Bizim Burada Auschwitz’de Ve Diğer Öyküler
Zeki Z. Kırmızı / 2021
Bizim Burada Auschwitz’de Ve Diğer Öyküler
Zeki Z. Kırmızı / 2021
Polonyalı Tadeusz Borowski 1922 Žtomierz doğumlu. Gençlik yılları Varşova’da yeraltı direnişiyle geçti, Varşova’da. 1942’de ilk şiir kitabını yayımladı. Sanırım Türkçeye Yaban Toprak olarak çevrildi. 21 yaşında Gestapoca tutuklandı, 1943’te Auschwitz’e gönderildi. Karısı Maria’ya toplama kampından yolladığı mektuplar Bizim Burada, Auschwitz’de adlı kitabının kaynağını oluşturdu. Daha sonra aktarıldığı Natzweiler-Struthof Toplama Kampı’ndan Amerikan birliklerince kurtarıldı. Kitapta yer alan öyküleri önce iki arkadaşıyla birlikte çıkardığı Oswiecim’deydik (1946) adlı kitap içinde yer aldı. 1951’de, 29 yaşında canına kıydı. Hepi topu 29 yıl yaşadı.
Bizim Burada Auschwitz’de ve Diğer Öyküler’i1 Lehçesinden başarıyla Türkçeleştiren Seda Köycü’yü yürekten kutlamak gerekir. Yazarın neredeyse nesnellik ve toplama kampı tinini yansıtma amaçlı alt dilini (jargon) büyük başarıyla Türkçede karşılıyor ve okuyanı Nazi kamplarının egemen tinsel havasına sokuyor. Yazarın amaçladığı şeyi doğrulamış oluyor. İlkelleştirilmiş, uygarlık giysisinden soyundurulmuş insan(lık) ne yapar, nasıl davranırın soğuk, acı(masız), indirgenmemiş ve bağışsız diliyle çıplak, çırılçıplak bir tanıklığa bizi zorlayan Borowski’nin yaşaması, dayanması gerekiyordu (Leviler gibi). Böylesi çıplak, düz ve yanıltmasız, nesnel ve çarpıtmama özenli bir dilin yazınsallık niteliği ve düzeyini tartışmak, belgeseli sanat yapabilecek şeyi tartışmakla da ilgili ve bu tartışma bitecek gibi değildir. Duyarlı insan önüne sanat biçimlerinden (form) biriyle gelen bu türden tanıklıkları türsel bir başlık altında sınıflandırmak yerine ayrı bir başlık altında içselleştirmeli. Belki adı sanatsal anlatımın dışına taşabilir. Ve insanı yücelten biricik gereksinimin sanat olduğu da ayrıca tartışılmalı. Çünkü sanatın duvarının yükseldiği başka ve önemli yaşam alanları, uzamları söz konusu. Aktöreye, bilgiye karşın sanat nereye değin geçerli olabilir ya da tersi. Sanırım bu sorun ancak aktöreyi, bilgiyi, sanatı vb. buluşturan ortak payda, türümüz için en geniş biçimde çizilmiş kesişim kümesiyle ve ancak geçici olarak yanıtlanabilir. Yüzeysel ve yapay, tek kutuplu tanımlara yüz vermemek doğru olur.
Borowski uzaktan Borchert’i de çağrıştırdı ama Borchert cepheyi, sıcak savaşı, yine de apayrı ve az çok kabul edilebilir bir durumun dehşetiyle anlattı umutsuz diliyle. Öyküsüz kalmış, kalacak ölüm anlarının kimsesizliği, saçmalığıyla ilgili bir dil çıkartmasıydı Borchert. Ama Borowski önümüze yüzleşmekten kaçınamayacağımız sorunu en yalın durumuyla koyuyor tıpkı Günther Anders’in yaptığı gibi. Yine de bir ayrım var. Anders yaşadı ve tartıştı. Borowski’ninki daha acı bir deneyimdi. Gördü, yaşadı ve tüm sözcükleri kullandı, öldü. Sahiden sözcüksüz mü kalmıştı?
Bir alıntı:
“Işıklar tuhaf biçimde titreşip parıldıyor, bulanık ve sersemlemiş bir insan dalgası akıyor sonsuzca. Bu insanlar kampta yeni bir yaşama başlayacaklarını sanıyor ve kendilerini güç bir varoluş savaşına hazırlıyorlar psikolojik yönden. Birazdan öleceklerini ve giysilerinin kıvrımlarına ve dikiş yerlerine, ayakkabılarının topuklarına, bedenlerinin gizli köşelerine ihtiyatla sakladıkları o altınların, paraların, pırlantaların kendilerine artık gerekmeyeceğini bilmiyorlar. İşinin ehli, usta insanlar bedenlerinin gizli köşelerini eşeleyecek, dillerinin altından altınları, rahimlerinden ve makatlarından pırlantaları bulup çıkaracaklar. Altın dişlerini sökecekler. Kapakları sıkıca çivilenmiş sandıkları içinde Berlin’ gönderecekler bunları.” (52, Buyrun Gaza Bayanlar Baylar)
Bir başkası:
“Nasıl oluyor da hiç kimse bağırmıyor, yüzlerine tükürmüyor, üstlerine atılmıyor? Ormandan dönmekte olan eseslerin karşısında kepimizi çıkarıyoruz, numaralarımızı okuduklarında onların eşliğinde ölüme gidiyoruz ve bu kadar mı yani? Açlık çekiyoruz, yağmurda ıslanıyoruz, en yakınlarımızı toplayıp götürüyorlar. Görüyorsun, mistik olan bu işte. İnsanın insana bu tuhaf sahip oluşu işte. Hiçbir şeyin kıramadığı bu vahşi pasiflik işte. Tek silahımız ise gaz odalarının alamayacağı denli çok oluşumuz sayıca.” (79, Bizim Burada, Auschwitz’de)
Ekim 2021
[1] Tadeusz Borowski; Bizim Burada Auschwitz’te ve Diğer Öyküler (Pożegnanie z Mariq ȋ inne opowiadania, 1946) Çev. Seda Köycü, Alakarga yayınları, Birinci basım, 2019, İstanbul, 237 s.