Zeki Z. Kırmızı

Romain Gary

Romain Gary; Beyaz Köpek (Chien blanc, 1970),

Çev. Alev Er, Sel yayınları, Birinci basım, 2020, İstanbul, 191 s.


Yıllar önce Romain Gary’nin (Roman Kacew, 1914-1980, Litvanya doğumlu Fransız yazar) üç-beş romanını okumuş, özellikle Emile Ajar (ikinci) dönemi, yani 1974 sonrası romanlarından, örneğin Kral Salomon’un Bunalımı (1979) ve Yalan-Roman’dan (1976) etkilenmiştim ama tüm Gary izlenimlerim derin katmanda çökel kalıntılardan öteye geçmiyor. Onun hakkında eski okumalarımdan süzebileceğim bir yargım yok, olsa da yanlış yapmam kaçınılmaz.

Ama Sel’in Gary toplu basımı ve yakın çevremin gündeme getirmesiyle rastgele bir romanını okudum: Beyaz Köpek1. Başarılı Gary çevirmeni Alev Er Türkçesiyle Gary’nin yazınsal ve eril sertliği, dürüstlüğü okuruna küçük ya da büyük ama yüksek etkili bir sarsıntı yaşatıyor. Toplu okumasından doğacak Romain Gary düşüncesinin daha doğru ve sağlıklı olması beklenir.

Fransız Direnişi’nin de Gaulle’cü ‘Özgür Fransa’ devinimi (hareket) içinde savaşan, sonra de Gaulle cumhuriyetinde (Beşinci miydi?), Malraux’nun kültür bakanlığı dönemlerinde yanılmıyorsam, Fransız Dışişleri’nde görev alan ve birçok ülkede, bu arada ABD Los Angeles’te elçilik yapan, ABD döneminde Hollywood oyuncusu Jean Seberg’le evlenen Romain Gary, film de yaptı. Karısının 1979’da canına kıymasından bir yıl sonra küçük bir not bırakarak kendi canına kıydı. Yoruma açık bir özkıyım… Bıraktığı notta Koca Tembel (1974), Kral Salomon’un Bunalımı (1979), Onca Yoksulluk Varken’i (1975) Emile Ajar imzasıyla kendisinin yazdığını açıkladı.


*

Beyaz Köpek’i okumamdan sonra doğrusu olumsuz (negatif) elektrik yüklü, çatacak yer arayan birine dönüşmüştüm ama Gary’nin bağlı (sadık) ve çok iyi tanıyan okuru olan bir dostum düşüncemi ayakları üzerine dikti. Yüzeydeki metne takılarak ve hesaplaşmamı kişisel tarihimle ilişkilendirerek hem Gary’ye haksızlık etmiş hem de alttaki metni(n sahici duygusunu) ıskalamışım… Şunu anlamış oldum. Geçmişimize borçlu olduğumuzu sandığımız birçok şeyin yeniden ve başka biçimlerde anımsanmaya gereksinimi var. Geçmişi kutsallaştırmaya, törel yargılara dönüştürmeye fazlasıyla açığız çünkü en kolayı bu. Küresel olaylara ilişkin bildirişim dünden bugüne sayısız yorum ve saptırmayla işlenerek seçtiğimiz akaklar, biçimlenmeler (format) üzerinden bize geliyor ve anlıklarımız (zihin) yalınlaştırma ve formüllere başvurarak kolaylaştırıyor, dayanılır kılıyor yaşamlarımızı, seçimlerimizi ve doğal olarak da inançlarımızı. Her ne denli Marksist geleneğin eleştirisinden (kritik) yola çıkmış ve ‘kutsal’ı ya da tabuyu daha ilkgençlik yıllarımda kırma bilinci taşımış olsam da büyük dünya bilgisinin ayrıntıları ve sapaklarıyla, çelişkileriyle birlikte kavranılmasını kimse hele genç bir insandan öyle hemence ummasın.

Roman bir süredir yitiklere karışan köpeği Sandy’ye sunulmuş… “Saf basit karakterli bir köpekti bizimki, Hollywood sinema ortamlarıyla baş edebilecek kadar donanımlı değildi.” (8) 17 Şubat 1968’de sokakta karşılaşır ‘boz’ Alman çoban köpeğiyle anlatıcımız (yazar, çünkü roman özyaşamöyküsel bir anlatı sayılsa yeridir.). Kötü durumda köpeğin yanından geçip gidemez. Ucu Amerika’da siyah-beyaz sorununa, siyahların ırkçılığına (karşıt ırkçılık), Hollywood ikiyüzlülüğüne, 68 Paris tanıklığına, vb. uzanır. Tüm bu önemli basamakları buluşturan çizgi Gary ve eşi Jean Seberg’ın epeyce sıra dışı yaşamları ve toplumları (sosyete) kuşkusuz.

