İki Yeni Okuma
Zeki Z. Kırmızı / 2018
İki Yeni Okuma
Zeki Z. Kırmızı / 2018
Tanizaki, Juniçiro; Naomi: Bir Budalanın Aşkı (痴人の愛, Chijin no Ai,1924)
İng. Çev. İlker Özünlü,
Jaguar Kitap yayınları, 2. basım, Ağustos 2017, İstanbul, 263 s.
*
Tanizaki, Juniçiro; Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın (猫と庄造と二人の女, Neko to Shōzō to Futari no Onna, 1936,)
Çev. Sinan Ceylan,
Jaguar Kitap yayınları, 1. basım, Ağustos 2017, İstanbul, 100 s.
Büyük yazar Tanizaki'nin Türkçe'ye çevrilmiş daha önce dört kitabını okumuş, hakkında uzunca bir değerlendirme yazısı yazmış ve 2017 Okumalarım kapsamında E-Kitap 1: çağdaş Japon Yazını ve Dört Yazar'ın ikinci bölümü olarak kendi bilgisunar sayfamda (www.okumaninsonunayolculuk.com ) yayınlamıştım. Arkadan yayınlanan iki Tanizaki romanı ( Naomi: Bir Budalanın Aşkı ile Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın) da kısaca bu kervana katılacak, aşağıdaki yazı E-Kitap 1'e eklemlenecek ve kitap biraz daha tümlenecek.
Ama önce Wikipedia'dan yararlanıp biraz değiştirerek yapıtlarını, doğru tarihlemek, konuşlandırmak için listelemek istiyorum:
YIL |
JAPONCA YAPIT ADI |
TüRKÇE YAPIT ADI |
1910 |
刺瀸,Shisei |
Dövmeci (Sazende Şunkin) |
1912 |
恐怖,KyÞfu, |
|
1918 |
橝〄歰,Kin to Gin |
|
1919 |
埤塾圄《暣, Fumiko no ashi |
|
1921 |
励, Watakushi |
|
1922 |
瀸垹, Aoi hana |
|
1924 |
令人《愛, Chijin no Ai |
Naomi |
1926 |
友丠〄松永《捡, Tomoda to Matsunaga no hanashi |
|
1926 |
瀸塚氎《捡,Aotsukashi no hanashi |
|
1928-20 |
勩,Manji |
|
1929 |
巬喦惢,Tade kuu mushi |
|
1921 |
合橚奢, Yoshino kuzu |
|
1922 |
庒刈,, Ashikari |
|
1922 |
春琴抄, ShunkinshÞ, |
Sazende Şunkin |
1922 |
潠壣刢摳, In'eiRaisan |
|
1925 |
武巔公勈捡, BushukÞ Hiwa, |
|
1926 |
猪〄庄椐〄二人《女, Neko to ShÞzÞ to Futari no Onna, |
Bir Kedi, Bir Adam ve İki Kadın |
1942-48 |
嘠濐, Sasameyuki |
Nazlı Kar: Makioka Kızkardeşler |
1949 |
堩堞湦幹《母, ShÞshÞ, Shigemoto no haha |
|
1956 |
汥, Kagi |
Anahtar |
1957 |
幼堩時代,YÞshÞ Jidai, |
|
1961 |
任仾壱人日护, FĆten RÞjin Nikki |
Çılgın İhtiyar |
Bu durumda Naomi (1924) ve Bir Kedi, Bir Adam ve İki Kadın'la (1936) Tanizaki'nin başyapıtı, Türkçede Nazlı Kar(Can Yayınları, 2015) adıyla yayınlanan Makioka Kızkardeşler 'in (1943-48) öncesine dönmüş oldum. Kuşkusuz bunlar ve diğer büyük yapıta hazırlık çalışmaları kapsamında görülebilecek 1940 öncesi verimleri daha önce Tanizaki hakkında kendimce oluşturduğum değerlemelerimi ve yargılarımı değiştirmeyecekti. Üstelik 1933 öncesi yıllara yayılan o eşsiz öyküleri de dikkate alırsak...
