Zeki Z. Kırmızı / 2016

Tolstoy Günlükler

Tolstoy, Lev Nikolayeviç; Günlükler (1847-1910), Çev. İbrahim Kapaklıkaya

Anka yayınları, Birinci basım, Ekim 2005, İstanbul, 749s.

Takdim, R.F. Christian, s. 5-18

*

Tolstoy, Sofiya; Günce (1862-1910), Çev. Muzaffer Kuşuloğlu

Düşün yayınları, Birinci basım, 1985, İstanbul, 717s.

Önsöz, Tania Albertini Sukhotin Tolstoy, s. 5-29

Tolstoy Günlükler

Tolstoy’la Sofiya’nın güncelerini koşutlu okudum. Öyle de gerekiyor bana kalırsa. Daha anlamlı oldu. Yazıda, yorumda da aynı koşutluğu kurmak istiyorum. Bu Sofiya’yı değil (çünkü Dünya onunla ilgili değil kuşkusuz) ama Tolstoy’u anlamak için önemli bir girişim olacak. Ama önce sunuları kısaca değerlendirmek istiyorum.


Tolstoy günceleri, İngilizce baskıdan Türkçeleştirilmiş. İngilizce baskının editörü R.F. Christian, aynı zamanda sunumu da yazmış.


Bu sunuma göre, Tolstoy’un doksan ciltlik 1928-1958 toplu yapıtları baskısının onüç cildi günlük ve defterlerinden oluşuyor. Dolayısıyla genellikle yapılan iş bir seçme, ayıklama baskısı oluyor ister istemez. Batı dillerinde tam çeviri yok bilindiği kadarıyla.


Christian, yazısında günlüklerin tarihsel bölümleme mantığını açıklıyor. Daha önce mektuplarını yayınladığını da bu arada öğreniyoruz. Günceler için temel aldığı Rusça baskıyı (1965, 19-20.ciltler) belirtiyor. Günlükler için, ‘…paha biçilmez bir bilgi madeni’, deyimini kullanıyor ki, ben de katılıyorum. İçtenliklerine, cilasızlıklarına işaret ediyor. İlk günlüklerinde evrenin odak noktasında duran Tolstoy, günlükler ilerledikçe odaktan kayma çabası içine girmiş, bu kez çevresi onu odağa doğru itelemiştir.


Sofiya 1862’de Tolstoy’la evlendikten sonra günlük tutmaya başlıyor. Birbirlerinin günlüklerini ilk yıllarda birbirlerine açıyorlar. Tolstoy’un günlükleri bir noktadan sonra (Tolstoy’un Rusya ve dışarıda yazarlığının teslim edilmesinden ve ünlenmesinden sonra) artık belgelik metinlere dönüşüyor ve daha da sonra Tolstoy’da bunları öyle görüyor. Zaten Sofiya’nın nevrozunun kaynaklarından biri de son yılların güncelerinin sahibinin kim olduğu. Artık Tolstoy’un her sözcüğü para demektir.


Sofiya Tolstoy güncesinin sunuşu ise torunu Tanya Albertini Sukhotin Tolstoy’a ait. Büyükannesinin dramına serinkanlı bir tanıklık yapıyor torun Tanya, nesnel ve yansız kalmaya çalışıyor diyebilirim. Sanırım ABD yurttaşı.


Tanya, çiftin anormal davranışlarından biri olarak, birbirlerinin güncelerini okumalarını gösteriyor (8) Sofiya’nın Tolstoy’u kıskanması üzerinde durarak, Sonia Behrs’in kim olduğuna kısaca değiniyor. Büyükannesi, doğurduğu on üç çocuğundan yedisinin ölümünü gördü. Dördü daha küçücükken ölmüşlerdi. Hele 1895’te Vaneçka’nın ölümünden çok etkilendi. Yaşamı boyu da yıkımının izini taşıdı benliğinde. Beniçinci ama bencil olmadığını söylüyor Tanya büyükannesinin. Ben de katılıyorum bu yargıya. Davası, daha çok içgüdüsel bir soy savunması gibiydi. 1910’da Sofiya’nın güncesi torunu Tanya’yla ilgili bir not içeriyor: ‘Bütün günümü, torunum Taneçka ile birlikte geçiridim. Birbirimizi çok seviyoruz’ (21)


Büyükannesi ‘Benim Yaşantım’ projesini gerçekleştiremedi. Bu çalışkan kadın, yeterince zaman bulamadı belki de bunun için. Son yılları acılar içinde, yoksunluklar içinde geçti. Mülk dağıldı, bölündü. Ekim Devriminin rüzgarı Yasnaya Poliyana’yı sarstı. 1919’da öldü. ‘Sızlanmadan, inlemeden, herkese elveda dedi.’(29) Birkaç ay önce ölümünden, sevdiği torununa; ‘Elveda güvercinim… Mutlu ol… Sevgine ve sevecenliğine teşekkür ederim. Seni seven Babuşka’nı unutma… S.Tolstoy.’, dediği bir mektup yazmıştı.


Tostoy 1847’de 21 yaşındadır. Doğum tarihi 22 Ağustos 1826. Kazan, 17 Mart’dır güncesinin ilk sayfası. Klinikte yatmaktadır (Firengi). Geleceğe ilişkin büyük tasarıları olduğu anlaşılır, çünkü katı kuralları olan yaşam izlenceleriyle doludur güncesi.


Aşağıda Tolstoy’u anlamada yararlı olacağı düşünülerek, izleksel bir günlük dökümü yapılmıştır.

picture

1847-1855


LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY


(Yaş: 21-29. Beş kardeşin dördüncüsü. 2 yaşında, 1830’da annesi Prenses Marya Volkonskaya’nın ölümü. Babası Emekli yarbay Kont Nikolay Tolstoy’un 1837’de ölümü. Teyzeler. Kazan. Sefih ve frengili gençlik dönemi. Hukuk fakültesinden ayrılma. Puşkin, Gogol, Turgenyev, Rousseau, Dickens, Sterne, Schiller hayranlığı. 1852’de düzenli orduya katılma. 2 yıl Kafkas ordusunda Kazak köyü yaşamı.


Yapıt: Dünün Öyküsü, Çocukluk, Baskın, Gençlik, Aralıkta Sivastopol, Mayısta Sivastopol, Ağaç Kesme, Ağustosta Sivastopol)


1856-1862


LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY


(Yaş: 30-36, Bekar. Yurtdışı geziler. Köylüsü bir kadından yasadışı oğul. Turgenyev’le tartışma. Moskovalı hekimin kızı Sofya Behrs’e aşk.


Yapıt: Ağustosta Sivastopol, Birlikte Moskovalı Bir Tanıdığa Rastlamak, Bir Toprak Sahibinin Sabahı, Aile Mutluluğu, Lucerne ile Albert, Polikuşka)


1863-1887


LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY


(Yaş: 37-61, Evlilik. Oniki çocuk. İkisi bebekken öldü.


Yapıt: Savaş ve Barış, Anna Karenina, Kafkaslarda Bir Tutsak, Tanrı Gerçeği Görür ve Bekler, O Zaman Ne Yapmalıyız?, Sevgi Neredeyse Tanrı Oradadır, İvan İliç’in Ölümü)


SOFİYA TOLSTOY

(1844 doğumlu. Yaş: 18-43. 1862’de evlendiğinde 18 yaşındaydı.)

1888-1894


LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY


(Yaş: 62-68, Rusya’da kıtlık ve Tolstoy’un çabaları. 1881: Sofiya’ya rağmen tüm telif haklarından vazgeçme. Et yeme, içki ve tütünü terk. Sansür. 3.Aleksanadr’ın kişisel rica üzerine Kreutzer Sonata sansürünü kaldırması.

Yapıt: Kreutzer Sonata, Aydınlanmanın Meyveleri, Karanlığın Gücü, Tanrının İçimizdeki Krallığı, İnsanlar Neden Kendi Kafasını Karıştırır?, İlk Adım, Hristiyanlık ve Vatanseverlik)


SOFİYA TOLSTOY

(Yaş: 44-50)

1895-1902


LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY


(Yaş: 69-76. Dini baskı kurbanı Duhoborların Kanada’ya yerleştirilmeleri. Sofiya’nın Taneyev’le ilişkisi ve kıskançlık. Tula Köylülerine açlık kampanyası. Hastalık ve Kırım’da Maksim Gorki, Anton Çehov’la geçirilen dinlence. Hacı Murat, Işık Karanlıkta Parlar üzerinde çalışmalar. Çar II. Nikola’ya mektup.


Yapıt: Baba Sergey, Diriliş, Şeytan, Sanat Nedir?, Kutsal Sinodun Kararına Bir Cevap, Din Nedir ve Dinin Temel Doğası Nedir?)


SOFİYA TOLSTOY

(Yaş: 51-60)

1903-1910

LEV NİKOLAYEVİÇ TOLSTOY

(Yaş: 77-84. Japonya savaşı. Kanlı Pazar. 1905 Devrimi. Potemkin isyanı. İlk Duma. Dünya çapında tanınmışlık. Gözdesi, kızı Maşa’nın 1906’da ölümü. Sofiya’nın artan histeri krizleri. Evi terk. Astapova Tren İstasyonu ve ölüm.


Yapıt: Shakespeare ve Drama, Sessiz Kalamam)


SOFİYA TOLSTOY

(Yaş: 61-68)

picture

KADIN


16 Haziran 1847 güncesi: ‘Kadınlar toplumunu toplumsal yaşamın gerekli bir sevimsizliği olarak gör ve onlardan olabildiğince kaçın. Gerçekten de onlardan tensellik, kadınsılık, her şeyde hafiflik ve daha bir çok kötülük alıyoruz, öyle değil mi? Cesaret, kararlılık, sağduyu, adalet vb. gibi içsel duygularımızı yitirmemizden kadınları sorumlu tutmazsak, kimi sorumlu tutacağız?’. Bu yazı Tolstoy’un delişmen döneminin, kadınları tutkuyla aradığı ve frengi vb. hastalıklara yakalandığı dönemin geçici pişmanlıklarıyla ilgili olsa gerek. Çünkü Tolstoy çok ileri yaşlarına değin bu ikilemi yaşayacak, bunun acısını çekecektir. Başlık atar: Sevgi duygusunu isteme bağlı kılma kuralları. Altına düştüğü not şu: ‘Birinci kural: Kadınlardan uzak dur. İkinci kural: sıkı çalışarak arzularını öldür.’ (29)


25 Haziran 1853: ‘Şaraptan ve kadınlardan uzak dur. Zevki çok az ve son derece bulanık; oysa pişmanlığı son derece yüksek.’(100)


19 Eylül 1855, Kermençik: ‘Kadınlar konusunda hiçbir umut yok gibi görünüyor.’(149)


20 Eylül 1855: ‘Birçok güzel kız ve tensellik bana işkence ediyor.’(149)


8 Haziran 1856: Bahçede dolaştım. Harika bir güzelliğe sahip çok hoş bir köylü kadın gördüm. Dayanılmaz bir kötülük arzusuyla dolup taşıyorum. Kötülüğün kendisi bile bundan iyidir.’(167)


23 Kasım 1856: ‘Aleksandra Petrovna’yı düşünürken, bir yandan da Valeriya hiç aklımdan çıkmadı.’(180)


26 Mart/7 Nisan 1857: ‘Prenses oradaydı. Ondan çok hoşlanıyorum ve onunla evlenmeye çalışmadığım için aptal olduğumu düşünüyorum. Eğer çok iyi bir adamla evlenirse ve çok mutlu olurlarsa, umutsuzluğa düşebilirim.’(190)


18/30 Mayıs 1857, Interlaken: ‘Hizmetçi canımı sıkıyor. Utangaçlığımdan dolayı Tanrı’ya şükrediyorum. Şaşa beni sıkıyor.’(195)


20 Mayıs/1 Haziran 1857, Grindelwald: ‘Hizmetçi birkaç kez koşarak geçti ve ben beni beklediğini düşündüm; zira herkes yatağındaydı.’(195)


7/19 Haziran 1857, Gressoney: ‘Bir kadına beş frank teklif ettim; ne yazık ki fahişe değilmiş. Aptal bir yaratıktı; ama onu çok istedim. Kazaklar’dan iki sayfa yazdım.’(197)


11/23 Haziran 1857, Evionnaz: ‘Kahveden şikayet ettiğim için garson kız ağladı… Çilli bir güzel. Şiddetle bir kadın arzuluyorum. Ama güzel bir kadın.’(197)


27 Haziran/9 Temmuz 1857, Lucerne: ‘Pansiyonda korkunç derecede utangaçlaşıyorum; birçok güzel kadın var.’(199)


17 Eylül 1858: ‘Öğle yemeğini Behrs’lerde yedim. Ne kadar tatlı kızlar!’(216)


1 Ocak 1859, Moskova: ‘Bu yıl evlenmeliyim- ya da bir daha asla.’(218)


31 Ağustos 1884: ‘Ve aniden kadınların güçlü noktalarının ne olduğunu buludum: soğukkanlılık ve bundan dolayı sorumlu tutulamazlar, çünkü düşünce güçleri çok zayıf; aldatma, hile ve yağcılıkla dolu.’(306)


1 Eylül 1884: ‘Tanya ile kadınların nadiren ya da hiç aşık olmadığı –yani yaşam görüşlerini sevgililerine teslim etmedikleri- konusunda konuştuk. Kadınlar daima soğuk. Benim, hilelerini açığa çıkarmamdan dolayı gerçekten utandı.’(307)


3 mart 1889, Moskova: ‘Evet, kadınlar alemi bir felakettir. Yalnızca kadınlar (o ve kızları) böylesine aptalca ve pis işi bu kadar temiz ve hoş bir tarzda yapıp, tamamen tatmin olabilirler. Başkalarının kendi kafalarında kuşku uyandırabilecek fikirlerine hiçbir saygı göstermiyorlar.’(325)


4 Temmuz 1889, Yasnaya Polyana: ‘Evet, dün köylüler kızların değil, yalnızca kadınların histeri nöbetine yakalandığını ileri sürdüler. Bu yüzden bunun cinsel aşırılığın sonucu olduğu doğru.’(342)


4 Temmuz 1890, Yasnaya Polyana: ‘Bir kadın için az para ya da şeker olması çok önemliyken, hakikatın olup olmaması pek önemli değil. Zira kadın samimiyetle bunun önemsizliğine inanır.’(379)


13 Haziran 1891, Yasnaya Polyana: ‘Kadınları yüceltmenin entelektüel modası, onların manevi kapasiteleri bakımından erkeklerle yalnızca eşit olduklarını değil, onlardan çok daha yüksek olduklarını söylemek. Bu çok kötü ve zararlı bir moda (…) Kadınları oldukları gibi görmek –manevi bakımdan daha zayıf yaratıklar olarak görmek- kadınlara karşı bir zülum değildir. Asıl onları eşit olarak görmek bir zulümdür. Zayıflık ya da daha az manevi güçle bedenin ruha daha az itaat etmesi ve özellikle aklın emirlerine daha az güvenmenin kadının ana karakteristiği olmasını kastediyorum.’(407)


12 Ağustos 1891, Yasnaya Polyana: ‘Yaşamlarımızın absürdlüğü kadınların gücünün sonucudur; ama kadınların gücü erkeklerin kendisini tutamamasının sonucudur, bu yüzden yaşamın aptallığının nedeni erkeklerin kendisini tutamamasıdır.’(409)


18 Temmuz 1893, Begiçevka: ‘İnsanlık daima kadınların erkekler tarafından yönetildiği düşüncesiyle yaşadı; sonra aniden kadınların yönetilmediği, yönetenlerin onlar olduğu ortaya çıktı.’(423)


5 Ekim 1893, Yasnaya Polyana: ‘Kocaların nefret ettiği aslında karılarıdır. Lessing’in dediği gibi: tek kötü kadın vardır, o da benim karım.” Bunun suçlusu kadınların kendileridir; çünkü bunun nedeni onların aldatmacılığı ve samimiyetsizliğidir. Hepsi de diğerlerinin önünde bir komedi oynarlar; ama bu oyunu sahnenin ardında kocalarının önünde sürdürmezler. Böyle yaptıkları için de koca, kendi karısı hariç bütün kadınların iyi ve makul olduğunu düşünür. Hepsi bu.’(427)


22 Aralık 1893: ‘Kadın ressamlar, kadın müzisyenler. Kadınlar her şeyi yapabilir. Ve tıpkı maymunlar gibi her şeyi erkeklerden kopya ediyorlar. Kadınların yapamayacağı tek şey ahlaki itiş gücü sağlamak.’(429)


2 Haziran 1894, Yasnaya Polyana: ‘Bir husus (1) Kadınlar, cinsel organları kalplerinin üzerinde olan insanlardır.’(436)


24 Eylül 1894, Yasnaya Polyana: ‘Bütün zor işleri, kadın işi deyip ona veriyorum ve kendim avlanmaya gidiyorum. Hatamı anladığıma memnunum.’(443)


6 Nisan 1895, Moskova: ‘Kadınlarla erkeklerin birlikteliğinden doğan ıstırapların büyük bir kısmı, bir cinsin diğerini tamamen yanlış anlamasından kaynaklanmaktadır. Çok az sayıda erkek, çocukların kadın için ne anlama geldiğini, onun yaşamında nasıl bir yer işgal ettiğini anlayabilir. Daha az sayıda kadın, topluma ya da dine karşı görevlerinin bir erkek için ne anlama geldiğini anlayabilir.’(462)


25 Nisan 1895, Moskova: ‘Bir annenin durumu korkunç derecede trajik: Doğa onu dayanılmaz bir arzu ile donatmış (erkeği de benzer şekilde donatmış; ancak erkek aynı ağır sonuçları yaşamıyor); bunun sonucu olarak çocuklar dünyaya geliyor. Kadın çocuklarına karşı çok daha güçlü bir sevgiyle, fiziksel bir sevgiyle donatılmış. Zira çocuk taşımak, onları beslemek ve onlara bakmak fiziksel bir olay. Bir kadın, iyi bir kadın bütün ruhunu çocuklara verir; kendisini tamamen onlara adar. Ruhunda yalnız onlar için ve onlarla birlikte yaşama alışkanlığı (herkesin yalnızca onaylamakla kalmayıp, övmesi nedeniyle en şiddetli ayartma budur) kazanır. Yıllar geçer ve sevginin karşılığı öfkeyle verilir. Bu öfke, boyunlarında bir değirmen taşı gibi gördükleri, yaşamlarına müdahele ettiklerini düşündükleri anneye karşıdır. İkinci hal –ölüm yoluyla ayrılık ise-, anında korkunç bir sancıya neden olur ve geriye bir boşluk bırakır. Kadının mutlaka yaşaması gerekir, ama yaşamak için tutunacak bir şey kalmamıştır. Kadın manevi bir yaşam alışkanlığından ve hatta bir yaşamın gerektirdiği güçten yoksundur. Çünkü bütün gücünü, artık yanında olmayan çocuklarına harcamıştır. İşte bir anneye dair olarak yazacağım romanda bundan söz edeceğim.’(463)


5 Ağustos 1895, Yasnaya Polyana: ‘İyi bir aile yaşamının kadınlarda (her şeyde, elbette ruhsal sorunlar –dini sorunlar hariç- sürekli itaat etme ihtiyacının bilinçli olarak beslenmesi halinde mümkün olacağını söyledim (…) Peki kadın daima erkekten aşağıda mıdır? Hayır, hiç değil! Her ikisi de bakire oldukları sürece eşittirler. Peki kadınların şimdi yalnızca eşitlik değil, üstünlük talep etmesinin anlamı nedir? Aile gelişiyor ve bu yüzden eski aile formu dağılıyor. Cinsiyetler arasındaki ilişkiler yeni bir form arıyor ve eski form parçalanıyor.’(472)


4 Şubat 1897, Nikolskoye: ‘(1) Son tahlilde daime hükmedenler zulmün kurbanı olan insanlar, yani direnememe prensibine uyan insanlardır. Kadınlar hak istiyorlar; halbuki yönetenler onlar. Çünkü güce tabi olmak zorunda bırakılanlar onlar –eskiden de öyleydi, hala öyle-. Kurumlar erkeklerin elinde, ama kamuoyu görüşü kadınların elindedir. Ve kamuoyu her türlü yasa ve ordudan milyonlarca kez daha güçlüdür. Kamuoyunun kadınların elinde olduğunun kanıtı, yalnızca evlerin ve gıdanın örgütlenmesinin kadınların elinde olması –parayı harcıyorlar ve böylelikle erkeğin emeğini kontrol altında tutuyorlar- değil, aynı zamanda sanat eserlerinin ve kitapların başarısı, hatta iktidarın atanmasının onların elinde olmasıdır. Kamuoyu görüşünü de kadınlar belirler. Birisinin gayet güzel bir şekilde dile getirdiği gibi, kadınların erkeklerin egemenliğinden değil, erkeklerin kadınların egemenliğinden kurtulma yolları araması gerekir.’(499)


16 Şubat 1897, Nikolskoye: ‘Kadınlar, aklın taleplerinin kendilerini bağladığını düşünemiyorlar ve bu yüzden ilerleme kaydedemiyorlar. Bu yelken onlara açılmamış. Dümensiz seyrediyorlar.’(499)


8 Haziran 1897: ‘Kreutzer Sanat’nın provalarını, hep aynı acı duygu içinde düzelttim: insan yaradılışının kötü yönünün gerçek sergilenişi ve hayasızlık simgesi bu. Pozdnişev her yerde açıklama yapıyor: biz, biz hayvansal isteklerin tutsağıyız, biz doyum tecrübemiz var, her yerde bu “biz”. Oysa, kadın değişik bir yaradılıştadır ve cinsel de olsa, duyguları değerlendirme konusunda, bir erkekle kötülük bulaşmamış bir kadın arasında büyük bir farklılık vardır.’(273)


14 Ekim 1897, Yasnaya Polyana: ‘Bir kadına, bir şeyi anlamadığı için ya da anladığı ama aklının söylediğini yapmadığı için kızarsınız. O bunu yapamaz. Tıpkı bir mıknatısın demiri çekmesi ve ağacı çekmemesi gibi, aklın vardığı sonuçlar da Sonya’yı bağlamaz; onlar motivasyon gücü oluşturmazlar.’(506)


18 Şubat 1898: ‘İşte dün, kadının uğraşısı –eğitim, tıp, sanat- ne olursa olsun onun bir tek amacı vardır: cinsel aşk; ona ulaştığı zaman, geri kalan her şey kendiliğinden çözümlenir, dedi.


‘Bu inanç beanim çok gücüme gitti ve bana çok acı veren, L.N.’nin kadın hakkındaki bu sürekli ve hayasız görüş ve değerlendirmesi nedeniyle, ona sitemde bulundum ve kadını bu biçimde değerlendirmesinin, otuzdört yaşına kadar, değerli bir tek kadın tanıma olanağı bulamamasından ileri geldiğini söyledim. Ruhsal dostluk ve sevgi noksanlığı, sadece benim bedenimi sevmesi, ruhsal ve zihinsel yaşantıma ilgi göstermemesi ve bu durumun zamanla yoğunlaşıp açığa çıkmasının yaşantımı zehir ettiğini ve bu durumun beni düşkırıklığına uğratarak kendisini daha az sevmeme neden olduğunu da açıkladım.’(382)


18 mart 1898: ‘L.N. kadın eşitsizliğinde söz etmezden önce genel olarak, insanlar arasındaki eşitsizlikten söz etmenin gerektiğini öne sürdü. Eğer bir kadın bu problemi kendisi ortaya atıyorsa orada uygunsuz, kadınlığa karşıt ve saygısızca bir şeyler var demektir, dedi. Ona hak veriyorum. Biz kadınların özgürlüğe değil, yardıma ihtiyacımız var.’(392)


21 mart 1898, Moskova: ‘Peşkova ile kadın sorunları hakkında bir konuşma yaptım. Kadın sorunu yok. Bütün insanlar için özgürlük ve eşitlik sorunu var. Ama kadın sorunu çok sinir sozucu bir husus.’(518)


22 Haziran 1898: ‘Bugün L.N.’nin not defterinde kadınlarla ilgili, şu satırları okudum: “Eğer bir kadın Hristiyan değilse, korkunç bir yırtıcı hayvandır.” (…) Kocam her yerde hayvanca kabalık görüyor. Oysa, gerçek hayvanca davranış bencillikle, karılarının, çocuklarının, dostlarının ve önlerine çıkan herkesin yaşantısını çekilmez hale getiren erkeklerde vardır.’(409)


3 Ağustos 1898, Prigovo: ‘Efsaneler kadının şeytanın aleti olduğunu söylerler. Kadın genelde aptaldır; ama şeytan kendisi için çalıştığı sürece kadına beynini ödünç verir. Ve böylece Tanrı korusun, kadın kötü bir şeyler yapmak için mucizeler yaratır, ileri görüşlülük ve sebat gösterir; ama en basit şeyi anlayamaz, mevcut anın ilerisini düşünemez ve tahammül ya da sabrı yoktur (çocuklara bakmak ve onları yetiştirmekten başka.)’(523)


20 Kasım 1899, Moskova: ‘Yetmiş yıldır kadınlar hakkındaki görüşüm gittikçe alçalıyor ve daha da alçaltmam gerekecek. Kadın sorunu! Elbette bir kadın sorunu var! Yalnızca kadınların yaşamımızı mahvetmeyi durdurma sorunu var.’(536)


1 Ocak 1900, Moskova: ‘Havva, Adem’i ayarttı ve daima böyle olur. Her şeye kadın karar verir.’(538)


6 Nisan 1900, Moskova: ‘Bir kocanın, özellikle de karısı kendisinden çok genç olan bir kocanın karısını eğitebileceği ve şekillendirebileceği yolunda naif, popüler bir görüş var. Bu tam bir aldanış. Kadınların kendi gelenekleri, onları kontrol etmenin kendisine ait metotları ve kendi dilleri vardır ve bu yüzden hiçbir kadın onun kendisini cezp etme arzusu hariç hiçbir şekilde bir kadını etkileyemez. Kadınlar, erkeklerin manevi yaşamından tamamen bağımsız yaşarlar (elbette çok nadir de olsa bunun istisnaları vardır) ve hiçbir zaman erkeklerin nüfuzuna teslim olmazlar. Bu arada kadınlar ısrarları ve hileleriyle bütün yaşamın üzerinde dolaylı bir etkiye –erkekler kadınların dilinden anlamadığı için dolaylı bir etki değil- sahiptirler.’(541)


19 Mart 1901, Moskova: ‘Toplumdan din duygusu kaybolduğu anda kadınların gücü artar. Tamamen dindar bir dünyada kadınlar güçsüzdür; bizimki gibi dinsiz bir dünyada bütün güç onların elindedir.’ (556)


29 Kasım 1901, Gaspra: ‘Kadınların cesaret ve güzelliği sevdiği ya da bunları seven insanları sevdiği söylenir. Bu gerçeğe aykırıdır. Kadınlar kendilerini, ne yapacaklarından emin olanlara teslim ederler. Ve kendilerini teslim ederken, kendilerini teslim ettikleri kişileri sevmekle haklı olduklarını kanıtlamak isterler.’(561)


7 Aralık 1901: ‘Biz kadınlar, karşılık görmeden ve yoğun bir yaşamı tadamadan, sevebilme yeteneğine sahibiz.’(490)


26 Eylül 1902, Yasnaya Polyana: ‘(3) İlya sordu: Kadınlar zeki midir? Cevap veremedim, ama sonra anladım: Kadınlar çok zeki olabilir; genel olarak erkeklerden daha zeki olabilir ya da onlar kadar aptal olmayabilir. Ama akılları doğru yerde değil. Tıpkı çatının altına konulması gerekirken üzerine konulmuş kiriş gibi. Erkek ise; aklı nasıl olursa olsun, onun eylemlerini yönlendirir. Kadın aklı ise bir oyuncak, bir süstür. Kadının yaşamını siz ne isterseniz o yönlendirir –kibir, annelik, açgözlülük, aşk- ama asla akıl değil.’(566)


1 temmuz 1903: ‘Eğer L.N., Rousseau’nun, doktorlar hep kadınlarla birleşerek tuzak hazırlarlar sözlerini eklemeseydi, ben sesimi çıkarmayacaktım. Bu demektir ki, ben de doktorlarla birlik olup tuzak hazırlıyorum. Bu beni isyan ettirdi.’(559)


19 Aralık 1903, Yasnaya Polyana: ‘Kendisine bahşedilen annelik fedakarlık gücünün tamamını, Tanrının ve erkeğin hizmetine adayan gerçek anlamda erdemli evlenmemiş kadın en iyi ve en mutlu insandır (Teyzem Tatyana Aleksandrovna.)’(578)


10 Ağustos 1905, Yasnaya Polyana: ‘Erkek ile kadın arasındaki fark şudur: Erkek daima şehvet hisseder, ama onu bastırabilir. Bir kadın ise –ancak zaman zaman- şehvet hisseder, ama onu bastıramaz.’(602)


12 Nisan 1908, Yasnaya Polyana: ‘Eğer erkekler bütün kadınları, kocaların karılarını tanıdıkları gibi tanısalardı, hiçbir zaman onlarla tartışmayacak ve hiçbir zaman onların fikirlerine değer vermeyeceklerdi.’(638)


2 Ağustos 1909: ‘Kadınlarla birlikte bulunmak, onlar gibi olmamanız gerektiğini görmeniz açısından yararlıdır.’(680)


20 Temmuz 1910: ‘Evet, kamuoyu görüşünün kadınlar tarafından değil, erkekler tarafından belirlendiğini bu olaydan daha iyi hiçbir şey gösteremez. Erkek hiçbir olumsuz sonuçla karşılaşmazken, günahının sonuçlarının –çocuk doğurma, utanç- bütün yükünü üstlenmiş olması nedeniyle, kadınlar erkeklerden daha fazla suçlanmaz. “Eğer yakalanmamışsan, hırsız değilsin.”’(712)


28 Ağustos 1910: ‘Tam bu sırada L.N. şu ürkünç sözleri söyleyerek kapıya fırladı: “Bırak beni, Tanrım, gidiyorum…” “Senin yaptığın gibi, insanlığın yarısından nefret edilirse, mutlu olmak olanaksızdır.” Şu sözleri onu ele verdi: “Yarısından söz ederken yanıldım.”’(675)

14 Eylül 1910: ‘(6) Bir kadın için annelik en yüce çağrı değildir.’(718)

picture

AŞK


25 Ocak 1851: ‘Aşka düştüm ya da öyle olduğunu sanıyorum. Bir partiye gittim ve usumu yitirdim. Hiç gereği yokken bir at satın aldım.’ (40)


29 Kasım 1851, Tiflis: ‘Genellikle kadınları çok kıskanırdım. İdeal aşkı, kişinin sevdiğine karşı tam bir özveri içinde bulunması olarak anlıyorum. Ve ben de böyle yapıyorum.’(62)


13 Ekim 1852: ‘Aşk yok. Yalnızca cinsel ilişkiye yönelik fiziksel bir gereksinim ve bir yaşam arkadaşına duyulan rasyonel gereksinim var.’(90)


1 Ekim 1856, Yasnaya Polyana: ‘Ama Tanrıya şükür Valeriya’yı daha az düşündüm. Ona aşık değilim; ama bu ilişki yaşamımda daima bir yer tutacak. Ve eğer aşkı tanımıyor olsaydım, şimdi hissettiğim küçük başlangıçlardan yargıya vararak, çok şiddetli bir aşk yaşayabilirdim ve Tanrı korusun aşık olduğum kişi Valeriya olabilirdi. Son derece sığ, prensipleri yok ve buz kadar soğuk. Bu yüzden de dikkati hep başka yerde.’(174)


23 Kasım 1856: ‘Aleksandra Petrovna’yı düşünürken, bir yandan da Valeriya hiç aklımdan çıkmadı.’(180)


29 Nisan/11 Mayıs 1857, Cenevre: ‘Aşık olmaya son derece hazırım. Bu korkunç bir şey!’(194)


12/24 Mayıs 1857, Clarens: ‘Aşk –hem de fiziksel aşk- beni boğuyor. Mariya Yakovlevna çok çekici bir kadın. Aşırı derecede kendimle ilgileniyorum. Hatta kendime aşığım bile diyebilirim; çünkü içinde başkaları için çok fazla aşk var.’(194)


17 Eylül 1858: ‘Öğle yemeğini Behrs’lerde yedim. Ne kadar tatlı kızlar!’(216)


22 Eylül 1861, Moskova: ‘Liza Behrs (Sofiya’nın ablası) beni ayartıyor; ama bundan bir şey çıkmayacak. Yalnızca hesaplarla olmuyor ve aramızda bir duygu yok.’ (228)


23 Ağustos 1862, Moskova: ‘Kendimden korkuyorum –ya bu aşk değil, yalnızca aşk arzusu ise? Onun (Sofiya Behrs) yalnızca zayıf yönlerine bakmaya çalışıyorum; Ama yine de… Bir çocuk! Neden olmasın!’(230)


24 Ağustos 1862: ‘Sonya’yı daha az düşünüyorum; ama düşündüğüm zaman mutlu oluyorum.’(230)


12 Eylül 1862: ‘Aşık olmanın mümkün olacağına hiç inanmadığım halde aşık oldum. Çılgına döndüm; eğer böyle giderse kendimi vuracağım… Evet Dublitski’yim ama aşk beni güzelleştiriyor.Evet, yarın evlerine gideceğim.’(235)


8 Ekim 1862: ‘Dünden beri benim aşkıma inanmadığını söylediğinden buyana gerçekten korktum: Sevgime neden inanmadığını biliyorum.’ (31)


11 Kasım 1862: ‘Ben kendiliğimden bana tutkun olduğunu ama beni sevmediğini öğrendim. Tutkunluğunun cezasının kendisine pahalıya malolacağını anlayamadı mı acaba? Çünkü sevilmeyen bir kadınla nasıl uzun süre bir arada olunabilir, nasıl bir ömür birlikte sürdürülebilir? Herkesin sevdiği bu adamı, bu seçkin adamı ben niye yıktım?’ (36)


13 Kasım 1862: ‘Onu (LN) deli gibi seviyorum, ama henüz etkisini pek az duyuyorum: ne tuhaf… Ama gene öyle bir uykuya daldım ki…beni canlandıracak, beni uyaracak çareyi bilmeyi çok isterdim.’(37)


8 Ocak 1863: ‘Beni sevmekten vazgeçecek. Bundan neredeyse eminim. Beni kurtaracak tek şey onun başkasını sevmemesi; ama bunun nedeni ben değilim. Benim nazik olduğumu söylüyor. Bunu işitmek istemiyorum; belki de yalnızca bu nedenle beni sevmekten vazgeçecek.’(246)


9 Ocak 1863: ‘Bana inanmamakta direniyor, oyalanmam için eğlence gerektiğini düşünüyor.’(42)


24 Nisan 1863: ‘Bana olan sevgisi kurulmuş makinadan farksız: elimi öpmesi ve bana iyi davranmasından ibaret.’(53)


29 Nisan 1863: ‘V.V.’nin bir zamanlar bana aşık olduğunu anımsayınca hoşuma gitti. Bugün gene birisi bana aşık olsaydı hoşuma gider miydi? Ne bayağılık, ne iğrenç…Gün geçtikçe Liova benden uzaklaşıyor. Onun anlayışına göre, aşkın bedensel yönü önemli.’(54)


8 Mayıs 1863: ‘Sevilmek istenen bir köpeğe bile acınır, kovulmaz.’(55)


22 Mayıs 1863: ‘Ne aptalmışım…ona inandım ve kısmetime de sadece pişmanlık düştü. Herşey bana öyle kaygı verici geliyor ki… Köpek bile hüzünlü, oda hizmetçim Donaşa mutsuz, ihtiyarlar acımaklı ve her şey ölü.

Eğer Liova…’(57)


3 Ağustos 1863: ‘”Sonya, küçük sevgilim benim, ben suçluyum çünkü kötüyüm, ama bende zaman zaman uyuklayan bir iyi insan da var. Onu sev ve onu azarlayıp sitem etme Sonya.”’[Sofiya’nın Güncesine Liova’nın düştüğü nottan] (61)


10 Eylül 1863: ‘Piyano çalarken, Liova’nın bakışı hiç aklımdan çıkmıyor. Hiç böyle bakmamıştı, ne düşünüyordu acaba? Anılar mı, kıskançlık mı? Seviyor…’ (63)


12 Eylül 1867:’ Bende bir şeyler eksik, sevgi ve açık yüreklilik. Yalnızlıktan da, onunla baş başa kalmaktan da korktuğumun farkındayım… Bunların en önemlisi gene de sevmemektir. Ben bu denli çok sevmekle ne elde ettim, nereye ulaştım? Bu sevgi, bundan sonra ne işe yarayacaktır? Acı çekeceğim ve onurumun kırıldığını hissedeceğim.’(88)

16 Eylül 1866:’Ben, gerçekten sevilmeyi istiyor ama, sevilmeyi istemesini bilmiyorum.’(89)


17 Eylül 1857: ‘”Niçin cezalandım, niçin?” “Neden bu denli sevdim?” demekten kendimi alamıyorum. Mutluluğum yok oldu ve aşk coşkumu L. Gene baskı altına aldı diye sinirleniyorum.’(102)


9 Aralık 1890: ‘Dans la Revue de deux Mondes’ta bir roman okudum: Bir genç kız, sevdiği erkeğin evine gidiyor ve onun yaşadığı ortam ve eşyalar arasında bulunmaktan mutluluk duyuyor. Nasıl da gerçeğe uygun… Ama ya bu “eşyalar” çizme, bot, su dolu leğen ve çöp gibi, kunduracı alet ve malzemesi ise o zaman ne olacak? Hayır, asla alışamayacağım.’(146)


14 Aralık 1890: ‘L.’nin güncelerini kopya ederken, şunları kaydettiğini gördüm: “Aşk diye bir şey yoktur, sadece cinsel ilişkiler gereksenmesi ve anlayışlı bir kadına ihtiyaç vardır.” Bu açıklamayı ben yirmidokuz yıl önce okusaydım, hiç kuşku yok ki, asla onunla evlenmezdim.’(149)


27 Aralık 1890: ‘Birden cesaretimi toplayıp, L.nin beni bunaltan öğütleri dışında, kendi öz ruhsal yaşantımı yaratabileceğimi anladım (…) Odama gittim, pencereyi açtım ve soğuk ama açık ve yıldızlı gökyüzüne bir göz attım ve olacak şey değil ama, ölen U.’yu (Prens Leonid Urusov) düşündüm. O öldüğü ve bu tür ilişkilerden bundan sonra yoksun kalacağım için çok, çok üzüldüm. Onunla ilişkilerim saygılı, temiz ve ölçülü ama kesin olarak, dostça olmaktan daha ileriydi; o ilişkiler, bana en ufak bir pişmanlık duyurmadığı gibi, yaşamımın çok yıllarını mutlulukla doldurdu. Benim yaşamama, şimdi kimin ihtiyacı var? İlgi ve sevecenliği ben nerede bulabilirim? Belki sadece Vaneçka’nın yanında (ölen kızı). Bu da güzel ve Tanrıya şükrediyorum.’(155)


7 Ocak 1891: ‘Anladığım kadarıyla L.’nin günceleri hiçbir aşkı içermiyor. Görünüşe göre, bu duyguyu hiç tanımıyor.’(162)


12 Şubat 1891: ‘Ben de ona karşılık verdim ve, eğer üzülüyorsa, benim kendisine acımayacağımı ve eğer güncelerini yakmak istiyorsa yakabileceğini, yaptığım çalışmaya hiç önem vermediğimi, kimin kimi üzdüğüne gelince, son yapıtı Kreutzer Sonata’yla beni, herkesin yanında küçük düşürdüğünü ve bu durumu düzeltmenin de zor olduğunu söyledim (…) Ben bu öykünün beni hedef aldığını, doğrudan doğruya beni yaraladığını, beni herkesin gözünde alçalttığını ve karşılıklı sevgimizden arta kalanını da yok ettiğini, kendim hissettim. Ve bunların tümü, evlilik yaşantım süresince, kocama karşı beni suçlu duruma düşürecek bir davranışta bulunmadığım ve herhangi bir kişiye ne bir bakış, ne bir hareketle, böyle bir kanı uyandırmadığım halde… Yüreğimde, başka birisini sevme olasılığı bulunmuş da olsa, bende bir iç mücadele geçmiş de olsa, bu başka bir sorun, bu benim, işim, yüreğim, benim kutsal yerim, ben saf ve temiz kaldığıma göre, kimsenin ona dokunmaya, sözetmeye hakkı olamaz.’(174)


21 Mart 1891: ‘L. Şaşılacak derecede sevimli, sevecen ve neşeli. Ama ne yazık ki bunlar hep, tek ve aynı nedenden… Kreutzer Sonata’yı hayranlıkla okuyanlar, L.nin aşk yaşantısına bir göz atabilseydiler, onu neşeli ve iyi yürekli yapanın sadece aşk yaşantısı olduğunu anlarlar ve taptıkları kişiyi, çıkardıkları bu yüksek yerden hemen aşağı atarlar, ona değer vermezlerdi. Ama ben onu olduğu gibi seviyorum, normal, alışkanlıklarında zayıf ve iyi. Hayvan olmamak gerek, ama ne pahasına olursa olsun, insanın kendinde bulunmayan gerçekleri de öğütlememesi gerek…’(184)


23 Nisan 1891: ‘Prens Urusov’u düşündüm (…) Benim, mutlu olmaya hak kazandığımı, giriştiğim her işte başarıya ulaşacağımı, yaptığım her şeyin kusursuz olduğunu bana inandırarak ve sürekli olarak ilgilenerek beni öylesine şımartırdı ki… Bizimkiler ise sadece ilgisizlik, bencillik ve kıskançlıklarını belirtiyor ve beni hor görüyorlardı.’(202)


15 ağustos 1891: ‘Bizimki nasıl geçti? Sürekli bir soğukluğun takipettiği tutku alevleri. Yeni bir tutku ve yeni bir soğukluk. Arasıra da sakin ve tatlı bir dostluk gereksinmesi ve karşılıklı bir sevecenlik duyulur (…) Nasıl Hristiyanca bir yaşantıdır ki bu, ne çocuklarına, ne bana ve ne de kendinden başka kimseye bir parçacık sevgi duymaz.’(227)


4 Temmuz 1895, Yasnaya Polyana: ‘Sevgi ancak nesnesi çekici olmadığında gerçektir.’(470)


25 Ekim 1895, Yasnaya Polyana: ‘Sonya ve Şaşa yeni ayrıldılar. Sonya arabaya bindiği anda ona karşı korkunç bir acıma hissettim; ayrıldığı için değil, onun için, ruhu için. Gözyaşlarımı tutmakta zorlandım. Keyifsiz, mutsuz ve yalnız olmasına üzülüyorum. Tutunabileceği tek insan benim ve kalbinin derinliklerinde benim onu sevmediğimden korkuyor. Bunun nedeni de dünya görüşlerimizdeki farklılık. Onu sevmediğimi, çünkü kendisinin bana yakınlaşmadığını düşünüyor. Böyle düşünmemelisin, seni çok seviyorum ve seni anlıyorum. Biliyorum ki sen bana gelemezsin ve bu yüzden yalnız kaldın. Ama yalnız değilsin. Ben seninleyim, tıpkı senin benimle olduğun gibi. Seni seviyorum, seni sonsuza kadar büyük bir aşkla seveceğim.’(478)


5 Haziran 1897: ‘Evde fazla konuk ve hareket yok. Ben özellikle Taneyev’i özlüyorum.’(270)


7 Haziran 1897: ‘Ah bu romanslar, birisi gerçekten yüreğimde iz bıraktı.’(273)


21 haziran 1897: ‘Bu gürültü yerine, geçen yaz yaşadığım tatlı müzik sesini duymak (Taneyev) için neler vermezdim. Evet, o zaman yaşam bir şenlikti. Bu anılar için de kadere teşekkürler.’(284)


21 Temmuz 1897: ‘Kocama ve çocuklarıma karşı, yeni doğmuş bir çocuk kadar saf ve temizim. Hiç kimseyi, L.N.’yi sevdiğim kadar sevmediğimi, sevemeyeceğimi biliyorum. Onunla karşılaştığımda içime sevinç doluyor ve onu her şeyiyle seviyorum: boyunu posunu, gözlerini, gülüşünü, tatlı konuşmasını (kızdığı zamanlar hariç, ama bundan söz etmeyelim) ve sabırlı olgunluk esinini seviyorum.’(298)


13 temmuz 1897: ‘Taneyev konusunda da beni çok eleştirdiler. Ne yapalım… Bu adamın, bana verdiği zevk yaşantımı renklendirdi. O bana müzik dünyasının kapılarını açtı ve ben o sayede avunmayı öğrendim. Taneyev’in müziği, Vaneçka’nın ölümünden sonra, beni tümüyle terk eden yaşama kavuşturdu. Tatlı ve neşeli varlığı, ruhumun sıkıntısını hafifletiyordu. Şimdi bile, onu ne zaman görsem, kendimi rahat ve sakin hissediyorum. Bunların hepsi, beni Taneyev’e aşık sanıyorlar.’(300)


1 Ağustos 1897: ‘Tüm sanat yapıtlarında aşka çok büyük pay ayrıldığını (“şehvet manisi”) hoşnutsuzluk ve öfkeyle eleştiriyor. Bu sabah Saşa “Babam bugün çok neşeli, o neşeli olunca bizler de neşeli oluyoruz,” dedi. Babasının kabul etmek istemediği ve öfkeyle eleştirdiği bu aşk yüzünden neşeli olduğunu bilebilseydi…’(307)


19 Eylül 1897: ‘Seven hep bir kişidir, öteki ise sevilmesine izin verir.’(330)


22 Ocak 1898: ‘O (Lev N. Tolstoy) bana ne denli acımasız davranırsa davransın, yüreğim hala onun sevgisiyle dolu.’(371)


18 Şubat 1898: ‘İşte dün, kadının uğraşısı –eğitim, tıp, sanat- ne olursa olsun onun bir tek amacı vardır: cinsel aşk; ona ulaştığı zaman, geri kalan her şey kendiliğinden çözümlenir, dedi.