Roman boyunca Gary sert, kes(k)in, ikircimsiz dünya betimlemesini yaparken kendi ırasını (karakter) yontar gibidir ve roman bir tür Romain Gary eliyle Romain Gary yapımı olarak ilerler. Yontma işlemi gerçekten sert, hatta acımasız ama derin bir acıyla, göze alınmış kayıplarla sürdürülür. Gary’nin dönüp oku kendine yöneltmesi gerekmiyor ayrıca. Dünyayı vurması kendisini vurmaktan başka şey değil. Dünya onun yaşamına hep sıra dışı, olağanüstü yanlarıyla katışıyor (Elbette Romain Gary oluşuyla ilgilidir bu durum.) ve belli ki Gary’yi teslim olmaya, boyun eğmeye, uydumculuğa (konformizm) ve ilkesizliğe (oportünizm) zorluyor. Üstelik de egemen üzerinden olduğunca ezilen, yitiren yanlar (taraf) üzerinden geliyor baskı ve anladığımca Gary’nin yaşamı direnmenin billurlaşması (kristalizasyon) sürecinden başka şey değil. Ama sürecini sonuna taşıyan billurlaşma yanı sıra aşırı duyarlıkta kırılganlığını da büyütür. Bıkma, inançsızlık, düş kırıklığı (hüsran, frustration), umutsuzluk, vb. kişisel yaşam deneyiminin ürünleri olmaktan çok Camus örneğinin pozitifinden değil ama negatifinden söz edebileceğimiz biçimde ‘değmez-lik’ (yaşamaya değmezlik) yargısına bağlamış olmalı onu. Sanırım birçok yazarda olduğunun tersine yazmak onu kurtarmamış, yıkımını pekiştirmiştir. Çünkü orada da ölçütler, değerler, yargılar, ilişkiler kararlı, değişmez, uyumlu işlememiştir. Yalan, sanatsal uğraşın her yakasında bir sahte mücevher (imitasyon) olarak yapay ışığını yaymış, yaymayı da sürdürmektedir.


*

İnsan ilişkilerinde son derece sakınımlı olmak, ilkelerinden biridir. (9) Bu yüzden olmalı, dediğini seçikleştirmek, yanlış anlamalarla zaman yitirmemek için olabildiğince açık, süssüz, doğrudan bir dili yeğlediği düşünülebilir. Sokaktan gelen Alman Çoban köpeği uysal Batka’nın foyası çıkar kısa sürede. Siyah insanlara (adam!) katlanamıyor ve olanca vahşiliğiyle siyahlara saldırıyor. Irkçı köpeğin eğitilmesi, nefretinin çözülmesi kaçınılmazdır. Ama siyah insanlar her yerdedir, dolayısıyla hayvan çiftlikleri, eğitim ve bakım yerlerinde de olmalarına şaşmamalı. Üstelik Batka’nın değiştirilmesi olanaksız görünmektedir işin uzmanlarına. Bu arada ve dönemde ABD eyaletlerinden ırkçı saldırı habersiz gün geçmez. Bugün Detroit, yarın… “İnsanlardan konuşurken Shakespeare’le, tıpla ya da ay yüzeyindeki ayak izlerimizle övünüp teselli bulabilirsiniz. Ama mesele köpek olduğunda böyle bir oyalanma mümkün değil.” (16) Artık Batka’nın White Dog olduğu anlaşılmıştır. Polisin siyahlara saldırtmak için eğittiği bir Beyaz Köpek.

İyi güzel. Ama Romain Gary bu. Sahneyi döndürüyor ve sahne arkasında olan biteni göstermese olmaz. Oysa biz seyirciler bize sunulan gösteriden hoşnuttuk. Salonlarda, entelektüel salon ve masalarımızda ‘Vietnam, Biafra, Amazonlarda yerli katliamı, Brezilya’da su baskınları, Sovyet aydınlarının ya da ABD’de siyahların durumu’ hakkında güzel güzel konuşup duruyorduk işte. Ama Romain Gary kusmak üzeredir. Bütün bunlardan sıkılmış, bıkmıştır. “Bu kadar yeter, demiştim, Amerikalılar gibi acı çekmeyi artık reddediyorum.” Bu özezerci (mazohist) doyum (tatmin) toplu seansları ya da ayinleri, sahne arkasında faturası ağır ve yüksek bir kırımı, cinayeti örtbas ediyor, saklıyor gerçekte. Yalnız Gary’nın ayrıntıların üzerinden atlayıp insan(ın) durumu değil insan-lık durumu olarak çizdiği resim genelleştirilme, genel yargıya (önerme) dönüşme sakıncası taşıyor, bunu anımsamakta yarar var. Bilgenin, umutsuz görünün, doymuşun çok sözü yoktur ama az söz hakikatin hakkını ıskalayabilir, veremeyebilir. Çözüm, yazarın değil okurun ayrıntıları atlamaması, yapıtın duygusunu toplumların, toplulukların özelliklerine uyarlaması. Yoksa Gary’nin koşutuna (paralel) girip onun bağlı (sadık) uydusu olarak boşuna ve başıboş dolanıp durmak var evrenin ıssız boşluklarında.