Her iki kitap da Tanizaki'nin diğer birçok yapıtı gibi kadın erkek arasında, genellikle kurumsal yapılar içerisinde ve toplumsal dönüşümlerle bağlantılı ilişkilere odaklı. Ve Nazlı Kar (Makioka Kızkardeşler) dışında anlatıcıları yanılmıyorsam erkek anlatıcı. Hatta bir genelleme yapılabilir, anlatıcılarının özgün (tipik) bir kesiti (profili) çıkarılabilir sanki. Batılaşma, çağdaşlaşma eğilimlerine yatkın, gelenekle bağlı olsa da dışavuran yüzünde uygar görüntülü biri izlenimi veren, dedikoduya düşkün, kadın evrenine az ya da çok bulaşık, geleneğin kaldırabileceğinden daha hoşgörülü, ilkelerden çok durumu kurtarmayı amaçlayan (oportünist), oldukça açık sözlü ve oyun düşkünü (oyunbaz, entrika sever), keyif ehli, beğenisi orta yüksek, ekinsel donanımı Japon toplumu ortalamasının üstünde, kapalı geleneksel toplumun dolaylı cinsel anlatımlarına egemen ve eril açılı, orta gelirli, vb. biri erkek anlatıcısı ya da ana (erkek) kişisi Tanizaki'nin.... Kurnaz, akıllı olduğuna inanan, özgüvenli biri olsa da kadının fendi konusunda (düştüğü tongaya bakılırsa) aslında saf, hatta ahmak biri denebilir. Ama bu ahmaklıkta keyfinden ödün vermeye neredeyse üşenen bir ' amaaan, çekiver kuyruğunu, gitsin' türünden bir nemegerekircilik, hazcı (hedonist), Epiküryen bir gizli uyanıklık, hinlik de yok değil. Sonuçta keyif ('artı-keyif') için ödünleme eşiğinın sıradan bizlere göre yüksek olduğu, zevkinde deyim yerindeyse bir tür aksoylu (aristokrat) davranıyı (gestus) içerdiğini de belirtelim.
Her iki kitabı da Makioka Kızkardeşler'in (MK) kapsama alanı içinde görüyorum, o büyük yapıtta neredeyse tümüyle içkin bu anlatılar. Ama MK'de izleksel ağırlık gelenekle Batı çağcıllığı (modernite) arasında gerilim üzerindeyken daha önce yazılan bu iki kitap kadın-erkek, evlilik ve cinsellik izleklerine daha yakın duruyor. Ama çok sonra 50 ve özellikle yaşamının son yıllarında kadın erkek ilişkileri ve cinsellik yeniden ve iyiden öne çıkıyor. Ama bu demek değil ki Naomi aynı zamanda neredeyse kitabın yayınladığı tarihe (1933) dek geçen yarım yüzyılda Japonya'nın en köklü toplumsal dönüşümünün, Batılılaşma siyasal tasarının (proje) yankılarını taşımıyor. Tersine, bizde daha yakın dönemlere değin süregelen ama RecaizadeMahmut Ekrem'den başlayarak özellikle büyük yazarımız Hüseyin Rahmi'de (Gürpınar), YakupKadri'de (Karaosmanoğlu) ve sonraki uzun dönemlerde birçok önemli yazarımızın cebelleştiği Batılılaşma sorunu, batılılaşmanın geleneksel toplumlarda ve onların gündelik yaşamlarındaki sarsıcı (travmatik) sahne anlatıları Tanizaki'nin ve bu erken dönem yapıtının da neredeyse ana izleğidir. Orta yaşlı adamla genç kızın sonu baştan kestirilebilecek acımasız öyküsü dünya yazınının en bilindik izleklerinden üstelik ve bu Na-o-mi öyküsü Lo-li-ta'yı (Vladimir Nabokov, özgün dilde 1955) yankılamıyor ama tersi söylenebilir. Naomi tam 22 yıl önce yayınlanmış bir erken Lolita anlatısı ve Nabokov'un Tanizaki'yi bildiğini varsayabiliriz (herhangi bir sonuç çıkarmasak da).
