Yalınlık Orada Bir Nesne Olsaydı Eğer…

Zeki Z. Kırmızı / 2021

Olag H. Hauge

Okurluğuma eklenen bir armağan gibiydi Orhan Tekelioğlu’nun Yeni Norveçcenin yerel bir ağzını (diyelekt) kullanan Olav H. Hauge’den yaptığı seçki. 1966-1980 arası yayımladığı kitaplarından Norveçce-Türkçe çift dilli baskı1 ülkemizde bence yılın çeviri şiir kitaplarından. Son yıllarda Avrupa Kuzeyi ve İskandinav Yarımadası ülkelerinden yapılan şiir çevirileri (daha çok seçki biçiminde) arttı ve bu sevindirici bir şey. Daha çok o ülkelere göçmüş, oralarda yaşayan yazınla (şiirle) ve Türkiye ekinsel yaşamıyla bağlantıları süren insanlarımız iki ekine de içeriden tanıklık etmenin öndeliğiyle (avantaj) başarılı çeviriler yapıyorlar. Orhan Tekelioğlu’nun kitaba yazdığı önsöz Norveç ekinine egemenliğinin bir kanıtı aynı zamanda. Güzel yazısında Olav H. Hauge’nin, bu yirminci yüzyıl Norveç şairinin, elma bahçesi bahçıvanlığıyla koşutlu sessiz şiir kazısını yetkince tanıtmanın ötesinde Norveç diline de değiniyor. Önsözü okumanın şairi ve önemini kavramada yararı büyük.

Hauge’nin Doğu Rüzgârındaki Damlalar (Dropar I Austavind, 1966), Sor Rüzgâra (Spør Vinden, 1971), Hasattan Kalanlar (Janglestrǻ, 1980) adlı kitaplarından derlenen şiirlerin yalınlık orada bir nesne olsaydı eğer yalınlıkla yarıştığını belirtmek gerek başta. Dilin daha az nasıl konuşulabileceğiyle ilgili bilinçli bir şair amacından çok dirimsel (biyolojik) varlığını doğal varlık katmanında gezdirmiş şairin (kırda toprak uğraşı) kendinde doğallığına bağlı söz tutumundan (şiir tutumu demiyorum), insanca özneleşmeye bilinçle direnen bir varlığın diğer varlıklarla doğrudan (dolayımsız) iletişim yordamından söz etmemiz doğru olacaktır. Hauge, birileri sözünü içeriklemeden, takıp takıştırıp üstünde gezdirsin diye değil, dünyayla (Varlığın nitelikleri bu aşamada ikincildir.) iletişim kurmanın kendi olanakları içinde en yalın, düz ve doğrudan biçimi bu olduğu için şiirle (!) ilişkilenmiş… O elma ağacıyla konuşması gerektiğinden şairlenmiş gibi görünüyor. Ama yalnızca elma ağacı değil, bir bulut, karga, puhu, çit teli, kış sabahı, balyoz, çağlayan kuşu, kümes, Bertolt Brecht, ayna, bayırgülü, çıra, deniz feneri, sessizlik, sözcük, kimsesiz çam, yeni yıl 1970, küllük, yoldaş, barometre vb. ile de konuşması gerektiği açık, çünkü onların içinde ancak, -ile olan Olav H. Hauge’yi kavrayabiliyor.

Yanlış anlaşılmak istemem. Doğadan şiir çıkarmak, doğada olmayan şiiri süzmek gibi bir derdi yok. Bana kalırsa ‘şiir’ gibi bir derdi de yok. O doğa dilinin sökücüsü bir bakıma. Doğa yaptığını ayrıca anlatmadığına göre Olav H. Hauge de yaptığını ayrıca anlatmayı gidebileceği son noktaya taşıyarak, anlatmamanın olanaksızlık eşiğinde kendini dışa vuruyor. Eğer daha azı olanaklı (mümkün) olsaydı, öteki (ikinci) insan olmasaydı sanırım sözcüklere (söze) başvurmazdı şair. Öteki insan onu olabilecek en azı üzerinden konuşturabilmiş, bu şiirleri yine öteki insana borçlanmışız işte.

Burada Kuzey Avrupa ülkelerinde oldukça güçlü etkisi olduğunu sezinlediğim Japon geleneksel Haiku şiirinin Olav H. Hauge üzerinde etkisini, şiirinin nerede ve hangi aşamasında Haiku şiiriyle nasıl ilişkilendiğini anlamak, çözümlemek iyi olabilirdi. Başta onu şiir biçimli söze yönelten güdü varlıklararası katı(l/ş)ımla ilgiliyken, toplumsal ekin ayraç içine alınarak şiire varlıkla bir iletişim aygıtı olarak başvururken yaşamının ileri aşamalarında Hauge şiirini biçimle ilişkilendirmiş, en azından bu konuda düşünmüş gibi görünüyor. Sanırım şiirleri bulunup yayımlanmaya başladıktan sonra… Aslında kendisinin neredeyse saltık yalnızlığı içinde bir dünya okuru olduğunu da Tekelioğlu önsözünde belirtiyor. Bir okuma sevdalısı ama yukarıdaki aynı varlıksal (ontik) gerekçeyle sanki. Yani şiiri ileride Haiku şiirleme anlayışına yakınlaştı. Haiku ise saltık biçim kaygılı güzelduyusal (estetize) bir yansıtma (mimesis) biçimi (form). Bilincin varlığa değil anlatıma dönük, anlatarak varlıklama amaçlı bir yücelik, yaratıcılık girişimi, öyle ki yaratıcısını Tanrılaştırır en başarılı vuruşunda. En azından seçkinleştirir, kast’laştırır. Hauge ise tüm bunlardan yaşamının sonlarında bile uzak kalmış biri. Haiku etkisini, çağdaşı birçok Kuzey ülkeli şairler gibi daha çok azlık-özlük (sözcük ekonomisi) yansıtmalı biçiminden alır. Oysa Haiku’nun birincil derdi bu değildir. Bu da bir başka yaygın ve yanlış bir kanıdır.

Ne yazık ki Olag H. Hauge ve şiiri üzerine daha çok duramayacağım. Orhan Tekelioğlu’na teşekkür borçluyuz. Bir şiir tutumu, duruşunu Olav. H. Hauge üzerinden bize aktardığı için. Şairlerimizi kendine getirecek önemli deneyimlerden biri neden olmasın?

Dağlarca’yı andırırcasına yeşil elma gibi yararlı, her gün bir şiir peşinde Hauge’den bir örnek vererek kapatayım bu küçük yazıyı:


Soğuk gün


Yumuyor gözlerini güneş

buzdan bir uçurumun ardında.

Termometre

düşmekte

daha da düşmekte- -

birinin sıcaklığı

toplanabilir ancak

küçük

bir kovukta.

İdareli yakarım odunları

tutarım dizeleri kısa. (s. 110)


Aralık 2021


[1] Olag H. Hauge; Elma Bahçesinden. Seçme Şiirler (1966-1980), Çev. Orhan Tekelioğlu, Yitik Ülke yayınları, Birinci basım, 2021, İstanbul, 147 s.