çocuğun ya da bir hayvanın ölümünün özürü yoktu, olamazdı, olmamalı. Çünkü öldürenlerin (katil, cani) yapımında onların en ufak katkıları hiç olmadı.

 

(2023)