"Karı koca olarak aramızdaki ilişkiye ait gerçekleri olabildiğimce dürüst ve samimi bir biçimde, yaşandıkları gibi aktarmaya çalışacağım," diye açıyor anlatısını, aldatılmaya, tutkusunun acınası kölesi olarak doymak bilmeyen 27 yaşındaki erkek anlatıcımız. Anlatma zamanından yedi yıl önce şu andaki karısıyla (ki yapıtın kökündeki esprinin ilk göstergesidir bu) tanışmıştı. Ama ben öykü üzerinde durmayacak, Tanizaki'nin tüm yapıtında kendini açıkça gösteren gülmece (mizah) duygusuna, ' eğlence' anlayışına, geleneğe aşkın özgürlükçü bireye ilişkin olumlu bakışaçısına, dilinin okuru mutlu kılan, okuduğu yapıtı aynı zamanda haz kaynağı nesne olarak algılamasını sağlayan gevşetici, sağaltıcı, okşayıcı, keyiflendirici dilsel tutumuna değineceğim. Özellikle bu sonuncusunu nasıl bir dil tutumuyla ve niyetle sağladığını anlamaya çalışacağım. Öyle sanıyorum daha önceki Tanizaki çalışmam da benzer sorular dolayında dönenmiş ve ayrıntılı yaklaşımlar sergilemiş olmalı. Belki de oradaki sav(lar)ımı yinelemiş olacağım. Kafede çalışan gencecik, neredeyse çocuk-kızın Batı çağrışımlı 'sofistike' adı ve Hollywood oyuncusu Mary Pickford'u anıştırması Kawai Bey'i (Naomi'nin seslenişiyle Joji) büyülemeye yetti. Batılı her şey çünkü moda ve çekiciydi.
Kawai Bey, 16 yaşından alıp eliyle besleyip büyüttüğü bu genç dişi fettanın (şeytan) kurbanı olduğunu (Benzeri bir öykü için, Bkz. Theodor Dreiser, Kızkardeşim Carrie, özgün dilde 1900), sayısız kez birçok insanla aldatıldığını, üstelik kendisinin de ayrımında olmadan ya da Naomi'den ayrılamayacağı için bile bile onun aldatmalarına göz yumduğu ya da göstermelik özürlerle yetinerek bağışladığı Naomi'ye aldatılmak konusunda doğrudan aracılık ettiğini, Naomi'ce aldatılma koşullarını iyice pekiştirdiğini çok geç anlar. Anlar da ne olur? Kurallı, saygın, sözleşmeli, göz yummalı evlilik(ler) sürer gider.
Küçük insan üstesinden gelemeyeceği sorunlarla karşılaştığında (burada vazgeçilemez tutku) tüm engelleri indirger, hafifletir, ödünler. Acı ama bolca gülünç şeyler yaşanır, sahneler gerçekleşir. Burada Tanizaki'yi güçlü ve etkili kılan şey bir tür ikiciliği (düalizm). Çünkü bu ikici bakış arzu nesnesini ayıklama, onu bedenleme, somut bir kaynağa dönüştürme olanağı sağlıyor. Yani anlatıcının soyut dil içi bakışı, anlatısı, ıraklanıp (mesafelenip) kendisinden arzulanan bir şey, nesne, öteki, beden, vb. yaratıyor. Düşünce yarattığı bedeni arzuluyor, yani bir parça ötekini. Bunun için Birin çatlaması, ikilenmesi, bir parçadan ötekine yönelişin bir yatkınlığa dönüşmesi gerekir. Tabii fraktal iz üzerinde arta çoğala yinelenme(ler) ötekilere doğru sürer. Her öteki için öteki için öteki...aynı zamanda arzunun da kaynağı, nesnesidir ve öte yandan arzulayan buradaki ben, özne (bilinç, düşünce) öteki nesnece büyütülen aynı zamanda ötekinin şeyidir (ötekinin hem ötekisi, hemöznesi). Bu düzenekten eğlenceli, hafif bir öykü çıkıyor ama tüm hafifliği içre ' insanca, pek insanca' ve evrenseldir. Hepimizin azıcık eşelendiğimizde üstünkörü kapamaya çalıştığımız (beton kent ortamında dışkısını kapamaya çabalayan kedi, köpek gibi) hafif ama kıvrantılı öykümüz aynı zamanda diğer canlılar evrenine olan üstünlük savımızın kof kibirine eşlik eden ekin-içi bir utançla da atbaşı gider. Hafifliğimizden, sıradan duygu ve düşüncelere aslında iye (sahip) oluşumuzdan duyulan utanç ve onu bastırmak için bin dereden su getirip yarattığımız maske(ler) ya da abartarak yükselttiğimiz söz ve davranılar ( rit'ler) tutmazlıkları, güldürü öğelerini, dayanılmaz çırpıntılı (histerik) sahneleri kaçınılmaz kılar.