‘Bu inanç beanim çok gücüme gitti ve bana çok acı veren, L.N.’nin kadın hakkındaki bu sürekli ve hayasız görüş ve değerlendirmesi nedeniyle, ona sitemde bulundum ve kadını bu biçimde değerlendirmesinin, otuzdört yaşına kadar, değerli bir tek kadın tanıma olanağı bulamamasından ileri geldiğini söyledim. Ruhsal dostluk ve sevgi noksanlığı, sadece benim bedenimi sevmesi, ruhsal ve zihinsel yaşantıma ilgi göstermemesi ve bu durumun zamanla yoğunlaşıp açığa çıkmasının yaşantımı zehir ettiğini ve bu durumun beni düşkırıklığına uğratarak kendisini daha az sevmeme neden olduğunu da açıkladım.’(382)


19 Mayıs 1898: ‘Ben kocamın kişiliğinde coşkulu bir aşık veya acımasız bir yargıç buldum ama hiçbir zaman bir dost bulamadım. Hala da bulamıyorum…’(403)


28 Haziran 1898, Yasnaya Polyana: ‘Aşık olmak tamamen iffetli kalmayı başaramayan gençlere uygundur; evlilikten önce gelmeli ve gençleri onaltı yaşından yirmi ya da daha ileri yaşlara kadar uzanan çok kritik yıllarda kurtarmalıdır. İşte aşık olmanın yeri burasıdır. Ama eğer evlilikten sonra insanların yaşamlarında patlak verirse, yanlış yerde ortaya çıkmış olur ve iğrençtir.’(521)


20 Haziran 1898: ‘Arasıra bana, boş yere sıkıntılar çektirdi ama gene de o sadece beni sevdi –yalnız çocuklarıma karşı da olsa- o benim dayanağım ve koruyucumdu. Ama o olmayınca? Durum çok güç ve çok hüzünlü olacak…’(408)


30 Ağustos 1898: ‘Taneyev sabahleyin gitti. Hastalığım L.N.’yi öyle korkuttu ki…Benim nazik ve sevgili ihtiyar kocam… Bana ihtiyacı olan kocamdan başka kim beni sevebilir? İçtenlikli davranışı gözlerimi yaşarttı ve yattığım yerde, benim için çok değerli olan bu yaşantımızın uzun sürmesi için Tanrıya dua ettim.’(417)


15 Eylül 1898: ‘Söylediğim acı sözler için özür dilediğimi, beraber ve dost olmak istediğimi açıkladım. İkimiz de ağlamaya başladık ve dıştan görünen tüm uyuşmazlıklara rağmen, otuzaltı yıldır birbirimize içten ve sevgimizle bağlı olduğumuzu ve bunun her şeyden önemli ve değerli olduğunu anladık.’(421)


23 Eylül 1898: ‘Başkalarını bir başka biçimde sevebilirim ama, bu dünyada hiç kimseyi kocamla ölçüştüremem bile. Yaşantım boyunca o, benim yüreğimde çok önemli bir yere sahip olmuştur.’(423)


22 Ekim 1898: ‘Bugün L.N.’nin fotoğrafını seyrettim, beni çok kez okşayan ve sık sık öptüğüm, zayıf ihtiyar ellerine baktım ve onu düşünerek hüzün duydum. O ellerin beni okşamasını istedim ama aşık olarak değil, yaşlı olarak.’(426)


30 Mayıs 1899: ‘Ölümü göze aldığına göre, T…’yi çılgınca kıskanıyor demektir. Zavallı sevgilim…başka birini onun kadar sevebilir miyim sanki? Ve bu delice kıskançlık yüzünden, ömrüm boyunca az mı acı çektim, az şeyden mi yoksun kaldım? İnsanların en iyileriyle ilişki kurmaktan, seyahat etmekten, kafaca gelişme, ilginç ve değerli, bilgi ve görgü arttıran her şeyden yoksun kaldım.’(449)


26 Mart 1901: ‘Bana karşı sevecen ve tutkulu. Ne yazık ki genellikle, bunlardan biri öteki olmadan olmuyor.’(475)


3 Temmuz 1901: ‘Çok sevdiğim ellerini öptüm ve onun bakımını yapmanın ne büyük bir mutluluk verdiğini, onu yeterince mutlu edemediğim için ne denli kendimi suçlu bulduğumu, kendisine vermeyi bilmediklerim için beni bağışlamasını rica ettim. Birbirimize sarılarak ağlaştık, uzun süredir gönlümün beklediği, otuzdokuz yıllık evlilik hayatımızda hissettiğimiz yoğun duyguların içten ve gerçek bir itirafıydı bu…’(482)


26 Ocak 1902: ‘Benim Liovoçkam ölüyor… İnancım o ki, yaşamımı onsuz sürdüremem. Kırk yıldır onunla ve onun yayında yaşıyorum. Başkaları ve herkes için, o bir ünlü kişidir, benim için ise tüm yaşantımın simgesidir o, yaşamımız içiçe geçti, geçti ama aman Tanrım, ne kadar çok kusur, pişmanlık ve vicdan azabı yığılı kaldı aramızda!.. Ben onu pek çok sevdim ve o denli de sevecen davrandım ama gene de çok sayıda zaaflarımla ona pek çok acı çektirdim. Beni bağışla Tanrım… Değerli kocam, sevgili eşim beni bağışla…’(506)


4 Kasım 1902: ‘Pek çok sevdiğim bu ünlü adam öyle yaşlı, öyle zayıf ve öyle acınacak durumda ki…’(543)


8 Kasım 1902: ‘Genel olarak ben erkekleri sevmiyorum, onlara yakınlık duymuyor ve onlardan tiksiniyorum. Benim için değerli olmadan ve onu sevmeye başlamadan önce ve uzun bir süre bir adamın ruhuna ve yeteneğine hayran olmam gerek.’(544)


18 Aralık 1902: ‘Onu bir deri bir kemik kalmış yüzünü, ellerini sevecenlik ve kaygıyla seviyor ve öpüyorum ama o bana ilgisiz ve soğuk bir biçimde bakıyor.’(551)


19 Ocak 1903: ‘Dün Taneyev’i de görüp onunla tartıştım ve sonuç olarak onu niçin çok beğendiğimi ve sevdiğimi anladım. Şaşılacak derecede iyi ve yüce gönüllü bir adam.’(554)


21 Ocak 1903: ‘Ona karşı öylesine bir sevgi ve saygı duydum ki ellerini öperek ağlamaya başladım; ona karşı duyduğum ve şimdi beni kaçınılmaz bir yola sürükleyen o bilinçsiz suçluluk duygusu gene etkisi altına aldı beni.’(554)


17 Kasım 1903: ‘Onun ağzından avutucu veya tatlı bir sözün artık hiç çıkmayacağını biliyorum.


‘Önceden tahmin ettiğim şey oldu: sevdalı koca öldü; dost koca hiçbir zaman olmadı, o halde şimdi nasıl olabilirdi?


‘Kocalarının dostluk ve sempatilerini sonuna dek tadabilen kadınlar nasıl da mutlulardır… Bencillerin, büyük adamların eşleri, gelecek kuşakların acımasız ve hoşgörüsüz olarak niteleyecekleri kadınlar da ne denli mutsuzdurlar…’(563)


14 Ocak 1905: ‘Briukov’a her koşulda yanından ayrılmayıp ona yardımcı olmamın, kendisine düşünemeyeceği kadar büyük bir aile mutluluğu verdiğini ve beni sevdiği kadar hiç kimseyi sevmediğini söylemiş… Bunu Briukov bana anlattığı zaman engin bir sevinç duydum.’(575)


9 Mayıs 1910: ‘Ve sonra sözlerimi yumuşatmak için, onu sessizce öptüm. Bu dilden gayet iyi anlıyor.’(705)


4 Temmuz 1910: ‘Basit ve dünyasal insanlar olan bizleri L.N.’nin kısman terk ettiği bir gerçek; bunu asla unutmamamız gerek. Ona yaklaşmayı, yaşlanmayı, coşkulu ve karma karışık ruhumu yatıştırmayı, onunla birlikte dünya yaşamının hiçliğini anlamayı öyle österdim ki…’(602)


7 Temmuz 1910: ‘Tüm üzüntülerim, ona karşı duyduğum ateşli aşkın tüm gücü, birkaç gündür aramızda meydana gelen buzları kırmayı başardı. Yüreklerimizi birleştiren bağı hiçbir şey koparamaz. Biz birbirimize, uzun bir yaşam ve güçlü bir sevgiyle sımsıkı bağlanmışız. Odasına yatmaya gittiğinde yanına vardım ve: “Bir daha gizlice beni bırakıp gitmeyeceğine dair söz ver,” dedim. “Öyle bir niyetim yok, yemin ederim ki seni asla terkemeyeceğim, seni seviyorum,” yanıtını verdi; sesinin titrediğini hissettim. Gözyaşlarımı tutamadım ve onu kaybetmekten korktuğumu, onu pek çok sevdiğimi ve –yaşamımdaki saf ve saçma tutkularıma rağmen- dünyada en çok onu sevmekten asla vazgeçmediğimi ve bunun hep böyle sürüp gideceğini söyleyerek onun boynuna sarıldım. L.N., durumun kendisi için de aynı olduğunu, korkmam için bir neden bulunmadığını ve bizi birbirimize bağlayan bağın kopmayacak kadar sağlam olduğunu söyledi. Gerçeği söylediğini anladım ve engin bir sevinç duydum. Dışarı çıktım ama tekrar yanına giderek, beni, yüreğimi ezen ağır bir yükten kurtardığı için kendisine teşekkür ettim.’(606)


10 Temmuz 1910: ‘Ben bahçeye çıkıp bir meşe ağacının altına uzanmak istiyordum; orada, odamdakinden daha rahat olacağımı sanıyordum. Sonunda L.N.’nin elinden tutarak, gidip yatmasını söyledim; onu odasına götürdüm ve gene odama döndüm; ama onunla konuşmak istiyordum ve bu nedenle gene odasına gittim. Kendi elimle ördüğüm yatak örtüsünü üstüne çekmiş ve başını duvara çevirmişti. İçimde engin bir acıma ve sevecenlik duygusu kabardı ve çok sevdiğim avuçlarınının içini öperek beni bağışlamasını söyledim. Aramızdaki buzlar çözüldü, ikimiz de ağlamaya başladık ve sonunda onun sevgisine kavuştum.’(611-613)


24 Temmuz 1910: ‘Kendisine en yakın olan yaratığı, öz karısını hoyratça ve acımasızca kıvrandırırken, AŞK ve SEVGİ konusunda yazı yazmaya nasıl cüret edebiliyor?’(635)


15 Ağustos 1910: ‘Bizim aile cehennemimizin aksine, burada birsürü saygılı ve içtenlikli insan var. Sinsiliği nedeniyle, kocama karşı duyduğum sevginin azaldığını anlamaya başladım. Bana karşı sürekli olarak beslediği ve bana belirtmeye başladığı bu kötü niyetini her hareketinden, yüzünden ve gözlerinden okuyorum; tüm dünyaya sevgi sözcükleri haykıran bu ihtiyarın bu duygusu özellikle çirkin ve çekilmez oluyor. Güncesinin beni tasalandırdığını biliyor ve bunda direniyor. Tanrı beni bu anlamsız bağlılıktan kurtarsaydı, hiç değilse o zaman benim için yaşam çok kolay olur ve kendimi çok özgür hissederdim. O zaman Şaşa ve Çerkov’u büyücülükleriyle baş başa bırakırdım.’(658)


20 Ağustos 1910: ‘At gezintisine çıktım ve bu toprak sahibi görüntüsü beni sıkıyor. Uzaklara kaçmayı ve saklanmayı düşünüyorum.

‘Bugün evliliğimi ve bunda vahim bir yön olduğunu düşündüğümü anımsadım. Hiçbir zaman aşık olmadım. Ama evlenmekten de geri durmadım. [GG]’(737)


28 Ağustos 1910: ‘Soyfa Andreyevna ile ilişkilerim gittikçe daha fazla güçleşiyor. Bu aşk değil; nefrete yakın bir aşk talebi ve gittikçe nefrete dönüşüyor.


Evet, egoizm çılgınlıktır. Eskiden çocuklar onu kurtarıyordu –hayvani bir sevgi, ama yine de diğerkam bir sevgi. Ama bu sevgi sona erdiğinde, geriye kalan yalnızca bir egoizmdi. Ve egoizm en anormal haldir –çılgınlık.[GG]’(739)


30 Ağustos 1910: Onsuz mutsuzum. Onun için korkuyorum. Sükunet bulamıyorum. Yollarda yürüdüm.’(716)


2 Eylül 1910: ‘Schopenhauer: “İnsanları sevmeye zorlamak nefreti tahrik eder, bu yüzden…”[GG]’(739)


10 Eylül 1910: ‘Kötü niyeti ve bağırmaları beni perişan etti. Gidip onun odasına uzandım ve bitkin ve umutsuz öylece kaldım. L.N. masasına oturdu ve yazı yazmaya başladı. Biraz sonra kalktı, iki elimden tutarak ısrarla bana bakmaya başladı. Tatlılıkla bana güldü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ben kendi kendime :”Şükür sana Tanrım, geçmişte kalan aşkının kıvılcımı hala yüreğinde yanıyor…” dedim.’(684)


15 Eylül 1910, Koçeti: ‘(11) Bana karşı duyduğu, şimdi izi bile kalmaşı sevgiye ihtiacı olmadığı gibi, benim ona duyduğum sevgiye de ihtiyacı yok. Tek ihtiyacı olan şey, başkalarının benim onu sevdiğimi düşünmesi. Ve bu son derece korkunç bir durum.’(718)


16 Ekim 1910: ‘L.N. kötü yüreklilikle bağırmaya başladı: “Senin kaprislerine boyun eğmek istemiyorum, özgür olmak istiyorum; sekseniki yaşında bir çocuk gibi olmak, karımın elinde kişiliksiz bir oyuncak durumuna düşmek istemiyorum…” dedi. Çok acı ve onur kırıcı öyle şeyler söyledi ki, pek çok üzüldüm. Ben de dedim ki: “Sorun o değil, sen her şeyi ters yorumluyorsun. Bir insanın en önemli işi, önem verdiği kişinin acı çekmesini önlemek için sevgisini feda etmesidir””(707)


21 Ekim 1910: ‘Kocamın bu gönül tutkusunu yok etmesi ve sevgisini karısı olan bana geri vermesi için Tanrıya içtenlikle yalvarıyorum.’(712)

picture

KISKANÇLIK


3 Mayıs 1865: ‘ Kızkardeşime kızdım, çünkü L.nin yaşantısına burnunu fazla sokuyor. Nikolskoye’de, avda, at ve yaya gezmelerinde L.nin yanından hiç ayrılmıyor. Dün ilk kez kıskançlığım patlak verdi. Bugün atımı Tanya’ya verdim. İkisi ormana, ağaç kesimini görmeye gittiler. Aklımdan geçenleri Tanrı biliyor…’(79)


17 Eylül 1876: ‘Yazmayı tasarladığım yaşamöyküsünü (Tolstoy’un) beceremeyeceğimi anladım çünkü tarafsız olamayacağım. Güncesinin sayfalarını karıştırırken, doymazcasına, bir aşk ilişkisiyle ilgili bir anıştırma arayıp durdum, kıskançlıktan kıvrandım ve kafam karıştı. Ama arayacağım.’(101)


12 Şubat 1891: ‘Ben de ona karşılık verdim ve, eğer üzülüyorsa, benim kendisine acımayacağımı ve eğer güncelerini yakmak istiyorsa yakabileceğini, yaptığım çalışmaya hiç önem vermediğimi, kimin kimi üzdüğüne gelince, son yapıtı Kreutzer Sonata’yla beni, herkesin yanında küçük düşürdüğünü ve bu durumu düzeltmenin de zor olduğunu söyledim (…) Ben bu öykünün beni hedef aldığını, doğrudan doğruya beni yaraladığını, beni herkesin gözünde alçalttığını ve karşılıklı sevgimizden arta kalanını da yok ettiğini, kendim hissettim. Ve bunların tümü, evlilik yaşantım süresince, kocama karşı beni suçlu duruma düşürecek bir davranışta bulunmadığım ve herhangi bir kişiye ne bir bakış, ne bir hareketle, böyle bir kanı uyandırmadığım halde… Yüreğimde, başka birisini sevme olasılığı bulunmuş da olsa, bende bir iç mücadele geçmiş de olsa, bu başka bir sorun, bu benim, işim, yüreğim, benim kutsal yerim, ben saf ve temiz kaldığıma göre, kimsenin ona dokunmaya, sözetmeye hakkı olamaz.’(174)


2 Haziran 1897: ‘L.N. beni gerçekten tasalandırıyor çünkü zayıflıyor, başı ağrıyor…ve şu marazi kıskançlık… Suç bende mi? Bilemiyorum. Taneyev ile birlikte olduğum zamanlar, yaşamımın bu son günlerinde, onun gibi bir dostumun olması, böyle sakin, yetenekli ve iyilik dolu bir dosta sahip olmak ne iyi diyordu (...) Ayışığı, nem, soğuk… ve ne hasret…’(268)


25 Haziran 1897: ‘Makalesi hoşuma gitmiyor ve üzülüyorum. Bu makalede, hiç hoşuma gitmeyen bir tür kötü niyetli kızgınlık buluyorum. Gerçek dışı bir düşmana (bu kıskandığı Taneyev olabilir) kızdığını ve tek amacının onu yok etmek olduğunu hissediyorum.’(286)


16 Ocak 1898: ‘Evet, genel kural olarak bir despotla yaşamak, onun buyruğu altında olmak, zaten yeterince zordur, ama özellikle kıskanç bir despotla yaşamak ise korkunçtur.’(368)


12 Şubat 1898: ‘Ama ölmüş insanlara karşı duyduğum sevgi bile, L.N.nin onlara karşı nefret duymasına neden oluyor.’(379)

2 Nisan 1898: ‘Ben böyle olduğum için kocam, canlı, neşeli ve mutlu!.. Ben sanat, müzik veya birisiyle ilgili ve canlı olduğum zaman, kocamın mutsuz, endişeli ve öfkeli olduğunu kimse anlamayacaktır.’(393)


30 Mayıs 1899: ‘Ölümü göze aldığına göre, T…’yi çılgınca kıskanıyor demektir. Zavallı sevgilim…başka birini onun kadar sevebilir miyim sanki? Ve bu delice kıskançlık yüzünden, ömrüm boyunca az mı acı çektim, az şeyden mi yoksun kaldım? İnsanların en iyileriyle ilişki kurmaktan, seyahat etmekten, kafaca gelişme, ilginç ve değerli, bilgi ve görgü arttıran her şeyden yoksun kaldım.’(449)


26 Haziran 1910: ‘Arazi konusunda, ben Henry George’un ilkesini anlamıyorum, hepsi bu kadar; çocuklarımız varken topraklarımızı bağışlamak bence haksızlık. Din sorununa gelince, aramızda bir düşünce ayrılığı olamaz, çünkü ikimiz de Tanrıya inanıyoruz, iyiliğe ve Tanrı iradesine boyun eğmek gerektiğine de inanıyoruz. Savaştan ve ölüm cezası uygulanmasından, ikimiz de nefret ediyoruz. Yaşadığımız kırsal yaşantıyı seviyoruz. Ne o, ne de ben lükse düşkün değiliz… Tek anlaşmazlık noktamız, benim Çerkov’u sevmeyip L.N.(yi sevmem, onun ise beni sevmeyip Çerkov’u gözbebeği gibi sevmesi.’(595)


1 Temmuz 1910: ‘Çerkov’u selamladım ve :”Gene benimle ilgili bir entrika mı çeviriyorsunuz?” dedim. Çok güç durumda kalmışlardı. L.N. ve Çerkov birbiriyle yarışırcasına günce konusunda, birbirini tutmayan ve anlaşılması güç sözler söylediler ama, hiçbiri ben içeri girmezden önce ne konuştuklarını söylemedi. Şaşa’ya gelince sadece sıvışıp gitti.’(…) Çerkov, L.N.’nin TİNSEL GÜNAH ÇIKARAN PAPAZ (?) olduğunu ve bu gerçeği kabul etmem gerektiğini söyledi (…)Şunları ekledi: “Yaşamını, kocasını mahvetmekle geçiren bu kadını anlayamıyorum.” (…)L.N.’ye öyle acıyorum ki despot Çerkov’un boyunduruğu altında mutsuz, halbuki benimle mutluydu.’(598/9)


5 Temmuz 1910: ‘L.N. kanapeye, Çerkov da hemen onun yanına oturdu. Ben de küskünlük ve kıskançlıktan allak bullak oldum.’(603)


19 Temmuz 1910: ‘Kocamın şu andaki Çerkov’a karşı duyduğu büyük tutku konusunda gözlerimi açtı; sonsuza dek gönlüm tiksinti ve kötü düşüncelerle dolu olacak. [Sofiya, Tolstoy’un 29 Kasım 1851 yılında bir kağıda yazdığı şu sözleri anıştırıyor-DİPNOTU: “Ben hiç aşık olmadım… Erkeklere ise çok sık gönlümü kaptırdım (…) Bana göre, sevginin en önemli belirtisi, sevdiğin kişiyi üzmek ya da onu gücendirmek korkusudur, sadece korkudur.]’(629)


21 Temmuz 1910: ‘Benden başka hepsi onun yanında olmaktan yararlanıyorlar; yaşamımızın sonuna geldiğimiz halde, son günlerimi onun yanında geçirmek olanağına bile sahip değilim (…) Ama bin kez daha fazla acı çekmeye hazırım, yeter ki Liovoçka’m iyileşsin ve bana kızmasın.’(631)


27 Temmuz 1910: ‘Bir köpek birisinin ardından havlıyor, onun ardından koşuyor ve öteki köpekler kurbanı parçalıyorlar. Benim başımdan geçen de bunun gibi bir şey. Tümü birden beni L.N. den ayırmayı denediler. Ama amaçlarına ulaşamayacaklar.’(639)


28 Temmuz 1910: ‘Hayır Bay Çerkov, artık L.N.’nin benden uzaklaşmasına ve sizin olmasına izin vermeyeceğim.’(640)

5 Ağustos 1910: ‘Çerkov bana karşı kaba davrandığında, kocamın beni korumamış olması beni pek çok üzdü ve gururumu kırdı. Bu adamdan öyle çok çekiniyor ki… Öylesine söz dinler ve boyun eğmiş bir duruma gelmiş ki… Ne ayıp ve ne acınacak şey…(…) Gece oldu ama uyuyamıyorum. Diz çöküp uzun süre dua ettim. L.N.’nin Çerkov’u sevmekten vazgeçirmesi, bana geri döndürmesi ve bana karşı soğuk davranmaması için Tanrıya yalvardım.’(648)


26 Eylül 1910: ‘Geri döndüğümde Sofiya Andreyevna’yı öfke içinde buldum. Çerkov’un fotoğrafını yakmıştı.’(720)


21 Ekim 1910: ‘Kocamın bu gönül tutkusunu yok etmesi ve sevgisini karısı olan bana geri vermesi için Tanrıya içtenlikle yalvarıyorum.’(712)


24 Ekim 1910: ‘Her sabah, L.N. günlük gezintisine çıktığında, kuşku içinde ona pusu kurup gözetliyorum, çünkü Çerkov’u görmeye gitmesinden korkuyorum ve bu korku da çalışmama engel oluyor.’(715)


CİNSELLİK


19 Haziran 1850’de şöyle yazıyor: ‘Yalnız bir şeyden memnun olmadım: Şehvetimi yenemiyorum. Bu tutku bende bir alışkanlık durumuna gelmeye başladığından bu yana bu savaşımım daha da güçleşiyor.’ (34)


13 Haziran 1851: ‘Tensellik dışında, kendimden hoşnut olmakla birlikte…’ (55)


20 Eylül 1855: ‘Birçok güzel kız ve tensellik bana işkence ediyor.’(149)


6 Haziran 1856: ‘Fiziksel ağrı düzeyine varacak derecede korkunç bir şehvet.’(166)


8 Haziran 1856: Bahçede dolaştım. Harika bir güzelliğe sahip çok hoş bir köylü kadın gördüm. Dayanılmaz bir kötülük arzusuyla dolup taşıyorum. Kötülüğün kendisi bile bundan iyidir.’(167)


5 Temmuz 1856: ‘Geceleyin saat 2’ye kadar belirsiz bir tensel arzu içinde yürüyüp durdum.’(171)


5 Eylül 1856: ‘Sağlığım hala kötü. Neredeyse iktidarsız olma düşüncesi beni mahvediyor.’(173)


27 Kasım 1856: ‘Tensel amaçlarla dolaşıp durdum. Nevski’de sarhoş bir fahişe buldum. Hamama gittim.’(180)


12 Aralık 1856: ‘Çok üzgünüm. Rüyamda yerde kan gölü vardı. Ayrıca göğsüme esmer bir kadın oturmuş, çıplak bir şekilde bana doğru eğilmiş bir şeyler fısıldıyordu.’(181)


20 Mayıs/1 Haziran 1857, Grindelwald: ‘Hizmetçi birkaç kez koşarak geçti ve ben beni beklediğini düşündüm; zira herkes yatağındaydı.’(195)


2/14 Haziran 1857, Chambery: ‘Yanımda oturan kadına teklif etmek istedim; ama reddetmesinden korktum.’(196)


7/19 Haziran 1857, Gressoney: ‘Bir kadına beş frank teklif ettim; ne yazık ki fahişe değilmiş. Aptal bir yaratıktı; ama onu çok istedim. Kazaklar’dan iki sayfa yazdım.’(197)


11/23 Haziran 1857, Evionnaz: ‘Kahveden şikayet ettiğim için garson kız ağladı… Çilli bir güzel. Şiddetle bir kadın arzuluyorum. Ama güzel bir kadın.’(197)


8 Ekim 1862: ‘Kocamın (Tolstoy) tüm geçmişi bana çok iğrenç görünüyor. Bu duygudan hiç kurtulamayacağım sanırım…Benim geçmişimde de kötü şeyler var ama onunkiler kadar değil. ’(31/32)


16 Aralık 1862: ‘L. Öylesine akıllı, faal ve yetenekli ama geçmişi iğrenç. Benim geçmişim ise küçücük ve anlamsız…Onun ilk yapıtlarını okudum ve aşk ve kadının sözkonusu edildiği her bölümde iğrenti ve eziklik duyuyorum. Bunları, bunların tümünü yakmak isterdim. Yeterki onun geçmişini bana anımsatacak bir şey, asla bir şey kalmasın. Kıskançlık beni korkunç bir bencil durumuna soktuğu için, yapıtlarının yokolmasına ben üzülmezdim.


Onu öldürüp de tam benzerini tekrar hemen yapabilseydim, bu işi kıvançla yapardım.’(41)


13 Kasım 1863: ‘Onun, karşısına çıkan ilk güzel kadına uyguladığı idealini kıskanıyorum… Ben, onun cinsel doyum aracı, çocuk dadısı, evin bir eşyası, bir kadınım ben… Çok önemsiz bir kişiliği olan bir insanım. Onun ise dopdolu bir yaşamı, bir uğraşısı, yeteneği ve ölümsüzlüğü var. Gene ondan korkmaya ve onda, genel bir uzaklaşma sezmeye başladım. Beni bu duruma o getirdi. Acaba sorumlusu ben miyim? Hırçın ve huysuz oldum, eskisi gibi bana değer vermediğini, bir kenara attığını fark ediyorum.’(67)

22 haziran 1884: ‘Ben de kendi hatalarımı söylemek istedim, ama söyleyemedim. Karıma ve Seryoja’ya karşı kötülük ve kadınlara masum olmayan bakışlar.’(299)


4 Temmuz 1889, Yasnaya Polyana: ‘Evet, dün köylüler kızların değil, yalnızca kadınların histeri nöbetine yakalandığını ileri sürdüler. Bu yüzden bunun cinsel aşırılığın sonucu olduğu doğru.’(342)


24 Eylül 1889, Yasnaya Polyana: ‘Yemekte Sonya yaklaşan bir treni nasıl seyrettiğini ve kendisini onun altına atmak istediğini anlattı. Onun için üzüldüm. Esas husus, kendimi ne kadar çok suçlamam gerektiğini bilmem. Örneğin; Saşa doğduktan sonraki lanet şehvet duygumu hatırlıyorum. Evet, günahlarımı mutlaka hatırlamalıyım.’(350)


6 Temmuz 1890, Yasnaya Polyana: ‘Evet, tıpkı bir hastalık gibi cinsel arzuyu da öldürmek gerekir. Aynı şekilde kibiri öldürmek için de aşağılanma ve utanç gerekir.’(380)


21 Mart 1891: ‘L. Şaşılacak derecede sevimli, sevecen ve neşeli. Ama ne yazık ki bunlar hep, tek ve aynı nedenden… Kreutzer Sonata’yı hayranlıkla okuyanlar, L.nin aşk yaşantısına bir göz atabilseydiler, onu neşeli ve iyi yürekli yapanın sadece aşk yaşantısı olduğunu anlarlar ve taptıkları kişiyi, çıkardıkları bu yüksek yerden hemen aşağı atarlar, ona değer vermezlerdi. Ama ben onu olduğu gibi seviyorum, normal, alışkanlıklarında zayıf ve iyi. Hayvan olmamak gerek, ama ne pahasına olursa olsun, insanın kendinde bulunmayan gerçekleri de öğütlememesi gerek…’(184)


9 Haziran 1891: ‘Ben onu sevecen, ilgili ve dost görmekten mutluluk duyacağım ama o ya kaba bir biçimde kösnülü ya da ilgisiz.’(213)


1 Ağustos 1897: ‘Tüm sanat yapıtlarında aşka çok büyük pay ayrıldığını (“şehvet manisi”) hoşnutsuzluk ve öfkeyle eleştiriyor. Bu sabah Saşa “Babam bugün çok neşeli, o neşeli olunca bizler de neşeli oluyoruz,” dedi. Babasının kabul etmek istemediği ve öfkeyle eleştirdiği bu aşk yüzünden neşeli olduğunu bilebilseydi…’(307)


7 Kasım 1897: ‘L.N. yatağı kendi yaptı ve bu yorucu at yolculuğundan sonra, istekliliğini bana kanıtlamak için, oldukça dinç göründü… Bunu ben, onun olağanüstü gücünün bir kanıtı olması için not ediyorum ve de yetmiş yaşında.’(344)


18 Şubat 1898: ‘İşte dün, kadının uğraşısı –eğitim, tıp, sanat- ne olursa olsun onun bir tek amacı vardır: cinsel aşk; ona ulaştığı zaman, geri kalan her şey kendiliğinden çözümlenir, dedi.


‘Bu inanç beanim çok gücüme gitti ve bana çok acı veren, L.N.’nin kadın hakkındaki bu sürekli ve hayasız görüş ve değerlendirmesi nedeniyle, ona sitemde bulundum ve kadını bu biçimde değerlendirmesinin, otuzdört yaşına kadar, değerli bir tek kadın tanıma olanağı bulamamasından ileri geldiğini söyledim. Ruhsal dostluk ve sevgi noksanlığı, sadece benim bedenimi sevmesi, ruhsal ve zihinsel yaşantıma ilgi göstermemesi ve bu durumun zamanla yoğunlaşıp açığa çıkmasının yaşantımı zehir ettiğini ve bu durumun beni düşkırıklığına uğratarak kendisini daha az sevmeme neden olduğunu da açıkladım.’(382)


16 Ocak 1900, Moskova: ‘Cinsel arzuya en iyi yaklaşım (1) Onu tamamen bastırmaktır. Sonraki en iyi ise (2) yalnızca tek kadınla ilişki kurmak, iffet ve iman ve hep birlikte çocuk yetiştirip birbirine yardım etmektir. (3) Bundan sonraki kötü yaklaşım, cinsel arzu zorladığında geneleve gitmektir; (4) Birlikte yaşamaksızın çeşitli kadınlarla olağan işilkiler kurmaktır. (5) Bir kadınla ilişki yaşayıp sonra onu terk etmektir. (6) Hepsinden kötüsü kendi sadakatsiz ve ahlaksız karınızla yaşamaya devam etmektir.’(540)


26 Mart 1901: ‘Bana karşı sevecen ve tutkulu. Ne yazık ki genellikle, bunlardan biri öteki olmadan olmuyor.’(475)


10 Ağustos 1905, Yasnaya Polyana: ‘Erkek ile kadın arasındaki fark şudur: Erkek daima şehvet hisseder, ama onu bastırabilir. Bir kadın ise –ancak zaman zaman- şehvet hisseder, ama onu bastıramaz.’(602)


9 Temmuz 1908: ‘Bu istenmeyen yoksulluğun ve ihtiyacın ortasında, içinde yaşadığım çılgınca lüksün adaletsizliği. Her şey gittikçe daha da kötüleşiyor. Gittikçe daha sıkıntılı hale geliyor. Bunu unutamam ve bunu görmezden gelemem.


‘Hepsi de benim biyografimi yazıyor –büyük biyografilerde durum aynı. Benim yedinci emre karşı yaklaşımım konusunda hiçbir şey yer almıyor. Mastürbasyonun korkunç kirliliği ya da daha kötüsü (on üç mü, on dört mü, on beş mi yoksa on altı yaşında mı başladığımı hatırlamıyorum) yer almayacak. Ve hepsi de köylü kadın Aksinya ile –hala hayatta- ilişkiye kadarki bölüm itibarıyla aynı. Sonra evliliğim. Evliliğim esnasında karıma hiçbir zaman sadakatsizlik yapmamışsam da, Aksinya’ya karşı korkunç bir arzu hissettim. Bunların hiçbiri biyografilerde yer almıyor ve almayacak. Ve bu çok önemli.’(652)


10 Mart 1909, Yasnaya Polyana: ‘Eğer hem cinsel ilişkilerin kendilerini hem de onların yol açtığı duyguları ve ayrıca evliliği, özellikle güzel ve mutluluk getiren bir şey [aslında evlilik, kişinin bütün yaşamını daima olmasa da, on bininden dokuz bin dokuz yüz doksan dokuzunda mahveden bir olaydır] olarak şiirleştirmeseydik, cinsel arzuyla mücadele etmek yüz kez daha kolay olabilirdi. Keşke insanlara çocukluğunda ve sonra da tamamen olgunlaştığında; cinsel eylemin (kişi yalnızca bu eyleme teslim olmayı seven bir kişi hayal etmelidir) ancak her iki taraf da onları çocuk yetiştirme ve onları mümkün olduğunca eğitme güç ve karmaşık sorumluluğuna götürecek sonuçları olduğunun bilincinde olmaları halinde insani bir anlam kazanan iğrenç, hayvani bir eylem olduğu aşılansa.’(663)


28 Ağustos 1910: ‘L.N. insan bir hayvandır ama düşünen bir hayvan olduğu için usun içgüdüden daha güçlü olması gerekir yanıtını verdi ve şunları ekledi: Tinsel olarak esinlenmesi ve insan neslinin sürekliliğini düşünmemesi, bunu görev bilmemesi gerekir. İnsanın hayvandan farkı da budur. Eğer L.N. bir keşiş, kendini dine adamış bir kişi olsaydı ve de bekar olsaydı, bu dedikleri çok yerinde olurdu. Ama gerçek şu ki, kocamın istek ve iradesiyle ben onaltı kez gebe kaldım ve onüç çocuk doğurdum.’(674)

picture

BEDEN


12 Haziran 1851: ‘Beden, yaşamın çirkin yanı yeniden üste çıktı … Sesin nereden geldiğini biliyordum… o sese karşı savaştım ve teslim oldum. Ün ve kadın düşleri görerek uykuya daldım. Ama bu benim hatam değildi, benim yapabileceğim bir şey yoktu.’(54)


5 Eylül 1856: ‘Sağlığım hala kötü. Neredeyse iktidarsız olma düşüncesi beni mahvediyor.’(173)


10 Temmuz 1890, Yasnaya Polyana: ‘İnsanlar yiyor ve berbat bir koku yayıyorlar.’(380)


18 Şubat 1898: ‘İşte dün, kadının uğraşısı –eğitim, tıp, sanat- ne olursa olsun onun bir tek amacı vardır: cinsel aşk; ona ulaştığı zaman, geri kalan her şey kendiliğinden çözümlenir, dedi.


‘Bu inanç beanim çok gücüme gitti ve bana çok acı veren, L.N.’nin kadın hakkındaki bu sürekli ve hayasız görüş ve değerlendirmesi nedeniyle, ona sitemde bulundum ve kadını bu biçimde değerlendirmesinin, otuzdört yaşına kadar, değerli bir tek kadın tanıma olanağı bulamamasından ileri geldiğini söyledim. Ruhsal dostluk ve sevgi noksanlığı, sadece benim bedenimi sevmesi, ruhsal ve zihinsel yaşantıma ilgi göstermemesi ve bu durumun zamanla yoğunlaşıp açığa çıkmasının yaşantımı zehir ettiğini ve bu durumun beni düşkırıklığına uğratarak kendisini daha az sevmeme neden olduğunu da açıkladım.’(382)


22 Ağustos 1910: ‘Bugün doğum yıldönümüm, altmışaltı yaşındayım ve hala abartılmış bir duygusallık ve büyük bir tutku sahibiyim; bunların yanı sıra da hep genç görünüyorum.’(666)


[Böyle düşünmesine rağmen genç Tolstoy huzurlu değildir. Durumun birden çok açıklamasına yatkın olacaktır yaşamı boyu. Kendini aldatmak, kandırmak mı, dürüst olmak mı?-ZK]


HASTALIK


5 Eylül 1856: ‘Sağlığım hala kötü. Neredeyse iktidarsız olma düşüncesi beni mahvediyor.’(173)


23 Eylül 1861: ‘Yine tüberkülozum; ama aratık buna alıştım.’(228)


11 Temmuz 1881:’Sonya bir kriz geçirdi. Bu kez daha iyi karşıladım; ama yine de kötüydü. Onun hasta olduğunu anlamalı ve ona acımalıyım. Ama insanın bir kötülüğe sırtını dönmesi imkansız.’(276)


3 Mayıs 1884: ‘Karımdan bir mektup aldım. Zavallı kadın, benden ne kadar da nefret ediyor. Tanrım, bana yardım et! (…) Depresyondayım. Yararsız, tuhaf, gereksiz bir yaratığım ve üstelik bencilim. Tek iyi şey, ölmek istemem.’ (290)


21 Haziran 1887: ‘Ruhsal yönden de, bedensel olarak da çok bitkinim, kendimi çok güçsüz buluyorum. Anılar ve özlemler bitiriyor beni ve en kötüsü de bu.’(137)


26 Ekim 1890, Yasnaya Polyana: ‘Öylesine huzursuzluk, ajitasyon ve lüzümsuz bir telaş var ki; beni depresyona soktu.’(388)


2 Haziran 1897: ‘L.N. beni gerçekten tasalandırıyor çünkü zayıflıyor, başı ağrıyor…ve şu marazi kıskançlık… Suç bende mi? Bilemiyorum. Taneyev ile birlikte olduğum zamanlar, yaşamımın bu son günlerinde, onun gibi bir dostumun olması, böyle sakin, yetenekli ve iyilik dolu bir dosta sahip olmak ne iyi diyordum.’(268)


27 Kasım 1900: ‘O neşeli ve canlı, çünkü ben hasta ve hareketsizim. Benim canlılığımı hiç sevmez ve hep ondan korkar.’(457)


7 Aralık 1902: ‘Zavallı yorgun gözleri, çok sevdiğim o değerli ve akıllı gözleri bana acılı olarak bakıyor ama, iyileşmesi ve yaşaması için canımı seve seve verebilirdim ancak ona yardımcı olamıyordum. Şeytanlarla ilgili menkıbeyi yazdığı için Tanrının onu cezalandırıp yaşatmayacağı düşüncesi aklıma takıldı. Acaba ne olacak?’(547)


18 Aralık 1902: ‘Onu bir deri bir kemik kalmış yüzünü, ellerini sevecenlik ve kaygıyla seviyor ve öpüyorum ama o bana ilgisiz ve soğuk bir biçimde bakıyor.’(551)


11 Temmuz 1910: ‘Hayattayım, hemen hemen…(…) Hala hastayım. Sonya, zavallı kadın, sakinleşti. Zalim ve moral bozucu bir hastalık.’(711)


26 Ağustos 1910: ‘Şimdi herkes benimle, sanki anormal, histerik ve yarı deliymişim gibi konuşuyor ve söz ve davranışlarımın tümünün hastalığımdan kaynaklandığını sanıyor. Ama bu konudaki kararı insanlar ve daha adaletle Tanrı verecektir.’(671)

picture

İKİLEM, ÇELİŞKİ


9 Aralık 1850: ‘Akşamları ise-kurallar ya da Çingeneler.’(38) Burada Çingeneler, eğlence ve kadın (cinsellik) demek.


18 Nisan 1851: ‘Geri duramam. Uzaktan bana çok hoş görünen pembe silüete işaret ettim ve arka kapıyı açtım. İçeri girdi. Kendisini göremedim. İğrenç ve iticiydi.’ (45) ‘Korkunç bir pişmanlık.’ (45)


20 Mart 1852, Starogladkovskaya: ‘Tensellik tamamen çelişkili bir temele dayanır: ne kadar uzak durursan, arzu o kadar güçleniyor. Bu tutkunun iki nedeni var: beden ve hayal.’(67)


30 Mart 1852: ‘Sıkıntıdan aklımı kaçıracağım. Bütün tutkuları küçümsüyorum; yaşamı küçümsüyorum. Ama yine de küçük tutkulara kapılıp gidiyorum ve yaşam dikkatimi dağıtıyor.’(74)

21 Ekim 1857, Moskova: ‘Ve Tanrım, ne kadar yaşlıyım! Her şey beni sıkıyor; hiçbir şeyden iğrenmiyorum; hatta neredeyse kendimden memnunum. Ama hiçbir şey beni etkileyemiyor. Hiçbir şeyi arzulamıyorum. Ve bu tatasız varoluşa gücüm yettiğince katlanmaya hazırım. Yalanızca neden olduğunu bilmiyorum. Tuhaf olan, Tanarı’nın bir ekmek parçasının Kendi Oğlunun teni olmasını emretmesi değil; ondan yüz bin kat daha tuhaf olanı yaşamamız, ama neden olduğunu bilmememiz. İyiliği seviyoruz; ama hiçbir yerde şöyle yazmıyor: “Bu iyidir, şu kötüdür”.’(206)


16 Aralık 1862: ‘L. Öylesine akıllı, faal ve yetenekli ama geçmişi iğrenç. Benim geçmişim ise küçücük ve anlamsız…Onun ilk yapıtlarını okudum ve aşk ve kadının sözkonusu edildiği her bölümde iğrenti ve eziklik duyuyorum. Bunları, bunların tümünü yakmak isterdim. Yeterki onun geçmişini bana anımsatacak bir şey, asla bir şey kalmasın. Kıskançlık beni korkunç bir bencil durumuna soktuğu için, yapıtlarının yokolmasına ben üzülmezdim.