Yeri gelmişken belirtelim yine. Az ve bıkmış, usanmış sözel edimden büyük sözler, söylemler (retorik) çıktığı kadar ot yolduran bulmaca, enigma, din de (saltık nedensizlik) çıkabilir. Sanırım Romain Gary’nin asıl kaçtığı, kendine ve erişimsiz yalnızlığına yakışmayacak bir şeyler varsa onlar da bu tür şeylerdir. Anlaşılan Gary yapıtının okunması, Romain Gary’nin bir 20.yüzyıl kişisi olarak okunmasından ayrılamıyor. Kalemin ucu kendiliğinden yapıttan yazara kayıyor. İşte, bu belirti, Gary yorumu ya da eleştirisi için ana ekseni oluşturabilir. Gary bilinçli bir seçimle yapıtını kişisel seçimine, duruşuna bağlıyor ve yapıtın işlevi arkasındaki kişinin dünyanın karşısında temel seçimi ve duruşunu açığa çıkarmaktır, demeye getiriyor. Bu hem doğru hem yanlış önermenin çelişik yapısı yazardan bağımsız yapıtı değil yazar-yapıt ilişkisini çatışkılı (dramatik) kılıyor. Romain Gary örneği bunun sınırlardaki deneyimine tanık kılıyor biz okurunu. Öyleyse denebilir ki onun (var)olma derdi, insan bireyi için bir aktörel (etik) değeri yapıtıyla biçimlendirmek ve insanın kendi bireyliğiyle yüzleşmesini ve kendinden sapmasını olabildiğince önlemektir. Olanaksız ve özünde dinsel bir önerme gibi... Olanaksız çünkü Derrida’ya kulak vermemiz yerinde olur. İnsan sapmalarının, yani seçimlerinin birikiminden yapar kendini. Önsel (a priori) bir (t)özü yoktur. Zaten bunalım (kriz) buradan geliyor ve inen darbe yaşamı bir anda hiçleyebiliyor. Aradığı öz, bırak ötekilerde (acı yaşam deneyimiyle bunu çoktan öğrenmiştir) kendisinde bile yoktur ve bulma umudu her kezinde boşa çıkmıştır. (İnsanların dünyası yalan, sahte bir dünyadır.) Kendinden taşan türümüz (insan), umudu oranında umutsuz, sürekli boşa düşen bir türdür, öteki canlıların, hayvanların (özellikle) ve bitkilerin bir altındadır. Aslında bir yeri yoktur, bir yere, anlama, zamana bağlanamıyor, zamanları, yerleri, anlamları birbirine karıştırıyor ve sonuçta da eline yüzüne... Bu yüzden değil mi, kendisinin her şey ya da tersinden her şeyin kendisi olduğuna inanacak denli budala, koftur.

Kitap hakkında yazmayı tam burada keseceğim. Gary hakkında yazmayı toplu Romain Gary okumama erteleyeceğim, yani hiçbir yere ve zamana…


EK 1:


Gary sever dostumun, yazımı okuduktan sonra Şafakta Verilmiş Sözüm Vardı (1960) romanından sıcağı sıcağına yaptığı üç alıntı yukarıdaki yazıyı destekler nitelikte olduğundan eklemesem olmazdı:


Yaşamım boyunca en büyük çabayı kendimi bütünüyle umutsuzluğa kaptırmak, umut adına ne varsa hepsini tüketmek için harcadım. Ama başaramadım. Her zaman bir yerlerde bir şeyler gülümsedi durdu.” (s.225)


Milyonlarca milyonlarca insanın ortak kaderleri karşısında duydukları o yalnızlığı duydum.” (s.246)

 

Annemin ya da benim esenliğimizi korumanın çok ötesinde bir amacım olduğunu, o insanca birlikteliği özlediğimi biliyorlardı. Adaleti ve doğruluğu konu alan bir yapıt hazırlıyorduk ortaklaşa.” (s.335)


EK 2.


Dostumun 30 Haziran 2022 tarihli yorumu. Yazıya olabildiğince yedirilmiştir.


Kişinin dünya karşısındaki temel seçimi ve duruşu, sapmalarla (da) oluşur ama tüm birikimimizi sapmalara mı borçluyuz?

  • Gary yüzleşmenin yazarı bence. Öyle kesin hakikatleri öneren bir bilge değil, böyle nitelendirilmeyi olsa olsa yakıştırma olarak değerlendirecektir.
  • Genel yargıya dönüşme sakıncası taşıyor evet, resim, onun ellerinde. Ama senin de dediğin gibi, dikkatli okuma ile bu sakınca ortadan kalkacaktır. Kaldı ki, zaten tam da amacı bu değil mi? Genel yargılara kuşkuyla bakmak. Genel yargılara dönüşenin sapmalar (da) olabileceğini, yani aslında her şeye, kendi yüzümüz de dahil, eleştirel bakmak.
  • Onunkisi bireysel bir önerme. Dünyanın büyük yazarlarından sayılamaz, önermesi nedeniyle. Çünkü biz önsel öz olmadığını biliyor ama bu nedensizliğimize direnmemiz gerek. Kendi yalanlarımızı görmekten kaçınmamak ve diğerinin onurundan da sorumlu olduğumuzu unutmamak. Gary, yalnızca çağrı çıkaran, aramızdan birisi.