Yukarıda belirttiğim gibi Tanizaki okurluğunun (eleştirisinin) ortaya çıkarıp serimleyeceği birkaç sorudur onun Japon ve Dünya Yazını'na katkısını gösterecek olan ve sonunda uzun çalışmama dönüp baktığımda sorulması gereken soruyu sormuş ya da buna epeyce yaklaşmışım gibi geldi bana.
Bu sorulardan, özellikle 20.yüzyıl başı parlayan çağcıl (modern) Japon Yazını düşünüldüğünde, sorulması gereken ilki, tarım toplumundan çıkma, Batıyla (Hristiyan ekinle) yüzleşme ve baş etme, Avrupalılaşmanın, toplumun katmanları, kırışıkları arasında çalkantılarla yankılanması. Bu soruyu hemen tüm öncü çağcıl Japon yazarları sordu ve bulundukları yerden yanıtlamaya çalıştılar. Tanizaki ve bana göre çoğunun yanıtı duru, açık, kesin değildir. Bu da onları bir tür seçmeci (eklektik) bireşimlere (sentez) zorladı. Anlatma, aktarma uygulayımları (teknikleri) tıpkılama düzeyinde batı örneğini izlerken neredeyse, içerik arkada bırakılanın özlemi ile gelecek olanın tedirginliği arasında asılı kaldı. Böylesi bir yerden yazan Japon yazarların tepkileri değişik oldu, aşırılıklar olasıydı (Mişima), sapmalar, yatağından çıkma, ağlatıyı gülmeceyle dengeleme, duyumculuk (Tanizaki), iki uzam-zamanlı dönüşlü anlatımlar (Kavabata), düşlem, fantezi (Akutagava), vb.
Böylece ikinci soru Tanizaki bağlamında biçimlendi: Somut(layım). Somutun arsız, doğal yıkımı anıştıran, haberleyen açıklanamazlığı insan bedeni (ya da bedenin bir parçası, ayak) üzerinden okundu. Eğer zaman daralır, kısalır, hatta tersinirse geçmişin ve geleceğin tasarımdışı kaldığı doğal yıkım coğrafyalarında (doğal yıkımı geniş düşünelim) tek(il) bedenin umutsuzca açılır önü. Kuramlar, açıklamalar, uzam-zaman(sızlık)lar bedenle sınırlanır, ötesi savunma alanının dışında bırakılır, saltık (mutlak) sıfır noktasında, yani açıklamanın olanaksızlaştığı Tanrısızlık noktasında bedenin usla da işi kalmaz. Sinirsel (nöral) birikim bedenin gerçekleş(me)mesine kilitlenir. Silinen (delete) yalnızca us değil, onunla eklemlenerek varlığa getirilen tüm değerler dizgesidir de. Tanizaki özelinde aslında bir nihil'den, en azından tümcül bir yordam olarak nihil'den söz etmediğimi belirtmem gerek. Tanizaki alacakaranlıkta el yordamıyla dokunduğu bedeni oldukça kabul edilebilir tanımlar, betimler içerisinde, önyargısız tadım izlencelerine almaktan çoğunu yapmamış, kendini akışa bırakmıştır. Şunu da söylemek doğru olacaktır. Kimi erotik, bedensel haz göndermeli erken öykü ve romanların yazıldığı dönem neredeyse Japonya'da baskı ve yasağın derinleştiği, aşırı ulusçu (şoven) dönemlerdir ve bu bizim 80 sonrası Türk sinemasında seks furyasını uzaktan çağrıştırır. Ama tabii ki yalnızca bu, yalın, sıradan bir yargı olarak kalır Tanizaki'nin büyük sorunsalı (problematik) yanında. Yazısıyla yanıtlaması, çözmesi gereken sorunu büyüktür ve yeterince cesareti vardır. Tartışmayı bedene (töreyi zorlayacak kerte) taşıyınca dışarının dikkati yönlendirilmiş, asıl tartışma konusunda sonuç alıcı tepkisi az çok giderilmiş de oldu. Yine de başyapıtının (MK) fasikül olarak yayınlanırken yasaklandığını (1943 yanılmıyorsam) unutmayalım.