Onu öldürüp de tam benzerini tekrar hemen yapabilseydim, bu işi kıvançla yapardım.’(41)


11 Ocak 1863: ‘Okudu mu günceyi bilmiyorum.’(43)


24 Mart 1863: ‘Ona sahip değilim; çünkü buna cüret edemem. Kendimi ona layık hissetmiyorum. Sinirli ve alınganım; tam anlamıyla mutlu değilim. Beni üzen bir şeyler var. Ona tam olarak layık olabilecek adamı kıskanıyorum. Ben ona layık değilim.’(249)


22 Mayıs 1863: ‘Ne aptalmışım…ona inandım ve kısmetime de sadece pişmanlık düştü. Herşey bana öyle kaygı verici geliyor ki… Köpek bile hüzünlü, oda hizmetçim Donaşa mutsuz, ihtiyarlar acımaklı ve her şey ölü.


Eğer Liova…’(57)


7 Ekim 1863: ‘Zeka, erişilmez yetenek, erdem ve fikirleri kişiliğinde toplamış bir kocanın yanında olmak mutluluk değil mi? Ama gene de sıkılıyorum…”Gençlik” [Tolstoy notu]’(65)


13 Kasım 1863: ‘Onun, karşısına çıkan ilk güzel kadına uyguladığı idealini kıskanıyorum… Ben, onun cinsel doyum aracı, çocuk dadısı, evin bir eşyası, bir kadınım ben… Çok önemsiz bir kişiliği olan bir insanım. Onun ise dopdolu bir yaşamı, bir uğraşısı, yeteneği ve ölümsüzlüğü var. Gene ondan korkmaya ve onda, genel bir uzaklaşma sezmeye başladım. Beni bu duruma o getirdi. Acaba sorumlusu ben miyim? Hırçın ve huysuz oldum, eskisi gibi bana değer vermediğini, bir kenara attığını fark ediyorum.’(67)


19 Aralık 1863: ‘Onun işi başından aşkın ve yaşlı, halbuki ben, bugün kendimi çok genç hissediyor ve delilikler yapmak istiyorum… Gidip yatacağıma boğuşmak ve teklalar atmak isterdim… Ama kiminle?’(68)


12 Eylül 1867:’ Bende bir şeyler eksik, sevgi ve açık yüreklilik. Yalnızlıktan da, onunla baş başa kalmaktan da korktuğumun farkındayım… Bunların en önemlisi gene de sevmemektir. Ben bu denli çok sevmekle ne elde ettim, nereye ulaştım? Bu sevgi, bundan sonra ne işe yarayacaktır? Acı çekeceğim ve onurumun kırıldığını hissedeceğim.’(88)


13 Şubat 1873: ‘Oysa ben, suçlu, budala, cansıkıcı bir insanım. Her konuda en doğru, en açık düşüncelere sahip olan ve çok sevilen sabırlı ve namuslu dayanağım L. Olmasaydı, ben ne hallere düşerdim? Arasıra, bakışlarımı ruhumun derinliklerine çevirerek soruyorum: “Peki, sen ne istiyorsun?” Ve büyük bir ürküntüyle şu yanıtı veriyorum: “Ben eğlence, gevezelik ve şık giysiler istiyorum; hoşa gitmek, herkesin benim güzelliğimi övmesini istiyorum. L.nin de bu istekleri görüp duymasını ve kendisinin de içine kapanık yaşantısından sıyrılıp, benimle birlikte normal insanların yaşantısını sürdürmesini istiyorum. Ama birden, içimden gelen bir çığlıkla, Havva’yı kandırdığı gibi, Şeytanın önerdiği bu yasak ve kötü eğilimlerimi reddediyor ve kendimden iğreniyorum. Güzel olduğumu söyleyenlerden tiksinti duyuyorum. Güzel olduğumu ben hiç düşünmedim, şimdi ise çok geç. Üstelik ne işime yarardı ki?’(96)


9 Nisan 1884: ‘Aptalca. Bu pis, aylakça yaşam yine beni yakalıyor.’(287)


11 Nisan 1884: ‘Gittikçe daha fazla batağa saplanıyorum ve çırpınışlarımın faydası yok. Batmadıkça tepki göstermiyorum. Kızgın değilim. Herhangi kibir de duymuyorum. Ancak bu günlerde tam bir zayıflık, ölümcül bir zayıflık duyuyorum. Gerçek ölümü arzuluyorum. Umudumu kesmedim. Yaşamak istiyorum ve yaşamımın nöbetçisi olmak istemiyorum.’(288)


3 Mayıs 1884: ‘Karımdan bir mektup aldım. Zavallı kadın, benden ne kadar da nefret ediyor. Tanrım, bana yardım et! (…) Depresyondayım. Yararsız, tuhaf, gereksiz bir yaratığım ve üstelik bencilim. Tek iyi şey, ölmek istemem.’ (290)

30 Ocak 1889, Moskova: ‘Fet’lere gittim ve öğle yemeğini orada yedim. Her şey korkunç derecede aptalcaydı. Durmaksızın yedik, içtik ve şarkı söyledik. İğrençti.’(322)


24 Eylül 1889, Yasnaya Polyana: ‘Yemekte Sonya yaklaşan bir treni nasıl seyrettiğini ve kendisini onun altına atmak istediğini anlattı. Onun için üzüldüm. Esas husus, kendimi ne kadar çok suçlamam gerektiğini bilmem. Örneğin; Saşa doğduktan sonraki lanet şehvet duygumu hatırlıyorum. Evet, günahlarımı mutlaka hatırlamalıyım.’(350)


17 Haziran 1890, Yasnaya Polyana: ‘Yani Tanrı’ya; Onun hakikatını yalnızca sözlerle değil fiillerle, fedakarlıkla ve fedakarlık örneği göstererek, yurtdışında yayarak hizmet etmek istiyorum. Ama bir sonuç alamıyorum. Tanrı bunu yapmama izin vermiyor. Bunun yerine karımın eteğine tutunmuş, ona esir olmuş halde yaşıyorum. Ben ve çocuklarım, sevgiyi yok edemeyeceğim sahte bahanesine sığınarak haklı çıkarmaya çalıştığım soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyoruz. Fedakarlık ve zafer örneği yerine, beni İsa’nın dinine yabancılaştıran kötü, soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyorum. Ama Sen kalbimde ne olduğunu ve ne istediğimi biliyorsun. Eğer benim kaderim bu değilse, eğer Sana hizmet etmemi istemiyorsan; yalnızca bir pislik gibi yaşamamı istiyorsan, o zaman Sen nasıl istersen öyle olsun.’(376)


17 Haziran 1890, Yasnaya Polyana: ‘Yani Tanrı’ya; Onun hakikatını yalnızca sözlerle değil fiillerle, fedakarlıkla ve fedakarlık örneği göstererek, yurtdışında yayarak hizmet etmek istiyorum. Ama bir sonuç alamıyorum. Tanrı bunu yapmama izin vermiyor. Bunun yerine karımın eteğine tutunmuş, ona esir olmuş halde yaşıyorum. Ben ve çocuklarım, sevgiyi yok edemeyeceğim sahte bahanesine sığınarak haklı çıkarmaya çalıştığım soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyoruz. Fedakarlık ve zafer örneği yerine, beni İsa’nın dinine yabancılaştıran kötü, soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyorum. Ama Sen kalbimde ne olduğunu ve ne istediğimi biliyorsun. Eğer benim kaderim bu değilse, eğer Sana hizmet etmemi istemiyorsan; yalnızca bir pislik gibi yaşamamı istiyorsan, o zaman Sen nasıl istersen öyle olsun.’(376)


26 Ekim 1890, Yasnaya Polyana: ‘Öylesine huzursuzluk, ajitasyon ve lüzümsuz bir telaş var ki; beni depresyona soktu.’(388)


15 aralık 1890: ‘Biraz önce İlya’ya gitmeyi, herkese veda edip, kendimi tren raylarının üstüne yavaşça bırakmayı düşündüm ama uygulaması kolay olduğu için korku veriyor:’(150)


12 Ağustos 1891: ‘Gerisi önemli değil: yaşantımız ayrıldı: ben çocuklarımla yaşıyorum, o ise düşünceleri ve bencilliğiyle. Kırılan bir daha tamir edilemez.


Tanrıdan umudumu kesmedim, karar verme anı gelince bene yol gösterecektir. Hep kendimi oyalamaya zorluyorum, aksi halde yaşamıma son verme ve bu ikili yaşantıyı bitirme ve yükümlülüklerden kurtulma isteği, beni etkisi altına alıverecek.’(226)


22 aralık 1893: ‘Kahramanca bir şeyler yapmak istiyorum. Yaşamımın geri kalan kısmını Tanrı’nın hizmetine adamak istiyorum. Ama O beni istemiyor. Ya da benim istediğim yola gitmemi istemiyor. Ve yakınıp duruyorum. Bu lüks. Bu kitapların satışı. Bu ahlaki bir pislik. Bunlar bahane. Asıl melankolimi yenemiyorum. Yapmak istediğim asıl husus, ıstırap çekmek. İçimi yakan hakikatı haykırmak istiyorum.’(427)


24 Ocak 1894, Grinyovka: ‘Beni sıkı sıkıya saran bütün bu kötülük ağlarını yırtıp atamıyorum. Ve bunun nedeni gücüm olmaması değil; ahlaken bunu yapamayacak durumda olmam. Bu ağları ören örümcekler için üzgünüm. Hayır, asıl husus benim iyi olmamam: Tanrı’ya karşı gerçek imana ya da sevgiye sahip olmamam. Hakikat bu. Peki eğer Tanrı’yı sevmiyorsam, neyi seviyorum? Hakikatı mı?’(431)


1/2 Ocak 1895: ‘Neden acaba, hasta ve normal yaşantıdan sapmış kişiler, neden zayıf ve budalalar L.N.’nin doktrinlerine dört elle sarılıyor ve şöyle ya da böyle… ama geri dönüşü olmayan bir biçimde kendilerini yitiriyorlar? (…) O, insanların mutluluğu için vaazlar verip, onları mutlu kılmak için uğraşırken, benim yaşamımı o denli güçleştiriyor ki, yaşantım gitgide zorlanıyor (…) Tanya’yı –kızı-, eskisine göre daha az seviyorum. Popov ve Koklov gibi siliklerin aşkıyla onun lekelendiği kanısındayım.’(250)


5 Ocak 1895: ‘Her yerde sıkılıyorum. Benim yapım böyle, ya faaliyet, ya duygulanma istiyor, aksi halde bitkin oluyorum. Şu anda, hasta olan çocuklarımın yanında kalmak beni sıkıyor, en kötüsü de bu. N L.yi ne de Tanya’yı özlemiyorum.’(252)


26 Temmuz 1896, Yasnaya Polyana: ‘Ve karı koca Trofim ve Khalyavka ölüyorlar; çocukları da aynı şekilde. Ve biz Beethoven’i tartışıyoruz. Tanrı’ya beni bu yaşamdan azad etmesi için yalvardım; yine yalvarıyorum ve acılar içinde ağlıyorum. Yolumu kaybettim ve saplanıp kaldım; kendimden ve yaşamımdan nefret etmekten başka hiçbir şey yapamıyorum.’(489)


15 Temmuz 1897: ‘Yaşamım boyunca oılduğu gibi, başkalarının işiyle uğraşmak yerine, kendime ait bir iş, özel yaşantı ve kişisel zevkler istiyorum. İşte o zaman cesaretimi yitirip fena oluyorum.’(294)


8 Mart 1898: ‘Ben yaşantımın neşeli olmasını değil, bir içeriği olmasını ve huzurlu geçmesini istiyorum. Halbuki huzursuz, kararsız ve güç bir yaşankım var.’(389)


2 Nisan 1898: ‘Kocamın mutluluğu uğruna, bende canlı olan her şeyi içime atmak, coşkulu mizacımı yatıştırmak, yaşamamak ama yaşantıya dayanmak zorundayım.’(394)


21 Haziran 1898: ‘Dün akşam L.N.’nin beni merak ettiğini ve tasalandığını öğrenince hoşuma gitti. Aniden bir fırtına çıktığında, ben dışarıdaydım. L.N. aekşam yemeğini yememiş ve bana araba ve giysi gönderilmesini söylemiş. İşte, o ölünce kimse benimle ilgilenmeyecek ve bu da bana zor gelecek.’(409)


1 Ocak 1899: ‘L.N. dahil oyunlar oynadık. Bunlar neşeli şeyler ama benim gönlüm başka şeyler istiyor, ruhumun başka özlemleri var ve bu beni üzüyor ne yazık.’(440)


23 Haziran 1900, Yasnaya Polyana: ‘Daima şükreden ve neşeli olmak nasıl mümkün olabilir?’(542)


18 Mayıs 1901: ‘Çok acı çektim, L.N.’nin gücünün azaldığını görüyorum, iç yaşantım karma karışık ve her şey üzüntü ve sıkıntı; bana öyle geliyor ki, bir şey sona eriyor. Ama diğer taraftan enerji, daha yaşamak, daha çalışmak ve hareket etmek isteğim ve duygularımın değişik oluşundan kaynaklanan, büyük bir ruhsal karışıklığın da kurbanıyım. Ve bunların tümü uyanıyor ve ölüyor, fışkırıyor ve sönüyor. L.N.’nin tükenişi, beni de birlikte sürüklüyor; benim de onunla beraber ihtiyarlamam gerek, ama yapamıyorum ve istesem bile beceremezdim…’(478)


7 Aralık 1901: ‘Benim görevim bu, her zamanki görevim; görevimi yapabilmek için tüm enerjimi bitiriyor ve kişiliğimi yok ediyorum.’(490)


26 Ocak 1902: ‘Benim Liovoçkam ölüyor… İnancım o ki, yaşamımı onsuz sürdüremem. Kırk yıldır onunla ve onun yayında yaşıyorum. Başkaları ve herkes için, o bir ünlü kişidir, benim için ise tüm yaşantımın simgesidir o, yaşamımız içiçe geçti, geçti ama aman Tanrım, ne kadar çok kusur, pişmanlık ve vicdan azabı yığılı kaldı aramızda!.. Ben onu pek çok sevdim ve o denli de sevecen davrandım ama gene de çok sayıda zaaflarımla ona pek çok acı çektirdim. Beni bağışla Tanrım… Değerli kocam, sevgili eşim beni bağışla…’(506)


5 Ağustos 1902: ‘Hayret verici bir şey: Kendimin ne kadar kötü ve aptal birisi olduğunu biliyorum; ama yine de insanlar beni bir dahi olarak görüyorlar. Peki o zaman diğer insanlar nasıl?’(565)


9 Temmuz 1908: ‘Bu istenmeyen yoksulluğun ve ihtiyacın ortasında, içinde yaşadığım çılgınca lüksün adaletsizliği. Her şey gittikçe daha da kötüleşiyor. Gittikçe daha sıkıntılı hale geliyor. Bunu unutamam ve bunu görmezden gelemem. ‘Hepsi de benim biyografimi yazıyor –büyük biyografilerde durum aynı. Benim yedinci emre karşı yaklaşımım konusunda hiçbir şey yer almıyor. Mastürbasyonun korkunç kirliliği ya da daha kötüsü (on üç mü, on dört mü, on beş mi yoksa on altı yaşında mı başladığımı hatırlamıyorum) yer almayacak. Ve hepsi de köylü kadın Aksinya ile –hala hayatta- ilişkiye kadarki bölüm itibarıyla aynı. Sonra evliliğim. Evliliğim esnasında karıma hiçbir zaman sadakatsizlik yapmamışsam da, Aksinya’ya karşı korkunç bir arzu hissettim. Bunların hiçbiri biyografilerde yer almıyor ve almayacak. Ve bu çok önemli.’(652)


6 Aralık 1908,Yasnaya Polyana: ‘Benden nefret eden insanlar yıkıp dağıttığım yarı dini görüşleri yüzünden nefret ediyorlar; beni sevenler de kendileri için çok önemli görünen Savaş ve Barış gibi önemsiz eserler için beni seviyorlar.’(648)


2 Ağustos 1909: ‘Dün yağmurda d’une humeur de chien (asabi bir ruh hali içine) yürüdüm. Kötü bir şey yapmadım, ama kalbim acıyor ve hiçbir sevgi hissetmiyorum.’(680)


10 Mart 1910: ‘Akşam yemeği, satranç, dedikodu, iskambil, gramofon; bunlardan büyük bir utanç ve iğrenme hissettim. Bunu bir daha yapmayacağım. Okuyacağım.’(701)


27 Mayıs 1910: ‘Neden benim gibi böylesine açık, sade, rasyonel ve iyi bir adam; böylesine karmaşık, kafası karışık, çılgın, kötü bir dünyada yaşıyor? Neden?’(706)


4 Temmuz 1910: ‘Basit ve dünyasal insanlar olan bizleri L.N.’nin kısman terk ettiği bir gerçek; bunu asla unutmamamız gerek. Ona yaklaşmayı, yaşlanmayı, coşkulu ve karma karışık ruhumu yatıştırmayı, onunla birlikte dünya yaşamının hiçliğini anlamayı öyle österdim ki…’(602)


21 Temmuz 1910: ‘Benden başka hepsi onun yanında olmaktan yararlanıyorlar; yaşamımızın sonuna geldiğimiz halde, son günlerimi onun yanında geçirmek olanağına bile sahip değilim (…) Ama bin kez daha fazla acı çekmeye hazırım, yeter ki Liovoçka’m iyileşsin ve bana kızmasın.’(631)


20 Ağustos 1910: ‘At gezintisine çıktım ve bu toprak sahibi görüntüsü beni sıkıyor. Uzaklara kaçmayı ve saklanmayı düşünüyorum.


‘Bugün evliliğimi ve bunda vahim bir yön olduğunu düşündüğümü anımsadım. Hiçbir zaman aşık olmadım. Ama evlenmekten de geri durmadım. [GG]’(737)


10 Eylül 1910: ‘Kötü niyeti ve bağırmaları beni perişan etti. Gidip onun odasına uzandım ve bitkin ve umutsuz öylece kaldım. L.N. masasına oturdu ve yazı yazmaya başladı. Biraz sonra kalktı, iki elimden tutarak ısrarla bana bakmaya başladı. Tatlılıkla bana güldü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ben kendi kendime :”Şükür sana Tanrım, geçmişte kalan aşkının kıvılcımı hala yüreğinde yanıyor…” dedim.’(684)


27 Eylül 1910: ‘İçinde yaşadığım çelişki ne kadar da komik. Sahte bir tevazua sığınmaksızın çok önemli ve ciddi fikirler idrak ediyor ve dile getiriyorum. Aynı zamanda bir kadının kaprisleriyle uğraşıyor ve vaktimin bir kısmını onlarla mücadele etmeye harcıyorum.[GG]’(743)


24 Ekim 1910: ‘Her sabah, L.N. günlük gezintisine çıktığında, kuşku içinde ona pusu kurup gözetliyorum, çünkü Çerkov’u görmeye gitmesinden korkuyorum ve bu korku da çalışmama engel oluyor.’(715)


26 Ekim 1910: ‘Çektiğim acıları, geçirdiğim deneyleri dile getiren bu korkunç Günceyi şu anda bitiriyor ve mühürlüyorum. Tanrı beni bağışlasın, ama çektiklerime neden olan Çerkov’a lanet olsun.’(716)


26 Ekim 1910: ‘Özel hiçbir şey olmadı. Yalnızca utanç duygum ve bir adım atma ihtiyacım arttı.’ [GG]’ (748)

picture
picture

ÖZELEŞTİRİ, KİŞİLİK


8 Aralık 1850’de artık kendi usuna saltık bir biçimde güvenemediğini, ortak toplumsal kanıları küçümsememeyi öğrendiğini yazıyor. Sıkılganlık duygusunu artık bırakmıştır, kendine daha güvenlidir.


20 Mart 1851: ‘Kendimde dikkat çeken iki ana tutku, kumar ve kibir. En tehlikelisi kibir.’ (43) Moskova’ya üç amaçla gelir: Kumar oynamak, evlenmek, makam elde etmek.


Kendisiyle ilgili olarak belirlediği birçok kuralın ortak paydası: kibirli olmamak, önemsiz şeyleri horgörmek.


23 Mart 1851: ‘Bir biçem oluşturmaya çalış: Sohbette, yazıda.’ (44)


Mart-Mayıs 1851: ‘Gülünç olmak korkusundan kurtulmak kesinlikle bir nimettir.’ (48)


2 Haziran 1851: ‘Sorun, yaşamımda ciddi işlere çok erken başladım. Henüz bu işler için yeterince olgunlaşmadan daldım. Ama anlıyor ve hissediyorum ki, bu yüzden dostluğa, sevgiye ve güzelliğe güçlü bir inancım yok…’ (49)


20 Mart 1852, Starogladkovskaya: ‘Artık kendimi tanıyorum. Bana üç kötü tutku egemen gibi görünüyor: kumar, tensellik (şehvet), kibir.’ (67)


20 Mart 1852, Starogladkovskaya: ‘Şan, şöhret sevgisi. Bu tutkudan çok çektim.’ (68)


30 Mart 1852: ‘Bütün tutkuları küçümsüyorum; yaşamı küçümsüyorum. Ama yine de küçük tutkulara kapılıp gidiyorum ve yaşam dikkatimi dağıtıyor.’(74)


8 Temmuz 1853: ‘Evet, benim başlıca talihim muhteşem zekamdır.’(101)


18 Temmuz 1853: ‘Neden hiç kimse beni sevmiyor? Ben aptal, tipi bozuk, kötü bir adam değilim; cahil de değilim. Bunu anlayamıyorum.’(102)


2,3 Kasım 1853: ‘Benim bir istisna olduğum fikrine tamamen alışmam gerekiyor. Ben ya çağımın ilerisindeyim ya da hiçbir zaman tatmin olmayan bağdaşmaz, rahatına düşkün mizaca sahip olanlardan biriyim.’(109)


28,29,30,31 Ocak, 1,2 Şubat 1854, Yasnaya Polyana: ‘Hatalarım şunlardı: 1. Diğer yolcular karşısında zayıflığım, 2.Yalan söylemem, 3. Korkaklığım, 4. İki kez çok sinirlenmem.’(119)


7 Temmuz 1854: ‘Dürüstüm; yani iyiliği severim ve iyiliği sevmek huyum haline geldi…Ama iyilikten daha fazla sevdiğim şeyler vardır; örneğin şan ve şöhret. O kadar hırslıyım ve bu duygum o kadar az tatmin edildi ki; eğer şan ve şöhretle erdem arasında bir tercih yapmam gerekse, sanırım genellikle ilkini seçerdim. Evet alçakgönüllü değilim ve bu yüzden içimden gururlu olsam da, toplum içinde utangaç ve çekingenim.’(124)


13 Temmuz 1856: ‘Evlilikten ve sıradanlıktan korkuyorum. Yani kendimi onunla eğlendiriyorum; ama onunla evlenmeyeceğim. Çok şeyin değiştirilmesi gerek ve kendi üzerimde çok çalışmama ihtiaç var.’ (172)


4 Ocak 1857: ‘Turgenyev’e bir mektup yazdım. Sonra sofada oturdum ve nedensizce, ama mutluluk dolu şiirsel gözyaşları içinde ağladım. Ahlaki ilerlememim hızından sarahoş oldum.’(184)


26 Mart/7 Nisan 1857: ‘Prenses oradaydı. Ondan çok hoşlanıyorum ve onunla evlenmeye çalışmadığım için aptal olduğumu düşünüyorum. Eğer çok iyi bir adamla evlenirse ve çok mutlu olurlarsa, umutsuzluğa düşebilirim.’(190)


12/24 Mayıs 1857, Clarens: ‘Aşk –hem de fiziksel aşk- beni boğuyor. Mariya Yakovlevna çok çekici bir kadın. Aşırı derecede kendimle ilgileniyorum. Hatta kendime aşığım bile diyebilirim; çünkü içinde başkaları için çok fazla aşk var.’(194)


27 Haziran/9 Temmuz 1857, Lucerne: ‘Pansiyonda korkunç derecede utangaçlaşıyorum; birçok güzel kadın var.’(199)


15 Eylül 1858: ‘Hızla yaşlandım ve bu yaz yaşamdan bıktım. Zaman zaman kendime dehşet içinde şu soruyu soruyorum: neyi seviyorum? Hiçbir şeyi. Kesinlikle hiçbir şeyi. Bu hastalıklı bir durum. Yaşamda mutluluk ihtimali yok.’(215)


8 Ekim 1862: ‘”Kedi fareyle oynuyor ama fare ağlıyor…” Bana yavaş yavaş işkence edilmesi ve tedirgin edilme düşüncesine dayanamam… Eskiden ben iyi olan güzel olan her şeye o kadar tutkundum ki, bu durumdan bütün benliğim hayran kalırdı. Şimdi ise her şey dondu sanki. (LN’nin) Neşe kaçırıcı bir şey yapması için benim bir parça keyifli olmam yeterli.’(34)


9 Ekim 1862: ‘Sanki istesem de uyanamadan uyuklar gibiyim… Moskova’ya yerleşir yerleşmez tekrar uyudum ve o zamandan beri hemen hemen hiç uyanmadım. İçimde hep sanki biraz sonra ölecekmişim gibi bir duygu var. Evli olduğum şu sırada bu halin çok tuhaf. O (LN) uyuyor ve ben korkuyorum tek başıma. Beni sırdaş oçlarak kabul etmiyor ben ise üzülüyorum. Bu fiziksel belirtiler beni öylesine iğrendiriyor ki…’(34)


13 Kasım 1862: ‘Geçmiş, geçen ve gelecek zaman arasında kararsız durumdayım… Yeniden uyanacağım, o zaman o (LN) da, ben de, benden hoşnut olacağız.’(38)


23 Kasım 1862: ‘L.’ye kızmak istemiyordum ama birden ikimizin karşıt dünyalarda bulunduğumuzu sezinledim..Benimle konuşmuyor. Onunla birlikte yaşamak ürkütücü.’(39/40)


16 Aralık 1862: ‘L. Öylesine akıllı, faal ve yetenekli ama geçmişi iğrenç. Benim geçmişim ise küçücük ve anlamsız… Onun ilk yapıtlarını okudum ve aşk ve kadının sözkonusu edildiği her bölümde iğrenti ve eziklik duyuyorum. Bunları, bunların tümünü yakmak isterdim. Yeterki onun geçmişini bana anımsatacak bir şey, asla bir şey kalmasın. Kıskançlık beni korkunç bir bencil durumuna soktuğu için, yapıtlarının yokolmasına ben üzülmezdim.


Onu öldürüp de tam benzerini tekrar hemen yapabilseydim, bu işi kıvançla yapardım.’(41)


3 Ocak 1863, Moskova: ‘Hiç kimseye gereksinim duymadığımı görmekten şaşkınım; yalnızlık şaşırtıyor beni, ancak ket vurmuyor. Ama Sonya daima vakit boşa geçiyormuş gibi hissediyor.’(245)


14 Ocak 1863: ‘Bütün yaşantım onda ve onun için. Bense onun için her şey değilim.’(45)


24 Mart 1863: ‘Ona sahip değilim; çünkü buna cüret edemem. Kendimi ona layık hissetmiyorum. Sinirli ve alınganım; tam anlamıyla mutlu değilim. Beni üzen bir şeyler var. Ona tam olarak layık olabilecek adamı kıskanıyorum. Ben ona layık değilim.’(249)


24 Nisan 1863: ‘Liova ile ilişkilerimden hoşnut değilim. Kişiliğimle ilgili konular beni tedirgin ediyor ve utandırıyor, acaba neden? Pişmanlık duyacak bir şey yapmadım, ona karşı suçlu da değilim… Ama bu satırları onun okuyacağını düşününce de tedirgin oluyorum. Benim istediğim nedir?.. Açıklanamaz bu.’(53)


29 Nisan 1863: ‘V.V.’nin bir zamanlar bana aşık olduğunu anımsayınca hoşuma gitti. Bugün gene birisi bana aşık olsaydı hoşuma gider miydi? Ne bayağılık, ne iğrenç…Gün geçtikçe Liova benden uzaklaşıyor. Onun anlayışına göre, aşkın bedensel yönü önemli.’(54)


22 Mayıs 1863: ‘Ne aptalmışım…ona inandım ve kısmetime de sadece pişmanlık düştü. Herşey bana öyle kaygı verici geliyor ki… Köpek bile hüzünlü, oda hizmetçim Donaşa mutsuz, ihtiyarlar acımaklı ve her şey ölü.


Eğer Liova…’(57)


2 Haziran 1863: ‘Düşünüyorum da, hiç güçlü ilgilerim ya da tutkularım olmadı… Hiçbir şeyi sevememenin korkunçluğunu düşünüyordum. Kendim ve yalnızca para ya da rezil bir zenginliğe ilgi duyduğum gerçeği karşısında dehşete düştüm. Bu bir kış uykusuydu. Sanıyorum şimdi uyandım.’(250)


18 Haziran 1863: ‘Yine delilik sınırında bir gece. İstemediğim halde, onu üzecek bir şeyler arıyorum.’(251)


7 Ekim 1863: ‘Zeka, erişilmez yetenek, erdem ve fikirleri kişiliğinde toplamış bir kocanın yanında olmak mutluluk değil mi? Ama gene de sıkılıyorum…”Gençlik”[Tolstoy notu]’(65)


13 Kasım 1863: ‘Onun, karşısına çıkan ilk güzel kadına uyguladığı idealini kıskanıyorum… Ben, onun cinsel doyum aracı, çocuk dadısı, evin bir eşyası, bir kadınım ben… Çok önemsiz bir kişiliği olan bir insanım. Onun ise dopdolu bir yaşamı, bir uğraşısı, yeteneği ve ölümsüzlüğü var. Gene ondan korkmaya ve onda, genel bir uzaklaşma sezmeye başladım. Beni bu duruma o getirdi. Acaba sorumlusu ben miyim? Hırçın ve huysuz oldum, eskisi gibi bana değer vermediğini, bir kenara attığını fark ediyorum.’(67)


19 Aralık 1863: ‘Onun işi başından aşkın ve yaşlı, halbuki ben, bugün kendimi çok genç hissediyor ve delilikler yapmak istiyorum… Gidip yatacağıma boğuşmak ve taklalar atmak isterdim… Ama kiminle?’(68)


3 Kasım 1864: ‘Oysa, onu mutlu etmek yeteneğinden yoksun olduğumu biliyorum, zira ben çok iyi bir çocuk dadısıyım, hepsi o kadar. Ne zeka, ne eğitim, ne yetenek hiçbiri yok bende…’(71)


6 Mart 1865: ‘O, yaşam ve güç, ben ise yerde sürünen bir solucanım.’(73)


9 Mart 1865: ‘Sık sık kusurlarımı yüzüme vurmaya başladığı için Liova beni korkutuyor. Yetenekli ve değerli olmadığıma inanmaya başladım.’ (75)


12 Eylül 1867:’ Bende bir şeyler eksik, sevgi ve açık yüreklilik. Yalnızlıktan da, onunla baş başa kalmaktan da korktuğumun farkındayım… Bunların en önemlisi gene de sevmemektir. Ben bu denli çok sevmekle ne elde ettim, nereye ulaştım? Bu sevgi, bundan sonra ne işe yarayacaktır? Acı çekeceğim ve onurumun kırıldığını hissedeceğim.’(88)


13 Şubat 1873: ‘Oysa ben, suçlu, budala, can sıkıcı bir insanım. Her konuda en doğru, en açık düşüncelere sahip olan ve çok sevilen sabırlı ve namuslu dayanağım L. Olmasaydı, ben ne hallere düşerdim? Ara sıra, bakışlarımı ruhumun derinliklerine çevirerek soruyorum: “Peki, sen ne istiyorsun?” Ve büyük bir ürküntüyle şu yanıtı veriyorum: “Ben eğlence, gevezelik ve şık giysiler istiyorum; hoşa gitmek, herkesin benim güzelliğimi övmesini istiyorum. L.nin de bu istekleri görüp duymasını ve kendisinin de içine kapanık yaşantısından sıyrılıp, benimle birlikte normal insanların yaşantısını sürdürmesini istiyorum. Ama birden, içimden gelen bir çığlıkla, Havva’yı kandırdığı gibi, Şeytanın önerdiği bu yasak ve kötü eğilimlerimi reddediyor ve kendimden iğreniyorum. Güzel olduğumu söyleyenlerden tiksinti duyuyorum. Güzel olduğumu ben hiç düşünmedim, şimdi ise çok geç. Üstelik ne işime yarardı ki?’(96)


17 Şubat 1874: ‘Boşu boşuna geleceği düşündüm. Benim için gelecek yok ki. Petya’nın küçük mezarının üstündeki otlar daha yeşermeden, o mezar tekrar ve benim için açılacak. Benim sürekli ve karamsar önsezim bu.’(98)


12 Ekim 1875: ‘Issız köy yaşamı çekilmez oldu. Her şeye bu uyuşukluk, tasalı bir ilgisizlik var bende. Bugün, yarın, aylar ve yıllar hep aynı olacak. Sabah uyanıyorum, yataktan kalkmaya cesaret edemiyorum. Beni kim bekliyor? (…) Beni bu uyuşuk ve tasalı hali, onun soktuğunu biliyorum.’(99)


9 Ekim 1878:’Her şey bana tiksinti veriyor: kendi benliğim, yaşantım ve sözde mutluluğum… Her şey beni sıkıyor ve midemi bulandırıyor.’(107)


10 Kasım 1878: ‘Dönen bir makine gibiyim, kişisel bir yaşamım olsun isterdim, ama yok ki… Bu konuda söylenecek tek söz yok… Sus…’(115)


16 Kasım 1878: ‘Akşam, balkonlu odada, karı koca ve altı çocuk toplandık. Birden, birgün ayrılacağımız ve sadece bu anın anısının kalacağı düşüncesiyle üzüldüm.’(116)


19 Kasım 1878: ‘Benim, hastalık derecesindeki, sonbahar melankoli sürem gene başladı. Hiç ses çıkarmadan ya iş işliyorum ya da kitap okuyorum: herkese karşı soğuk ve ilgisizim; cansıkıntısı, bitkinlik ve karamsarlık var.’(117)


4 Nisan 1884: ‘Aile içindeki hava çok sıkıcı. Sıkıcı, çünkü onlarla duygularımı paylaşamıyorum. Onların bütün neşelerini, sınavlarını, sosyal başarılarını, müziklerini, eşyalarını, alışverişlerini onlar için bir talihsizlik ve bir kötülük olarak değerlendiriyorum; ama bunu onlara söyleyemem. Aslında söyleyebilirim ve söylerim de:; ancak benim sözlerim kimseye tesir etmiyor. Benim sözlerimin anlamını bilmiyor gibi görünüyorlar; ah keşke onların anlayacağı biçimde konuşma kötü huyuna birazcık sahip olsaydım. Zayıf anlarda –şimdi onlardan birisi- onların kabalığı karşısında şaşırıyorum. Üç yıldır sadece acı çekmekle kalmayıp, yaşamdan da koparıldığımı kesinlikle biliyor olmalılar. Bana dırdırcı adam rolü verildi ve onların gözünde bu rolden kurtulamıyorum. Eğer onların yaşamına katılırsam, hakikatı terk edeceğim ve bunu ağzımdan ilk duyan onlar olacak. Eğer şimdi olduğu gibi, onların çılgınlıkları nedeniyle üzgün görünürsem –ben dırdırcı bir adamım, tıpkı bütün yaşlı adamlar gibi.’(285)


5 Nisan 1884: ‘Bütün akşam yemeği boyunca alışveriş ve bize hizmet edenlerden şikayetten başka bir şey konuşulmadı. Her şey gittikçe daha sıkıntı verici hale geliyor. Etrafımdakilerin körlüğü şaşırtıcı.’(286)


11 Nisan 1884: ‘Gittikçe daha fazla batağa saplanıyorum ve çırpınışlarımın faydası yok. Batmadıkça tepki göstermiyorum. Kızgın değilim. Herhangi kibir de duymuyorum. Ancak bu günlerde tam bir zayıflık, ölümcül bir zayıflık duyuyorum. Gerçek ölümü arzuluyorum. Umudumu kesmedim. Yaşamak istiyorum ve yaşamımın nöbetçisi olmak istemiyorum.’(288)


3 Mayıs 1884: ‘Karımdan bir mektup aldım. Zavallı kadın, benden ne kadar da nefret ediyor. Tanrım, bana yardım et! (…) Depresyondayım. Yararsız, tuhaf, gereksiz bir yaratığım ve üstelik bencilim. Tek iyi şey, ölmek istemem.’ (290)


29 Mayıs 1884: ‘Ben de yozlaştım ve düzelemiyorum. Daha iyi olmaya çalışıyorum; ama bu çok yavaş oluyor. Sigara içmeyi bırakamıyorum; karıma, onu gücendirmeyecek ve onu mutlu edecek şekilde davranmanın bir yolunu bulamıyorum. Arıyorum. Deniyorum. Seryoja (oğlu) geldi. Onunla ilişkilerim de iyi değil. Tıpkı karımla olduğu gibi. Benim ıstırabımı görmüyorlar ve bilmiyorlar.’(296)


4 Haziran 1884: ‘Seryoja’ya, bütün insanların kendi sorumluluklarını taşımaları gerektiğini ve onun bütün argümanlarının, tıpkı diğer birçok insanın argümanları gibi, muğlak ve kaçamaklı olduğunu söyledim. “Başkaları taşıdığında ben de taşırım.” (…) Yani sorumluluğunu üstlenmemek için her şeyi söylüyordu. Sonra dedi ki, “bu sorumluluğu üstlenen kimseyi görmüyorum.” Bu arada benim de sorumluluğu üstlenmediğimi, yalnızca konuştuğumu söyledi. Bu beni çok incitti. O da tıpkı annesi gibi kötü niyetli ve duygusuz. Çok incindim. Hemen oradan ayrılıp uzaklara gitmek istedim. Ama bu bir zayıflık; çünkü başkalarına bir şey kanıtlamak için değil, Tanrı’nın rızasını kazanmak için çaba göstermeliyim. Kendin için en iyi bildiğini yap ve hiçbir şeyi kanıtlamaya çalışma. Ama böyle sözler beni derinden yaralıyor. Elbette eğer yaralıyorsa bu benim hatam. Mücadele ediyorum; içimdeki yangını söndürmeye çalışıyorum (…) Sonra gittim ve akşamın geç saatlerine kadar çizme diktim. Sigara içmedim. Etrafımdaki aynı parazit yaşam olanca hızıyla sürüyor.’(296)


22 haziran 1884: ‘Ben de kendi hatalarımı söylemek istedim, ama söyleyemedim. Karıma ve Seryoja’ya karşı kötülük ve kadınlara masum olmayan bakışlar.’(299)


25 Ekim 1886: ‘Yaşamaktan, uğraşmaktan ve acı çekmekten bıktım Tanrım… Yakınlarımın bilinçsiz hınçları ve bencillikleri öylesine korkunç ki…’(125)


21 Haziran 1887: ‘Ruhsal yönden de, bedensel olarak da çok bitkinim, kendimi çok güçsüz buluyorum. Anılar ve özlemler bitiriyor beni ve en kötüsü de bu.’(137)


3 Temmuz 1887: ‘…Fırtınadan sonra, hava tatlı ve sıcak, sevgili çocuklarımla bir aradayım. Biraz sonra tatlım ve sevgilim L. Yanımıza gelecek. Zevk ve mutluluklarımı bilinçli olarak bulduğum ve bu nedenle Tanrıya şükrettiğim benim yaşantım bu işte.’(138)

24 Ocak 1889, Moskova: ‘Sevdiğim ve merhamete sahip olduğum sürece gerçek yaşamın sakin coşkusunu hiçbir şeyin bozamayacağı gerçeğinin sıcaklığını hissediyorum.’(321)


11 Haziran 1889, Yasnaya Polyana: ‘Whitman, bazı aptal şiirler ve De Quincey. Geç yattım. Yaşamın baskısı çok ağır geliyor.’(338)

24 Eylül 1889, Yasnaya Polyana: ‘Yemekte Sonya yaklaşan bir treni nasıl seyrettiğini ve kendisini onun altına atmak istediğini anlattı. Onun için üzüldüm. Esas husus, kendimi ne kadar çok suçlamam gerektiğini bilmem. Örneğin; Saşa doğduktan sonraki lanet şehvet duygumu hatırlıyorum. Evet, günahlarımı mutlaka hatırlamalıyım.’(350)


3 Ocak 1890, Yasnaya Polyana: ‘Bir peygamberin, gerçek bir peygamberin ya da daha iyisi bir öncü şairin, ben dahil insanların hissettiklerini önceden düşünen ve anlayan birisi olması gerekir. Ben böyle bir peygamberim. Daime kimsenin henüz hissetmediğini, zenginlerin yaşamlarındaki adaletsizliği, sıkı çalışmanın gerekliliğini vb. ben önceden hissetmeye başlarım.’(364)


26 Ekim 1890, Yasnaya Polyana: ‘Öylesine huzursuzluk, ajitasyon ve lüzumsuz bir telaş var ki; beni depresyona soktu.’(388)


27 Aralık 1890: ‘Birden cesaretimi toplayıp, L.nin beni bunaltan öğütleri dışında, kendi öz ruhsal yaşantımı yaratabileceğimi anladım (…) Odama gittim, pencereyi açtım ve soğuk ama açık ve yıldızlı gökyüzüne bir göz attım ve olacak şey değil ama, ölen U.’yu (Prens Leonid Urusov) düşündüm. O öldüğü ve bu tür ilişkilerden bundan sonra yoksun kalacağım için çok, çok üzüldüm. Onunla ilişkilerim saygılı, temiz ve ölçülü ama kesin olarak, dostça olmaktan daha ileriydi; o ilişkiler, bana en ufak bir pişmanlık duyurmadığı gibi, yaşamımın çok yıllarını mutlulukla doldurdu. Benim yaşamama, şimdi kimin ihtiyacı var? İlgi ve sevecenliği ben nerede bulabilirim? Belki sadece Vaneçka’nın yanında (ölen kızı). Bu da güzel ve Tanrıya şükrediyorum.’(155)


12 Şubat 1891: ‘Ben de ona karşılık verdim ve, eğer üzülüyorsa, benim kendisine acımayacağımı ve eğer güncelerini yakmak istiyorsa yakabileceğini, yaptığım çalışmaya hiç önem vermediğimi, kimin kimi üzdüğüne gelince, son yapıtıKroyçer Sonat’la beni, herkesin yanında küçük düşürdüğünü ve bu durumu düzeltmenin de zor olduğunu söyledim (…) Ben bu öykünün beni hedef aldığını, doğrudan doğruya beni yaraladığını, beni herkesin gözünde alçalttığını ve karşılıklı sevgimizden arta kalanını da yok ettiğini, kendim hissettim. Ve bunların tümü, evlilik yaşantım süresince, kocama karşı beni suçlu duruma düşürecek bir davranışta bulunmadığım ve herhangi bir kişiye ne bir bakış, ne bir hareketle, böyle bir kanı uyandırmadığım halde… Yüreğimde, başka birisini sevme olasılığı bulunmuş da olsa, bende bir iç mücadele geçmiş de olsa, bu başka bir sorun, bu benim, işim, yüreğim, benim kutsal yerim, ben saf ve temiz kaldığıma göre, kimsenin ona dokunmaya, sözetmeye hakkı olamaz.'(174)


1 Haziran 1891: ‘Petersburg yolculuğumun gerçek nedenini kimse bilmiyor. Gerçek neden Kroyçer Sonat. Bu öykü bana gölge düşürdü. Bazıları, bu öykünün bizim yaşantımızdan alındığını sanıyor, bazıları da bana acıyor. Hükümdar bile: “Onun zavallı karısına acıyorum,” dedi. Moskova’da Kostia amca benim bir kurban olduğumu ve herkesin bu kanıyı paylaştığını söyledi. İşte bunun içindir ki, hiç de kurban durumunda olmadığımı göstermek ve herkese kendimden sözetmek istedim: bunu, nedenini bilmeden ve içgüdüsel olarak yaptım. Çarla yapacağım görüşmede önceden başarılı olacağımı biliyordum. İnsanları etkileme gücümü kaybetmemiştim ve esinlediğim sempati ve konuşma biçimimle onu etkiledim. Ama en önemli konu, bu öyküyü (Kroyçer Sonat) halka ulaştırmak. Bunu yapmam gerekiyor çünkü izni hükümdardan benim istediğimi herkes biliyor. Halbuki bu öykü benimle ve bizim evlilik ilişkilerimizle ilgili olsaydı, kuşkusuz yayınlanmasını istemezdim. Herkesin bunu düşünmesi ve anlaması gerek (…) Bunların tümü, benim kadınlık gururumu pekiştirmek için bir fırsat, bir Tanrı lütfü ve aynı zamanda, sosyal yönden beni yükselteceği yerde tam tersi, beni alçaltmaya uğraşan kocamdan öçalıyorum. Onun bana böyle davranmasının nedenini hiç anlayamadım.’(208)


12 Ağustos 1891: ‘Gerisi önemli değil: yaşantımız ayrıldı: ben çocuklarımla yaşıyorum, o ise düşünceleri ve bencilliğiyle. Kırılan bir daha tamir edilemez.


Tanrıdan umudumu kesmedim, karar verme anı gelince bene yol gösterecektir. Hep kendimi oyalamaya zorluyorum, aksi halde yaşamıma son verme ve bu ikili yaşantıyı bitirme ve yükümlülüklerden kurtulma isteği, beni etkisi altına alıverecek.’(226)


8 Ekim 1891: ‘Bir yere gizlenip saatlerce ağlıyorum. Son günlerde başıma gelenlere ağlıyorum. Birisi çıkıp da üzüntümün nedenini sorsaydı, sadece beni anlamayıp işkence etmekle yetinmeyen ve beni asla sevmemiş olan L. Yüzünden derdim. Bu durum, ailesine ilgisizliğinden, çocuklarının yaşantı ve öğrenimlerinden, ilişkilerimizden, kısacası her davranışından anlaşılıyor.’(235)


5 Mayıs 1893, Yasnaya Polyana: ‘Ama birçok açıdan, özellikle de dünyanın kötülüklerinde rol almama kararım açısından, çok daha azimli bir hale geldim (…) Genel ifadeyle ülkemizde Hristiyanlık’la dinsizlik arasında bir mücadele başladığını, patlak verdiğini görüyorum. Bunu bilmek ve buna hazır olmak gerek.’(420)


24 Ocak 1894, Grinyovka: ‘Beni sıkı sıkıya saran bütün bu kötülük ağlarını yırtıp atamıyorum. Ve bunun nedeni gücüm olmaması değil; ahlaken bunu yapamayacak durumda olmam. Bu ağları ören örümcekler için üzgünüm. Hayır, asıl husus benim iyi olmamam: Tanrı’ya karşı gerçek imana ya da sevgiye sahip olmamam. Hakikat bu. Peki eğer Tanrı’yı sevmiyorsam, neyi seviyorum? Hakikatı mı?’(431)


6 Temmuz 1894, Yasnaya Polyana: ‘Gençlik dönemi safahatım, lüks, oburluk ve aylaklık beni yozlaştırmıştı. Eğer böyle olmasaydı, şimdi bu altmışbeş yaşımda genç ve diri olacaktım. Ama bu yozlaşma kesinlikle boyuna değil. Bütün ahlaki taleplerim bu yozlaşmadan doğdu.’(438)


19 Temmuz 1894, Yasnaya Polyana: ‘Tanrı’nın nazarı altında yaşadığımı sürekli anımsıyorum; ama hayatım inandırıcı değil. Tamamen bir hileden ibaret... Keşke saf olsaydı.’(439)


5 Ocak 1895: ‘Her yerde sıkılıyorum. Benim yapım böyle, ya faaliyet, ya duygulanma istiyor, aksi halde bitkin oluyorum. Şu anda, hasta olan çocuklarımın yanında kalmak beni sıkıyor, en kötüsü de bu. N L.yi ne de Tanya’yı özlemiyorum.’(252)


9 Ocak 1895: ‘Ve ona adadığım duygularıma kaç kez acımasız darbeler indirmişti. Artık neşeli değilim, sevmekten yorulduğum, her şeyi yoluna koymaktan, herkese yaranmaktan, herkes için acı çekmekten yorulduğum için neşeli değilim.’(254)


21 Şubat 1895: ‘Üzüleceğimi sanmıyorum ve intihar düşüncesi gittikçe benliğimi sarıyor. Tanrım bana yardımcı olsun ve bu büyük günahı işlemekten beni korusun. Az daha bugün evi terk edip gidiyordum (…) Kendime hakim olamıyorum, çektiğim acılar son kerteye geldi ve bu acıların tümünün tek nedeni var: L.’nin beni ve çocuklarını sevmeyişi (…) Aklıma ilk gelen başka bir kadın oldu. Tüm kontrolümü kaybettim ve onun benden önce gitmesini önlemek için dışarı fırladım ve evin önündeki yolda koşmaya başladım. O da arkamdan koştu. Ben sabahlık o ise pantolon ve yelekle koşuyorduk. Geri dönmem için bana yalvarıyor, bense, şu ya da bu şekilde ölmek istiyordum. Hıçkırarak ağlıyordum (…) Beni içimden, benliğimde öldürdü, şimdi ben yaşamıyorum, yokum artık.’(261-264)


27 Mart 1895, Moskova: ‘Ama eğer eserlerimi araştırmak istiyorlarsa, içinde Tanrı’nın kudretinin benim aracılığımla konuştuğunu bildiğim pasajları dikkatle okusunlar ve onları kendi yaşamları için kullansınlar. Tanrı’nın iradesinin halifesi haline geldiğimi hissettiğim anlar oldu. Çoğu zaman kusurlu, kişisel tutkularla dolu idim ve hakikatın ışığı benim karanlığımla gizlendi. Yine de bu hakikat bazen benden geçmeyi başardı ve bunlar benim yaşamımın en mutlu anlarıydı. Tanrı bu hakikatlerin benim vasıtamla ulaşmasını nasip etti ve insanlar, benim onlara verdiğim yapay ve kusurlu biçime rağmen, bu hakikatlerle beslenebilirler.’(461)


14 Nisan 1895, Moskova: ‘Aylak ve kötü olmaya devam ediyorum. Hiçbir duygu ya da düşüncem yok.’(463)


26 Temmuz 1896, Yasnaya Polyana: ‘Ve karı koca Trofim ve Khalyavka ölüyorlar; çocukları da aynı şekilde. Ve biz Beethoven’i tartışıyoruz. Tanrı’ya beni bu yaşamdan azat etmesi için yalvardım; yine yalvarıyorum ve acılar içinde ağlıyorum. Yolumu kaybettim ve saplanıp kaldım; kendimden ve yaşamımdan nefret etmekten başka hiçbir şey yapamıyorum.’(489)


24 Haziran 1897: ‘Ve ben, yaşamım boyunca olduğu gibi, kendimi onun yanında yalnız hissediyorum. Onun bana, gece ihtiyacı var ama gündüz değil, ne üzücü, ve elimde olmadan geçen yılki sevimli yoldaşım ve konuşma arkadaşımın (Taneyev) özlemini çekiyorum.’(285)


15 Temmuz 1897: ‘Yaşamım boyunca oılduğu gibi, başkalarının işiyle uğraşmak yerine, kendime ait bir iş, özel yaşantı ve kişisel zevkler istiyorum. İşte o zaman cesaretimi yitirip fena oluyorum.’(294)


17 Temmuz 1897: ‘Yaşamdan çok az zevk aldım ve şimdi bu daha da azalıyor.’(295)


18 Temmuz 1897: ‘Bir isteğim kalmadı artık.’(295)


22 temmuz 1897: ‘Ben tüm gücümü aileme, kocamın ve çocuklarımın isteklerine harcamaya mecbur edildim.’(299)


4 Eylül 1897: ‘Yakınlarının neşe ve tasalarına ailenin çıkar ve yaşamına katılmadan, sevgisiz, bencil ve düzensiz yaşantısı her gün sürer gider. Beni yitiren işte bu soğukluktur. Tinsel yaşamımı nasıl dolduracağımın arayışı içersine girdim. Kendimi müzik ve müzik konulu kitapları okuma tutkusuna kaptırdım. Özellikle, müzikte gizlenmiş olan karmaşık insancıl duyguları açıklamaya ve daha doğrusu sezmeye koyuldum. Oysa benim müziğe karşı olan tutkumu, bizim evde baltalamakla kalmayıp, herkese öfkeyle karşı çıktı; ben de kendimi anlamsız ve boş bir yaşantı içinde buldum. Boyun eğerek, saatlerce ve sekiz on kez şu cansıkıcı sanat denemesini kopya ettim. “Görevimi” zevkle yapmak için bir formül arıyorum ama dayanıklı yapım isyan ediyor ve kişisel bir yaşantı ve uğraşı istiyor.’(324)


20 Ekim 1897: ‘Kocam bana karşı iyi ve sevecen davrandı; ağrıyan omzuma kompres yaptı, kopyalar için teşekkür etti ve hatta, uzun zamandır yapmadığı bir şey, veda ederken elimi öptü.’(337)


10 Kasım 1897: ‘”Seni düşündüm, seni anladım(?) ve sana acıdım” diyor. Önce: beni nasıl anlamış? Beni hiçbir zaman anlamaya çalışmadı ve beni hiç tanımıyor (…)Ve şimdi birden bire beni anlıyor ve bana acıyor… Onun acıması benim onurumu kırıyor, istemiyorum. Benim için dostça ve temiz bir sevgi duymuyorsa, başka bir şey istemiyorum. Ben güçlendim artık, mutluluğu da, yaşantının anlamını da tek başıma bulabileceğim.’(346)


7 Mart 1898: ‘Ben çalışmayı seviyorum ama, kocam ve çocuklarım tarafından düzenlenen yaşantımı sevmiyorum.’(387)

8 Mart 1898: ‘Ben yaşantımın neşeli olmasını değil, bir içeriği olmasını ve huzurlu geçmesini istiyorum. Halbuki huzursuz, kararsız ve güç bir yaşantım var.’(389)


2 Nisan 1898: ‘Kocamın mutluluğu uğruna, bende canlı olan her şeyi içime atmak, coşkulu mizacımı yatıştırmak, yaşamamak ama yaşantıya dayanmak zorundayım.’(394)


21 Haziran 1898: ‘Dün akşam L.N.’nin beni merak ettiğini ve tasalandığını öğrenince hoşuma gitti. Aniden bir fırtına çıktığında, ben dışarıdaydım. L.N. akşam yemeğini yememiş ve bana araba ve giysi gönderilmesini söylemiş. İşte, o ölünce kimse benimle ilgilenmeyecek ve bu da bana zor gelecek.’(409)


30 Ağustos 1898: ‘Taneyev sabahleyin gitti. Hastalığım L.N.’yi öyle korkuttu ki…Benim nazik ve sevgili ihtiyar kocam… Bana ihtiyacı olan kocamdan başka kim beni sevebilir? İçtenlikli davranışı gözlerimi yaşarttı ve yattığım yerde, benim için çok değerli olan bu yaşantımızın uzun sürmesi için Tanrıya dua ettim.’(417)


15 Eylül 1898: ‘Söylediğim acı sözler için özür dilediğimi, beraber ve dost olmak istediğimi açıkladım. İkimiz de ağlamaya başladık ve dıştan görünen tüm uyuşmazlıklara rağmen, otuzaltı yıldır birbirimize içten ve sevgimizle bağlı olduğumuzu ve bunun her şeyden önemli ve değerli olduğunu anladık.’(421)


10 Aralık 1898: ‘L.N. ile ilişkilerimiz daha iyi ama, ben onun ne saflığına ne de sağlamlığına inanmıyorum artık.’(434)


1 Ocak 1899: ‘L.N. dahil oyunlar oynadık. Bunlar neşeli şeyler ama benim gönlüm başka şeyler istiyor, ruhumun başka özlemleri var ve bu beni üzüyor ne yazık.’(440)


30 Mayıs 1899: ‘Ölümü göze aldığına göre, T…’yi çılgınca kıskanıyor demektir. Zavallı sevgilim…başka birini onun kadar sevebilir miyim sanki? Ve bu delice kıskançlık yüzünden, ömrüm boyunca az mı acı çektim, az şeyden mi yoksun kaldım? İnsanların en iyileriyle ilişki kurmaktan, seyahat etmekten, kafaca gelişme, ilginç ve değerli, bilgi ve görgü arttıran her şeyden yoksun kaldım.’(449)


1 Ocak 1900, Moskova: ‘Erişkinliğimi, özellikle ilk ve sonraki gençlik dönemimi anımsadım. Bana hiçbir ahlak kuralı aşılanmamıştı-hiç. Etrafımdaki yetişkinler kendilerine güven içinde sigara içiyorlar, içki içiyorlar ve (özellikle sonraki gençlik döneminde) ahlaksızca bir yaşam sürüyor, insanları dövüyor, onlardan güç işler istiyorlardı. İstemeden birçok kötü şey yaptım –ben yalnızca büyükleri taklit ediyordum.’(538)


7 Ağustos 1900, Yasnaya Polyana: ‘Sanıyorum yapmam gerekeni ve yapabileceğimi yaptım.’(543)


29 Aralık 1900, Moskova: ‘Üzüntü Tanrı’nın seni ziyaret ettiğini ve hatırladığını gösterir.’(551)


12 Şubat 1901: ‘Olga, kendini yalnız hissediyor. Ama bu dünyada kim yalnız değil ki?’(469)


14 Haziran 1901: ‘Genellikle herkes beni güzel bulur, ama ne gariptir ki, resim, heykel ve fotoğraflarda çirkinim. Neden olarak da yüzümün düzgünlüğü, gözlerimin parlaklığı ve rengimin güzelliğinin belirlenemediğini söylüyorlar’(479)


3 Temmuz 1901: ‘Çok sevdiğim ellerini öptüm ve onun bakımını yapmanın ne büyük bir mutluluk verdiğini, onu yeterince mutlu edemediğim için ne denli kendimi suçlu bulduğumu, kendisine vermeyi bilmediklerim için beni bağışlamasını rica ettim. Birbirimize sarılarak ağlaştık, uzun süredir gönlümün beklediği, otuzdokuz yıllık evlilik hayatımızda hissettiğimiz yoğun duyguların içten ve gerçek bir itirafıydı bu…’(482)


7 Aralık 1901: ‘Benim görevim bu, her zamanki görevim; görevimi yapabilmek için tüm enerjimi bitiriyor ve kişiliğimi yok ediyorum.’(490)


12 Ocak 1902: ‘Şu yaşlılık günlerim çok sıkıntılı geçiyor. Ama gene de, ruhumun derinliklerinde bir sürü istek var; daha üst düzeyde, daha tinsel ve zengin bir şeylerin özlemini duyuyorum. O özlemini çektiğim şeylere ne zaman ulaşacağım? Kuşkusuz öteki dünyada.’(501)


26 Ocak 1902: ‘Benim Liovoçkam ölüyor… İnancım o ki, yaşamımı onsuz sürdüremem. Kırk yıldır onunla ve onun yayında yaşıyorum. Başkaları ve herkes için, o bir ünlü kişidir, benim için ise tüm yaşantımın simgesidir o, yaşamımız iç içe geçti, geçti ama aman Tanrım, ne kadar çok kusur, pişmanlık ve vicdan azabı yığılı kaldı aramızda!.. Ben onu pek çok sevdim ve o denli de sevecen davrandım ama gene de çok sayıda zaaflarımla ona pek çok acı çektirdim. Beni bağışla Tanrım… Değerli kocam, sevgili eşim beni bağışla…’(506)


13 Mart 1902: ‘Ve bu yakınlar gençliklerini, güzelliklerini ve güçlerini –bunların tümünü o dahilere hizmet etmek için- harcadıkları zaman da, bu kişiler büyük adamları anlayamamakla suçlanırlar; büyük adamlar ise, kendilerine özdeksel yaşamlarını,gençliklerini ve namuslarını vermekle kalmayıp aynı zamanda, geliştirme olanağını bulamadıkları zihinsel yeteneklerini de feda edenlere teşekkür bile etmezler (…)


‘Bana denecek ki. “Sen önemsiz kadının birisin, neden düşünsel bir yaşam istiyordun?” Buna bir tek yanıt verebilirim: “Bilmiyorum ama, şunu söyleyebilirim ki, bir dahinin özdeksel yaşamıyla uğraşabilmek için bu düşünsel ve artistik özlemi sürekli olarak baskı altında tutmak büyük bir üzüntü, dayanılmaz bir acıdır.” Herkesin dahi kabul ettiği bu adamı boşuna sevmek, yaşamını çocuk doğurmakla geçirmek, onları büyütmek, dikiş dikmek, yemek işiyle uğraşmak, lavman yapıp kompresler koymak, özdeşsel gereksinimlerini yerine getirmek için çağırılmak üzere sesini çıkarmadan oturmak –bunların tümü korkunç derecede zor şeyler ve üstelik karşılığında basit bir teşekkür edilmediği gibi sık sık azarlanmak da var. Bu acımasız çalışmaya ben dayandım ve dayanıyorum da, ama yoruldum artık.’(527)


5 Ağustos 1902: ‘Hayret verici bir şey: Kendimin ne kadar kötü ve aptal birisi olduğunu biliyorum; ama yine de insanlar beni bir dahi olarak görüyorlar. Peki o zaman diğer insanlar nasıl?’(565)


23 Haziran 1903, Yasnaya Polyana: ‘Birçok kötü niteliği olan, iyiliği çok zor anlayan, tam bir serseme dönüşmemek için büyük çaba sarfetmek zorunda olan birisiyim. Yuri Samarin, bir zamanlar kendisinin matematiği çok geç anladığı için mükemmel bir matematik öğretmeni olduğunu söylemişti. Ben de matematikte aynen onun durumundayım; ama daha da önemlisi, iyi olan her şeyde öyleyim –çok yavaşım- ve hiç de kötü bir öğretmen değilim –hayır, cesur olacağım ve iyi bir öğretmen olduğumu söyleyeceğim.’(575)


1 Temmuz 1903: ‘L.N. son günlerini kendi inanç ve isteği doğrultusunda yaşasın. Paravana rolü oynamaktan yoruldum, bana zorla kabul ettirilen rolümü bırakıyorum.’(560)


14 Ocak 1904, Yasnaya Polyana: ‘Kendi kötülüğü ve değersizliğimin, şimdi ve geçmişte yaşadığım kötü yaşamın ağır bilinci altında eziliyorum.’(580)


3 Şubat 1904: ‘L.N.’nin inançlarının olumlu yönlerinin tümünü sevdiğimi, ama olumsuz yönünü, onu hep karşıt olmaya iten huyuna hiç katlanamadığımı anladım.’(567)


17Ağustos 1904, Pirogovo: ‘Uğruna fedakarlık yapacağım tek şey vardı: Arzular; hatta bir hayvanca yaşam arzusu (bir savaş ya da düello için kendimi daima hazırlıyordum) ve yalnızca bir tek şey vardı. Aksi halde her şey mümkündü. Ve elli yaşına kadar böyle sürdü. İnsanları bundan kurtarmayı ne kadar çok istiyorum.’(590)


10 Mart 1906: ‘Böylesine sarılabileceğim hangi varlık var? Sevdiğim bütün insanları gözden geçirdim –hiç kimse bu işlevi üstlenemez. Kime sarılabilirim? Yeniden küçüklüğüme dönmek ve anımsadığım gibi anneme sarılmak istiyorum.’(611)


11 mart 1906: ‘Özel bir şeyler istediğimden değil; ama bir şeylerden şiddetle rahatsızım ve bunun ne olduğunu bilmiyorum. Sanıyorum rahatsızlık veren şey yaşam; ölmek istiyorum.’(611)


24 Ağustos 1906, Yasnaya Polyana: ‘Anarşistler arasında sayılıyorum; ama ben bir anarşist değilim, Hristiyanım. Benim anarşizmim yalnızca Hiristiyanlığın insan ilişkilerine uygulanmasından ibaret. Aynısı anti militarizm, komünizm ve vejeteryanlık için de geçerli.’(617)


29 Aralık 1906, Yasnaya Polyana: ‘İnsanlara onların iyiliği (sevmeye yönelik bir içsel çabayı tatmin etmek) için mi yoksa onlardan minnettarlık ve övgü görmek için hizmet ettiğini ayırt etmek güçtür.’(625)


14 Ocak 1907, Yasnaya Polyana: ‘Oğullarımda kınadığım her şeyi kendimin yaptığını gayet canlı bir şekilde anımsadım: Kumar tutkusu, avcılık, kibir, sefahat, zalimlik… Esas husus benim ahlak, zayıflık, zeka ve özellikle bilgi açısından ortalamanın altında bir adam olduğumu anlamaktır. Hem de zihinsel yetenekleri güçsüzleşen ve bunu unutmayan bir adam olduğumu anlamak. İşte o zaman yaşam çok kolay olacak. Tanrı’nın ölçüsüne değer ver, insanlarınkine değil. İnsanların bana verdiği düşük değerin adaletini kabul et.’(627)


3 Haziran 1908, Yasnaya Polyana: ‘Her zaman manevi “benliğime” uygun yaşamıyorum. Ve bu şekilde yaşayamadığım zamanlarda, her şey beni rahatsız ediyor. Tek iyi şey kendimden memnun değilim ve utanıyorum; ama bundan dolayı gurur duymamalıyım.’(641)


8 Eylül 1908: ‘Bana öyle geliyor ki günler boşu boşuna uçup gidiyor ve bu da beni üzüyor. Çok değerli bir şeyleri kaybettiğim duygusu içindeyim, kaybettiğim bu değerli şey zaman, benim ve yakınlarımın yaşamının son yılları.’(581)


30 Eylül 1908: ‘Yüreğim üzgün ve yalnız, kimse beni sevmiyor. Bu duruma üzüldüğüm kuşku götürmez. Bende başkalarına karşı pek çok coşku ve içgüdüsel bir acıma var ama iyiliğim yeterli değil. Benim en önemli özelliklerim analık duygusuyla görev anlayışım.’(586)


8 Aralık 1908: ‘Bizi hırsızlık tehdidi altında yaşatan halktan nefret ediyorum, ama hepsi hükümetin tutarsızlığından kaynaklanan uygulamalardan da nefret ediyorum.’(587)


6 Aralık 1908,Yasnaya Polyana: ‘Benden nefret eden insanlar yıkıp dağıttığım yarı dini görüşleri yüzünden nefret ediyorlar; beni sevenler de kendileri için çok önemli görünen Savaş ve Barış gibi önemsiz eserler için beni seviyorlar.’(648)


9 Temmuz 1908: ‘Bu istenmeyen yoksulluğun ve ihtiyacın ortasında, içinde yaşadığım çılgınca lüksün adaletsizliği. Her şey gittikçe daha da kötüleşiyor. Gittikçe daha sıkıntılı hale geliyor. Bunu unutamam ve bunu görmezden gelemem.


‘Hepsi de benim biyografimi yazıyor –büyük biyografilerde durum aynı. Benim yedinci emre karşı yaklaşımım konusunda hiçbir şey yer almıyor. Mastürbasyonun korkunç kirliliği ya da daha kötüsü (on üç mü, on dört mü, on beş mi yoksa on altı yaşında mı başladığımı hatırlamıyorum) yer almayacak. Ve hepsi de köylü kadın Aksinya ile –hala hayatta- ilişkiye kadarki bölüm itibarıyla aynı. Sonra evliliğim. Evliliğim esnasında karıma hiçbir zaman sadakatsizlik yapmamışsam da, Aksinya’ya karşı korkunç bir arzu hissettim. Bunların hiçbiri biyografilerde yer almıyor ve almayacak. Ve bu çok önemli.’(652)


4 Şubat 1909, Yasnaya Polyana: ‘ Başka insanlarla seni ilgilendiren konularda konuşmayıp, onların ilgi duyduğu alanları tespit etmek ve eğer varsa o konuda konuşmak gerektiğini anladım.’(659)


20 Mayıs: ‘Roosevelt’in benim hakkımda yazdığı bir makaleyi okudum. Makale aptalca, ama ben memnun oldum. Gururumu okşadı. Dün daha iyiydim.’(669)


2 Ağustos 1909: ‘Dün yağmurda d’une humeur de chien (asabi bir ruh hali içine) yürüdüm. Kötü bir şey yapmadım, ama kalbim acıyor ve hiçbir sevgi hissetmiyorum.’(680)


4 kasım 1909: ‘Ancak konuşurken kendimi kontrol edebilirim. Ama kalbimde rancune (küskünlük) var.’(692)


4 Ocak 1910: ‘Çok mutsuzum. Etrafımdakiler bana tamamen yabancı. Dünyamızın insanlarıyla, dinsiz insanlarıyla olan ilişkilerimi düşündüm. Bunlar tıpkı hayvanlarla olan ilişkilerim gibi. Onları sevebilir ve onlara acıyabilirim; ama onlarla manevi bir ilişkiye giremem.’(698)


10 Mart 1910: ‘Akşam yemeği, satranç, dedikodu, iskambil, gramofon; bunlardan büyük bir utanç ve iğrenme hissettim. Bunu bir daha yapmayacağım. Okuyacağım.’(701)


27 Mayıs 1910: ‘Neden benim gibi böylesine açık, sade, rasyonel ve iyi bir adam; böylesine karmaşık, kafası karışık, çılgın, kötü bir dünyada yaşıyor? Neden?’(706)


1 Temmuz 1910: ‘Çerkov’u selamladım ve :”Gene benimle ilgili bir entrika mı çeviriyorsunuz?” dedim. Çok güç durumda kalmışlardı. L.N. ve Çerkov birbiriyle yarışırcasına günce konusunda, birbirini tutmayan ve anlaşılması güç sözler söylediler ama, hiçbiri ben içeri girmezden önce ne konuştuklarını söylemedi. Şaşa’ya gelince sadece sıvışıp gitti.’(…) Çerkov, L.N.’nin TİNSEL GÜNAH ÇIKARAN PAPAZ (?) olduğunu ve bu gerçeği kabul etmem gerektiğini söyledi (…)Şunları ekledi: “Yaşamını, kocasını mahvetmekle geçiren bu kadını anlayamıyorum.” (…)L.N.’ye öyle acıyorum ki despot Çerkov’un boyunduruğu altında mutsuz, halbuki benimle mutluydu.’(598/9)


4 Temmuz 1910: ‘Basit ve dünyasal insanlar olan bizleri L.N.’nin kısman terk ettiği bir gerçek; bunu asla unutmamamız gerek. Ona yaklaşmayı, yaşlanmayı, coşkulu ve karma karışık ruhumu yatıştırmayı, onunla birlikte dünya yaşamının hiçliğini anlamayı öyle österdim ki…’(602)


15 Temmuz 1910: ‘Yüreğim acıyor çünkü beni kocam öldürüyor.’(621)


21 Temmuz 1910: ‘Benden başka hepsi onun yanında olmaktan yararlanıyorlar; yaşamımızın sonuna geldiğimiz halde, son günlerimi onun yanında geçirmek olanağına bile sahip değilim (…) Ama bin kez daha fazla acı çekmeye hazırım, yeter ki Liovoçka’m iyileşsin ve bana kızmasın.’(631)


27 Temmuz 1910: ‘Bir köpek birisinin ardından havlıyor, onun ardından koşuyor ve öteki köpekler kurbanı parçalıyorlar. Benim başımdan geçen de bunun gibi bir şey. Tümü birden beni L.N. den ayırmayı denediler. Ama amaçlarına ulaşamayacaklar.’(639)


5 Ağustos 1910: ‘Çerkov bana karşı kaba davrandığında, kocamın beni korumamış olması beni pek çok üzdü ve gururumu kırdı. Bu adamdan öyle çok çekiniyor ki… Öylesine söz dinler ve boyun eğmiş bir duruma gelmiş ki… Ne ayıp ve ne acınacak şey…(…) Gece oldu ama uyuyamıyorum. Diz çöküp uzun süre dua ettim. L.N.’nin Çerkov’u sevmekten vazgeçirmesi, bana geri döndürmesi ve bana karşı soğuk davranmaması için Tanrıya yalvardım.’(648)


6 Ağustos 1910: ‘(1) Benim kadar bütün kötü huylarla donatılmış bir insana nadiren rastlıyorum: şehvet, bencillik, kötülük, kibir ve hepsinden öte kendini sevme. Tanrı’ya şükür, böyle olduğumu biliyorum ve kendimdeki bütün bu kötülükleri gördüm ve görmeye devam ediyorum. Hala bu halimle mücadele ediyorum. Eserlerimdeki başarının sırrı budur.’(715)


11 Ağustos 1910: ‘Bugün bana L.N. bir mektup yazdırdığı için çok sevinçliyim.’(655)


20 Ağustos 1910: ‘At gezintisine çıktım ve bu toprak sahibi görüntüsü beni sıkıyor. Uzaklara kaçmayı ve saklanmayı düşünüyorum.

‘Bugün evliliğimi ve bunda vahim bir yön olduğunu düşündüğümü anımsadım. Hiçbir zaman aşık olmadım. Ama evlenmekten de geri durmadım. [GG]’(737)


22 Ağustos 1910: ‘Bugün doğum yıldönümüm, altmışaltı yaşındayım ve hala abartılmış bir duygusallık ve büyük bir tutku sahibiyim; bunların yanı sıra da hep genç görünüyorum.’(666)


28 Ağustos 1910: ‘Oyalanacağı bir şey olmazsa canı sıkılıyor ve gene de bir kulübede yaşamaktan sözediyor, ama bu sadece bana kızması, yazarlık ustalığıyla karısıyla uyuşmazlık içinde olduğunu açıklaması ve bir fikir kurbanı, bir ermiş süsü vermek için bir bahanedir.’(675)


12 Eylül 1910: ‘Çok ama çok yorgunum. Akşamleyin kitap okudum. Karım için kaygılanıyorum.’(718)


22 Eylül 1910: ‘Yasnaya’ya gidiyorum ve orada beni bekleyenleri düşündükçe korkuyorum. Yalnızca fais ce que dois (yapman gerekeni yap)… Asıl husus sessiz kalmak ve onun da bir ruha sahip olduğunu, Tanrı’nın onun içinde olduğunu unutmamak.’[GG]’(741)


27 Eylül 1910: ‘İçinde yaşadığım çelişki ne kadar da komik. Sahte bir tevazua sığınmaksızın çok önemli ve ciddi fikirler idrak ediyor ve dile getiriyorum. Aynı zamanda bir kadının kaprisleriyle uğraşıyor ve vaktimin bir kısmını onlarla mücadele etmeye harcıyorum.[GG]’(743)


16 Ekim 1910: ‘L.N. kötü yüreklilikle bağırmaya başladı: “Senin kaprislerine boyun eğmek istemiyorum, özgür olmak istiyorum; sekseniki yaşında bir çocuk gibi olmak, karımın elinde kişiliksiz bir oyuncak durumuna düşmek istemiyorum…” dedi. Çok acı ve onur kırıcı öyle şeyler söyledi ki, pek çok üzüldüm. Ben de dedim ki: “Sorun o değil, sen her şeyi ters yorumluyorsun. Bir insanın en önemli işi, önem verdiği kişinin acı çekmesini önlemek için sevgisini feda etmesidir””(707)


18 Ekim 1910: ‘Onun için gerekli olan tüm özveride bulunmaya ve hatta Çerkov’la görüşmesine bile izin vermeye hazırlandım.’(710)


24 Ekim 1910: ‘Her sabah, L.N. günlük gezintisine çıktığında, kuşku içinde ona pusu kurup gözetliyorum, çünkü Çerkov’u görmeye gitmesinden korkuyorum ve bu korku da çalışmama engel oluyor.’(715)


26 Ekim 1910: ‘Çektiğim acıları, geçirdiğim deneyleri dile getiren bu korkunç Günceyi şu anda bitiriyor ve mühürlüyorum. Tanrı beni bağışlasın, ama çektiklerime neden olan Çerkov’a lanet olsun.’(716)


26 Ekim 1910: ‘Bu tımarhanede aşırı depresyon içindeyim. Yatmaya gidiyorum.’(727)


26 Ekim 1910: ‘Özel hiçbir şey olmadı. Yalnızca utanç duygum ve bir adım atma ihtiyacım arttı.’ [GG]’ (748)


28 Ekim 1910: ‘Belki kendimi haklı görmede hatalıyım; ama kurtarmaya çalıştığım kendim, Lev Nikolayeviç değil, bir şey, içimdeki küçük bir şeydi.’(728)

picture

BİRBİRLERİ HAKKINDA(LEV/SOFİYA)


11 Ocak 1863: ‘Okudu mu günceyi bilmiyorum.’(43)


23 Ocak 1863: ‘Zaman zaman onun çok genç olması dolayısıyla beni anlayamayacağı ve beni çok sevemeyeceğinden; ama benim hatırıma duygularını bastıracağından korkuyorum. Ve bilinç altında bütün bu fedakarlıklarını benim adıma borç yazdığını düşünüyorum… Teyzemlere ve Gorçakov’lara gittim (Helene harika.)’ (248)


3 Mart 1863: ‘Ya yazıyor ya da düşünüyor. Onu kızdırmaktan korkuyor ve her zaman ve her yerde kendisini kaygılandırdığımı unutmasını istiyorum.’(49)


24 Mart 1863: ‘Ona sahip değilim; çünkü buna cüret edemem. Kendimi ona layık hissetmiyorum. Sinirli ve alınganım; tam anlamıyla mutlu değilim. Beni üzen bir şeyler var. Ona tam olarak layık olabilecek adamı kıskanıyorum. Ben ona layık değilim.’(249)


24 Nisan 1863: ‘Bana olan sevgisi kurulmuş makinadan farksız: elimi öpmesi ve bana iyi davranmasından ibaret.’(53)


18 Haziran 1863: ‘Yine delilik sınırında bir gece. İstemediğim halde, onu üzecek bir şeyler arıyorum… Birisinin onu duyabileceğini anladığında inliyor, halbuki şimdi huzur içinde horluyor. Ve sabahleyin benim ona haksızlık ettiğime ve benim vefasız kaprislerimin –bebeğin beslenmesi ve bakımı konusunda- talihsiz kurbanı olduğuna katiyetle inanmış halde uyanacak… Hayır, o beni asla sevmedi ve sevmiyor. Şimdi buna çok üzülmüyorum; ama bu kadar zalimce aldatılmak için ben ne yaptım ki?’(251)


31 Temmuz 1863: ‘İlişkilerimiz tüyler ürpertici, ben ise sıkıntıdan patlıyorum. Kocam öylesine çekilmez oldu ki, ondan kaçıyorum.’(60)


3 Ağustos 1863: ‘Ben ise acı çekmediği ve yazı yazdığı için, artık onu görmek istemiyordum. İşte kocaların tiksinç bir görünüşü daha.’(61)


17 Ağustos 1863: ‘Budala kocam ise kıskanıyor, hey Tanrım, kıskançlığının sanki en küçük bir nedeni varmış gibi.’(62)


10 Eylül 1863: ‘Piyano çalarken, Liova’nın bakışı hiç aklımdan çıkmıyor. Hiç böyle bakmamıştı, ne düşünüyordu acaba? Anılar mı, kıskançlık mı? Seviyor…’ (63)


7 Ekim 1863: ‘Zeka, erişilmez yetenek, erdem ve fikirleri kişiliğinde toplamış bir kocanın yanında olmak mutluluk değil mi? Ama gene de sıkılıyorum…”Gençlik”[Tolstoy notu]’(65)


13 Kasım 1863: ‘Onun, karşısına çıkan ilk güzel kadına uyguladığı idealini kıskanıyorum… Ben, onun cinsel doyum aracı, çocuk dadısı, evin bir eşyası, bir kadınım ben… Çok önemsiz bir kişiliği olan bir insanım. Onun ise dopdolu bir yaşamı, bir uğraşısı, yeteneği ve ölümsüzlüğü var. Gene ondan korkmaya ve onda, genel bir uzaklaşma sezmeye başladım. Beni bu duruma o getirdi. Acaba sorumlusu ben miyim? Hırçın ve huysuz oldum, eskisi gibi bana değer vermediğini, bir kenara attığını fark ediyorum.’(67)


19 Aralık 1863: ‘Onun işi başından aşkın ve yaşlı, halbuki ben, bugün kendimi çok genç hissediyor ve delilikler yapmak istiyorum… Gidip yatacağıma boğuşmak ve taklalar atmak isterdim… Ama kiminle?’(68)


24 Aralık 1863: ‘Yavaş yavaş L.’yi bana sadece baskı yapan, beni engelleyen bir insan olarak görmeye başladım. Bu baskının sonucu olan çekingenlik, her tür sevgi gösteri ve atılımına da engel oluyor. Tüm tutum ve davranışlar ölçülü, dingin ve akılcı olunca nasıl sevmeli? Monoton bir yaşam, hem de sevgisiz.’ (68)


22 Nisan 1864: ‘Onun ne yaptığına gelince, düşünmek istemiyorum ama kuşkusuz, canı sıkılmıyor ve benim gibi ağlamıyordur. Bunları yazarken utanmıyorum, çünkü ben yalnızım.’(70)


6 Mart 1865: ‘O, yaşam ve güç, ben ise yerde sürünen bir solucanım.’(73)


9 Mart 1865: ‘Sık sık kusurlarımı yüzüme vurmaya başladığı için Liova beni korkutuyor. Yetenekli ve değerli olmadığıma inanmaya başladım.’ (75)


10 Mart 1865: ‘Biraz önce L. Bana sevgi gösterisinde bulundu ve uzun zamandır yapmadığı bir şey yaptı, beni öptü. Elyazmalarını kopya ediyorum ve bir konuda ona yararlı olduğum için mutluluk duyuyorum.’(75)


20 Mart 1865: ‘Ben bir bitiş, bir sona erişim, oysa onun yaşamı, gençliği ve aşkı, genç Kazaklara ve öteki kadınlara adanmıştı.’(76)


26 Mart 1865: ‘O beni az seviyor, benim bağlılık ve sevgime de alıştı, ya ben de ona karşı soğuk davransam acaba ne yapardı?’(77)


15 Ekim 1865:’Dün Sonya ile konuştum. Hiçbir yararı yok. Sonya hamile.’(263)


19 Nisan 1872: ‘Bütün gece, şafak sökene dek L. Yıldızları seyretti.’(94)


13 Şubat 1873: ‘Oysa ben, suçlu, budala, can sıkıcı bir insanım. Her konuda en doğru, en açık düşüncelere sahip olan ve çok sevilen sabırlı ve namuslu dayanağım L. Olmasaydı, ben ne hallere düşerdim? Ara sıra, bakışlarımı ruhumun derinliklerine çevirerek soruyorum: “Peki, sen ne istiyorsun?” Ve büyük bir ürküntüyle şu yanıtı veriyorum: “Ben eğlence, gevezelik ve şık giysiler istiyorum; hoşa gitmek, herkesin benim güzelliğimi övmesini istiyorum. L.nin de bu istekleri görüp duymasını ve kendisinin de içine kapanık yaşantısından sıyrılıp, benimle birlikte normal insanların yaşantısını sürdürmesini istiyorum. Ama birden, içimden gelen bir çığlıkla, Havva’yı kandırdığı gibi, Şeytanın önerdiği bu yasak ve kötü eğilimlerimi reddediyor ve kendimden iğreniyorum. Güzel olduğumu söyleyenlerden tiksinti duyuyorum. Güzel olduğumu ben hiç düşünmedim, şimdi ise çok geç. Üstelik ne işime yarardı ki?’(96)


12 Ekim 1875: ‘Issız köy yaşamı çekilmez oldu. Her şeye bu uyuşukluk, tasalı bir ilgisizlik var bende. Bugün, yarın, aylar ve yıllar hep aynı olacak. Sabah uyanıyorum, yataktan kalkmaya cesaret edemiyorum. Beni kim bekliyor? (…) Beni bu uyuşuk ve tasalı hali, onun soktuğunu biliyorum.’(99)


11 Temmuz 1881:’Sonya bir kriz geçirdi. Bu kez daha iyi karşıladım; ama yine de kötüydü. Onun hasta olduğunu anlamalı ve ona acımalıyım. Ama insanın bir kötülüğe sırtını dönmesi imkansız.’(276)


23 Mart 1884: ‘Ata binmek sıkıcı. Aptalca ve gereksiz… Akşam yemeğinden sonra karımla konuşmaya çalıştım. İmkansız. Bu beni üzen tek şey. Tek diken ve canımı yakan bir diken... Ayakkabıcıya gittim. İnsanın ruhu sıkılınca yapması gereken tek şey, bir işçinin evine gitmek; gider gitmez insanın ruhu açılıyor. Saat 10’a kadar ayakkabı diktim. Tekrar karımla konuşmaya çalıştım, ancak yine kinliydi –aşktan yoksun…’(283)


31 Mart 1884: ‘Kendisi akıl bakımından ciddi anlamda hasta. Her şeyden önemlisi de hamile. Büyük günah ve utanç.’(284)


3 Mayıs 1884: ‘Karımdan bir mektup aldım. Zavallı kadın, benden ne kadar da nefret ediyor. Tanrım, bana yardım et! (…)


Depresyondayım. Yararsız, tuhaf, gereksiz bir yaratığım ve üstelik bencilim. Tek iyi şey, ölmek istemem.’ (290)


26 Mayıs 1884: ‘Bütün bunlar saçma. Tek neden, seven ve sevilen bir eşimin bulunmayışı… Her şey on dört yıl önce, bende şafak atıp yalnızlığımın farkına varmamla başladı. Ama bu da bir neden sayılmaz. Mutlaka Sonya’nın içindeki kadını bulmalıyım. Bulmam gerek, bulabilirim ve bulacağım. Tanrım bana yardım et!’(294)


29 Mayıs 1884: ‘Ben de yozlaştım ve düzelemiyorum. Daha iyi olmaya çalışıyorum; ama bu çok yavaş oluyor. Sigara içmeyi bırakamıyorum; karıma, onu gücendirmeyecek ve onu mutlu edecek şekilde davranmanın bir yolunu bulamıyorum. Arıyorum. Deniyorum. Seryoja (oğlu) geldi. Onunla ilişkilerim de iyi değil. Tıpkı karımla olduğu gibi. Benim ıstırabımı görmüyorlar ve bilmiyorlar.’(296)


4 Haziran 1884: ‘Seryoja’ya, bütün insanların kendi sorumluluklarını taşımaları gerektiğini ve onun bütün argümanlarının, tıpkı diğer birçok insanın argümanları gibi, muğlak ve kaçamaklı olduğunu söyledim. “Başkaları taşıdığında ben de taşırım.” (…) Yani sorumluluğunu üstlenmemek için her şeyi söylüyordu. Sonra dedi ki, “bu sorumluluğu üstlenen kimseyi görmüyorum.” Bu arada benim de sorumluluğu üstlenmediğimi, yalnızca konuştuğumu söyledi. Bu beni çok incitti. O da tıpkı annesi gibi kötü niyetli ve duygusuz. Çok incindim. Hemen oradan ayrılıp uzaklara gitmek istedim. Ama bu bir zayıflık; çünkü başkalarına bir şey kanıtlamak için değil, Tanrı’nın rızasını kazanmak için çaba göstermeliyim. Kendin için en iyi bildiğini yap ve hiçbir şeyi kanıtlamaya çalışma. Ama böyle sözler beni derinden yaralıyor. Elbette eğer yaralıyorsa bu benim hatam. Mücadele ediyorum; içimdeki yangını söndürmeye çalışıyorum (…) Sonra gittim ve akşamın geç saatlerine kadar çizme diktim. Sigara içmedim. Etrafımdaki aynı parazit yaşam olanca hızıyla sürüyor.’(296)


26 Ağustos 1884: ‘Mantar toplamaya gittik (…) Karım beni izlemedi (…) Tıpkı bütün yaşamımız boyunca olduğu gibi benim ardımda değildi.’(306)


5 Eylül 1884: ‘…Dırdır etti (Sofiya). Hiçbir şey söylemedim ve hiçbir şey yapmadım; ama çok üzüldüm. Histeri içinde fırlayıp gitti. Ardından koştum. Çok yorgunum.’(307)


25 Ekim 1886: ‘Bana ihtiyacı kalmadığını belli etti ve işte gene yararsız bir eşya gibi atıldım (…) Ara sıra kendi kendime, hiçbir suç işlemediğim halde, neden L., sürekli olarak suçlu durumuna sokuyor diye sorarım? Öyle sanıyorum ki, benim rahat yaşamamı değil, yoksulluk, hastalık ve mutsuzluklar görüntüsü karşısında acı çekmemi, bu kötü şeyler yoksa da onları aramamı istiyor. Çocuklardan da aynı şeyi istiyor. Buna ne gerek var? Sağlıklı bir insanın hastaneye gidip, hastaların acı çekmelerini seyretmesi, iniltilerini dinlemesi gerekli ve yararlı mı? İnsan, yaşantısı içinde bir hasta ile karşılaşırsa, ona acıması ve yardımda bulunması gerekir ama durup dururken neden arasın?’(126)


18 Haziran 1887: ‘Çerkov, Feinerman ve benzerleri gibi etrafını saran “Havariler” olmayınca, L. Eskisi gibi sevimli, neşeli ve aile babası oldu.’(135)


3 Temmuz 1887: ‘…Fırtınadan sonra, hava tatlı ve sıcak, sevgili çocuklarımla bir aradayım. Biraz sonra tatlım ve sevgilim L. Yanımıza gelecek. Zevk ve mutluluklarımı bilinçli olarak bulduğum ve bu nedenle Tanrıya şükrettiğim benim yaşantım bu işte.’(138)


24 Ocak 1889: ‘Zavallı, eziyeti seven Sonya geldi ve beni incitecek bir şeyler söyledi.’(320)


29 Ağustos 1889, Yasnaya Polyana: ‘Bir süreliğine uzanmıştım. Sonya içeri girdi ve dedi ki: “Çok sıkıldım!” Onun için üzgünüm, hem de çok üzgün.’(348)


30 Ağustos 1889, Yasnaya Polyana: ‘Biraz düşündüm, başkalarıyla birlikte olmuyor. Yalnız olmayı tercih ediyorum. Ama Sonya benimleyken yalnız değilim.’(348)


24 Eylül 1889, Yasnaya Polyana: ‘Yemekte Sonya yaklaşan bir treni nasıl seyrettiğini ve kendisini onun altına atmak istediğini anlattı.