Üçüncü bir Tanizaki sorusu da bedene bağlı ya da gömülü duyumsallık meselesinden çıkar. Her ne denli gerçekte eşdeğerli olmayan haz, duyum, zevk, keyif, artı-keyif, tutku, vb. kavramları rastgele kullanıyor olsam da Tanizaki çözümlemesinde doğru kavramı saptayıp değerlendirmeyi onun üzerinden temellendirmek bana göre çok önemli. Üstelik Japon yazınında (belli bir tarihsel döneme özgülenebilir kuşkusuz) bu beden siyasetinin yazında dışavurumunun, 1) kaynaklarını, 2) başka başka gerçekleşmelerini, 3) evrimini, dönüşümlerini, 4) ülke içi ve dışında yankılanmalarını, 5) işlevini, 6) katkısını, vb. karşılaştırmalı (korelativ) irdelenmesi (ki elbette yapılmıştır) bedenle siyaset kurmuş ya da henüz kuramamış, içinden çıkamamış öteki ekinler (kültür) ve bu arada bizim yazınsal ekinimiz için de anlamlı, önemli sonuçlar yaratması beklenir. Yeniden ve bu iki Tanizaki, bir yeni Mişima okumasından sonra aslında bedenin üzerine oturtulduğu arayışın daha kuramsal, düşünsel bir arayışa bağlanabileceğini, duyumsal denemeler, duyumsal ( sensual) ile gizemselin (Doğu, Budizm, Zen gizemleri) arakesitlerine odaklı girişimler olduğu yönünde izlenimim güçlendi. Tanizaki'de gündelik gelgite bırakılmış bedenin dışavuran dilinin, anlatısının (ifade) dolayım(sal incelikler) ve oyun (entrik) olarak yankılandığını görmek zor değil. Alıp kendi ekin (kültür) bahçemize döndüğümüzde benzerlikler damak uçuklatacak kertedir. Bunu da daha önce belirtmemişsem eğer, şimdi burada söylemiş olayım.
Uzamsız-zamansızlığa doğru oyun (entrik) içre savrulan beden yüzeyde başıboş sal ya da kayık gibi sürüklenecektir. Yönetilmek bir büyük komedyaya dönüşecektir. En çatışmalı (dramatik) anların yüreğinde gülmece (mizah) mayalanacaktır. Bu özgül dönemlerin 'neye attım, neyi (kendimi) vurdum' ağlatısal güldürüsü daha ayrıntılı açıklamaları hak ediyor kuşkusuz. Yazar düşünce insanı, açıklama peşinde kuramcı değildir. O bir somuta (fena halde) takılır, tümü budur aşağı yukarı.
Naomi ya da Bir Kedi, Bir Adam, İki Kadın üzerinde ayrıca ve ayrı ayrı durmayacağım yukarıdaki genellemelerden sonra. Aynı sözcükler bir set olarak Tanizaki yapıtının tümüne ilişkin anahtar işlevi görmektedir. Bir kez daha sıralarsak; (görünüme gelen ve orası burası gizlenemeyen, fetiş) beden, (dalgalanan beden parçacıklarının erotik, ayartıcı, baştan çıkaran işlevi olarak) duyum (sal algı), (bu iki kavramı dar, sıkışık zamanlarda, deprem, sel, atom bombası, vb. yıkım beklentilerinde göreleştiren diller, dışavurum biçimleri) içten pazarlılık, oyun -bazlık, dedikodu, yalan, aldanma ve aldatılma, gündeliklilik ve doğal olarak gizli bir hiççilik (nihilizm) ve (gülmecesi öne çıkmış durumlarıyla) düşüş.