Onun için üzüldüm. Esas husus, kendimi ne kadar çok suçlamam gerektiğini bilmem. Örneğin; Saşa doğduktan sonraki lanet şehvet duygumu hatırlıyorum. Evet, günahlarımı mutlaka hatırlamalıyım.’(350)


18 Mart 1890, Yasnaya Polyana: ‘Sonya geldi ve yeni eserlerin satışından söz etmeye başladı ve ben kızdım. Utanıyorum.’(369)


17 Haziran 1890, Yasnaya Polyana: ‘Yani Tanrı’ya; Onun hakikatını yalnızca sözlerle değil fiillerle, fedakarlıkla ve fedakarlık örneği göstererek, yurtdışında yayarak hizmet etmek istiyorum. Ama bir sonuç alamıyorum. Tanrı bunu yapmama izin vermiyor. Bunun yerine karımın eteğine tutunmuş, ona esir olmuş halde yaşıyorum. Ben ve çocuklarım, sevgiyi yok edemeyeceğim sahte bahanesine sığınarak haklı çıkarmaya çalıştığım soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyoruz. Fedakarlık ve zafer örneği yerine, beni İsa’nın dinine yabancılaştıran kötü, soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyorum. Ama Sen kalbimde ne olduğunu ve ne istediğimi biliyorsun. Eğer benim kaderim bu değilse, eğer Sana hizmet etmemi istemiyorsan; yalnızca bir pislik gibi yaşamamı istiyorsan, o zaman Sen nasıl istersen öyle olsun.’(376)


24 Ekim 1890: ‘Yatacağım. Mutsuzum. Tek neşe veren husus Sonya’ya karşı hissettiğim güzel sevgi. Karakterini ancak yeni yeni anlamaya başladım.’(388)


20 Kasım 1890, Yasnaya Polyana: ‘Aramızda, azıcık olsun bir birlik, ruhsal ve içten bir anlaşma oluşturmayı çok istedim ve tüm gücümle uğraştım. Güncelerini gizlice okuyarak, bizi tekrar birleştirebilecek bir şey bulabilir miyim diye can atıyordum ama günceler beni daha çok umutsuzluğa düşürdü. Onları okuduğumu anlamış olacak ki, şimdi güncelerini benden saklıyor. Bana da bir şey söylemedi (…) Onda, nefis düşkünlüğünden başka bir şey bulunmadığını çok geç anlamışım. Şimdi gözüm açıldı ve yaşantımın boşa gittiğini, yok olduğunu görüyor ve anlıyorum (…) Birbirimize tek bir söz söylemeden günler, haftalar ve aylar geçiyor. Eskiden olduğu gibi ilgilendiğim şeylerden, düşüncelerimden, çocuklardan, bir kitaptan, herhangi bir şeyden sözetmek istiyorum ama sanki bana, “Saçmalıklarınla canımı sıkmaya geliyorsun, hala bir şey mi umuyorsun?” demek ister gibi, bir tersleme ve ürküten bir bakışla karşılaşıyorum (…) Oysa suçsuz olmama, ömrüm boyu onu sevip onurunu korumama karşın, bir cani gibi ondan korkuyorum. Hakaret ve dayaktan daha etkili olan, sessiz, sert ve kin dolu bitemlerden korkuyorum. Genç yaşlarından bu yana sevmeyi bilememiş, öğrenememiş ve alışmamış.’(142-43)


16 Aralık 1890: ‘İşin en şaşırtıcı yönü, beni kendisine acındırmaya çalışıyordu. Ama boşuna uğraştı, çünkü içten gelen hiçbir davranışta bulunmadı, kendini benim yerime koyup, onu kırmak ve hırsız mujiklere de bir kötülük yapmak niyetinde olmadığımı anlamak istemedi.


Kendine hayranlığı, tüm güncelerinde açıkça görülüyor. Onun gözünde, kişilerin, sadece onu ilgilendirdiği oranda, varoluşlarını saptamak, çok şaşırtıcı (…) Güncelerinde bugün beni etkileyen başka bir şey var: Serseri yaşantısına karşın, L. Her gün iyi bir iş yapmaya uğraşıyordu.’(151)


3 Ocak 1891: ‘Onun dini ve felsefi yazılarını anlama yeteneğim yok. Ben onu hep sanatkar yönüyle seveceğim.’(159)


18 Ocak 1891: ‘L.’nin günceleri çok ilginç; Kırım ve Sivastopol savaşları dönemi. Defterin arasında, ikiye katlanmış ayrı bir kağıt, sefilliğin, sapıklığın ve edep kurallarını hiçe sayma saygısızlığının belirtisi olarak, beni çok şaşırttı.’(167)


4 Şubat 1891: ‘Hiç kimsenin piyano çalışı beni L.’ninki kadar etkilemiyor. Engin bir duyguya sahip ve seslerin akışını doğru ve tempolu çıkarıyor.’(171)


21 Mart 1891: ‘L. Şaşılacak derecede sevimli, sevecen ve neşeli. Ama ne yazık ki bunlar hep, tek ve aynı nedenden…Kroyçer Sonat’ı hayranlıkla okuyanlar, L.nin aşk yaşantısına bir göz atabilseydiler, onu neşeli ve iyi yürekli yapanın sadece aşk yaşantısı olduğunu anlarlar ve taptıkları kişiyi, çıkardıkları bu yüksek yerden hemen aşağı atarlar, ona değer vermezlerdi. Ama ben onu olduğu gibi seviyorum, normal, alışkanlıklarında zayıf ve iyi. Hayvan olmamak gerek, ama ne pahasına olursa olsun, insanın kendinde bulunmayan gerçekleri de öğütlememesi gerek…’(184)


2 Haziran 1891, Yasnaya Polyana: ‘Sonya yüzünden çok sıkılıyorum. Bütün kaygısı para ve mal; beni anlamada tam manasıyla başarısız.’(405)


1 Haziran 1891: ‘Petersburg yolculuğumun gerçek nedenini kimse bilmiyor. Gerçek nedenKroyçer Sonat. Bu öykü bana gölge düşürdü. Bazıları, bu öykünün bizim yaşantımızdan alındığını sanıyor, bazıları da bana acıyor. Hükümdar bile: “Onun zavallı karısına acıyorum,” dedi. Moskova’da Kostia amca benim bir kurban olduğumu ve herkesin bu kanıyı paylaştığını söyledi. İşte bunun içindir ki, hiç de kurban durumunda olmadığımı göstermek ve herkese kendimden sözetmek istedim: bunu, nedenini bilmeden ve içgüdüsel olarak yaptım. Çarla yapacağım görüşmede önceden başarılı olacağımı biliyordum. İnsanları etkileme gücümü kaybetmemiştim ve esinlediğim sempati ve konuşma biçimimle onu etkiledim. Ama en önemli konu, bu öyküyü (Kroyçer Sonat) halka ulaştırmak. Bunu yapmam gerekiyor çünkü izni hükümdardan benim istediğimi herkes biliyor. Halbuki bu öykü benimle ve bizim evlilik ilişkilerimizle ilgili olsaydı, kuşkusuz yayınlanmasını istemezdim. Herkesin bunu düşünmesi ve anlaması gerek (…) Bunların tümü, benim kadınlık gururumu pekiştirmek için bir fırsat, bir Tanrı lütfü ve aynı zamanda, sosyal yönden beni yükselteceği yerde tam tersi, beni alçaltmaya uğraşan kocamdan öçalıyorum. Onun bana böyle davranmasının nedenini hiç anlayamadım.’(208)


9 Haziran 1891: ‘Ben onu sevecen, ilgili ve dost görmekten mutluluk duyacağım ama o ya kaba bir biçimde kösnülü ya da ilgisiz.’(213)


19 Eylül 1891: ‘Gözyaşlarım onu şaşırttı. Kitaplarında çok güçlü olarak belirttiği, insan ruhunu anlama yeteneğinin küçük bir izi kendisinde kalmışsa eğer, benim kederimi ve o anda duyduğum umutsuzluğun derecesini anlayacaktır.


“Sana acıyorum, ne denli acı çektiğini görüyor ve sana nasıl yardımcı olabileceğimi bilmiyorum,” dedi. –“Ben, bir neden olmadan bir aileyi ikiye bölmenin ahlaka aykırı olduğunu biliyor ve bunu o şekilde değerlendiriyorum (…) Ayın 16’sında, L. ile, Tümyapıtların XII. Ve XIII. Ciltleriyle ilgili haklarından vazgeçtiğine dair, gazetelere gönderdiği mektup konusunu görüştük. Bunların tümü aynı duygudan kaynaklanıyor: öğünme, durmadan nükseden ünlü olma isteği ve olabildiğince kendinden söz ettirme gereksinmesi. Hiç kimse bana bunun aksini kanıtlayamaz (…) “Sakın kendimden söz ettirmek için böyle davrandığımı sanmamanı rica ederim; sadece gönül rahatlığıyla yaşayamayacağım için yapıyorum,”dedi.


‘Gerçekten bunu, açlıktan kırılanları düşündüğü için içi kan ağlayarak yapsaydı, onun önünde diz çöker ve ona her şeyi verirdim.’(230)


8 Ekim 1891: ‘Bir yere gizlenip saatlerce ağlıyorum. Son günlerde başıma gelenlere ağlıyorum. Birisi çıkıp da üzüntümün nedenini sorsaydı, sadece beni anlamayıp işkence etmekle yetinmeyen ve beni asla sevmemiş olan L. Yüzünden derdim. Bu durum, ailesine ilgisizliğinden, çocuklarının yaşantı ve öğrenimlerinden, ilişkilerimizden, kısacası her davranışından anlaşılıyor.’(235)


5 Kasım 1893: ‘Ben iyi ve kötü ruhlara (meleklere ve cinlere) inanıyorum. Kötü ruhlar, benim sevdiğim adamı egemenliği altına almışlar, ama o, hiç de bunun farkında değil. Etkisi uğursuzluk getiriyor. Oğlu, kızları ve onunla ilişki kuran öteki kişilerin tümü mahvoluyorlar.’(246)


21 Nisan 1894, Moskova: ‘Sonya ile ilişkilerim iyi. Dün onun Andriyuşa ve Mişa’ya karşı davranışını gözlemlerken şöyle düşündüm: Ne kadar harika bir anne ve bir yönüyle ne kadar iyi bir eş. Sanıyorum Fet, herkesin hak ettiği eşi bulduğunu söylerken haklıydı.’(434)


14 haziran 1894, Yasnaya Polyana: ‘Sonya kasıtlı olarak benim otoritemi yıkıyor ve onun yerine kendi komik görgü kurallarını koyuyor. Bunları yerine getirmek de çocuklar için çok kolay. Hem çocuklar hem de Sonya için üzülüyorum. Son zamanlarda özellikle onun için üzülüyorum. Yaptığı her şeyin yanlış olduğunu görüyor, ama iyi olan hiçbir şeye izin vermiyor. Ama beni izlememekle bir hata yaptığını itiraf etmek onun için neredeyse imkansız. Pişmanlığı korkunç olacak.


‘Öğretilerimin tanıtımı konusunda düşünmeye devam ediyorum.’(437)


4 Ağustos 1894: ‘Çocukları, malikane işlerini, halkla ilişkileri, ev ve kitap konularını, her şeyi omuzlarıma yükleyen ve tüm bu yaptıklarıma karşılık olarak eleştirici ve bencil bir ilgisizlikle benden nefret eden kocamın, uzun süredir benim yanımda olmayışı, bitiriyor beni. Ya o nasıl bir yaşam sürdürüyor? Geziyor, ata biniyor, biraz yazıyor, hoşuna giden yerde ve istediği gibi yaşıyor. Kızlarının hizmetinden, konfordan, etrafındakilerin dalkavukluğundan, benim gücümden ve kendisine karşı olan bağlılığımdan yararlanıyor ama, ailesi için ciddi hiçbir şey yapmıyor. Hiç doymak bilmeyen o ünü için ise, elinden gelen her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Sadece yüreksiz yaratıklar böyle yaşayabilirler.’(248)


½ Ocak 1895: ‘Kocam buradan ayrıldığı, bir yere gittiği zaman hemen rahatlıyor ve kendimi Tanrı karşısında yalnız buluyorum.’(250)


8 Ocak 1895: ‘Bana çok iyi davrandı ama, ilke gereği, yazdıklarında asla açık yürekli ve iyi olamadığı güncesinde, beni ayıplayacaktır.’(254)


9 Ocak 1895: ‘Ve ona adadığım duygularıma kaç kez acımasız darbeler indirmişti. Artık neşeli değilim, sevmekten yorulduğum, her şeyi yoluna koymaktan, herkese yaranmaktan, herkes için acı çekmekten yorulduğum için neşeli değilim.’(254)


10 Ocak 1895: ‘Gece, siliklerin gurup fotoğrafının negatiflerini kırdım; önce elmas bir küpeyle, L.N.’nin fotoğraftaki yüzünü kesmeye çalıştım ama sonuç alamadım. Sabahın üçünde yattım.’(255)


20 Ocak 1895: ‘Bunun içindir ki kocamın düşüncelerini paylaşamıyorum. O, ne samimi ne de gerçekci. Onda, her şey yapay, uydurulmuş, zorla yapılmış ve dayandığı temel kötü, her davranışında özellikle bir gurur ve zafer susamışlığı ve ününü daha çok, daha çok arttırmak için önüne geçilmez bir istek var. Kimse buna inanmayacak ve ben bile anlamakta güçlük çekiyorum ama, bu duruma üzülüyorum, halbuki başkaları, hiçbir şeyin farkında değiller ve üstelik bu durum onları ilgilendirmiyor bile (…) Ey Tanrım, bize karşı hiç de iyi davranmıyor. Sert ve ilgisiz. Ama ileride, yaşam öyküsünde, kapıcısı yerine kendisinin kuyudan su taşıdığı yazılacak, ama çocuğuna su vermediğini, karısına nefes aldırmadığını ve otuziki yıldır, benim uyumam, dinlenmem, gezinmem ve daha açıkcası işlerimden biraz başımı kaldırmam için, hasta çocuğunun başında beş dakika bile beklemediğini, hiç kimse ve asla bilmeyecek.’(259)


15 Şubat 1895: ‘Ondan sonraki günlerde işler kötüye gitti. Sonya kararlı bir şekilde delirmeye ve intihara kalkıştı.’(453)


21 Şubat 1895: ‘Üzüleceğimi sanmıyorum ve intihar düşüncesi gittikçe benliğimi sarıyor. Tanrım bana yardımcı olsun ve bu büyük günahı işlemekten beni korusun. Az daha bugün evi terk edip gidiyordum (…) Kendime hakim olamıyorum, çektiğim acılar son kerteye geldi ve bu acıların tümünün tek nedeni var: L.’nin beni ve çocuklarını sevmeyişi (…) Aklıma ilk gelen başka bir kadın oldu. Tüm kontrolümü kaybettim ve onun benden önce gitmesini önlemek için dışarı fırladım ve evin önündeki yolda koşmaya başladım. O da arkamdan koştu. Ben sabahlık o ise pantolon ve yelekle koşuyorduk. Geri dönmem için bana yalvarıyor, bense, şu ya da bu şekilde ölmek istiyordum. Hıçkırarak ağlıyordum (…) Beni içimden, benliğimde öldürdü, şimdi ben yaşamıyorum, yokum artık.’(261-264)


13 Ekim 1895, Yasnaya Polyana: ‘Nehludov’un Sonya’ya dokunaklı bir biçimde nasıl veda edeceğini düşündüm (…) Şimdi bunu bir kez daha bu günlüklere rastlayacak herkes için tekrarlıyorum. Sıklıkla onun aceleci, düşüncesiz asabiyeti yüzünden çileden çıkıyordum. Ama Fet’in eskiden hep söylediği gibi, her koca layık olduğu eşi bulur. O –ve şimdi bunu bir şekilde görebiliyorum- benim ihtiyacım olan eşti.’(476)


25 Ekim 1895, Yasnaya Polyana: ‘Sonya ve Şaşa yeni ayrıldılar. Sonya arabaya bindiği anda ona karşı korkunç bir acıma hissettim; ayrıldığı için değil, onun için, ruhu için. Gözyaşlarımı tutmakta zorlandım. Keyifsiz, mutsuz ve yalnız olmasına üzülüyorum. Tutunabileceği tek insan benim ve kalbinin derinliklerinde benim onu sevmediğimden korkuyor. Bunun nedeni de dünya görüşlerimizdeki farklılık. Onu sevmediğimi, çünkü kendisinin bana yakınlaşmadığını düşünüyor. Böyle düşünmemelisin, seni çok seviyorum ve seni anlıyorum. Biliyorum ki sen bana gelemezsin ve bu yüzden yalnız kaldın. Ama yalnız değilsin. Ben seninleyim, tıpkı senin benimle olduğun gibi. Seni seviyorum, seni sonsuza kadar büyük bier aşkla seveceğim.’(478)


10 Haziran 1897: ‘Bu yüzden benim evrenim boş. Çünkü L.N.’yi putluk tahtından indirdim. Ona büyük bir bağlılığım var, onsuz yaşayamam. Nerede olsa, ne yapsa hemen gelip beni arar ve her seferinde, onu görmek benim için bir zevktir ama artık bana mutluluğu, gerçek mutluluğu veremez.’(274)


26 Haziran 1897: ‘Maria Schmidt L.N.’yi Tanrılaştırıyor: L.N.’ye gelince, onun her şeyden çok sevdiği ve üstün tuttuğu şey ün…’(287)


21 Temmuz 1897: ‘Kocama ve çocuklarıma karşı, yeni doğmuş bir çocuk kadar saf ve temizim. Hiç kimseyi, L.N.’yi sevdiğim kadar sevmediğimi, sevemeyeceğimi biliyorum. Onunla karşılaştığımda içime sevinç doluyor ve onu her şeyiyle seviyorum: boyunu posunu, gözlerini, gülüşünü, tatlı konuşmasını (kızdığı zamanlar hariç, ama bundan söz etmeyelim) ve sabırlı olgunluk esinini seviyorum.’(298)


29 Temmuz 1897: ‘Bu zihinsel yıkıcılıktan, bu yadsımadan, gerçeği değil de –ki bu iyi bir şey olurdu- insanlığın henüz duymadığı, yazılmamış, şaşırtıcı ve olağanüstü şeylerin aranmasından bıktım. Usanç verici bir şey bu… Acı çeken insanların, kendileri için gerçeği aramaları, saygın ve güzel bir şey, ama bu, başkalarını şaşırtmak için yapıldığında son derece gereksiz. Herkes gerçeği kendisi için aramalı…’(305)


1 Ağustos 1897: ‘Tüm sanat yapıtlarında aşka çok büyük pay ayrıldığını (“şehvet manisi”) hoşnutsuzluk ve öfkeyle eleştiriyor. Bu sabah Saşa “Babam bugün çok neşeli, o neşeli olunca bizler de neşeli oluyoruz,” dedi. Babasının kabul etmek istemediği ve öfkeyle eleştirdiği bu aşk yüzünden neşeli olduğunu bilebilseydi…’(307)


13 Ağustos 1897: ‘Kendisiyle konuştum ve onu öğretecek uzmanlaşmış okullar olmadan, sanatın nasıl var olabileceğini sordum. O bunları kabul etmiyor. Ama onunla konuşulamaz ki, hemen sinirlenir ve bağırır.’(314)


16 Ağustos 1897: ‘Arasıra bir yerlere kaçıp gitmeyi düşünüyorum, yaşamaktan yoruldum. Korkunç derecede yoruldum. Ama öyle anlaşılıyor ki, bu çok zor işin yükünü sonuna dek taşımam gerek –evet bu sadece çok zor bir iş. Kopya işine koyulmam gerekirdi ama şu anda gücüm yok. Yaşantımı tutsaklığa çevirdiği, ne benim, ne de çocukları için hiç tasalanmadığı ve özellikle, onun bin türlü işine yarayacak ve uğraşacak gücüm olmadığı halde hala bana tutsak gibi davrandığı için, L.N.’ye karşı büyük bir hınç duyuyorum. Bütün gece Maşa’ya baktım ve beşinci bölümün tümünü kopya ettim.’(316)


4 Eylül 1897: ‘Tümümüz L.N.’nin hizmetinde yaşamaktan yorulduk… İki kızım ve ben, üç kadını köle gibi kullanmaktan mutluluk duyuyordu. Onun için yazıyor, onunla ilgilenip uğraşıyorduk, özellikle hasta olduğu zaman, güç ve karmaşık otoburluk rejimini uygulamak için bütün gayretimizle uğraşıyorduk; hiçbir zaman ve hiçbir yerde onu yalnız bırakmıyorduk. İşte şimdi ve birdenbire hepimiz kişisel bir yaşam hakkı istiyoruz.’(323)


19 Eylül 1897: ‘Ve kocam, ölçüştürelemeyecek kadar daha yetenekli; insanların psikolojisi ve yaşayışı konusunda, ne akıl almaz bir anlayış (yazılarında) ve kendisine en yakın olan insanlara karşı da, ne anlayışsızlık ve ilgisizlik. Ne beni, ne çocuklarını, ne dostlarını ve hatta ne de diğer yakınlarını anlamıyor ve tanımıyor.’(329)


22 Eylül 1897: ‘Gürültü patırtı çıkarmaya, kendini göstermeye ve tehlikeye atılmaya çok heveslidir. Onun ne iyiliğine ne de hümanistliğine inanıyorum. Onu tanıyorum ve davranışının nedenini biliyorum: ün…sınırsız, doymak bilmez ve çoşkulu ün. Ne çocuklarını, ne torunlarını ne de ailesinden hiç kimseyi sevmeyen L.N.’nin sevgi ve aşkına nasıl inanılır? Ama bakın, birden Dubokhor ve Molokan’ın çocuklarını sevmeye başladı….’(330)


14 Ekim 1897, Yasnaya Polyana: ‘Bir kadına, bir şeyi anlamadığı için ya da anladığı ama aklının söylediğini yapmadığı için kızarsınız. O bunu yapamaz. Tıpkı bir mıknatısın demiri çekmesi ve ağacı çekmemesi gibi, aklın vardığı sonuçlar da Sonya’yı bağlamaz; onlar motivasyon gücü oluşturmazlar.’(506)


20 Ekim 1897: ‘Kocam bana karşı iyi ve sevecen davrandı; ağrıyan omzuma kompres yaptı, kopyalar için teşekkür etti ve hatta, uzun zamandır yapmadığı bir şey, veda ederken elimi öptü.’(337)


7 Kasım 1897: ‘L.N. yatağı kendi yaptı ve bu yorucu at yolculuğundan sonra, istekliliğini bana kanıtlamak için, oldukça dinç göründü… Bunu ben, onun olağanüstü gücünün bir kanıtı olması için not ediyorum ve de yetmiş yaşında.’(344)


7 Kasım 1897: ‘Ona göre de evren, dehasını, yaratıcılığını saran bir şey; etrafını kuşatan şeylerden sadece yetenek ve çalışmasına yarayacak olanları alıyor ve geri kalanını atıyor. Örneğin, benim kopye etme işimi, yaşantısının fiziksel yönleri için ilgimi, bedenimi alıyor… Benim ruhsal yönüm ise onu hiç ilgilendirmiyor, buna ihtiyaç duymuyor ve bunun içindir ki, o yönümü tanımayı, öğrenmeyi denemedi bile (…) Bunlar bizi üzüyor ama tüm dünya, onun gibiler önünde eğiliyor.’(345)


10 Kasım 1897: ”Seni düşündüm, seni anladım(?) ve sana acıdım” diyor. Önce: beni nasıl anlamış? Beni hiçbir zaman anlamaya çalışmadı ve beni hiç tanımıyor (…)Ve şimdi birden bire beni anlıyor ve bana acıyor… Onun acıması benim onurumu kırıyor, istemiyorum. Benim için dostça ve temiz bir sevgi duymuyorsa, başka bir şey istemiyorum. Ben güçlendim artık, mutluluğu da, yaşantının anlamını da tek başıma bulabileceğim.’(346)


16 Ocak 1898: ‘Evet, genel kural olarak bir despotla yaşamak, onun buyruğu altında olmak, zaten yeterince zordur, ama özellikle kıskanç bir despotla yaşamak ise korkunçtur.’(368)


12 Şubat 1898: ‘Ama ölmüş insanlara karşı duyduğum sevgi bile, L.N.nin onlara karşı nefret duymasına neden oluyor.’(379)


2 Nisan 1898: ‘Ben böyle olduğum için kocam, canlı, neşeli ve mutlu!.. Ben sanat, müzik veya birisiyle ilgili ve canlı olduğum zaman, kocamın mutsuz, endişeli ve öfkeli olduğunu kimse anlamayacaktır.’(393)


5 Nisan 1898: ‘Bilmem hangi gerçekleri, tüm dünyaya anlatmaya çalışan kocam, her zaman olduğu gibi, çocuklarına bir şey söylemek veya karısına yol gösterip yardım etmek yeteneğine sahip değildi.’(395)


15 Nisan 1898: ‘Örneğin, L.N.’nin benim yanımda, Moskova’da, hatırım için yaşadığını oysa onun için bir işkence olduğunu söyleyip durması zor bir durum değil mi? Şu halde ona ben işkence ediyorum. Halbuki, Yasnaya Polyana’da daha çok tasalı oluyor, şehir yaşantısı ise ona daha ilginç ve eğlendirici geliyor ve daha az yoruluyor.’(397)


19 Mayıs 1898: ‘Ben kocamın kişiliğinde coşkulu bir aşık veya acımasız bir yargıç buldum ama hiçbir zaman bir dost bulamadım. Hala da bulamıyorum…’(403)


20 Haziran 1898: ‘Arasıra bana, boş yere sıkıntılar çektirdi ama gene de o sadece beni sevdi –yalnız çocuklarıma karşı da olsa- o benim dayanağım ve koruyucumdu. Ama o olmayınca? Durum çok güç ve çok hüzünlü olacak…’(408)


28 Haziran 1898: ‘Çalışma odasında tek başına oturup, sürekli olarak her yere mektuplar yazarak gelecekteki ününün ağlarını özenle örüyor.’(410)


13 Eylül 1898: ‘Nehlüdov’un kişiliğinde L.N.’nin kendisini görmem de bana acı veriyor. Ama, tüm bu kurtuluşları, kitaplarında çok güzel anlatmasına karşın, kendi yaşantısına hiçbir zaman uygulamamıştır (…) Daha önce düşündüğüm gibi, bu romanda genel olarak dahice ayrıntı ve anlatımlar var ama, kadın ve erkek “kahraman” konusunda, ölçüsüz ve batıcı bir sahte durum da var.


‘Bu roman beni üzdü. Ve birden Moskova’ya gitmeye karar verdim, çünkü kocamın bu yapıtını sevemezdim ve aramızdaki düşünce birliği gitgide azalıyordu (…) L.N. tüm yaşantısını bana yabancı olan kişi ve tasarılara adadı, ben ise her şeyimi aileme verdim.’(420)


23 Eyül 1898: ‘Başkalarını bir başka biçimde sevebilirim ama, bu dünyada hiç kimseyi kocamla ölçüştüremem bile. Yaşantım boyunca o, benim yüreğimde çok önemli bir yere sahip olmuştur.’(423)


6 Ekim 1898: ‘L.N. yine eski alışkanlığına döndü ve yazınsal eserler yazıyor ve büyük paralar kazanmak istiyor.’(424)


22 Kasım 1898: ‘Onun yardımına, yaşama ve kendime karşı beni korumasına öyle ihtiyacım vardı ki… O, insanlığa karşı haklı; büyük bir yazar o, ama onun büyük yazarlığının bana yarar ve yardımı olmayacak: o, yardım edecek bir koca değil ve özellikle yeni yetme çocukları için bir baba değil, oysa bir ana için korkunç bir şey bu…’(431)


25 Kasım 1898, Yasnaya Polyana: ‘BİR DİYALOG: (…) O: Diğer insanlar kocalarına sadık kalmıyorlar; ama benim kadar işkence görmüyorlar. Peki bunun nedeni ne? Çünkü müziği seviyorum. İnsanları eylemlerinden dolayı paylayabilirsin, ama duygularından dolayı değil. Bunlar bizim kontrolümüzde değil. Ve ortada herhangi bir eylem yoktu (…)


‘Yarı isterik bir hale geldi. Uzun süre sessiz kaldım ve sonra Tanrı’yı hatırladım. Dua ettim ve şöyle düşündüm: “Duygularını terk edemez; duygularını etkilemek için aklını kullanamaz. Bütün kadınlarda olduğu gibi, onda da duygular zirvede ve duygulardaki her türlü değişim akıldan bağımsız olarak gerçekleşir… (…)


‘Ben: Ama dua ettim ve sana yardım etmek istedim.


‘O: Bütün bunlar yalan, ikiyüzlülük, aldatmaca. Sen diğer insanları kandırabilirsin, ama ben senin içini görebiliyorum.


Ben: Senin derdin ne? Ben yalnızca iyilik yapmak istedim.


‘O: Senin içinde iyilik yok. Sen kötüsün, sen bir canavarsın. İyi ve seçkin insanları seveceğim, ama seni sevmeyeceğim.’(529)


30 Ocak 1899: ‘Yaşamı boyunca aşırı derecede çelişkiler içinde bulunmaktan, nasıl oluyor da L.N. hiç utanç duymuyor diye, arasıra kendi kendime soruyorum.’(445)


27 Kasım 1900: ‘O neşeli ve canlı, çünkü ben hasta ve hareketsizim. Benim canlılığımı hiç sevmez ve hep ondan korkar.’(457)


14 Ocak 1901: ‘Ben öylesine onun için yaşadım ki, o ölecek olursa, yaşamda kaybolur giderim, gözlerim de gittikçe az gördüğü için yazılarıyla uğraşma olasılığını dahi kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayım.’(465)


2 Aralık 1901, Gaspra (Kırım): ‘Onu ilgilendiren ve tasalandıran tek bir şey var: özdeksel alanda-ÖLÜM; tinsel ve ruhsal alanda ise- çalışması ve yazması.’(488)


8 Aralık 1901: ‘Üzülerek saptıyor ve anlıyorum ki, kocamla ben, yabancılar gibi yaşıyoruz.’(491)


12 Mart 1902:Kocamın güncesini okuduğum zaman onun güç ve etkinliğini anladım; kendi ününü korumak için durmadan bana sövüp saydığını o zaman gördüm; şatafatlı yaşamını şu ya da bu biçimde haklı çıkarmak, bana kabul ettirmek ihtiyacını duyuyordu. Vaneçka’mın öldüğü yıldı; çok perişandım, kocama yaklaştım ama yüreğim ve umutlarım kırılmıştı.’ (527)


13 Nisan 1902: ‘Şimdi dehşetle izliyor ve görüyorum ki dindarlıkla ilgili hiçbir iz yok onda.’(529)


4 Kasım 1902: ‘Pek çok sevdiğim bu ünlü adam öyle yaşlı, öyle zayıf ve öyle acınacak durumda ki…’(543)


8 Kasım 1902: ‘Bu deha sahibi adam yapıtlarında, kendi yaşantısına oranla öylesine çok daha iyi ki…’(545)


12 Aralık 1902: ‘Kendi özyaşamımdan üstün tuttuğum ve yüzünü avuçlarımın arasına alarak öptüğüm bu acınacak durumdaki insana tüm dünya hayranlık duyuyor.’(548)


1 temmuz 1903: ‘Eğer L.N., Rousseau’nun, doktorlar hep kadınlarla birleşerek tuzak hazırlarlar sözlerini eklemeseydi, ben sesimi çıkarmayacaktım. Bu demektir ki, ben de doktorlarla birlik olup tuzak hazırlıyorum. Bu beni isyan ettirdi.’(559)


10 Temmuz 1903: ’23 Şubat 1895 de kaybettiğim Vaneçka’cığımın öldüğü yıldı (…) İşte [yazdığım] mektup (…)Esas mektubun müsveddesi:


“(…)Gelecek kuşakların, beni düşüncesiz, kötü niyetli ve kocasını mutsuz eden bir eş olarak tanımalarını neden istiyorsun?


(…)


“İkimiz de bu dünyadan göçtükten sonra, herkes bu uydurukluğu kendine göre değerlendirecek ve karına çamur atabilecek, çünkü sen öyle olmasını istedin ve bu durumu sen kendi söylerinle yarattın ve kışkırttın (…)’’(561)


17 Kasım 1903: ‘Onun ağzından avutucu veya tatlı bir sözün artık hiç çıkmayacağını biliyorum.


‘Önceden tahmin ettiğim şey oldu: sevdalı koca öldü; dost koca hiçbir zaman olmadı, o halde şimdi nasıl olabilirdi?


‘Kocalarının dostluk ve sempatilerini sonuna dek tadabilen kadınlar nasıl da mutlulardır… Bencillerin, büyük adamların eşleri, gelecek kuşakların acımasız ve hoşgörüsüz olarak niteleyecekleri kadınlar da ne denli mutsuzdurlar…’(563)


14 Ocak 1905: ‘Briukov’a her koşuluda yanından ayrılmayıp ona yardımcı olmamın, kendisine düşünemeyeceği kadar büyük bir aile mutluluğu verdiğini ve beni sevdiği kadar hiç kimseyi sevmediğini söylemiş… Bunu Briukov bana anlattığı zaman engin bir sevinç duydum.’(575)


7 Temmuz 1908: ‘Onda bütün manevi yükümlülük duygularının kaybı derecesine varan vücut sevgisinin, benlik sevgisinin bütün dehşetini açıkça görmek mümkün. Hem başkaları için hem de kendisi için kötü bir şey. Ona acımalıyım. Bunu yazabildiğim kadar yazmaya çalışacağım-bunları ona söyleyeme (…) Ama kuşkonmaz konusunda haklı [Sofiya Andreyevna’nın, Tolstoy’un kuşkonmaz yerken sadelik vaaz etmesini eleştirmesine gönderme]’(652)


14 Temmuz 1908: ‘Hiç kimse ona hiçbir şey söylemiyor; o da mükemmelliğin zirvesinde olduğunu sanıyor.’(653)


16 Eylül 1908: ‘L.N. hep daha aklı başında ve daha şanslı oldu. Zorunlulukla değil zevkle çalıştı. Canı isteyince yazı yazıyor canı isterse tarla sürüyordu.; kendine çizme dikmeyi aklından geçirdiyse, oturup özenle yapıyordu. Çocuklara ders öğretmeyi tasarladıysa onlara ders veriyor, canı sıkılınca da bırakıyor ve bir daha onları düşünmüyordu. Ben onun gibi yaşayıp onun gibi davranmayı deneyebilir miydim acaba? O zaman çocukların ve hatta L.N.’nin hali ne olurdu?’(583)


17 Eylül 1908: ‘Yeni, yabancı ve uzak bir şeyler fark ediliyor onda; yaşamında, benimle ve başkalarıyla ilişkilerinde neyin kaybolduğunu düşünerek arasıra çok üzülüyorum. Başkaları bu durumun farkında mı acaba?’(584)


30 Eylül 1908: ‘L.N. için çiçek topladım ama onun artık hiçbir şeye ve hiç kimseye ihtiyacı yok. Bunun nedeni ne, niçin böyle oldu? Onu eve bağlayan ve etkileyen hastalık, yaşlılık mı, yoksa Tolstoycuların ve özellikle sürekli olarak bizde kalan ve hemen hemen L.N.’yi hiç yalnız bırakmayan Çerkov’un ördüğü duvar mı? Bilmiyorum ama hem bana, hem de ötekilere karşı yabancı ve hatta kötü davranır oldu. Dün kızkardeşi Marya’dan çok güzel ve duygusal bir mektup aldık. L.N. o mektubu okumadı bile (…)Hiç kimse onu ne tanıyor, ne de anlıyor. Onun karakterini ve düşünce ve amacını ben, herhangi bir kimseden daha iyi tanıyor ve biliyorum. Ama ne yazarsam yazayım kimse bana inanmayacak. L.N. büyük bir zeka, engin bir yetenek adamı; imgeleme yetisi, duygusallığı, alışılmamış derecede inceliği olan bir adam onda yürek, gerçek iyi yüreklilik yok. Onda bir İLKE iyiliği var, ama ZORLAMASIZ değil.’(585)


14 Ocak 1909: ‘Kuşkusuz, Hiristiyanlığı öne sürerek L.N. bu devrime sarılır; iktidardan tiksiniyor (…) Daha nazik olsaydı, kadın kahramanına Aksinya [Tolstoy’un ilişki kurduğu köylüsü] adını vermezdi.’ (588)


22 Ocak 1909, Yasnaya Polyana: ‘Bu yüzden burada belirtiyorum ya da sanıyorum tekrarlıyorum ki; ölmeden önce tamamıyla müstehcen sözler söylemek veya müstehcen resimlere bakmak gibi bir şey ve bu yüzden insanların benim ölüm yatağımda tövbe ettiğim ve kutsal şarablı ekmeği yediğime dair söyleyecekleri hiçbir şey doğru değil.(657)


10,11 Mayıs 1909: ‘(5) Karısına [Sonia] şunları yazıyor: “Beni affet. Seni affettim, ama bunu ancak öldükten sonra söyleyebilirim; hayattayken söyleyip sana yardım etme imkanını ebediyen kaybetmek istemiyorum: Kötü bir yaşam sürüyorsun, kendin için kötü bir yaşam sürüyorsun; kendine ve başkalarına işkence ediyorsun ve kendini en büyük iyilikten –sevgiden- yoksun bırakıyorsun. Halbuki sen en iyiyi yapma yeteneğine –hem de çok- sahipsin. Sende bunun çekirdeklerini defalarca gördüm. Kendine yardım et sevgilim. Yalnızca başla –ve o zaman kendinin, senin en iyi ve gerçek- benliğinin sana yardım edeceğini göreceksin.’(667)


26 Mayıs: ‘Zavallı kadın. Onu sevdiğinizde ilginç bir yaratık; sevmediğinizde ise son derece basit… Bu herkes için gerekli.’(670)


12 Temmuz: ‘Keşke yaşamımın son saatlerini, günlerini, aylarını tek başına zehirlediğini bilse ve anlasaydı! Ama bunu söyleyemem ve hiçbir sözün onun üzerinde etki yaratmayacağını biliyorum.’(674)


17 Eylül 1909: ‘Onu tamamen sakinleştiremedim, ama sonra son derece nazik ve yumuşak konuştu, merhamet etti ve beni affettiğini söyledi. Çok mutlu oldum ve derinden etkilendim.’(686)


9 Mayıs 1910: ‘Ve sonra sözlerimi yumuşatmak için, onu sessizce öptüm. Bu dilden gayet iyi anlıyor.’(705)


26 Haziran 1910: ‘Belli bir yöntemle ve azar azar, bu durumu Çerkov yarattı. Zavallı ihtiyarı avucunun içine aldı, L.N.’nin artistik kıvılcımını söndürdü, bu sevimsiz ve saçma adamın etkisiyle yazdığı son yıllardaki makalelerinde sezilen kin ve yadsımayı körükledi (…) L.N. akıllı, benden kurtulma yöntemini biliyordu ve dostu Çerkov’un yardımıyla yavaş yavaş beni öldürüyor; artık benim sonum yakın(…)


‘Ona karşı bir kin duydum ve :”Şu anda gördüğüm senin gerçek kişiliğindir,” dedim. Bu sözüm üzerine hemen sakinleşti.


‘Ertesi gün benim söz dinlemez ve önüne geçilemez aşkım geldi. L.N. beni görmeye geldi ve ben onun boynuna sarılarak beni bağışlamasını, bana acımasını ve sevecen davranmasını rica ettim. Beni kollarının arasında aldı ve ağlamaya başladı. Bundan böyle her şeyin değişmesine, ve birbirimizle ilgilenmeye karar verdik. Ama bu, ne kadar sürecek?’(590)


4 Temmuz 1910: ‘Basit ve dünyasal insanlar olan bizleri L.N.’nin kısman terk ettiği bir gerçek; bunu asla unutmamamız gerek. Ona yaklaşmayı, yaşlanmayı, coşkulu ve karma karışık ruhumu yatıştırmayı, onunla birlikte dünya yaşamının hiçliğini anlamayı öyle isterdim ki…’(602)


11 Temmuz 1910: ‘Hayattayım, hemen hemen…(…) Hala hastayım. Sonya, zavallı kadın, sakinleşti. Zalim ve moral bozucu bir hastalık.’(711)


24 Temmuz 1910: ‘Kendisine en yakın olan yaratığı, öz karısını hoyratça ve acımasızca kıvrandırırken, AŞK ve SEVGİ konusunda yazı yazmaya nasıl cüret edebiliyor?’(635)


25 Temmuz 1910: ‘Zaten çok tuhaftı ve söylediklerimi daha anlamadan, sadece Çerkov’un adını duyar duymaz ürkünç bir havaya giriyordu.’(637)


27 Temmuz 1910: ‘Kötülüğe karşı direnmemek boş bir laftı ve böyle olması da beklenmeliydi.’(638)


31 Temmuz 1910: ‘L.N.’nin değişik kişilere yolladığı mektupları tekrar okudum ve onun içtenlik eksikliği beni şaşırttı.’(643)


2 Ağustos 1910: ‘Ve zavallı Tolstoy, ermiş bir kişi iken, Çerkov tarafından, durumuna pek uymayan bir hale sürüklendi. L.N. ile Çerkov her şeyi herkesten saklamak zorundaysalar, davranışlarında kötü ve kötü niyetli bir şeyler var demektir.’(646)


6 Ağustos 1910: ‘Sürekli saklanma ve ona karşı duyduğum korku çok rahatsız edici. [GG]’(734)


15 Ağustos 1910: ‘Bizim aile cehennemimizin aksine, burada bir sürü saygılı ve içtenlikli insan var. Sinsiliği nedeniyle, kocama karşı duyduğum sevginin azaldığını anlamaya başladım. Bana karşı sürekli olarak beslediği ve bana belirtmeye başladığı bu kötü niyetini her hareketinden, yüzünden ve gözlerinden okuyorum; tüm dünyaya sevgi sözcükleri haykıran bu ihtiyarın bu duygusu özellikle çirkin ve çekilmez oluyor. Güncesinin beni tasalandırdığını biliyor ve bunda direniyor. Tanrı beni bu anlamsız bağlılıktan kurtarsaydı, hiç değilse o zaman benim için yaşam çok kolay olur ve kendimi çok özgür hissederdim. O zaman Şaşa ve Çerkov’u büyücülükleriyle baş başa bırakırdım.’(658)


16 Ağustos 1910: ‘Teselli edilmek istiyor ve acınması gereken birçok yönü var.[GG]’(736)


17 Ağustos 1910: ‘Güzellik, nefis düşkünlüğü, değişkenlik, sonu gelmez bir dindarlık ve gerçek arayışı, işte benim kocamın özellikleri. Bana karşı büyüyen soğukluğunun, benim kendisini anlamamamdan kaynaklandığını, kocam sinsi sinsi kanıtlamaya çalışıyor. Oysa tam aksine, onu rahatsız eden, benim kendisini birden bire ve çok iyi anlamış olmam ve şimdiye dek görmediklerimi gereğinden çok anlamış olmamdı (…) Okumak için Tanya’dan, basit bir Fransızca roman istedi. Dindar düşünür, inanç yayıcı rolünden bıktı, bu onu çok yoruyor.’’(660)


22 Ağustos 1910: ‘Benim kocam gerçek bir dahi sanatçı. Eğer Çerkov ve onun kötü etkisi olmasaydı ve onu,Gereksinmeleri Karşılamak İçin Birleşmek Gerek ya da buna benzer broşürleri yazmaya itmeseydi, Leon Tolstoy’un yazdığı yazınsal yapıtlar bu son yıllarda çok değişik olurdu.’(667)


26 Ağustos 1910: ‘Şimdi herkes benimle, sanki anormal, histerik ve yarı deliymişim gibi konuşuyor ve söz ve davranışlarımın tümünün hastalığımdan kaynaklandığını sanıyor. Ama bu konudaki kararı insanlar ve daha adaletle Tanrı verecektir.’(671)


28 Ağustos 1910: ‘Soyfa Andreyevna ile ilişkilerim gittikçe daha fazla güçleşiyor. Bu aşk değil; nefrete yakın bir aşk talebi ve gittikçe nefrete dönüşüyor.


Evet, egoizm çılgınlıktır. Eskiden çocuklar onu kurtarıyordu –hayvani bir sevgi, ama yine de diğerkam bir sevgi. Ama bu sevgi sona erdiğinde, geriye kalan yalnızca bir egoizmdi. Ve egoizm en anormal haldir –çılgınlık.[GG]’(739)


28 Ağustos 1910: ‘Oyalanacağı bir şey olmazsa canı sıkılıyor ve gene de bir kulübede yaşamaktan sözediyor, ama bu sadece bana kızması, yazarlık ustalığıyla karısıyla uyuşmazlık içinde olduğunu açıklaması ve bir fikir kurbanı, bir ermiş süsü vermek için bir bahanedir.’(675)


29/30 Ağustos 1910: ‘Dün sabah korkunçtu; ama hiç nedensiz yere. Bahçeye gitti ve orada uzandı. Sonra sakinleşti. Güzel bir konuşma yaptık. Ayrılırken çok dokunaklı bir şekilde benden af diledi. [GG]’(739)


30 Ağustos 1910: Onsuz mutsuzum. Onun için korkuyorum. Sukünet bulamıyorum. Yollarda yürüdüm.’(716)


10 Eylül 1910: ‘Kötü niyeti ve bağırmaları beni perişan etti. Gidip onun odasına uzandım ve bitkin ve umutsuz öylece kaldım. L.N. masasına oturdu ve yazı yazmaya başladı. Biraz sonra kalktı, iki elimden tutarak ısrarla bana bakmaya başladı. Tatlılıkla bana güldü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ben kendi kendime :”Şükür sana Tanrım, geçmişte kalan aşkının kıvılcımı hala yüreğinde yanıyor…” dedim.’(684)


8/9/10 Eylül 1910: ‘Sabahleyin bunlara katlanamayacağımı ve onu terk edeceğimi düşündüm. Onunla birlikteyken hayat yok. Yalnızca işkence var. Ona söylediğim gibi:”Benim talihsizliğim farklı birisi olmam.”[GG]’(740)


12 Eylül 1910: ‘Çok ama çok yorgunum. Akşamleyin kitap okudum. Karım için kaygılanıyorum.’(718)


16 Ekim 1910: ‘Meselenin aslı Çerkov’lara gitmemi önerdi ve gitmem için yalvardı. Ben gitmeyi kabul ettiğimde ise çılgına dönüp bağırmaya başladı. Çok ama çok güç bir durum… Tanrım bana yardım et![GG]’ (746)


17 Ekim 1910: ‘Tüm insanlık onu, davranış ve yaşantısına bakarak değil, kitaplarına (sözcüklere) göre sevip değerlendiriyor. İyi ki öyle.’(709)


25 Ekim 1910: ‘Sofya Andreyevna için hem üzülüyor hem de ondan dayanılmaz derecede iğreniyorum. [GG]’ (748)


7 Kasım 1910: ‘L.N. bu sabah saat altıda öldü.’(716)

picture

KAÇIŞ


1881: ‘Asıl arzum her şeyi başkalarına dağıtmak ve kendi kendime yetmek. Yani ihtiyaçlarımı mümkün olduğu kadar sınırlamak ve aldığımdan çok vermek… Bütün gücümü bu amaca yönlendirmek ve bunu yaşamımın maksadı ve neşesi olarak görme (…) Yaşama, yeme içme ve giyinme gayet sade. Yapay olan her şeyi –piyano, mobilya, arabalar, arabalar- sat ya da birilerine ver. Yalnızca herkesle paylaşılabilecek bilim ve sanat üzerinde çalış. Validen sokaktaki dilenciye kadar herkese aynı şekilde davran. Tek amaç mutluluk –kendinin ve ailenin mutluluğu... Bu mutluluğun çok az şeyle yetinmek ve başkalarına iyilik etmekten oluştuğunu bil.’(277)


4 Haziran 1884: ‘Seryoja’ya, bütün insanların kendi sorumluluklarını taşımaları gerektiğini ve onun bütün argümanlarının, tıpkı diğer birçok insanın argümanları gibi, muğlak ve kaçamaklı olduğunu söyledim. “Başkaları taşıdığında ben de taşırım.” (…) Yani sorumluluğunu üstlenmemek için her şeyi söylüyordu. Sonra dedi ki, “bu sorumluluğu üstlenen kimseyi görmüyorum.” Bu arada benim de sorumluluğu üstlenmediğimi, yalnızca konuştuğumu söyledi. Bu beni çok incitti. O da tıpkı annesi gibi kötü niyetli ve duygusuz. Çok incindim. Hemen oradan ayrılıp uzaklara gitmek istedim. Ama bu bir zayıflık; çünkü başkalarına bir şey kanıtlamak için değil, Tanrı’nın rızasını kazanmak için çaba göstermeliyim. Kendin için en iyi bildiğini yap ve hiçbir şeyi kanıtlamaya çalışma. Ama böyle sözler beni derinden yaralıyor. Elbette eğer yaralıyorsa bu benim hatam. Mücadele ediyorum; içimdeki yangını söndürmeye çalışıyorum (…) Sonra gittim ve akşamın geç saatlerine kadar çizme diktim. Sigara içmedim. Etrafımdaki aynı parazit yaşam olanca hızıyla sürüyor.’(296)


18 Haziran 1884: ‘Oradan ayrıldım ve bir daha dönmemek üzere ayrıldım; ama Sonya’nın hamileliği Tula’nın yarı yolundan döndürdü.’(298)


14 Temmuz 1884: ‘Çekip gitmemekle hata yaptım. Sanıyorum bunu yapmak zorunda kalacağım. Ama çocuklar için çok üzülüyorum. Onları gittikçe daha fazla seviyorum ve onlara acıyorum.’(303)


15 Aralık 1890: ‘Biraz önce İlya’ya gitmeyi, herkese veda edip, kendimi tren raylarının üstüne yavaşça bırakmayı düşündüm ama uygulaması kolay olduğu için korku veriyor:’(150)


21 Temmuz 1891: ‘İçimde bir şeyler hüzünlü, acımasız ve sert bir biçimde kırıldı. “Beni öldürün, yeter ki işimi çabuk bitirin.” İşte böyle düşünüyorum.


Benim peşimi bırakmayan gene Kroyçer Sonat. Bugün L.’ye artık kendisiyle karı koca olarak yaşayamayacağımı bildirdim, o da aynı şeyi isteğini belirtti ama buna inanmıyorum.’(223)


19 Eylül 1891: ‘Gözyaşlarım onu şaşırttı. Kitaplarında çok güçlü olarak belirttiği, insan ruhunu anlama yeteneğinin küçük bir izi kendisinde kalmışsa eğer, benim kederimi ve o anda duyduğum umutsuzluğun derecesini anlayacaktır.


“Sana acıyorum, ne denli acı çektiğini görüyor ve sana nasıl yardımcı olabileceğimi bilmiyorum,” dedi. –“Ben, bir neden olmadan bir aileyi ikiye bölmenin ahlaka aykırı olduğunu biliyor ve bunu o şekilde değerlendiriyorum (…) Ayın 16’sında, L. ile, Tümyapıtların XII. Ve XIII. Ciltleriyle ilgili haklarından vazgeçtiğine dair, gazetelere gönderdiği mektup konusunu görüştük. Bunların tümü aynı duygudan kaynaklanıyor: öğünme, durmadan nükseden ünlü olma isiteği ve olabildiğince kendinden söz ettirme gereksinmesi. Hiç kimse bana bunun aksini kanıtlayamaz (…) “Sakın kendimden söz ettirmek için böyle davrandığımı sanmamanı rica ederim; sadece gönül rahatlığıyla yaşayamayacağım için yapıyorum,”dedi.


‘Gerçekten bunu, açlıktan kırılanları düşündüğü için içi kan ağlayarak yapsaydı, onun önünde diz çöker ve ona her şeyi verirdim.’(230)


21 Ağustos 1892, Yasnaya polyana: ‘Ama bir öfke anında değil, son derece sakin bir anımda: evden ayrılabilirim ve muhtemelen ayrılacağım’.


21 Şubat 1895: ‘Üzüleceğimi sanmıyorum ve intihar düşüncesi gittikçe benliğimi sarıyor. Tanrım bana yardımcı olsun ve bu büyük günahı işlemekten beni korusun. Az daha bugün evi terk edip gidiyordum (…) Kendime hakim olamıyorum, çektiğim acılar son kerteye geldi ve bu acıların tümünün tek nedeni var: L.’nin beni ve çocuklarını sevmeyişi (…) Aklıma ilk gelen başka bir kadın oldu. Tüm kontrolümü kaybettim ve onun benden önce gitmesini önlemek için dışarı fırladım ve evin önündeki yolda koşmaya başladım. O da arkamdan koştu. Ben sabahlık o ise pantolon ve yelekle koşuyorduk. Geri dönmem için bana yalvarıyor, bense, şu ya da bu şekilde ölmek istiyordum. Hıçkırarak ağlıyordum (…) Beni içimden, benliğimde öldürdü, şimdi ben yaşamıyorum, yokum artık.’(261-264)


13 Ekim 1895, Yasnaya Polyana: ‘Nehludov’un Sonya’ya dokunaklı bir biçimde nasıl veda edeceğini düşündüm’(476)


16 Ağustos 1897: ‘Ara sıra bir yerlere kaçıp gitmeyi düşünüyorum, yaşamaktan yoruldum. Korkunç derecede yoruldum. Ama öyle anlaşılıyor ki, bu çok zor işin yükünü sonuna dek taşımam gerek –evet bu sadece çok zor bir iş. Kopya işine koyulmam gerekirdi ama şu anda gücüm yok. Yaşantımı tutsaklığa çevirdiği, ne benim, ne de çocukları için hiç tasalanmadığı ve özellikle, onun bin türlü işine yarayacak ve uğraşacak gücüm olmadığı halde hala bana tutsak gibi davrandığı için, L.N.’ye karşı büyük bir hınç duyuyorum. Bütün gece Maşa’ya baktım ve beşinci bölümün tümünü kopya ettim.’(316)


2 Temmuz 1908, Yasnaya Polyana: ‘Zaman zaman kendime soruyorum: Ne yapmalıyım –herkesten kaçmalı mıyım? Nereye? Tanrı’ya, ölmeye. Ölümü günahkar bir tarzda arzuluyorum.’(650)


11 Haziran 1909: ‘Sonra akşam yemeğinde Sverbeyeva ile Fransızca konuşmak ve tenisten söz ettik. Aç, üstü başı dökülen, çalışmanın altında ezilen kalabalıklarla yan yana. Kaçmak istiyorum.’(673)


21 Temmuz 1909: ‘İmkansızlığı, makul ve sevgi dolu bir ilişkinin imkansızlığını hissediyorum. Halen tek istediğim her şeyden çekilmek ve hiçbir şeye katılmamak. Başka hiçbir şey yapamam ve şimdiden uzaklara kaçma konusunda ciddi ciddi düşünüyorum. Öyleyse göster Hiristiyanlığını. C’est le moment ou jamais (Ya şimdi ya da hiçbir zaman!) Ama uzaklara gitmeyi şiddetle istiyorum. Buradaki varlığımın kimseye pek yararı yok. Ben zavallı bir kurban ve herkese zararlı bir insanım.’(675)


28 Ağustos 1909: ‘Uzaklara gitmeli miyim? Bu soruyu kendime daha sık sormaya başladım.’(684)


13 Nisan 1910: ‘Saat 5’te uyandım ve nasıl kaçacağımı, ne yapacağımı düşünmeye koyuldum. Ve bilmiyorum. Yazmayı düşünüyorum. Ama bu tür bir yaşamı sürdürürken yazmak iğrenç bir iş... Onunla konuşmalı mıyım? Uzaklara gitmeli miyim?’(703)


26 Haziran 1910: ‘”İki ihtiyar, biz şimdi nereye gidebiliriz?” dedim –“Paris, Yalta, Odoyev…nereye olursa. Tabii ikimiz gideceğiz,” dedi (…) L.N. ile birlikte sade bir yaşam sürdürmek istediğimi ve buna hazır olduğumu ve bu nedenle nerede yaşamayı istediğini sordum kendisine. Bana “güneyde, Kırım ya da Kafkasya’da,” yanıtını verdi. “Pekala, gidiyoruz, ama acele etmemiz gerek,” dedim. Bu işe girişmezden önce İYİ OLMAK gerek, dedi. ‘(594)


4 Temmuz 1910: ‘Basit ve dünyasal insanlar olan bizleri L.N.’nin kısmen terk ettiği bir gerçek; bunu asla unutmamamız gerek. Ona yaklaşmayı, yaşlanmayı, coşkulu ve karma karışık ruhumu yatıştırmayı, onunla birlikte dünya yaşamının hiçliğini anlamayı öyle österdim ki…’(602)


12 Ağustos 1910: ‘Gidişi, benden kurtulmak isteğinden başka bir şey değil. Ama ben, ondan uzakta yaşayamam ve yaşamak istemiyorum.’(655)


12 Ağustos 1910: ‘Gidişi, benden kurtulmak isteğinden başka bir şey değil. Ama ben, ondan uzakta yaşayamam ve yaşamak istemiyorum (…) Güncemi tekrar okudum ve kendi öz yaşantım ve kocamınki karşısında dehşete kapıldım. Bu tür yaşamayı sürdürmem olanaksız’(655)


20 Ağustos 1910: ‘At gezintisine çıktım ve bu toprak sahibi görüntüsü beni sıkıyor. Uzaklara kaçmayı ve saklanmayı düşünüyorum.

‘Bugün evliliğimi ve bunda vahim bir yön olduğunu düşündüğümü anımsadım. Hiçbir zaman aşık olmadım. Ama evlenmekten de geri durmadım. [GG]’(737)


28 Ağustos 1910: ‘Tam bu sırada L.N. şu ürkünç sözleri söyleyerek kapıya fırladı: “Bırak beni, Tanrım, gidiyorum…” “Senin yaptığın gibi, insanlığın yarısından nefret edilirse, mutlu olmak olanaksızdır.” Şu sözleri onu ele verdi: “Yarısından söz ederken yanıldım.” (…) Oyalanacağı bir şey olmazsa canı sıkılıyor ve gene de bir kulübede yaşamaktan sözediyor, ama bu sadece bana kızması, yazarlık ustalığıyla karısıyla uyuşmazlık içinde olduğunu açıklaması ve bir fikir kurbanı, bir ermiş süsü vermek için bir bahanedir.’(675)


30 Ağustos 1910: Onsuz mutsuzum. Onun için korkuyorum. Sükunet bulamıyorum. Yollarda yürüdüm.’(716)


8/9/10 Eylül 1910: ‘Sabahleyin bunlara katlanamayacağımı ve onu terk edeceğimi düşündüm. Onunla birlikteyken hayat yok. Yalnızca işkence var. Ona söylediğim gibi:”Benim talihsizliğim farklı birisi olmam.”[GG]’(740)


11 Eylül 1910: ‘Kaçmaya çok yaklaştım. Sağlığım iyi değil.’[GG]’(741)


16 Ekim 1910: ‘Meselenin aslı Çerkov’lara gitmemi önerdi ve gitmem için yalvardı. Ben gitmeyi kabul ettiğimde ise çılgına dönüp bağırmaya başladı. Çok ama çok güç bir durum… Tanrım bana yardım et![GG]’ (746)


26 Ekim 1910: ‘Özel hiçbir şey olmadı. Yalnızca utanç duygum ve bir adım atma ihtiyacım arttı.’ [GG]’ (748)


1910:Gidişim, sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve başka türlü yapamayacağımı anla. Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez oldu. Öteki nedenlerin yanı sıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak, dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde geçirmek istedim (…)


“Bunu anlamanı ve nerede olduğumu öğrenecek olursan gelip beni aramamanı yalvararak rica ediyorum. Senin gelişin sadece ikimizin de durumunu kötüleştirir ama benim kararımı değiştiremez.


“Benimle birlikte namusluca geçirdiğin kırksekiz yıllık yaşam yaşam için sana teşekkür ederim ve sana yapılan ve bana yüklenen suçlamalar için beni bağışlamanı dilerim, senin bana karşı yaptığın haksızlıkları da benim bağışladığımı bilmeni isterim. Benim gidişimle, senin için oluşacak değişiklikleri kabullenmeni öğütlerim. Bana bir haber iletecek olursan Şaşa’ya söyle, o beni nerede bulacağını bilecek ve gerekeni iletecektir. Ama benim nerede olduğumu açıklayamaz, çünkü bulunduğum yeri hiç kimseye söylememek konusunda bana söz verdi.”(717)


28 Ekim 1910, Optima Manastırı: ‘Burada yatmaya devam edemem ve aniden ayrılma kararı verdim.’(728)



ÖZKIYIM (İNTİHAR)


1881: ‘Asıl arzum her şeyi başkalarına dağıtmak ve kendi kendime yetmek. Yani ihtiyaçlarımı mümkün olduğu kadar sınırlamak ve aldığımdan çok vermek… Bütün gücümü bu amaca yönlendirmek ve bunu yaşamımın maksadı ve neşesi olarak görme (…) Yaşama, yeme içme ve giyinme gayet sade. Yapay olan her şeyi –piyano, mobilya, arabalar, arabalar- sat ya da birilerine ver. Yalnızca herkesle paylaşılabilecek bilim ve sanat üzerinde çalış. Validen sokaktaki dilenciye kadar herkese aynı şekilde davran. Tek amaç mutluluk –kendinin ve ailenin mutluluğu… Bu mutluluğun çok az şeyle yetinmek ve başkalarına iyilik etmekten oluştuğunu bil.’(277)


3 Mayıs 1884: ‘Karımdan bir mektup aldım. Zavallı kadın, benden ne kadar da nefret ediyor. Tanrım, bana yardım et! (…) Depresyondayım. Yararsız, tuhaf, gereksiz bir yaratığım ve üstelik bencilim. Tek iyi şey, ölmek istemem.’ (290)


24 Eylül 1889, Yasnaya Polyana: ‘Yemekte Sonya yaklaşan bir treni nasıl seyrettiğini ve kendisini onun altına atmak istediğini anlattı. Onun için üzüldüm. Esas husus, kendimi ne kadar çok suçlamam gerektiğini bilmem. Örneğin; Saşa doğduktan sonraki lanet şehvet duygumu hatırlıyorum. Evet, günahlarımı mutlaka hatırlamalıyım.’(350)


15 Aralık 1890: ‘Biraz önce İlya’ya gitmeyi, herkese veda edip, kendimi tren raylarının üstüne yavaşça bırakmayı düşündüm ama uygulaması kolay olduğu için korku veriyor:’(150)


21 Temmuz 1891: ‘İçimde bir şeyler hüzünlü, acımasız ve sert bir biçimde kırıldı. “Beni öldürün, yeter ki işimi çabuk bitirin.” İşte böyle düşünüyorum.


12 Ağustos 1891: ‘Gerisi önemli değil: yaşantımız ayrıldı: ben çocuklarımla yaşıyorum, o ise düşünceleri ve bencilliğiyle. Kırılan bir daha tamir edilemez.


Tanrıdan umudumu kesmedim, karar verme anı gelince bene yol gösterecektir. Hep kendimi oyalamaya zorluyorum, aksi halde yaşamıma son verme ve bu ikili yaşantıyı bitirme ve yükümlülüklerden kurtulma isteği, beni etkisi altına alıverecek.’(226)


15 Şubat 1895: ‘Ondan sonraki günlerde işler kötüye gitti. Sonya kararlı bir şekilde delirmeye ve intihara kalkıştı.’(453)


21 Şubat 1895: ‘Üzüleceğimi sanmıyorum ve intihar düşüncesi gittikçe benliğimi sarıyor. Tanrım bana yardımcı olsun ve bu büyük günahı işlemekten beni korusun. Az daha bugün evi terk edip gidiyordum (…) Kendime hakim olamıyorum, çektiğim acılar son kerteye geldi ve bu acıların tümünün tek nedeni var: L.’nin beni ve çocuklarını sevmeyişi (…) Aklıma ilk gelen başka bir kadın oldu. Tüm kontrolümü kaybettim ve onun benden önce gitmesini önlemek için dışarı fırladım ve evin önündeki yolda koşmaya başladım. O da arkamdan koştu. Ben sabahlık o ise pantolon ve yelekle koşuyorduk. Geri dönmem için bana yalvarıyor, bense, şu ya da bu şekilde ölmek istiyordum. Hıçkırarak ağlıyordum (…) Beni içimden, benliğimde öldürdü, şimdi ben yaşamıyorum, yokum artık.’(261-264)


21 haziran 1897: ‘Kendimi iyi hissetmiyorum. Buraya geldiğimden beri içimde bir şeyler kırıldı ve hala o duygu içerisindeyim. Sanki kendimi öldürmek için bir gerekçe ararmışım gibi, içimde garip bir duygu var. Uzun süredir, bu duygu içimde gelişiyor ve gittikçe de olgunlaşıyor. Delirmekten korkuyormuşum gibi ürkünç bir baskı duyuyorum, ama gene de ona bağlıyım, ama boş inanç ve daha doğrusu, din duygusu bana engel oluyor. Günah olduğuna inanıyorum ve intiharın ruhumu Tanrıyla ve onun sonucu olan melek ruhlarla ve de Vaneçka ile buluşmama engel olacağından korkuyorum (…) Ve kafamda öyle dokunaklı bir itiraf taslağı hazırladım ki, içimden kendime ağlayasım geldi.’(283)


6 Haziran 1898: ‘Akrabaları, genç bir kadın olan Tulibevia sinir krizi geçirip kendini suya atmış ve boğulmuş. Cesaretini kıskandım. Yaşam çok, çok zor.’(405)


29/30 Temmuz 1898: ‘Beni görmeye geldiler ama ölümden başka bir şeyi istemiyor ve sevmiyordum.’(413)

1 Aralık 1898: ‘Kendimi, trenin altına atmaktan alıkoyan düşünce, sadece benim saplantım olan, Vaneçka’nın yanına gömmemeleri endişesiydi.’(433)


26 Haziran 1910: ‘Hayır bu böyle sürüp gidemez, yaşamıma son vermem gerek. L.N.’ye, “Benim neyimle savaşacaksın?” dedim. “Bizim tüm anlaşmazlığımıza neden olan her şeyle; dinsel sorunlardan tut da, toprak konularına kadar, her şeyle.,” dedi.’(593)


10 Temmuz 1910: ‘Zaten hasta olan ben, umutsuzluğa kapıldım. Balkonun çıplak tahtaları üzerine uzandım ve bundan tam kırksekiz yıl önce ve bu aynı yerde, genç bir kız olarak L.N.’nin aşkını ilk kez tattığımı anımsadım. Gece soğuktu ve aşkı bulduğum bu aynı yerde ölümü de bulabileceğim düşüncesi hoşuma gitti. Ama görünüşe göre henüz onu hak etmedim.


‘Kımıldadığımı duyunca, L.N. dışarı çıkarak uyumasına engel olduğumu ve buradan gitmem gerektiğini bağırmaya başladı. Bunun üzerine bahçeye çıktım ve sırtımda ince bir entariyle nemli toprakta iki saat yattım. Çok üşüyordum ama ölmek istiyordum; gene de istiyorum(…)


‘Ben bahçeye çıkıp bir meşe ağacının altına uzanmak istiyordum; orada, odamdakinden daha rahat olacağımı sanıyordum. Sonunda L.N.’nin elinden tutarak, gidip yatmasını söyledim; onu odasına götürdüm ve gene odama döndüm; ama onunla konuşmak istiyordum ve bu nedenle gene odasına gittim. Kendi elimle ördüğüm yatak örtüsünü üstüne çekmiş ve başını duvara çevirmişti. İçimde engin bir acıma ve sevecenlik duygusu kabardı ve çok sevdiğim avuçlarının içini öperek beni bağışlamasını söyledim. Aramızdaki buzlar çözüldü, ikimiz de ağlamaya başladık ve sonunda onun sevgisine kavuştum.’(611-613)


13/14 Temmuz 1910 gecesi: ‘Ölümümü dünyaya açıkladıkları zaman, onun gerçek nedenlerini söylemeyeceklerdir. Histeriden, sinir krizinden, karakter bozukluğundan söz edecekler ama hiç kimse, kocamın öldürdüğü bedenimi görünce, muşamba kaplı dört beş defteri kocamın çalışma odasına koyarak beni kolaylıkla kurtarabileceğini söylemeye cesaret edemeyecektir (…) Bu iki inatçı adam, kocam ve Çerkov beni ezmek, beni öldürmek için birleşmişler. Beni korkutuyorlar, demir elleri yüreğimi sıkıştırıyor. Bu mengeneden kurtulmak ve nereye olursa olsun kaçıp gitmek isterdim. Ama korkuyorum… (…) Eğer defterleri bana vermezlerse, Çerkov onları saklama hakkına, ben ise yaşamak ya da ölmek hakkına sahip olacağım.


‘Kendimi öldürmek düşüncesi gittikçe güç kazanıyor. Çok şükür… Yakında acılarım sona erecek.’(617)


14 Temmuz 1910: ‘L.N. beni görmeye geldi. Ona, terazinin bir kefesinde defterler, ötekinde ise benim yaşamım var dedim. Güncenin defterlerine karşılık benim yaşamım, ikisinden birini seç, dedim.’(618)


12 Ağustos 1910: ‘Gidişi, benden kurtulmak isteğinden başka bir şey değil. Ama ben, ondan uzakta yaşayamam ve yaşamak istemiyorum (…) Güncemi tekrar okudum ve kendi öz yaşantım ve kocamınki karşısında dehşete kapıldım. Bu tür yaşamayı sürdürmem olanaksız’(655)


19 Ağustos 1910: ‘Hiç kuşku yok, onlar bana işkence etmeyi sürdüreceklerdir, ama ben L.N.’yi Çerkov’a bırakmamak için intihar etmek istiyorum.’(664)


29/30 Ağustos 1910: ‘Dün sabah korkunçtu; ama hiç nedensiz yere. Bahçeye gitti ve orada uzandı. Sonra sakinleşti. Güzel bir konuşma yaptık. Ayrılırken çok dokunaklı bir şekilde benden af diledi. [GG]’(739)


10 Eylül 1910: ‘Kötü niyeti ve bağırmaları beni perişan etti. Gidip onun odasına uzandım ve bitkin ve umutsuz öylece kaldım. L.N. masasına oturdu ve yazı yazmaya başladı. Biraz sonra kalktı, iki elimden tutarak ısrarla bana bakmaya başladı. Tatlılıkla bana güldü ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Ben kendi kendime :”Şükür sana Tanrım, geçmişte kalan aşkının kıvılcımı hala yüreğinde yanıyor…” dedim.’(684)


27 Eylül 1910: ‘Bana oyuncak tabancayı gösterdi ve ateşledi ve yere uzandı.[GG]’(743)


9 Kasım 1910: ‘L.N.’nin kaçtığını, bana yazdığı mektuptan ve Şaşa’dan öğrenince, derin bir umutsuzluğa düştüm ve kendimi göle attım. Yazık ki, Şaşa ve Bulgakov gelip beni sudan çıkardılar. Beş gün, ağzıma bir lokma yiyecek koymadım. 31 Ekim sabahı saat 7.30’da Ruskoye Slovo’dan şu telgrafı aldım: Leon Nikolayeviç Astapovo’da hastalandı, ateşi kırk.” Çocuklarım Tanya, Andrey ve ben, özel bir trenle Tula’dan Astapovo’ya gittik. Beni L.N.’nin yanına sokmadılar, beni zorla tuttular, kapısını yüzüme kapadılar, bana işkence edip yüreğimi parçaladılar. Leon Nikolayeviç 7 Kasım sabahı altıda öldü. 8 Kasımda, Yasnaya Polyana’da toprağa verildi.’(716)


ÇOCUK


11 Kasım 1873: ‘Onu (Petya) dün gömdük, şimdi her yer bomboş. Ölü Petya ile diri Petya’yı birleştiremiyorum; ikisi de bana yakın ama öylesine farklı ki… Işıl ışıl, seven bir canlı ve hüzün verici soğum bir ceset. Bana çok düşkündü, beni bırakıp gittiğine üzgün mü acaba?’(97)


18 Aralık 1879: ‘Bir yıldan fazla geçti. Akşama sabaha, yeni bir doğum bekliyorum, gecikti. Yeni bir çocuk, çok zor, beni bunaltır… Ufkum daraldı, bu yaşantı sıkıcı ve sıkıntılı. Çocuklar ve tüm ev halkı sinirli. Yortular yaklaştı, doğum belli değil. Her taraf don, ısı sıfırın altında 20.’(119)


19 Haziran 2008: ‘Oğlum Seryoja, bunları bir gün okuyacaksın. O zaman kendinin çok ama çok kötü birisi olduğunu anlayacaksın ve kendini düzeltmek, her şeyden önce tevazu kazanmak için çok çalışmalısın.’(299)


22 haziran 1884: ‘Ben de kendi hatalarımı söylemek istedim, ama söyleyemedim. Karıma ve Seryoja’ya karşı kötülük ve kadınlara masum olmayan bakışlar.’(299)


14 Temmuz 1884: ‘Çekip gitmemekle hata yaptım. Sanıyorum bunu yapmak zorunda kalacağım. Ama çocuklar için çok üzülüyorum. Onları gittikçe daha fazla seviyorum ve onlara acıyorum.’(303)


3 Temmuz 1887: ‘…Fırtınadan sonra, hava tatlı ve sıcak, sevgili çocuklarımla bir aradayım. Biraz sonra tatlım ve sevgilim L. Yanımıza gelecek. Zevk ve mutluluklarımı bilinçli olarak bulduğum ve bu nedenle Tanrıya şükrettiğim benim yaşantım bu işte.’(138)


6 Şubat 1891: ‘Çocukların hepsiyle oyalanıyor ama hiç biriyle ilgilenmiyor.’(172)


22 Nisan 1891: ‘Bizim çocuklar, köylü çocuklarına, oyun arkadaşı gibi değil, aynı düzeydeki çocuk gibi davrandılar: hoş değil, tuhaf ve yazık…’(189)


14 Haziran 1894, Yasnaya Polyana: ‘Sonya kasıtlı olarak benim otoritemi yıkıyor ve onun yerine kendi komik görgü kurallarını koyuyor. Bunları yerine getirmek de çocuklar için çok kolay. Hem çocuklar hem de Sonya için üzülüyorum. Son zamanlarda özellikle onun için üzülüyorum. Yaptığı her şeyin yanlış olduğunu görüyor, ama iyi olan hiçbir şeye izin vermiyor. Ama beni izlememekle bir hata yaptığını itiraf etmek onun için neredeyse imkansız. Pişmanlığı korkunç olacak.


‘Öğretilerimin tanıtımı konusunda düşünmeye devam ediyorum.’(437)


23 Şubat 1895: ‘Sevgili yavrum, küçük Vaneçka’m, bu akşam saat onbirde öldü. Ey Tanrım ve ben hala yaşıyorum…’(266)


30 Haziran 1897: ‘Tanya gitmiş, babasına gelince…çocuklarım, uzun süredir babasız.’(288)


17 Mart 1898: ‘Ama çocuklara fazla bağlanmamak gerek, çünkü ölümle onları kaybetmek zor ve acı oluyor.’(391)


10 Ekim 1902: ’18 Eylülde yüreğim sızlayarak Tanya ve kocasını Montreux’ye İsviçre’ye uğurladım. Smolensk garında bagajları ve hasta kocasıyla uğraşan kızım çok üzgün ve bitkindi.’(540)


17 Ekim 1910: ‘Yalnızca tek şey yazacağım: Şaşa benim neşe kaynağım; çok tatlı ve benim için çok değerli.’ [GG]’ (747)


TOPLUMSAL İLİŞKİLER VE ELEŞTİRİ


15 Aralık 1850: ‘Toplumsal kabalığı, alayı hoşgörme, iki katıyla geri ver’


7,8,9,10,11,12,13,14,15 Kasım 1853, Starogladkovskaya: ‘Bu sabah o kadar iğrenç bir şey yaptım ki; aklım başıma geldi.’(110)


7 Temmuz 1854: ‘Dürüstüm; yani iyiliği severim ve iyiliği sevmek huyum haline geldi… Ama iyilikten daha fazla sevdiğim şeyler vardır; örneğin şan ve şöhret. O kadar hırslıyım ve bu duygum o kadar az tatmin edildi ki; eğer şan ve şöhretle erdem arasında bir tercih yapmam gerekse, sanırım genellikle ilkini seçerdim. Evet alçakgönüllü değilim ve bu yüzden içimden gururlu olsam da, toplum içinde utangaç ve çekingenim.’(124)


13 Temmuz 1856: ‘Evlilikten ve sıradanlıktan korkuyorum. Yani kendimi onunla eğlendiriyorum; ama onunla evlenmeyeceğim. Çok şeyin değiştirilmesi gerek ve kendi üzerimde çok çalışmama ihtiYaç var.’ (172)


7/19 Haziran 1857, Gressoney: ‘Bir kadına beş frank teklif ettim; ne yazık ki fahişe değilmiş. Aptal bir yaratıktı; ama onu çok istedim. Kazaklar’dan iki sayfa yazdım.’(197)


27 Haziran/9 Temmuz 1857, Lucerne: ‘Pansiyonda korkunç derecede utangaçlaşıyorum; birçok güzel kadın var.’(199)


1 Ocak 1859, Moskova: ‘Bu yıl evlenmeliyim- ya da bir daha asla.’(218)


16 Ağustos 1881: ‘İnsanlar güvende olduğu sürece, makinelerin canı cehenneme.’(276)


22 Ağustos 1881: ‘Pis koku, taşlar, lüks, yoksulluk, israf. İnsanları soyan bir grup soyguncu... Askerleri ve yargıçları da kendileri alem yaparken mallarını korusunlar diye tutuyorlar. Bu insanların bütün yaptığı insanların tutkularından yararlanmak ve onlardan çaldıklarını geri almak... Erkekler bu işte daha usta. Kadınlar evde oturuyor; erkekler yerleri siliyor; hamamlarda telalık ve taksicilik yapıyorlar.’(277)


5 Nisan 1884: ‘Bütün akşam yemeği boyunca alışveriş ve bize hizmet edenlerden şikayetten başka bir şey konuşulmadı. Her şey gittikçe daha sıkıntı verici hale geliyor. Etrafımdakilerin körlüğü şaşırtıcı.’(286)


10 Nisan 1884: ‘Devrimcilerin faaliyetinin de bir imgesel, dışsal faaliyet olduğunu anladım.’(287)


27 Mayıs 1884: ‘Pavlus’un, Augustine’in, Luther’in ve Radstock’un tövbe öğretilerinin –kişinin kendi acziyetinin farkına varması ve mücadeleden vazgeçmesi –ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Mücadele –yani kişinin kendi gücüne güvenmesi- bu gücü azaltıyor.’(294)


28 Mayıs 1884: ‘Sanki delilerle dolu, delilerin yönettiği bir evdeki tek akıllıyım.’(295)


29 Mayıs 1884: ‘Ben de yozlaştım ve düzelemiyorum. Daha iyi olmaya çalışıyorum; ama bu çok yavaş oluyor. Sigara içmeyi bırakamıyorum; karıma, onu gücendirmeyecek ve onu mutlu edecek şekilde davranmanın bir yolunu bulamıyorum. Arıyorum. Deniyorum. Seryoja (oğlu) geldi. Onunla ilişkilerim de iyi değil. Tıpkı karımla olduğu gibi. Benim ıstırabımı görmüyorlar ve bilmiyorlar.’(296)


26 Haziran 1884: ‘Kriketten sonra herkes çay malzemelerini kaldırmaya yardım etti ve bu durum hizmetkarları güldürdü. Sanki gayet iyi beslenen, sıkıntıdan patlayan insanların oturup vakitlerini önemsiz şeylere harcamaları gülünç değilmiş gibi.’(300)


18 Haziran 1887: ‘Çerkov, Feinerman ve benzerleri gibi etrafını saran “Havariler” olmayınca, L. Eskisi gibi sevimli, neşeli ve aile babası oldu.’(135)


19 Temmuz 1887: ‘L.N.nin doktrinine bağlanan bu kişiler ne kadar da az sempatik inisanlar. İçlerinde tek bir normal kişi yok. Kadınların ise çoğunluğu isterik (…) Bunların tümü çok gürültücü, zahmetli ve usanç verici… Ailemle birlikte olmayı, yaşantımız ve eğlencemizde tehlikeli şeylerin bulunmamasını isterdim. Konuklar her zaman tüm zamanımızı alıyorlar.’(139)


27 Ocak 1889, Moskova: ‘Kölelerden kurtuldular –belgeler sizin köle sahibi olmanıza izin verdiği halde. Ama buna karşın her gün iç çamaşır değiştirmeye, duş almaya, arabalarla gezmeye, akşam yemeğinde beş çeşit yemek yemeğe devam ediyoruz –biz on odalı evde yaşıyoruz. Bütün bunlar kölesiz yapılamaz. Bu şaşırtacak derecede aşikar; ama hiç kimse bunu görmüyor.’(322)


30 Ocak 1889, Moskova: ‘Fet’lere gittim ve öğle yemeğini orada yedim. Her şey korkunç derecede aptalcaydı. Durmaksızın yedik, içtik ve şarkı söyledik. İğrençti.’(322)


15 Eylül 1889, Yasnaya Polyana: ‘Çalışmayı –sıkı çalışmayı- bir erdem olarak gören dünyamız ne büyük bir aldanış içinde! Halbuki sıkı çalışma bir erdem değil, kötülüktür. İsa sıkı çalışmadı. Bunun açıklanması gerekir.’(350)


22 Mayıs 1891, Yasnaya Polyana: ‘Ve birden bütün bu zavallı insanlar, paçavralar içindeki inisanlar, yangın kurbanları, dullar ve yetimler ortaya çıkıyor ve onların varolmasına rağmen yokmuş gibi devam edemem. Utanıyorum.’(404)


24 Ekim 1891, Yasnaya Polyana: ‘Her şey için nezaket ne kadar gerekli bir baharat. En iyi erdemler nezaket olmaksızın hiçbir değer taşımıyor. Buna karşın nezaketle en ağır kötülükler affediliyor.’(411)


21 Nisan 1894, Moskova: ‘Sonya ile ilişkilerim iyi. Dün onun Andriyuşa ve Mişa’ya karşı davranışını gözlemlerken şöyle düşündüm: Ne kadar harika bir anne ve bir yönüyle ne kadar iyi bir eş. Sanıyorum Fet, herkesin hak ettiği eşi bulduğunu söylerken haklıydı.’(434)


14 haziran 1894, Yasnaya Polyana: ‘Öğretilerimin tanıtımı konusunda düşünmeye devam ediyorum.’(437)


1/2 Ocak 1895: ‘Neden acaba, hasta ve normal yaşantıdan sapmış kişiler, neden zayıf ve budalalar L.N.’nin doktrinlerine dört elle sarılıyor ve şöyle ya da böyle… ama geri dönüşü olmayan bir biçimde kendilerini yitiriyorlar? (…) O, insanların mutluluğu için vaazlar verip, onları mutlu kılmak için uğraşırken, benim yaşamımı o denli güçleştiriyor ki, yaşantım gitgide zorlanıyor (…) Tanya’yı –kızı-, eskisine göre daha az seviyorum. Popov ve Koklov gibi siliklerin aşkıyla onun lekelendiği kanısındayım.’(250)


5 Kasım 1895, Yasnaya Polyana: ‘Anladım ki köylülerin yaşamı ile başlamalıyım. Anladım ki onlar özne, olumlu unsur ve geri kalanlar ise gölge, negatif unsur. Ve aynı hususun Diriliş için de geçerliği olduğunu anladım. Mutlaka onunla başlamalıyım.’(479)


5 Haziran 1897: ‘Evde fazla konuk ve hareket yok. Ben özellikle Taneyev’i özlüyorum.’(270)


4 Eylül 1897: ‘Tümümüz L.N.’nin hizmetinde yaşamaktan yorulduk… İki kızım ve ben, üç kadını köle gibi kullanmaktan mutluluk duyuyordu. Onun için yazıyor, onunla ilgilenip uğraşıyorduk, özellikle hasta olduğu zaman, güç ve karmaşık otoburluk rejimini uygulamak için bütün gayretimizle uğraşıyorduk; hiçbir zaman ve hiçbir yerde onu yalnız bırakmıyorduk. İşte şimdi ve birdenbire hepimiz kişisel bir yaşam hakkı istiyoruz.’(323)


10 Kasım 1897, Yasnaya Polyana: ‘Kanları emilmiş ve yok edilmiş insanların, kendi kan emicilerini hararetle savunduklarını ve onlara karşı çıkanlara saldırdıklarını görüyorsunuz. Bizde Çarla ilgili tavır böyledir.’(508)


25 Kasım 1897: ‘Hayattayım.


‘”İstakozlar canlı haşlanmayı sever.” Bu bir şaka değil. Bunu çok sık işitmiş ya da söylemişsinizdir. İnsan görmek istemediği ıstırapları görmeme yeteneğine sahiptir. Ve insan kendi neden olduğu acıları görmek istemez. Sık sık bekleyen arabacılar, aşçılar, uşaklar ya da köylüler hakkında “işlerinden ne kadar memnun oldukları”nın söylendiğini duyarız. Istakozlar canlı haşlanmayı severler.’(510)


3 Şubat 1898: ‘Güç emekçilerin elindedir. Eğer baskıya tahammül ediyorlarsa, bunun nedeni hipnotize olmuş olmalarıdır. Meselenin özü budur-mutlaka bu hipnozun yok edilmesi gerekir.’(516)


20 Şubat 1898: ‘L.N. iki mujiği kabul etti onlarla konuşuyor, onlarla ne konuşabilir ki…’(383)


19 Ocak 1901, Moskova: ‘En iyi insan; temelde kendi düşünceleri ve başka insanların duygularıyla yaşayandır. En kötü insan ise başkalarının düşünceleri ve kendi duygularıyla yaşayandır. İnsanlar arasındaki bütün farklılık; yaptıkları işlerin bu dört esası ve motifinin çeşitli kombinasyonlarından kaynaklanmaktadır.’(553)


22Temmuz 1901:‘Bugün Romanya Kraliçesi Elizabeth’ten, çok akıllıca ve kibarca yazılmış bir mektup aldık. Kısa bir süre de olsa, bu kitaba “ustanın eli” değerse mutlu olurum, diyerek de L.N.’ye bir broşür göndermiş.’(485)


10 Nisan 1902, Gaspra: ‘Geçmişte dinsizler toplumun düşmanları idi; şimdi ise liderleri oldular.’(563)


20 Şubat 1903, Yasnaya Polyana: ‘Sosyalizmin destekçileri, daha çok kentli nüfusu göz önüne alan insanlar. Kırsal yaşamın ne güzellik ve şiirselliğini ne de ıstıraplarını biliyorlar.’(572)


18 Temmuz 1904, Yasnaya Polyana: ‘Aylaklık korkunç bir felakettir. İnsanlar çalışmak üzere yaratıldılar; ama kendileri için köleler yarattılar ve kendilerini ağır işlerden kurtardılar. Şimdi ise ıstırap çekiyorlar; hem de yalnızca aylakça konuşmalar ve sıkıntıdan değil, aynı zamanda kasların ve kalbin dumura uğramasından, sıkı çalışma alışkanlığını kaybetmekten, sakarlıktan, korkaklıktan, cesaretsizlikten ve hastalıktan da ıstırap çekiyorlar.’(588)


24 temmuz 1904, Yasnaya Polyana: ‘İnsanların bilmediğini söylemek ve doğru yoldan saptıklarını bildirmek gerçekten de benim görevim. Bunu mümkün olduğu kadar kısa ve basit bir şekilde yapacağım.’(588)


29 Haziran 1905, Yasnaya Polyana: ‘Fransızların 1790 yılında yeni bir dünya yaratma çağrısı yapmaları gibi, Ruslar da 1905 yılında aynı görev için çağrı yaptılar.’(601)


31 Temmuz 1905, Yasnaya Polyana: ‘Aldığım not şu: Rusya’da pasif bir devrim başladı (…) Şimdi Rus devrimini yapan insanlar da bir ideale sahip değil; ekonomik idealler ideal değildir (…) Tek devrim, sonuç veren devrim; durdurulamayandır.’(601)


18 Aralık 1905, Yasnaya Polyana: ‘Devrimin ana motiflerinden birisi, çocukların oyuncaklarını kırmasına neden olan duygu, yıkma duygusu.’(607)


29 Aralık 1906, Yasnaya Polyana: ‘Her türlü politikacı, sosyalist ve devrimcinin, toplumun daha iyi örgütlenmesine ilişkin kanaatleri beyhude olduğu gibi, benim kanaatlerim de beyhude. Kendi yetkin olduğun alanda kendin için yapabileceğini yap ve sonuçları bunların dayandığı güce bırak.’(624)


4 Şubat 1909, Yasnaya Polyana: ‘ Başka insanlarla seni ilgilendiren konularda konuşmayıp, onların ilgi duyduğu alanları tespit etmek ve eğer varsa o konuda konuşmak gerektiğini anladım.’(659)


10 Mart 1909, Yasnaya Polyana: ‘Bir köylü kendi aklıyla neyi düşünmeye ihtiyacı varsa onu düşünür. Bir aydın ise başkasının aklıyla kendisinin hiç düşünmesine ihtiyaç olmayan şeyler hakkında düşünür. Ama bir köylü ancak kendi evinde, kendi ortamındayken böyle düşünür. Entelijensiya ile ilişkiye girdiği anda, oldukça farklı bir kişinin aklıyla düşünür ve yine başkasının sözleriyle konuşur.’(663)

28 Temmuz 1909: ‘Bu yaratıklar hayret vericidir. Bu yaratıklara insan adı verilir.’(679)


4 Ocak 1910: ‘Çok mutsuzum. Etrafımdakiler bana tamamen yabancı. Dünyamızın insanlarıyla, dinsiz insanlarıyla olan ilişkilerimi düşündüm. Bunlar tıpkı hayvanlarla olan ilişkilerim gibi. Onları sevebilir ve onlara acıyabilirim; ama onlarla manevi bir ilişkiye giremem.’(698)


26 Haziran 1910: ‘Belli bir yöntemle ve azar azar, bu durumu Çerkov yarattı. Zavallı ihtiyarı avucunun içine aldı, L.N.’nin artistik kıvılcımını söndürdü, bu sevimsiz ve saçma adamın etkisiyle yazdığı son yıllardaki makalelerinde sezilen kin ve yadsımayı körükledi (…) L.N. akıllı, benden kurtulma yöntemini biliyordu ve dostu Çerkov’un yardımıyla yavaş yavaş beni öldürüyor; artık benim sonum yakın.’(590)


1 Temmuz 1910: ‘Çerkov’u selamladım ve :”Gene benimle ilgili bir entrika mı çeviriyorsunuz?” dedim. Çok güç durumda kalmışlardı. L.N. ve Çerkov birbiriyle yarışırcasına günce konusunda, birbirini tutmayan ve anlaşılması güç sözler söylediler ama, hiçbiri ben içeri girmezden önce ne konuştuklarını söylemedi. Şaşa’ya gelince sadece sıvışıp gitti.’(…) Çerkov, L.N.’nin TİNSEL GÜNAH ÇIKARAN PAPAZ (?) olduğunu ve bu gerçeği kabul etmem gerektiğini söyledi (…)Şunları ekledi: “Yaşamını, kocasını mahvetmekle geçiren bu kadını anlayamıyorum.” (…)L.N.’ye öyle acıyorum ki despot Çerkov’un boyunduruğu altında mutsuz, halbuki benimle mutluydu.’(598/9)


KURUMLAR: YÖNETİM POLİTİKA İDEOLOJİ


25 Kasım 1888: ‘Kennan’ın Rus hükümetine ilişkin resmi açıklamaları çok eğitici: Çarı korumak için, onaltı yaşındaki kızlar dahil, binlerce insanı Sibirya’ya sürme dışında bir yolun bulunmadığı bir ülkenin çarı olmaktan utanırdım.’(314)


27 Ocak 1889, Moskova: ‘Kölelerden kurtuldular –belgeler sizin köle sahibi olmanıza izin verdiği halde. Ama buna karşın her gün iç çamaşır değiştirmeye, duş almaya, arabalarla gezmeye, akşam yemeğinde beş çeşit yemek yemeğe devam ediyoruz –biz on odalı evde yaşıyoruz. Bütün bunlar kölesiz yapılamaz. Bu şaşırtacak derecede aşikar; ama hiç kimse bunu görmüyor.’(322)


26 Şubat 1889, Moskova: ‘Sosyal sistemde siyasal bir değişiklik yapılamaz. Tek değişiklik, kadınlar ve erkeklerde gerçekleştirilecek ahlak değişimidir.’(325)


10 Nisan 1890, Yasnaya Polyana: ‘Ve alt sınıfların, zenginleri mallarını onlarla paylaşmaya zorlamak için yapacakları her hareket (devrimler, grevler) çatışma doğurmaktadır ve çatışma zenginliğin lüzumsuz yere israf edilmesidir.’(371) [Tolstoy’un sosyalizm hakkında düşünceleri son derece çocuksu. Doğal sınıf konumuyla bunu açıklamaya kalkmaksa ahmaklık olur. O kapitalizmin doğanın ırzına geçme zorunluluğunu sosyalizmin hedefi olarak algılıyor. Sosyalizmin üretimcilik indirgenmesine oturtuyor eleştirisini. Oysa sosyalizm üretimci mantığın kırılabilmesinin kaynaklarına işaret etmektedir gerçekte-ZK.] (…) Yalnızca tek çözüm vardır: İnsanlara gerçek iyiliği ve zenginliğin iyi olmadığını, onları gerçek iyilikten uzaklaştıran bir oyalama vasıtası olduğunu göstermektir. Tek bir çözüm vardır: Bütün dünyevi arzular deliğini tıkamak. Ancak bu halde düzenli bir ısı sağlanabilir. Ve sosyalistler, verimliliği ve böylece genel mal birikimini artırmaya çalışmakla bunun tam tersini söylüyorlar ve yapıyorlar.’(373)


16 Eylül 1894, Yasnaya Polyana: ‘Bir devlet, mahkemeler ve ordu vs. olmaksızın yönetimin nasıl mümkün olacağı sorusuna hiçbir cevap verilemez. Çünkü soru kötü sorulmuş. Soru, hangi devlet biçimi olması gerektiği değil, mevcut yönetimi mi yoksa yenisi mi sorusu. Ne ben ne de başka birisi bu soruyu çözecek bir konumda değiliz. Ama ben bunu çözebilecek yetkinliğe sahibim.’(442)


7 Şubat 1895, Moskova: ‘Geriye tek şey kalıyor: Hükümete karşı fikir, söz ve yaşam tarzıyla mücadele etmek; bundan ödün vermemek. Ne hükümetin saflarına katılmak ne de kendi gücünü arttırmak.’(452)


5 Mayıs 1896: ‘Daha fazla sermaye, daha fazla karlılık, daha az masraf demektir. Ama bunlar Marx’ın söylediği gibi kapitalizmin sosyalizme götüreceği tezini desteklemiyor. Belki götürecektir, ama ancak güç kullanarak. İşçiler hep birlikte çalışmaya mecbur edilecekler; daha az çalışacaklar ve daha fazla ücret alacaklar. Ama aynı kölelik düzeni sürecek. İnsanların hep birlikte özgürlük içinde çalışması, birbirleri için çalışmayı öğrenmeleri gereklidir. Ama kapitalizm onlara bunu öğretmez. Aksine onlara kıskançlığı, açgözlülüğü –egoizmi- öğretir.’(484)


31 Ağustos 1897: ‘L.N.’nin saygısızca ve kışkırtıcı bir biçimde Rus Hükümetine saldırdığını ve bunu zamansız ve uygunsuz bir biçimde ve sadece kışkırtma zevki için yaptığını öğrenmeseydim, bu mektuba hiç karşı çıkmazdım.’(321)


10 Kasım 1897, Yasnaya Polyana: ‘Kanları emilmiş ve yok edilmiş insanların, kendi kan emicilerini hararetle savunduklarını ve onlara karşı çıkanlara saldırdıklarını görüyorsunuz. Bizde Çarla ilgili tavır böyledir.’(508)


3 Şubat 1898: ‘Güç emekçilerin elindedir. Eğer baskıya tahammül ediyorlarsa, bunun nedeni hipnotize olmuş olmalarıdır. Meselenin özü budur-mutlaka bu hipnozun yok edilmesi gerekir.’(516)


7 Mart 1898: ‘Bugün açık ve seçik olarak anladım ki, L.N. nin son yıllardaki tüm yapıtları, kesin bir karşı koyma ve karşıt olma özelliği taşıyor. Bütün insanlığa, tüm kurulu düzene karşı çıktığına göre, zavallı ve zayıf bir kadın olan bana, neden karşı çıkmasın?’(387)


21 Mart 1898, Moskova: ‘Sosyalistler hiçbir zaman yoksulluk ve adaletsizliği, yeteneklerin eşitsizliğini yok edemeyecekler. En zeki ve en güçlüler daima en aptal ve en zayıflar olacaklar. Adalet ve iyilerin eşitliği ancak Hiristiyanlıkça sağlanabilir. Yani kişinin kendisinden feragat etmesi ve kişinin yaşamının anlamının başkalarına hizmet olduğunu anlaması.’(517)


3 Ağustos 1898, Prigovo: ‘Marx’ın öngörüleri gerçekleşecek olsa bile, olacak tek bir şey var; o da despotizmin transfer edilmesi olacak. Şimdi kapitalistler iktidarda, o zaman işçilerin patronları iktidarda olacak.


‘Marksistlerin hatası (yalnızca onların değil, sosyalizm ekolüne mensup olanların hatası) insanoğlunun yaşamının; ekonomik nedenlerle değil, bilincin gelişimiyle, dinin gelişimiyle ve yaşam anlayışın daha genel ve daha fazla gelişmesiyle ilerleyeceğini görmemeleridir.


‘Marx’ın temel yanlış yargısı, ana hatası; sermayenin özel bireylerin elindein hükümetin eline, hükümetin elinden halkın temsilcilerinin eline, emekçilerin eline geçeceğini varsaymasıdır. Hükümet halkı temsil etmiyor; iktidara sahip olan, güce sahip olan, kapitalistlerden bir şekilde farklı ama kısmen de onlarla çakışan özel bireyler egemen olacak. Ve hükümet hiçbir zaman sermayeyi emekçilere devretmeyecek. Hükümetin halkı temsil ettiği fikri bir hayal, bir aldatmadır.’(522)


20 Şubat 1903, Yasnaya Polyana: ‘Sosyalizmin destekçileri, daha çok kentli nüfusu göz önüne alan insanlar. Kırsal yaşamın ne güzellik ve şiirselliğini ne de ıstıraplarını biliyorlar.’(572)


20 Ağustos 1904, Pirogovo: ‘Sivil vatandaşlar, asla hükümetler yani öldürme ve soyma hakkını elinde bulunduranlar tarafından öldürülen ve soyulanların binde biri kadar insanı soymaz ya da öldürmez. Belki de Fransız toplumu o zaman böyle bir devrime hazır değildi; belki de şimdi bile hazır değil. Ama bu devrimin gerçekleşmesi gerektiğinden bir kuşku yok. Ama insanoğlu kendisini bu devrime gittikçe daha iyi hazırlıyor ve insanoğlunun devrime hazır olduğu bir zaman gelecektir.’(590)


29 Haziran 1905, Yasnaya Polyana: ‘Fransızların 1790 yılında yeni bir dünya yaratma çağrısı yapmaları gibi, Ruslar da 1905 yılında aynı görev için çağrı yaptılar.’(601)


31 Temmuz 1905, Yasnaya Polyana: ‘Aldığım not şu: Rusya’da pasif bir devrim başladı (…) Şimdi Rus devrimini yapan insanlar da bir ideale sahip değil; ekonomik idealler ideal değildir (…) Tek devrim, sonuç veren devrim; durdurulamayandır.’(601)


18 Aralık 1905, Yasnaya Polyana: ‘Devrimin ana motiflerinden birisi, çocukların oyuncaklarını kırmasına neden olan duygu, yıkma duygusu.’(607)


29 Aralık 1906, Yasnaya Polyana: ‘Her türlü politikacı, sosyalist ve devrimcinin, toplumun daha iyi örgütlenmesine ilişkin kanaatleri beyhude olduğu gibi, benim kanaatlerim de beyhude. Kendi yetkin olduğun alanda kendin için yapabileceğini yap ve sonuçları bunların dayandığı güce bırak.’(624)


14 Ocak 1909: ‘Kuşkusuz, Hiristiyanlığı öne sürerek L.N. bu devrime sarılır; iktidardan tiksiniyor.’ (588)


21 Ekim 1910: ‘L.N.’nin yeni baskıya eklenecek yazılarını okuyorum; benim kanıma göre sıkıcı ve monoton. Savaşa, şiddet eylemlerine ve ölüm cezalarına karşı oluşuna katılıyorum ama devleti benimsememesini anlamıyorum. İnsanların Şeflere, yetkililere ve yöneticilere öyle çok ihtiyacı var ki, onlar olmadan hiçbir sosyal yapı olamaz. Yeter ki baştaki akıllı, adil ve uyruğundakilerin yararına özverili olabilsin.’(712)


KURUMLAR: YARGI


25 Mart/6 Nisan 1857: ‘7’de kendimi hasta hissederek uyandım ve bir idam cezasının infazını seyretmeye gittim. İriyarı bir adam, beyaz, güçlü bir boyun ve göğüs. Kutsal Kitap’ı öptü ve sonra öldü. Ne kadar anlamsız! Bu olay bende çok güçlü bir etki yarattı ve bu etki boşa gitmedi. Ben bir politikacı değilim. Ahlak ve sanat adamıyım. Biliyorum, seviyorum ve sevilebilirim. Kendimi kötü ve depresyonda hissediyorum.’(190)


KURUMLAR: EVLİLİK VE AİLE


13 Temmuz 1856: ‘Evlilikten ve sıradanlıktan korkuyorum. Yani kendimi onunla eğlendiriyorum; ama onunla evlenmeyeceğim. Çok şeyin değiştirilmesi gerek ve kendi üzerimde çok çalışmama ihtiyaç var.’ (172)


8 Ocak 1863: ‘Beni sevmekten vazgeçecek. Bundan neredeyse eminim. Beni kurtaracak tek şey onun başkasını sevmemesi; ama bunun nedeni ben değilim. Benim nazik olduğumu söylüyor. Bunu işitmek istemiyorum; belki de yalnızca bu nedenle beni sevmekten vazgeçecek.’(246)


24 Nisan 1863: ‘Bana olan sevgisi kurulmuş makinadan farksız: elimi öpmesi ve bana iyi davranmasından ibaret.’(53)


18 Haziran 1863: ‘Yine delilik sınırında bir gece. İstemediğim halde, onu üzecek bir şeyler arıyorum.’(251)


23 Temmuz 1863: ‘Evleneli on ay oldu. Korkunç biçimde düş kırıklığına uğradım. Çocuğumun meme araması gibi, hiç düşünmeden bir destek aradım. Acı beni iki büklüm etti. Liova’nın durumu çok acıklı. Malikanesini yönetmeyi beceremiyor: sen bu iş için yaratılmamışsın dostum… Ona neyin gerekli olduğunu biliyorum ama, çırpınmasına rağmen, vermeyeceğim. Hiçbir şey beni ilgilendirmiyor. Bir köpek gibi, onun okşamalarına alıştım ama bana karşı soğuk davranıyor… Sabır.’(59)


31 Temmuz 1863: ‘İlişkilerimiz tüyler ürpertici, ben ise sıkıntıdan patlıyorum. Kocam öylesine çekilmez oldu ki, ondan kaçıyorum.’(60)


2 Ağustos 1863: ‘Aslına bakılırsa ben burada ne yapıyorum? Buralardan gitsen iyi edersin Sofiya Andreyevna… Beni huzursuz ve mutsuz etmek için, acımasızca hırpalıyor.’(60)


3 Ağustos 1863: ‘Ben ise acı çekmediği ve yazı yazdığı için, artık onu görmek istemiyordum. İşte kocaların tiksinç bir görünüşü daha.’(61)


13 Kasım 1863: ‘Onun, karşısına çıkan ilk güzel kadına uyguladığı idealini kıskanıyorum… Ben, onun cinsel doyum aracı, çocuk dadısı, evin bir eşyası, bir kadınım ben… Çok önemsiz bir kişiliği olan bir insanım. Onun ise dopdolu bir yaşamı, bir uğraşısı, yeteneği ve ölümsüzlüğü var. Gene ondan korkmaya ve onda, genel bir uzaklaşma sezmeye başladım. Beni bu duruma o getirdi. Acaba sorumlusu ben miyim? Hırçın ve huysuz oldum, eskisi gibi bana değer vermediğini, bir kenara attığını fark ediyorum.’(67)


26 Ekim 1865: ‘Ama genellikle, neden kocalar başlangıçta sevip de, yıllar geçince eşlerinden soğuyorlar? Bunun nedenini biraz önce anladım: çünkü her kadın, ancak evlendikten yıllar sonra gerçek kişiliğini buluyor.’(81)


10 Kasım 1878: ‘Dönen bir makine gibiyim, kişisel bir yaşamım olsun isterdim, ama yok ki… Bu konuda söylenecek tek söz yok… Sus…’(115)


18 Aralık 1879: ‘Bir yıldan fazla geçti. Akşama sabaha, yeni bir doğum bekliyorum, gecikti. Yeni bir çocuk, çok zor, beni bunaltır… Ufkum daraldı, bu yaşantı sıkıcı ve sıkıntılı. Çocuklar ve tüm ev halkı sinirli. Yortular yaklaştı, doğum belli değil. Her taraf don, ısı sıfırın altında 20.’(119)


26 Ağustos 1882: ‘Evlilik yaşantımızda ilk kez L. Kaçtı ve çalışma odasına yatmaya gitti (…) Asıl neden…bana ve çocuklara karşı isteksizlik ve ilgisizliği. Bugün en büyük isteğinin, evi ve aileyi bırakıp gitmek olduğunu bağırarak söyledi. İçten gelen ve yüreğimi parçalayan bu haykırışını, ömrüm oldukça unutamayacağım (…) Bana yardım et Tanrım, aklım karma karışık, kendimi öldürmek istiyorum. Saat dördü çalıyor… (…) Ancak yirmidört saat sonra barıştık. İkimiz de ağladık ve mutlulukla anladım ki o korkunç gece boyunca yok oldu diye ağladığım aşk ölmemiş. Uykusuz geçen gecenin bu pırıl pırıl ve soğuk sabahını hiç unutamayacağım. Banyo yaptığımız yere giden orman yolunu takip ettim. Uzun süredin doğayı böyle güzel, böyle utkulu görmemiştim. Soğuk alıp ölmek amacıyla, uzun süre soğuk suyun içinde kaldım, ama bir şey olmadım. Eve döndüm ve beni görünce mutlu olan Alyoşa’ya meme verdim.’(121)


23 Mart 1884: ‘Ata binmek sıkıcı. Aptalca ve gereksiz. Akşam yemeğinden sonra karımla konuşmaya çalıştım. İmkansız. Bu beni üzen tek şey. Tek diken ve canımı yakan bir diken. Ayakkabıcıya gittim. İnsanın ruhu sıkılınca yapması gereken tek şey, bir işçinin evine gitmek; gider gitmez insanın ruhu açılıyor. Saat 10’a kadar ayakkabı diktim. Tekrar karımla konuşmaya çalıştım, ancak yine kinliydi –aşktan yoksun…’(283)


4 Nisan 1884: ‘Aile içindeki hava çok sıkıcı. Sıkıcı, çünkü onlarla duygularımı paylaşamıyorum. Onların bütün neşelerini, sınavlarını, sosyal başarılarını, müziklerini, eşyalarını, alışverişlerini onlar için bir talihsizlik ve bir kötülük olarak değerlendiriyorum; ama bunu onlara söyleyemem. Aslında söyleyebilirim ve söylerim de:; ancak benim sözlerim kimseye tesir etmiyor. Benim sözlerimin anlamını bilmiyor gibi görünüyorlar; ah keşke onların anlayacağı biçimde konuşma kötü huyuna birazcık sahip olsaydım. Zayıf anlarda –şimdi onlardan birisi- onların kabalığı karşısında şaşırıyorum. Üç yıldır sadece acı çekmekle kalmayıp, yaşamdan da koparıldığımı kesinlikle biliyor olmalılar. Bana dırdırcı adam rolü verildi ve onların gözünde bu rolden kurtulamıyorum. Eğer onların yaşamına katılırsam, hakikati terk edeceğim ve bunu ağzımdan ilk duyan onlar olacak. Eğer şimdi olduğu gibi, onların çılgınlıkları nedeniyle üzgün görünürsem –ben dırdırcı bir adamım, tıpkı bütün yaşlı adamlar gibi.’(285)


21 Mayıs 1884: ‘Konuşmak olanaksız. Anlamıyorlar. Ve benim için de suskun kalmak olanaksız. Sigara içtim, hem de çok.’(293)


28 Mayıs 1884: ‘Sanki delilerle dolu, delilerin yönettiği bir evdeki tek akıllıyım.’(295)


29 Mayıs 1884: ‘Ben de yozlaştım ve düzelemiyorum. Daha iyi olmaya çalışıyorum; ama bu çok yavaş oluyor. Sigara içmeyi bırakamıyorum; karıma, onu gücendirmeyecek ve onu mutlu edecek şekilde davranmanın bir yolunu bulamıyorum. Arıyorum. Deniyorum. Seryoja (oğlu) geldi. Onunla ilişkilerim de iyi değil. Tıpkı karımla olduğu gibi. Benim ıstırabımı görmüyorlar ve bilmiyorlar.’(296)


4 Haziran 1884: ‘Seryoja’ya, bütün insanların kendi sorumluluklarını taşımaları gerektiğini ve onun bütün argümanlarının, tıpkı diğer birçok insanın argümanları gibi, muğlak ve kaçamaklı olduğunu söyledim. “Başkaları taşıdığında ben de taşırım.” (…) Yani sorumluluğunu üstlenmemek için her şeyi söylüyordu. Sonra dedi ki, “bu sorumluluğu üstlenen kimseyi görmüyorum.” Bu arada benim de sorumluluğu üstlenmediğimi, yalnızca konuştuğumu söyledi. Bu beni çok incitti. O da tıpkı annesi gibi kötü niyetli ve duygusuz. Çok incindim. Hemen oradan ayrılıp uzaklara gitmek istedim. Ama bu bir zayıflık; çünkü başkalarına bir şey kanıtlamak için değil, Tanrı’nın rızasını kazanmak için çaba göstermeliyim. Kendin için en iyi bildiğini yap ve hiçbir şeyi kanıtlamaya çalışma. Ama böyle sözler beni derinden yaralıyor. Elbette eğer yaralıyorsa bu benim hatam. Mücadele ediyorum; içimdeki yangını söndürmeye çalışıyorum (…) Sonra gittim ve akşamın geç saatlerine kadar çizme diktim. Sigara içmedim. Etrafımdaki aynı parazit yaşam olanca hızıyla sürüyor.’(296)


19 Haziran 2008: ‘Oğlum Seryoja, bunları bir gün okuyacaksın. O zaman kendinin çok ama çok kötü birisi olduğunu anlayacaksın ve kendini düzeltmek, her şeyden önce tevazu kazanmak için çok çalışmalısın.’(299)


22 haziran 1884: ‘Ben de kendi hatalarımı söylemek istedim, ama söyleyemedim. Karıma ve Seryoja’ya karşı kötülük ve kadınlara masum olmayan bakışlar.’(299)


5 Nisan 1885: ‘Bugün mutsuz ailemi düşündüm: Karım, oğullarım ve kızlarım benimle yaanyana yaşıyor; ama kasıtlı olarak benimle kendileri arasına hakikati ve iyiliği görmemek için bariyerler koyuyorlar. Çünkü bu hakikatler yaşamlarının sahteliğini onlara gösterecek; ama aynı zamanda onları ıstıraptan kurtaracaktır.’(309)


19 Ağustos 1887: ‘L.’nin ünü ve yeni fikirleri adına katlanılan bir tutsaklık bu.’(140)


24 Ocak 1889: ‘Zavallı, eziyeti seven Sonya geldi ve beni incitecek bir şeyler söyledi.’(320)


29 Ağustos 1889, Yasnaya Polyana: ‘Bir süreliğine uzanmıştım. Sonya içeri girdi ve dedi ki: “Çok sıkıldım!” Onun için üzgünüm, hem de çok üzgün.’(348)


30 Ağustos 1889, Yasnaya Polyana: ‘Biraz düşündüm, başkalarıyla birlikte olmuyor. Yalnız olmayı tercih ediyorum. Ama Sonya benimleyken yalnız değilim.’(348)


24 Ekim 1890: ‘Yatacağım. Mutsuzum. Tek neşe veren husus Sonya’ya karşı hissettiğim güzel sevgi. Karakterini ancak yeni yeni anlamaya başladım.’(388)


20 Kasım 1890, Yasnaya Polyana: ‘Aramızda, azıcık olsun bir birlik, ruhsal ve içten bir anlaşma oluşturmayı çok istedim ve tüm gücümle uğraştım. Güncelerini gizlice okuyarak, bizi tekrar birleştirebilecek bir şey bulabilir miyim diye can atıyordum ama günceler beni daha çok umutsuzluğa düşürdü. Onları okuduğumu anlamış olacak ki, şimdi güncelerini benden saklıyor. Bana da bir şey söylemedi (…) Onda, nefis düşkünlüğünden başka bir şey bulunmadığını çok geç anlamışım. Şimdi gözüm açıldı ve yaşantımın boşa gittiğini, yok olduğunu görüyor ve anlıyorum (…) Birbirimize tek bir söz söylemeden günler, haftalar ve aylar geçiyor. Eskiden olduğu gibi ilgilendiğim şeylerden, düşüncelerimden, çocuklardan, bir kitaptan, herhangi bir şeyden sözetmek istiyorum ama sanki bana, “Saçmalıklarınla canımı sıkmaya geliyorsun, hala bir şey mi umuyorsun?” demek ister gibi, bir tersleme ve ürküten bir bakışla karşılaşıyorum (…)Oysa suçsuz olmama, ömrüm boyu onu sevip onurunu korumama karşın, bir cani gibi ondan korkuyorum. Hakaret ve dayaktan daha etkili olan, sessiz, sert ve kin dolu sitemlerden korkuyorum. Genç yaşlarından bu yana sevmeyi bilememiş, öğrenememiş ve alışmamış.’(142-43)


1 Haziran 1891: ‘Petersburg yolculuğumun gerçek nedenini kimse bilmiyor. Gerçek nedenKroyçer Sonat. Bu öykü bana gölge düşürdü. Bazıları, bu öykünün bizim yaşantımızdan alındığını sanıyor, bazıları da bana acıyor. Hükümdar bile: “Onun zavallı karısına acıyorum,” dedi. Moskova’da Kostia amca benim bir kurban olduğumu ve herkesin bu kanıyı paylaştığını söyledi. İşte bunun içindir ki, hiç de kurban durumunda olmadığımı göstermek ve herkese kendimden sözetmek istedim: bunu, nedenini bilmeden ve içgüdüsel olarak yaptım. Çarla yapacağım görüşmede önceden başarılı olacağımı biliyordum. İnsanları etkileme gücümü kaybetmemiştim ve esinlediğim sempati ve konuşma biçimimle onu etkiledim. Ama en önemli konu, bu öyküyü (Kroyçer Sonat) halka ulaştırmak. Bunu yapmam gerekiyor çünkü izni hükümdardan benim istediğimi herkes biliyor. Halbuki bu öykü benimle ve bizim evlilik ilişkilerimizle ilgili olsaydı, kuşkusuz yayınlanmasını istemezdim. Herkesin bunu düşünmesi ve anlaması gerek (…) Bunların tümü, benim kadınlık gururumu pekiştirmek için bir fırsat, bir Tanrı lütfü ve aynı zamanda, sosyal yönden beni yükselteceği yerde tam tersi, beni alçaltmaya uğraşan kocamdan öçalıyorum. Onun bana böyle davranmasının nedenini hiç anlayamadım.’(208)


21 Temmuz 1891: ‘İçimde bir şeyler hüzünlü, acımasız ve sert bir biçimde kırıldı. “Beni öldürün, yeter ki işimi çabuk bitirin.” İşte böyle düşünüyorum.


Benim peşimi bırakmayan geneKroyçer Sonat. Bugün L.’ye artık kendisiyle karı koca olarak yaşayamayacağımı bildirdim, o da aynı şeyi isteğini belirtti ama buna inanmıyorum.’(223)


15 Ağustos 1891: ‘Bizimki nasıl geçti? Sürekli bir soğukluğun takip ettiği tutku alevleri. Yeni bir tutku ve yeni bir soğukluk. Arasıra da sakin ve tatlı bir dostluk gereksinmesi ve karşılıklı bir sevecenlik duyulur.’(227)


23 Mayıs 1893, Begiçevka: ‘Hatırlamaya çalıştım: Evlilik bana ne verdi? Söylemesi korkunç. Belki de herkes için aynı.’(421)


5 Ekim 1893, Yasnaya Polyana: ‘Kocaların nefret ettiği aslında karılarıdır. Lessing’in dediği gibi: tek kötü kadın vardır, o da benim karım.” Bunun suçlusu kadınların kendileridir; çünkü bunun nedeni onların aldatmacılığı ve samimiyetsizliğidir. Hepsi de diğerlerinin önünde bir komedi oynarlar; ama bu oyunu sahnenin ardında kocalarının önünde sürdürmezler. Böyle yaptıkları için de koca, kendi karısı hariç bütün kadınların iyi ve makul olduğunu düşünür. Hepsi bu.’(427)


21 Nisan 1894, Moskova: ‘Sonya ile ilişkilerim iyi. Dün onun Andriyuşa ve Mişa’ya karşı davranışını gözlemlerken şöyle düşündüm: Ne kadar harika bir anne ve bir yönüyle ne kadar iyi bir eş. Sanıyorum Fet, herkesin hak ettiği eşi bulduğunu söylerken haklıydı.’(434)


22 Temmuz 1897: ‘Ben tüm gücümü aileme, kocamın ve çocuklarımın isteklerine harcamaya mecbur edildim.’(299)


13 Temmuz 1897: ‘Aile ilişkilerim bana çok acı çektirdi:’(300)


4 Eylül 1897: ‘Tümümüz L.N.’nin hizmetinde yaşamaktan yorulduk… İki kızım ve ben, üç kadını köle gibi kullanmaktan mutluluk duyuyordu. Onun için yazıyor, onunla ilgilenip uğraşıyorduk, özellikle hasta olduğu zaman, güç ve karmaşık otoburluk rejimini uygulamak için bütün gayretimizle uğraşıyorduk; hiçbir zaman ve hiçbir yerde onu yalnız bırakmıyorduk. İşte şimdi ve birdenbire hepimiz kişisel bir yaşam hakkı istiyoruz.’(323)


13 Ekim 1899, Yasnaya Polyana: ‘Ailevi mutsuzluğun ana nedeni, insanların evliliğin mutluluk getireceğini düşünerek yetiştirilmiş olmalarıdır. Cinsel cazibe evliliği teşvik niteliğindedir ve mutluluk vaadi ya da umudu biçimini alır. Onu kamuoyu ve literatür destekler. Halbuki evlilik yalnızca mutsuzluk değil, aynı zamanda daima ıstıraptır; cinsel arzunun tatmininin bedeli olarak çekilen ıstıraptır (…) Ve insanlar evlilikten daha fazla mutluluk bekledikçe, daha çok ıstırap çekerler.


‘Bu ıstırapların ana nedeni aslında beklenenin olmaması ve daima beklenmeyenin olmasıdır. Ve bu yüzden bu ıstıraplardan tek kaçış yolu evlilikten mutluluk beklememek, aksine kötü olan beklemek ve buna katlanmaya hazırlanmaktır.’(536)


8 Aralık 1901: ‘Üzülerek saptıyor ve anlıyorum ki, kocamla ben, yabancılar gibi yaşıyoruz.’(491)


8 Kasım 1902: ‘L.N. Öyleyse, dedi, evlilik Kilisenin yasadışı ilişkilere bir marka koymasından ibarettir. Bu sadece kötü niyetli insanlar için geçerlidir, dedim. Acımasızca karşılık vererek herkes için geçerlidir, dedi ve ekledi: “Evlilik nedir? Bir kadına ilk kez sahip olmak, evlilik budur işte.” Evliliğimizi L.N.’nin nasıl değerlendirdiğini içim sızlayarak anladım; başka bir sorumluluk söz konusu olmadan bir erkekle bir kadının cinsel birleşmesi, L.N. için evliliğin anlamı işte bu ve bu ilişkiler dışında, eşi olan kadını anlamak, tanımak onu ilgilendirmiyor. L.N. insanın bir kez evlenmesi gerektiğini ve bunun da kızlığını bozduğu ilk kadın olmasını söyledi ve bu sözü de benim canımı sıktı.’(544)


17 Kasım 1903: ‘Onun ağzından avutucu veya tatlı bir sözün artık hiç çıkmayacağını biliyorum.


‘Önceden tahmin ettiğim şey oldu: sevdalı koca öldü; dost koca hiçbir zaman olmadı, o halde şimdi nasıl olabilirdi?


‘Kocalarının dostluk ve sempatilerini sonuna dek tadabilen kadınlar nasıl da mutludurlar… Bencillerin, büyük adamların eşleri, gelecek kuşakların acımasız ve hoşgörüsüz olarak niteleyecekleri kadınlar da ne denli mutsuzdurlar…’(563)


9 Temmuz 1908: ‘Bu istenmeyen yoksulluğun ve ihtiyacın ortasında, içinde yaşadığım çılgınca lüksün adaletsizliği. Her şey gittikçe daha da kötüleşiyor. Gittikçe daha sıkıntılı hale geliyor. Bunu unutamam ve bunu görmezden gelemem.


‘Hepsi de benim biyografimi yazıyor –büyük biyografilerde durum aynı. Benim yedinci emre karşı yaklaşımım konusunda hiçbir şey yer almıyor. Mastürbasyonun korkunç kirliliği ya da daha kötüsü (on üç mü, on dört mü, on beş mi yoksa on altı yaşında mı başladığımı hatırlamıyorum) yer almayacak. Ve hepsi de köylü kadın Aksinya ile –hala hayatta- ilişkiye kadarki bölüm itibarıyla aynı. Sonra evliliğim. Evliliğim esnasında karıma hiçbir zaman sadakatsizlik yapmamışsam da, Aksinya’ya karşı korkunç bir arzu hissettim. Bunların hiçbiri biyografilerde yer almıyor ve almayacak. Ve bu çok önemli.’(652)


30 Haziran 1910: ‘Hata mı? Sanki evlilik zihinsel yaşama bir engelmiş gibi buna bir “hata” diyor.’(597)


14 Temmuz 1910: ‘Bu sabah bana verdiği mektubu (…) İyi ki bu mektubun birkaç kopyası var. Tanya’da da bir suret var:


"Ben beni sevdim ve soğukluk yaratarak bir sürü nedenlerin söndüremediği bu aşkla seni eskisi gibi seviyorum. Gerçek bir aşkın aldatıcı gösterilerini yok edebilen evlilik ilişkilerimizin kesilmesinden burada söz etmek istemiyorum. Bu soğukluğun nedenleri ilkin benim özdeksel yaşamdan ve onun uğraşı ve kaygılarından aşamalı olarak kopmamdan kaynaklanmaktadır. Ben özdeksel uğraşları sevmiyor, sen ise onlardan ayrılmak istemiyor ve ayrılamıyordun., tinsel ilke yoksunluğundan kaynaklanan bu durum beni bazı düşüncelere götürdü, bu da çok doğaldı ve bu konuda sana hiçbir sitemde bulunmuyorum. (…)


“Ne senin, ne benim sorumlu olmadığım kaçınılmaz ve esaslı üçüncü neden, yaşamın anlam ve amacını taban tabana zıt anlamamızdan oluşuyor. Yaşam anlayışımızda her şey tam anlamıyla karşıt: yaşam biçimimiz, insanlara karşı davranışımız, yaşantı olanaklarını değerlendirmemiz, benim bir günah, senin ise onsuz hiçbir şeyin olamayacağı koşul kabul ettiğin mal mülk… Yaşam biçimimizde, senden ayrılmamak için, benim için çok zor olan kurallara uydum: oysa sen bu durumu, düşüncelerine bir ödün verme olarak gördün ve sonuç olarak aramızdaki anlaşmazlık arttı.” (619)


7 Ağustos 1910: ‘Biz Çerkov’suz nice onyıllar yaşadık ve mutluyduk. Bugün ne oldu? Biz hep aynıyız, bununla beraber oğlan ve kızkardeşler kavga ediyorlar, baba oğullarına düşman, kızlar annelerine karşı kötü yürekli, koca karısından nefret ediyor, karısı da Çerkov ve onunla ilgili her şeyden nefret ediyor, çünkü bu budala, can sıkıcı ve kaba kişi, yaşlı adamı tatlı sözlerle tavlamak, mutluluğumu ve yaşantımı altüst etmek için yaşamımıza burnunu soktu…’(651)


20 Ağustos 1910: ‘At gezintisine çıktım ve bu toprak sahibi görüntüsü beni sıkıyor. Uzaklara kaçmayı ve saklanmayı düşünüyorum.


‘Bugün evliliğimi ve bunda vahim bir yön olduğunu düşündüğümü anımsadım. Hiçbir zaman aşık olmadım. Ama evlenmekten de geri durmadım. [GG]’(737)


28 Ağustos 1910: ‘L.N. insan bir hayvandır ama düşünen bir hayvan olduğu için usun içgüdüden daha güçlü olması gerekir yanıtını verdi ve şunları ekledi: Tinsel olarak esinlenmesi ve insan neslinin sürekliliğini düşünmemesi, bunu görev bilmemesi gerekir. İnsanın hayvandan farkı da budur. Eğer L.N. bir keşiş, kendini dine adamış bir kişi olsaydı ve de bekar olsaydı, bu dedikleri çok yerinde olurdu. Ama gerçek şu ki, kocamın istek ve iradesiyle ben onaltı kez gebe kaldım ve onüç çocuk doğurdum.’(674)


KURUMLAR: EĞİTİM


23 Kasım-1 Aralık 1853: ‘Bir askeri sınıfın varolması için disiplin gerekli ve disiplinin varlığı için de eğitim gerekli. Eğitim insanları küçük tehditler yoluyla mekanik olarak itaat eder hale getirme aracıdır. Bunun sonucu olarak eğitim alışkanlığının ürettiği itaati, en zalimce cezalar bile sağlayamaz.’(113)


6 Mart 1905, Yasnaya Polyana: ‘Tarih. Tarihle, hiçbir şey yapmamış çeşitli krallar, imparatorlar, diktatörler ve komutanların kötü yaşamlarının anlatılması yani hakikatin saptırılması anlaşılıyor.’(597)

picture

PARA, MALVARLIĞI (MÜLKİYET)


11 Aralık 1852: ‘Para ya da aptalca bir yazınsal ünün (şan) ne yararı var? İnanç ve coşkuyla iyi ve yararlı bir şeyler yazmak daha iyi değil mi?’(92)


1881: ‘Asıl arzum her şeyi başkalarına dağıtmak ve kendi kendime yetmek. Yani ihtiyaçlarımı mümkün olduğu kadar sınırlamak ve aldığımdan çok vermek... Bütün gücümü bu amaca yönlendirmek ve bunu yaşamımın maksadı ve neşesi olarak görme (…) Yaşama, yeme içme ve giyinme gayet sade. Yapay olan her şeyi –piyano, mobilya, arabalar, arabalar- sat ya da birilerine ver. Yalnızca herkesle paylaşılabilecek bilim ve sanat üzerinde çalış. Validen sokaktaki dilenciye kadar herkese aynı şekilde davran. Tek amaç mutluluk –kendinin ve ailenin mutluluğu... Bu mutluluğun çok az şeyle yetinmek ve başkalarına iyilik etmekten oluştuğunu bil.’(277)


9 Mart 1887: ‘Bugün benim yanımda, üçüncü kişilerden sözederek ama kasıtlı olarak, para ve mülkün kötülüklerini açıkladı ve benim her şeyi çocuklarım için saklamak isteğime anıştırmada bulundu.’(132)


26 Şubat 1889, Moskova: ‘Sözleşmeler ve mülkiyet bir yalan. Ama bunlardan nasıl kaçabiliriz ki?’(324)


18 Mart 1890, Yasnaya Polyana: ‘Sonya geldi ve yeni eserlerin satışından söz etmeye başladı ve ben kızdım. Utanıyorum.’(369)


2 Haziran 1891, Yasnaya Polyana: ‘Sonya yüzünden çok sıkılıyorum. Bütün kaygısı para ve mal; beni anlamada tam manasıyla başarısız.’(405)


14 Temmuz 1891, Yasnaya Polyana: ‘Sonya anlamıyor ve çocuklar da anlamıyor. Kitaplardan elde edilen ve onlar tarafından harcanan her ruble bir utanç ve bana ıstırap veriyor. Utencı bir yana bırakın; peki ama neden hakikatin yayılmasının etkisini azaltalım? Kaçınılmaz olarak böyle olacak. Ve hakikat işini bensiz görecek.’(408)


19 Eylül 1891: ‘Gözyaşlarım onu şaşırttı. Kitaplarında çok güçlü olarak belirttiği, insan ruhunu anlama yeteneğinin küçük bir izi kendisinde kalmışsa eğer, benim kederimi ve o anda duyduğum umutsuzluğun derecesini anlayacaktır.


“Sana acıyorum, ne denli acı çektiğini görüyor ve sana nasıl yardımcı olabileceğimi bilmiyorum,” dedi. –“Ben, bir neden olmadan bir aileyi ikiye bölmenin ahlaka aykırı olduğunu biliyor ve bunu o şekilde değerlendiriyorum (…) Ayın 16’sında, L. ile, Tümyapıtların XII. Ve XIII. Ciltleriyle ilgili haklarından vazgeçtiğine dair, gazetelere gönderdiği mektup konusunu görüştük. Bunların tümü aynı duygudan kaynaklanıyor: öğünme, durmadan nükseden ünlü olma isteği ve olabildiğince kendinden söz ettirme gereksinmesi. Hiçkimse bana bunun aksini kanıtlayamaz (…) “Sakın kendimden söz ettirmek için böyle davrandığımı sanmamanı rica ederim; sadece gönül rahatlığıyla yaşayamayacağım için yapıyorum,”dedi.


‘Gerçekten bunu, açlıktan kırılanları düşündüğü için içi kan ağlayarak yapsaydı, onun önünde diz çöker ve ona her şeyi verirdim.’(230)


22 aralık 1893: ‘Kahramanca bir şeyler yapmak istiyorum. Yaşamımın geri kalan kısmını Tanrı’nın hizmetine adamak istiyorum. Ama O beni istemiyor. Ya da benim istediğim yola gitmemi istemiyor. Ve yakınıp duruyorum. Bu lüks. Bu kitapların satışı. Bu ahlaki bir pislik. Bunlar bahane. Asıl melankolimi yenemiyorum. Yapmak istediğim asıl husus, ıstırap çekmek. İçimi yakan hakikatı haykırmak istiyorum.’(427)


19 Haziran 1897: ‘İçimden ağlamak geldi ve isteğime aykırı da olsa, malikaneyi yönetmeye zorlandığım ve başka bir deyimle ormanlarımızı korumak ve bunun için de acınacak durumdaki köylüleri cezalandırmak zorunda olduğum için (kime olduğunu kesin olarak bilmiyorum) kızıyordum. Bir malikane yönetmeyi hiçbir zaman ne istedim ne de öğrendim, bu iş, yaşantımız için sürekli halkla savaşmayı gerektiriyordu. Ben ise savaşa, hiç de elverişli ve yetenekli değildim.’(281)


27 Nisan 1898, Grinyovka: ‘Para alemi, yani paranın herhangi bir şekilde kullanımı bir günah.’(519)


23 Temmuz 1909: ‘Arazilerimi dağıtmaya karar verdim. Dün İvan Vasileviç’le görüştüm. Bu rezil, bu günahkar mallardan kurtulmak ne güç. Yardım et, yardım et, pardım et!’(676)


SAVAŞ,ASKERLİK


6 Ocak 1853, Grozni: ‘Savaş öylesine adaletsiz ve kötü bir olay ki; savaşanlar içlerindeki vicdanın sesini boğmaya çalışıyorlar. Ben doğru mu yapıyorum. Ah Tanrım! Bana doğru yolu göster ve eğer hata yapıyorsam affet!’(94)


30 Nisan 1889, Moskova: ‘Geri dönerken bir başçavuşun “yasak” dediğini duydum. Ne kadar korkunç bir söz! Çünkü burada Tanrı’nın kelamını değil, anlamsız derecede zalim ve saçma askeri kuralları ifade ediyor.’(334)


13 Eylül 1890, Yasnaya Polyana: ‘Birisinin emriyle birbirlerini öldürebilecek düzeyde olan insanlar merhamete değmez; aklı başında insanlar merhamet edemez. Bu bir teselli.’(386)


28 Ocak 1904, Yasnaya Polyana: ‘Savaşa ilişkin olarak ne yapmalıyız? Din hariç mevcut olan hiçbir şeyin kötülüğe çare olamayacağının en iyi ve en açık göstergesi bu olaydır.’(581)


4 Haziran 1904, Yasnaya Polyana: ‘(2) Savaş despotizmin ürünüdür. Eğer despotizm olmasa, savaş olmazdı. Kavgalar olabilirdi, ama savaş olmazdı. Savaşı despotizm üretir ve savaş despotizmi destekler.


‘Savaşa karşı mücadele etmek isteyenler, yalnızca despotizme karşı mücadele etmeliler.’(585)


8 Ağustos 1904: ‘Bir sopayla karınca yuvası altüst edilirse karıncalar ölür, yumurtalarını ve tozları başka yerlere götürürler ama, ne sopayı, ne eli ve ne de yuvalarının yıkılmasına neden olan insanı görmezler. Bunun gibi biz de, savaş denilen suçu işleyen gücü görmüyoruz.’(574)


14 Temmuz 1909: ‘Eğer askerleri alır ve onlara öldürmeyi öğretirsek, barış lehine söyleyebileceğimiz her şeyi çürütürüz.’(674)


ÜN


11 Aralık 1852: ‘Para ya da aptalca bir yazınsal ünün (şan) ne yararı var? İnanç ve coşkuyla iyi ve yararlı bir şeyler yazmak daha iyi değil mi?’(92)


7 Temmuz 1854: ‘Dürüstüm; yani iyiliği severim ve iyiliği sevmek huyum haline geldi…Ama iyilikten daha fazla sevdiğim şeyler vardır; örneğin şan ve şöhret. O kadar hırslıyım ve bu duygum o kadar az tatmin edildi ki; eğer şan ve şöhretle erdem arasında bir tercih yapmam gerekse, sanırım genellikle ilkini seçerdim. Evet alçakgönüllü değilim ve bu yüzden içimden gururlu olsam da, toplum içinde utangaç ve çekingenim.’(124)


17 Eylül 1855: ‘Ben tatlısu yazarı olamam ve boş şeyler, fikirsiz ve her şeyden önce amaçsız eserler yazamam (…) Edebiyat benim esas ve tek mesleğim; bütün diğer eğilimler ve uğraşılarımın önünde yer alıyor. Amacım edebi bir ün kazanmak. Ve eserlerimle yapabileceğim iyilik. Yarın Karalez’e gideceğim ve terhisimi isteyeceğim. Sabahleyin ise Gençlik’e devam edeceğim.’(149)


19 Ağustos 1887: ‘L.’nin ünü ve yeni fikirleri adına katlanılan bir tutsaklık bu.’(140)


26 Haziran 1899, Yasnaya Polyana: ‘Askeri sınıf hiçbir yararı olmayan bir kalıntıdan –bir kör bağırsaktan- ibaret.’(533)

picture

AHLAK


Mart-Mayıs 1851: ‘Kötülük kaynağı her insanın ruhundadır.’ (48)


29 Haziran 1852: ‘Vicdan bizim en iyi ve en emin rehberimizdir. Peki vicdanın sesini diğer seslerden ayırt edecek işaretler nerede? Kibirin sesi de aynı güçte çıkıyor.’ (83)


26 Ekim 1853: ‘İyiliğin nedenlerine bakmak kötülüğün nedenlerini aramaktan daha doğal ve asildir.’(106)


7 Temmuz 1854: ‘Dürüstüm; yani iyiliği severim ve iyiliği sevmek huyum haline geldi…Ama iyilikten daha fazla sevdiğim şeyler vardır; örneğin şan ve şöhret. O kadar hırslıyım ve bu duygum o kadar az tatmin edildi ki; eğer şan ve şöhretle erdem arasında bir tercih yapmam gerekse, sanırım genellikle ilkini seçerdim. Evet alçakgönüllü değilim ve bu yüzden içimden gururlu olsam da, toplum içinde utangaç ve çekingenim.’(124)


17 Eylül 1855: ‘Ben tatlısu yazarı olamam ve boş şeyler, fikirsiz ve her şeyden önce amaçsız eserler yazamam (…) Edebiyat benim esas ve tek mesleğim; bütün diğer eğilimler ve uğraşılarımın önünde yer alıyor. Amacım edebi bir ün kazanmak. Ve eserlerimle yapabileceğim iyilik. Yarın Karalez’e gideceğim ve terhisimi isteyeceğim. Sabahleyin ise Gençlik’e devam edeceğim.’(149)


4 Ocak 1857: ‘Turgenyev’e bir mektup yazdım. Sonra sofada oturdum ve nedensizce, ama mutluluk dolu şiirsel gözyaşları içinde ağladım. Ahlaki ilerlememim hızından sarhoş oldum.’(184)


3 Mart 1863: ‘Sözde özveri ve erdem, yalnızca kişinin ölesiye eğilim duymaya başladığı tatmin yollarıdır. İdeali uyumdur. Bunu yalnızca sanat hissettirir. Ve yalnızca gerçek şu sloganı benimser: dünyada suçlu insan yoktur. Mutlu olan haklıdır! Özveride bulunan kimise diğerlerinden daha kör ve daha zalimdir.’(249)


1881: ‘Asıl arzum her şeyi başkalarına dağıtmak ve kendi kendime yetmek. Yani ihtiyaçlarımı mümkün olduğu kadar sınırlamak ve aldığımdan çok vermek. Bütün gücümü bu amaca yönlendirmek ve bunu yaşamımın maksadı ve neşesi olarak görme (…) Yaşama, yeme içme ve giyinme gayet sade. Yapay olan her şeyi –piyano, mobilya, arabalar, arabalar- sat ya da birilerine ver. Yalnızca herkesle paylaşılabilecek bilim ve sanat üzerinde çalış. Validen sokaktaki dilenciye kadar herkese aynı şekilde davran. Tek amaç mutluluk –kendinin ve ailenin mutluluğu. Bu mutluluğun çok az şeyle yetinmek ve başkalarına iyilik etmekten oluştuğunu bil.’(277)


4 Haziran 1884: ‘Seryoja’ya, bütün insanların kendi sorumluluklarını taşımaları gerektiğini ve onun bütün argümanlarının, tıpkı diğer birçok insanın argümanları gibi, muğlak ve kaçamaklı olduğunu söyledim. “Başkaları taşıdığında ben de taşırım.” (…) Yani sorumluluğunu üstlenmemek için her şeyi söylüyordu. Sonra dedi ki, “bu sorumluluğu üstlenen kimseyi görmüyorum.” Bu arada benim de sorumluluğu üstlenmediğimi, yalnızca konuştuğumu söyledi. Bu beni çok incitti. O da tıpkı annesi gibi kötü niyetli ve duygusuz. Çok incindim. Hemen oradan ayrılıp uzaklara gitmek istedim. Ama bu bir zayıflık; çünkü başkalarına bir şey kanıtlamak için değil, Tanrı’nın rızasını kazanmak için çaba göstermeliyim. Kendin için en iyi bildiğini yap ve hiçbir şeyi kanıtlamaya çalışma. Ama böyle sözler beni derinden yaralıyor. Elbette eğer yaralıyorsa bu benim hatam. Mücadele ediyorum; içimdeki yangını söndürmeye çalışıyorum (…) Sonra gittim ve akşamın geç saatlerine kadar çizme diktim. Sigara içmedim. Etrafımdaki aynı parazit yaşam olanca hızıyla sürüyor.’(296)


26 Şubat 1889, Moskova: ‘Sosyal sistemde siyasal bir değişiklik yapılamaz. Tek değişiklik, kadınlar ve erkeklerde gerçekleştirilecek ahlak değişimidir.’(325)


15 Eylül 1889, Yasnaya Polyana: ‘Çalışmayı –sıkı çalışmayı- bir erdem olarak gören dünyamız ne büyük bir aldanış içinde! Halbuki sıkı çalışma bir erdem değil, kötülüktür. İsa sıkı çalışmadı. Bunun açıklanması gerekir.’(350)


11 Ekim 1889, Yasnaya Polyana: ‘Soru şuydu: Kişi büyük ve çok muhtemel bir hayır uğruna, küçük ama kesin bir kötülüğü yapabilir mi? Hayır!’(351)


13 Eylül 1890, Yasnaya Polyana: ‘Birisinin emriyle birbirlerini öldürebilecek düzeyde olan insanlar merhamete değmez; aklı başında insanlar merhamet edemez. Bu bir teselli.’(386)


21 Ağustos 1892, Yasnaya Polyana: ‘Müzik hakkında konuştuk. Yine müziğin yemek yemeden biraz daha üstün bir zevk olduğunu söyledim. Müziği gücendirmek istemiyorum; ama durumun berraklaşmasını istiyorum. Ve insanların muğlak ve şüpheli bir biçimde konuşmasını; yani müziğin bir şekilde ruhu yücelttiğini söylemesini hazmedemiyorum. Buradaki husus, müziğin bir ahlak meselesi olmadığıdır. Ve yemek yemeden daha ahlaksız bir şey de değil. Yansız, ama ahlaklı değil. Bu konuda direniyorum. Ve eğer müzik bir ahlak meselesi değilse, kişinin ona yaklaşımı oldukça farklı olacaktır.’(417)


1 Ekim 1892, Yasnaya Polyana: ‘Yaşamın maksadının insanlara ve hatta Tanrıya hizmet kadar neslimizin devamı, bize benzer insanların üretilmesi olduğunu düşünme ve söyleme ne kadar korkunç bir şey. Bize benzer insanların üretilmesi. Neden? İnsanlara hizmet etmek için. Peki insanlara hizmeT etmek için ne yapacaklar? Tanrı yapmak istediğini zaten bize ihtiyaç duymaksızın yapabilir. Tanrı’nın hiçbir şeye ihtiyacı olamaz. Eğer bizi kendisine hizmet etmeye çağırıyorsa, bu yalnızca bizim iyiliğimiz içindir. Yaşamın iyilik ve mutluluktan başka bir maksadı olamaz (…) Güzellik, mutluluk –iyilikten bağımsız, sadece mutluluk yalnızca iğrençtir. Bunu keşfettim ve terk ettim. Güzelliksiz iyilik de acı vericidir.’(418)


28 Mayıs 1896, Yasnaya polyana: ‘(1) Ne kadar çok insanın kötülükte çözülemez bir sorun gördüğünü görmek şaşırtıcı. Ben hiçbir zaman kötülükte bir sorun görmüyorum. Kötülük olarak adlandırdığımız olayın, henüz etkilerini bizim görmediğimiz iyilik olduğu konusunda kanaatim gayet berrak.’(486)


1 Ocak 1900, Moskova: ‘Erişkinliğimi, özellikle ilk ve sonraki gençlik dönemimi anımsadım. Bana hiçbir ahlak kuralı aşılanmamıştı-hiç. Etrafımdaki yetişkinler kendilerine güven içinde sigara içiyorlar, içki içiyorlar ve (özellikle sonraki gençlik döneminde) ahlaksızca bir yaşam sürüyor, insanları dövüyor, onlardan güç işler istiyorlardı. İstemeden birçok kötü şey yaptım –ben yalnızca büyükleri taklit ediyordum.’(538)


15 Aralık 1900, Moskova: ‘Benim için çok önemli ve değerli bir düşünce: İnsanlar genellikle ahlakın, tıpkı bir çiçek gibi, kültürden beslendiğini düşünür. Halbuki durum tam tersinedir. Kültür ancak din olmadığından ve dolayısıyla ahlak olmadığında gelişir. (Yunan, Roma, Moskova.) Tıpkı gür bir ağaç gibi. Cahil bahçıvan bol bol dalı olmasından dolayı ondan çok fazla meyva bekler. Halbuki meyvesi olmadığı ve olmayacağı için birçok mükemmel dalı vardır. Ya da kısır bir inek gibi.’(550)


19 Ocak 1901, Moskova: ‘En iyi insan; temelde kendi düşünceleri ve başka insanların duygularıyla yaşayandır. En kötü insan ise başkalarının düşünceleri ve kendi duygularıyla yaşayandır. İnsanlar arasındaki bütün farklılık; yaptıkları işlerin bu dört esası ve motifinin çeşitli kombinasyonlarından kaynaklanmaktadır.’(553)


8 Şubat 1901, Moskova: ‘Eğer insanlara ölümsüz bir manevi özü öğretiyorsam; kişinin başkalarına karşı, onların kendisine karşı davranmasını isteyeceği tarzda davranması gerektiğini öğretiyorsam, baskı mı yapıyorum?’(554)


10 Ekim 1901, Gaspra: ‘İnsanların yargılarında yaptıkları en yaygın ve ciddi hatalardan birisi; hoşlandıkları şeylerin iyi olduğunu düşünmeleridir.’(559)


24 temmuz 1904, Yasnaya Polyana: ‘İnsanların bilmediğini söylemek ve doğru yoldan saptıklarını bildirmek gerçekten de benim görevim. Bunu mümkün olduğu kadar kısa ve basit bir şekilde yapacağım.’(588)


17 Nisan 1906, Yasnaya Polyana: ‘Makul, ahlaklı bir yaşam ancak herkes tarımla meşgul olduğunda mümkündür. Tanrı neyin en gerekli, neyin de az gerekli olduğunu gösterir. Makul bir yaşamın rehberidir. İnsanın toprakla teması olmak zorundadır.’(613)


29 Aralık 1906, Yasnaya Polyana: ‘İnsanlara onların iyiliği (sevmeye yönelik bir içsel çabayı tatmin etmek) için mi yoksa onlardan minnettarlık ve övgü görmek için hizmet ettiğini ayırt etmek güçtür.’(625)


17 Mart 1907, Yasnaya Polyana: Başkalarının sana yapmalarını istediklerini onlara yap.’(628)


20 Temmuz 1907, Yasnaya Polyana: ‘(15) Bir kimseye rastladığında, bir şakayla konuşmaya başlamak ne kadar kötü bir alışkanlıktır. Tanrı o kişinin içindedir ve Tanrı’yla şaka yapmamalısın. Bir kişiye rastladığında, onunla daima bütün ciddiyetinle konuş.’(630)


15 Kasım 1908, Yasnaya Polyana: ‘Bir adam adam gibi davranmalıdır. Ve adam için ilk ve en doğal olan tevazudur, mütevazi olmayı dilemektir.’(647)


Tolstoy’u yaşamı boyu kıvrandıracak kuşku virüsü için örnek. O kendinden emin göründüğü anlarda bile dilemma (ikilem) içinde oldu. Yaşamının son saniyeleri bile.

picture

YALAN


19,20,21,22 Kasım 1853: ‘Benim başlıca ve en rahatsız edici kötü yanlarımdan birisi yalan söylemek. Motifi genellikle övünmek- kendini göstermek arzusu.’(111)


17 Aralık 1853: ‘Yalnızca doğrudan yalan söylememek yeterli değil; aynı zamanda kişi dolaylı olarak da yani sessiz kalarak da yalan söylememelidir.’(114)


26 Şubat 1889, Moskova: ‘Sözleşmeler ve mülkiyet bir yalan. Ama bunlardan nasıl kaçabiliriz ki?’(324)


DÜNYA GÖRÜŞÜ


28 Şubat 1852: ‘Güvenilebilecek tek şey gerçekten yaşanmış olanlardır.’ (65)


25 Ocak 1863: ‘Yaşamdaki ve bütün insan ilişkilerindeki her şeyin temeli çalışmaktır.’(248)


23 Mart 1884: ‘Ata binmek sıkıcı. Aptalca ve gereksiz. Akşam yemeğinden sonra karımla konuşmaya çalıştım. İmkansız. Bu beni üzen tek şey. Tek diken ve canımı yakan bir diken. Ayakkabıcıya gittim. İnsanın ruhu sıkılınca yapması gereken tek şey, bir işçinin evine gitmek; gider gitmez insanın ruhu açılıyor. Saat 10’a kadar ayakkabı diktim. Tekrar karımla konuşmaya çalıştım, ancak yine kinliydi –aşktan yoksun…’(283)


27 Mayıs 1884: ‘Pavlus’un, Augustine’in, Luther’in ve Radstock’un tövbe öğretilerinin –kişinin kendi acziyetinin farkına varması ve mücadeleden vazgeçmesi –ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Mücadele –yani kişinin kendi gücüne güvenmesi- bu gücü azaltıyor.’(294)


25 Ekim 1886: ‘Bana ihtiyacı kalmadığını belli etti ve işte gene yararsız bir eşya gibi atıldım (…) Ara sıra kendi kendime, hiçbir suç işlemediğim halde, neden L., sürekli olarak suçlu durumuna sokuyor diye sorarım? Öyle sanıyorum ki, benim rahat yaşamamı değil, yoksulluk, hastalık ve mutsuzluklar görüntüsü karşısında acı çekmemi, bu kötü şeyler yoksa da onları aramamı istiyor. Çocuklardan da aynı şeyi istiyor. Buna ne gerek var? Sağlıklı bir insanın hastaneye gidip, hastaların acı çekmelerini seyretmesi, iniltilerini dinlemesi gerekli ve yararlı mı? İnsan, yaşantısı içinde bir hasta ile karşılaşırsa, ona acıması ve yardımda bulunması gerekir ama durup dururken neden arasın?’(126)


30 Ekim 1886: ‘Bu olaydan sonra da, L.nin zorla kabul ettirmek istediği: “Herkes herkesi sevmeli,” formülünün uygulanıp uygulanmayacağını, kendi kendime sordum, örneğin, köyde eşyasını çalmadığı kimse kalmayan, iğrenç bir hastalığı olan ve üstelik korkunç derecede antipatik olan şu hırsız Ganya’yı sevmeli mi?’ (128)


6 Mart 1887: ‘Tüm dünya adına, tüm dünyaya adanmış bir sevgi adına, dünyadan el etek çekmekte, benim görüşüme göre, aklın kabul etmeyeceği ve adaletsiz bir şeyler var. Bana göre, Tanrı tarafından verilen ve hiç kimsenin geri çevirmeye hakkı olmayan ve eleştiri kabul etmeyen görevler vardır. Bu görevler, tinsel yaşamı engellemediği gibi, ona katkıda da bulunur.’(131)


7 Aralık 1888: ‘Tek yararlı ve gerekli olan şey; bir kimseye iyi yaşamasını öğretmek. Peki bunu nasıl yapacağız? Tek yolu, kişinin kendisinin iyi yaşaması…’(315)


5 Ocak 1889, Moskova: ‘Zverev’in çılgınlığı korkutucu. Homo homini lupus (insan insanın kurdudur); Tanrı yok, ahlak ilkeleri yok, yalnızca değişim var. Korkunç ikiyüzlüler, kitap kurtları ve bu yönleriyle zararlılar.’(319)


20 Mayıs 1889, Yasnaya Polyana: ‘Evet sanatın saygı görebilmesi için mutlaka iyiyi öne çıkarması gerekir. Neyin iyi olduğunu bilmek için de kişinin mutlaka bir dünya görüşüne, bir inanca sahip olması gerekir. İyilik gerçek sanatın işaretidir.’(336)


1 Temmuz 1889, Yasnaya Polyana: ‘Eğer Tanrı’ya hizmet edeceksek, o zaman lüksü ve medeniyeti terk etmeli, onu yarın bütün insanlar için eşit olarak yeniden inşa etmeye hazır olmalıyız.’(341)


14 Temmuz 1891, Yasnaya Polyana: ‘Sonya anlamıyor ve çocuklar da anlamıyor. Kitaplardan elde edilen ve onlar tarafından harcanan her ruble bir utanç ve bana ıstırap veriyor. Utencı bir yana bırakın; peki ama neden hakikatin yayılmasının etkisini azaltalım? Kaçınılmaz olarak böyle olacak. Ve hakikat işini bensiz görecek.’(408)


1 Ekim 1892, Yasnaya Polyana: ‘Yaşamın maksadının insanlara ve hatta Tanrıya hizmet kadar neslimizin devamı, bize benzer insanların üretilmesi olduğunu düşünme ve söyleme ne kadar korkunç bir şey. Bize benzer insanların üretilmesi. Neden? İnsanlara hizmet etmek için. Peki insanlara hizmek etmek için ne yapacaklar? Tanrı yapmak istediğini zaten bize ihtiyaç duymaksızın yapabilir. Tanrı’nın hiçbir şeye ihtiyacı olamaz. Eğer bizi kendisine hizmet etmeye çağırıyorsa, bu yalnızca bizim iyiliğimiz içindir. Yaşamın iyilik ve mutluluktan başka bir maksadı olamaz (…) Güzellik, mutluluk –iyilikten bağımsız, sadece mutluluk yalnızca iğrençtir. Bunu keşfettim ve terk ettim. Güzelliksiz iyilik de acı vericidir.’(418)


5 Mayıs 1893, Yasnaya Polyana: ‘Ama birçok açıdan, özellikle de dünyanın kötülüklerinde rol almama kararım açısından, çok daha azimli bir hale geldim (…) Genel ifadeyle ülkemizde Hİristiyanlık’la dinsizlik arasında bir mücadele başladığını, patlak verdiğini görüyorum. Bunu bilmek ve buna hazır olmak gerek.’(420)


4 Temmuz 1895, Yasnaya Polyana: ‘Sevgi ancak nesnesi çekici olmadığında gerçektir.’(470)


28 Mayıs 1896, Yasnaya Polyana: ‘(1) Ne kadar çok insanın kötülükte çözülemez bir sorun gördüğünü görmek şaşırtıcı. Ben hiçbir zaman kötülükte bir sorun görmüyorum. Kötülük olarak adlandırdığımız olayın, henüz etkilerini bizim görmediğimiz iyilik olduğu konusunda kanaatim gayet berrak.’(486)


26 Ekim 1896, Yasnaya Polyana: ‘Hakikat iyidir … Güzellik de iyidir; ama iyinin güzel olduğu (genellikle güzel değildir) ya da doğru olduğu (daima doğrudur) söylenmemelidir.


‘Yalnızca bir iyi –iyi ve kötü- vardır; ama hakikat ve güzellik belli nesnelerin iyi sıfatlarıdır.’(491)


29 Temmuz 1897: ‘Bu zihinsel yıkıcılıktan, bu yadsımadan, gerçeği değil de –ki bu iyi bir şey olurdu- insanlığın henüz duymadığı, yazılmamış, şaşırtıcı ve olağanüstü şeylerin aranmasından bıktım. Usanç verici bir şey bu... Acı çeken insanların, kendileri için gerçeği aramaları, saygın ve güzel bir şey, ama bu, başkalarını şaşırtmak için yapıldığında son derece gereksiz. Herkes gerçeği kendisi için aramalı…’(305)


14 Ekim 1897, Yasnaya Polyana: ‘Bizler yeryüzünün yaşamını bilmiyoruz ve onun için de onu ölü kabul ediyoruz.’(507)


11 Aralık 1897, Moskova: ‘Hiristiyan olmayan bütün insanlar gibi zihinsel olarak hasta…’(512)


20 Şubat 1898: ‘L.N. iki mujiği kabul etti onlarla konuşuyor, onlarla ne konuşabilir ki…’(383)


21 Mart 1898, Moskova: ‘Yalnızca bir araç vardır: İnsanların düşüncelerinde dini bir değişim.’(518)


28 Eylül 1899, Yasnaya Polyana: ‘Bir çiçek kopardım ve fırlatıp attım. Onlardan o kadar çok var ki buna üzülmedim. Canlıların taklit edilemez güzelliğinin değerini bilmiyoruz ve acımaksızın yok ediyoruz. Yalnızca bitkileri değil, hayvanları ve insanları da… Zira onlardan çok var. Kültür, medeniyet, bu güzel şeylerin ve onların yerine gelenlerin yok edilmesinden başka bir şey değil. Peki ne ile? Meyhane ile, tiyatro ile…’(534)


7 Eylül 1900, Yasnaya Polyana: ‘İleri bakmak ve zihninizde geleceği düşünerek çalışmak kötülüğün kaynağıdır. Ama aynı zamanda yaşam için böyle bir bakış gereklidir.’(544)


22 Eylül 1900, Yasnaya Polyana: ‘Bana öyle geliyor ki, bir kritik cinsel yaş olması ve o yaşta çok şeye karar verilmesi gibi, bir de kritik manevi yaş var –yaklaşık elli yaş. Bu yaşta kişi yaşam hakkında ciddi olarak düşünmeye başlar ve yaşamın anlamı sorununu çözmeye çalışır. Genellikle bu anda verilen karardan dönülemez. Verilen bu kararın yanlış olması kötü bir şeydir.’(545)


19 Ocak 1901, Moskova: ‘En iyi insan; temelde kendi düşünceleri ve başka insanların duygularıyla yaşayandır. En kötü insan ise başkalarının düşünceleri ve kendi duygularıyla yaşayandır. İnsanlar arasındaki bütün farklılık; yaptıkları işlerin bu dört esası ve motifinin çeşitli kombinasyonlarından kaynaklanmaktadır.’(553)


8 Şubat 1901, Moskova: ‘Eğer insanlara ölümsüz bir manevi özü öğretiyorsam; kişinin başkalarına karşı, onların kendisine karşı davranmasını isteyeceği tarzda davranması gerektiğini öğretiyorsam, baskı mı yapıyorum?’(554)


10 Ekim 1901, Gaspra: ‘İnsanların yargılarında yaptıkları en yaygın ve ciddi hatalardan birisi; hoşlandıkları şeylerin iyi olduğunu düşünmeleridir.’(559)


10 Nisan 1902, Gaspra: ‘Geçmişte dinsizler toplumun düşmanları idi; şimdi ise liderleri oldular.’(563)


29 Nisan 1903: ‘Kendimize, emeğe ihtiyacı azaltan bu icadın mutluluğumuzu arttırıp arttırmadığını, güzelliği yok edip etmediğini sormuyoruz.’(573)


13 Haziran 1904, Yasnaya Polyana: ‘Yoksulluktan hoşlanmıyorum; özellikle de diğer insanların yoksulluğundan hoşlanmam imkansız. Ama zenginliği getiren şeyden daha fazla nefret ediyorum: toprak sahipliği, bankalar ve faiz. Kötülük beni öylesine tuzağına düşürdü ki, bütün yoksulluk sıkıntılarını gözlerimin önünde görebiliyorum; ama insanları kendisinden kurtaracağım adaletsizlikleri göremiyorum. Bütün bu adaletsizlikler gizli ve hepsi de çoğunluk tarafından onaylanıyor. Eğer soru doğrudan sorulsa, beni ne kadar incitirse incitsin, yoksulluğun lehinde olduğumu söylerdim.’(585)


18 Temmuz 1904, Yasnaya Polyana: ‘Aylaklık korkunç bir felakettir. İnsanlar çalışmak üzere yaratıldılar; ama kendileri için köleler yarattılar ve kendilerini ağır işlerden kurtardılar. Şimdi ise ıstırap çekiyorlar; hem de yalnızca aylakça konuşmalar ve sıkıntıdan değil, aynı zamanda kasların ve kalbin dumura uğramasından, sıkı çalışma alışkanlığını kaybetmekten, sakarlıktan, korkaklıktan, cesaretsizlikten ve hastalıktan da ıstırap çekiyorlar.’(588)


24 Temmuz 1904, Yasnaya Polyana: ‘İnsanların bilmediğini söylemek ve doğru yoldan saptıklarını bildirmek gerçekten de benim görevim. Bunu mümkün olduğu kadar kısa ve basit bir şekilde yapacağım.’(588)


29 Ocak 1905, Yasnaya Polyana: ‘Ve neşenin kutsal niteliğini açıkça hissettim. Neşe ve mutluluk –bunlar Tanrı’nın iradesinin yerine getirilmesi araçlarından birisidir.’(596)


6 Haziran 1905, Yasnaya Polyana: ‘Rousseau’ya çok şey borçluyum ve onu seviyorum; ama aramızda büyük bir fark var. Bu fark; ben yarı Hiristiyan medeniyeti reddederken, o her türlü medeniyeti reddediyor. İnsanların medeniyet olarak adlandırdığı şey insanlığın gelişimidir. Gelişim gereklidir ve hiç kimse gelişimin iyi ya da kötü olduğundan söz edemez. Vardır ve yaşam ondan oluşur. Bir ağacın gelişimiyle aynıdır. Ama dallar veya dalların geliştirdiği yaşam gücü, eğer büyümenin gücünü emerlerse kötü ve zararlıdırlar. Yarı medeniyetimizle ilgili durum budur.’(600)


18 Şubat 1906, Yasnaya Polyana: ‘Aksine ileri yaşta yaşamı hem kendisi hem de başkaları için yaşamak çok değerli ve gereklidir. Yaşamın değeri ölümle ters orantılıdır. Eğer yaşlıların kendileri ve yakınları bunu anlayabilirlerse çok iyi olur.’(610)


17 Nisan 1906, Yasnaya Polyana: ‘Makul, ahlaklı bir yaşam ancak herkes tarımla meşgul olduğunda mümkündür. Tanrı neyin en gerekli, neyin de az gerekli olduğunu gösterir. Makul bir yaşamın rehberidir. İnsanın toprakla teması olmak zorundadır.’(613)


24 Ağustos 1906, Yasnaya Polyana: ‘Anarşistler arasında sayılıyorum; ama ben bir anarşist değilim, Hiristiyanım. Benim anarşizmim yalnızca Hiristiyanlığın insan ilişkilerine uygulanmasından ibaret. Aynısı anti militarizm, komünizm ve vejeteryanlık için de geçerli.’(617)


24 Eylül 1906: ‘Yazmaktan çok daha değerli ve önemli olan konu yaşamaktır –insanlarla doğrudan ilişki kurmaktır. Bu durumda insanlar üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olabilirsiniz, başarı ya da başarısızlığı görebilirsiniz; hatalarınızı görebilir ve düzeltebilirsiniz. Ama yazarken hiçbir şeyi bilmiyorsunuz. İnsanlar üzerinde bir etkiniz olabilir ya da olmayabilir. Belki de sizi anlamadılar, belki yanlış bir şey söylediniz. Bunların hiçbirini bilemezsiniz.’(618)


9 Kasım 1906, Yasnaya Polyana: ‘Ancak kendisini hür hisseden kimse başkalarına tabi olabilir. İstediğini yapabilen kimse kendisini hür hisseder; halbuki her istediğini yapan kimse her şeyin kölesidir. Hür olan tek kişi, kendisini Tanrı’nın kulu olarak gören ve ancak Tanrı’nın istediğini yapan kimsedir ve bu yaptığını hiç kimse ve hiçbir şey önleyemez (Hayırlı işler) (…) Aslında fikirleri değiştirmemek utanç vericidir. Çünkü yaşamın anlamı kişinin kendisi ve dünyayı gittikçe daha iyi anlamasında yatar. Bu yüzden kanaatleri değiştirmemek utanç vericidir.’(620)


29 Aralık 1906, Yasnaya Polyana: ‘İnsanlara onların iyiliği (sevmeye yönelik bir içsel çabayı tatmin etmek) için mi yoksa onlardan minnettarlık ve övgü görmek için hizmet ettiğini ayırt etmek güçtür.’(625)


8 Ağustos 1907, Yasnaya Polyana: ‘Zeka ancak tevazudan doğar. Aptallık ise aldatmadan. Mütevazi bir kimse zekası ne kadar mükemmel olursa olsun, hiçbir zaman ondan hoşnut olmaz –daima arayış içindedir. Kendine güvenen kimse ise, her şeyi bildiğini sanır ve daha derinlere inmeye çabalamaz.’(631)


7 Eylül 1907, Yasnaya Polyana: ‘(4) İnsanlara şunu söylemek istiyorum.


‘Sevgili kardeşlerim! Niye kendinize ve diğer insanlara işkence ediyorsunuz? Niye insanların yaşamlarını değiştirmeye ve iyileştirmeye, insanların kendilerini değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışıyorsunuz? Bunu ne siz, ne de başkası yapabilir. Ama insanların yaşamlarını değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışmak, hem size hem de diğer insanlara zulümdür; sizin ve onların yaşamlarına zarar verir. Dünyadaki hiçbir insan diğer insanlarda reform yapmak için görevlendirilmedi ve bu yüzden hiç kimse bunu yapamaz. Herkesten yalnızca kendisinde reform yapması ve kendisini iyileştirmesi beklenmektedir. Herkes bunu yapabilir ve yapmalıdır.’(632)


4 Şubat 1909, Yasnaya Polyana: ‘ Başka insanlarla seni ilgilendiren konularda konuşmayıp, onların ilgi duyduğu alanları tespit etmek ve eğer varsa o konuda konuşmak gerektiğini anladım.’(659)


10 Mart 1909, Yasnaya Polyana: ‘Çok büyüdüğümüz için sırtımızdaki kazak bütün dikiş yerlerinden patladı; ama onu çıkarıp atmaya, bize uyan birisiyle değiştirmeye cesaret edemiyoruz. Onun yerine, altın çağların aşkından neredeyse çıplak bir dille söz ediyoruz.’(662)


23 Ekim 1909: ‘Entelektüel dünyamızdaki insanların dargörüşlülüğünün ana nedenlerinden birisi, çağdaşlığı yakalama çabaları; son zamanlarda neler yazıldığını öğrenme ya da en azından bu konuda bir fikir sahibi olma çabalarıdır. “Hiçbir şeyi kaçırmamalıyız.” Halbuki her alanda kitap dağları yazılıyor. Ve iletişim kolaylığı nedeniyle bütün bunlara ulaşmak mümkün. Kişi hangi konuda konuşursa konuşsun, insanlar şöyle der: “Peki, Chelpanov, Kun, Breding’i okudun mu? Eğer okumamışsan bu konuda konuşamazsın.” Ve acele etmeli, onları okumalısın. Halbuki kitaplar dağ gibi. Ve bu acele, kişinin kafasını çağdaş, önemsiz ve karmaşık şeylerle doldurması yüzünden; ciddi, gerekli, gerçek bilgiyi alma imkanını ortadan kaldırmaktadır. Bunun ne kadar aşikar bir hata olduğunu düşünebilirsiniz. Bizler binlerce yıl boyunca milyarlarca insan arasından sıyrılan en büyük düşünürlerin sonucuyuz. Ve bu en büyüklerin düşüncelerinin sonuçları zamanın eleğinde elenmektedir. Bütün sıradanlık elenip gider ve yalnızca orijinal, derin, gerekli olan kalır. Geriye kalanlar Vedalar, Zerdüşt, Buda, Lao-Tzu, Konfüçyüs, Mani, İsa, Muhammed, Sokrat, Marcus Aurelius, Epictetos ve modernler: Rousseau, Pascal, Kant, Schopenhauer ve birçok diğerleri. Ve çağdaşlara yetişmeye çalışanlar bunlardan hiçbirini tanımıyor; ama yetişmeye çalışıp duruyor ve kafalarını çer çöple dolduruyorlar. Bunların hepsi eleğin altına geçecek ve hiçbirisi kalmayacak.’(691)


26 Haziran 1910: ‘Arazi konusunda, ben Henry George’un ilkesini anlamıyorum, hepsi bu kadar; çocuklarımız varken topraklarımızı bağışlamak bence haksızlık. Din sorununa gelince, aramızda bir düşünce ayrılığı olamaz, çünkü ikimiz de Tanrıya inanıyoruz, iyiliğe ve Tanrı iradesine boyun eğmek gerektiğine de inanıyoruz. Savaştan ve ölüm cezası uygulanmasından, ikimiz de nefret ediyoruz. Yaşadığımız kırsal yaşantıyı seviyoruz. Ne o, ne de ben lükse düşkün değiliz… Tek anlaşmazlık noktamız, benim Çerkov’u sevmeyip L.N.(yi sevmem, onun ise beni sevmeyip Çerkov’u gözbebeği gibi sevmesi.’(595)


14 Temmuz 1910: ‘Bu sabah bana verdiği mektubu (…) İyi ki bu mektubun birkaç kopyası var. Tanya’da da bir suret var:


"Ben beni sevdim ve soğukluk yaratarak bir sürü nedenlerin söndüremediği bu aşkla seni eskisi gibi seviyorum. Gerçek bir aşkın aldatıcı gösterilerini yok edebilen evlilik ilişkilerimizin kesilmesinden burada söz etmek istemiyorum. Bu soğukluğun nedenleri ilkin benim özdeksel yaşamdan ve onun uğraşı ve kaygılarından aşamalı olarak kopmamdan kaynaklanmaktadır. Ben özdeksel uğraşları sevmiyor, sen ise onlardan ayrılmak istemiyor ve ayrılamıyordun., tinsel ilke yoksunluğundan kaynaklanan bu durum beni bazı düşüncelere götürdü, bu da çok doğaldı ve bu konuda sana hiçbir sitemde bulunmuyorum. (…)


“Ne senin, ne benim sorumlu olmadığım kaçınılmaz ve esaslı üçüncü neden, yaşamın anlam ve amacını taban tabana zıt anlamamızdan oluşuyor. Yaşam anlayışımızda her şey tam anlamıyla karşıt: yaşam biçimimiz, insanlara karşı davranışımız, yaşantı olanaklarını değerlendirmemiz, benim bir günah, senin ise onsuz hiçbir şeyin olamayacağı koşul kabul ettiğin mal mülk… Yaşam biçimimizde, senden ayrılmamak için, benim için çok zor olan kurallara uydum: oysa sen bu durumu, düşüncelerine bir ödün verme olarak gördün ve sonuç olarak aramızdaki anlaşmazlık arttı.”(619)


27 Temmuz 1910: ‘Kötülüğe karşı direnmemek boş bir laftı ve böyle olması da beklenmeliydi.’(638)


28 Ağustos 1910: ‘L.N. insan bir hayvandır ama düşünen bir hayvan olduğu için usun içgüdüden daha güçlü olması gerekir yanıtını verdi ve şunları ekledi: Tinsel olarak esinlenmesi ve insan neslinin sürekliliğini düşünmemesi, bunu görev bilmemesi gerekir. İnsanın hayvandan farkı da budur. Eğer L.N. bir keşiş, kendini dine adamış bir kişi olsaydı ve de bekar olsaydı, bu dedikleri çok yerinde olurdu. Ama gerçek şu ki, kocamın istek ve iradesiyle ben onaltı kez gebe kaldım ve on üç çocuk doğurdum.’(674)


21 Ekim 1910: ‘L.N.’nin yeni baskıya eklenecek yazılarını okuyorum; benim kanıma göre sıkıcı ve monoton. Savaşa, şiddet eylemlerine ve ölüm cezalarına karşı oluşuna katılıyorum ama devleti benimsememesini anlamıyorum. İnsanların Şeflere, yetkililere ve yöneticilere öyle çok ihtiyacı var ki, onlar olmadan hiçbir sosyal yapı olamaz. Yeter ki baştaki akıllı, adil ve uyruğundakilerin yararına özverili olabilsin.’(712)

picture

YAŞAM/ÖLÜM


17-18 Şubat 1858: ‘Ölümün yaklaştığı düşüncesi bana ıstırap veriyor. Aynada son günlerini yaşayan kendimi seyrediyorum. İsteksizce çalışıyorum.’(210)


15 Eylül 1858: ‘Hızla yaşlandım ve bu yaz yaşamdan bıktım. Zaman zaman kendime dehşet içinde şu soruyu soruyorum: neyi seviyorum? Hiçbir şeyi. Kesinlikle hiçbir şeyi. Bu hastalıklı bir durum. Yaşamda mutluluk ihtimali yok.’(215)


11 Kasım 1873: ‘Onu (Petya) dün gömdük, şimdi her yer bomboş. Ölü Petya ile diri Petya’yı birleştiremiyorum; ikisi de bana yakın ama öylesine farklı ki… Işıl ışıl, seven bir canlı ve hüzün verici soğum bir ceset. Bana çok düşkündü, beni bırakıp gittiğine üzgün mü acaba?’(97)


14 Mart 1887: ‘Çocuklarla kayak yerine gittim ama kaymadım. Gençlik zevklerimin tümü yavaş yavaş kayboluyor.’(133)


7 Aralık 1888: ‘Tek yararlı ve gerekli olan şey; bir kimseye iyi yaşamasını öğretmek. Peki bunu nasıl yapacağız? Tek yolu, kişinin kendisinin iyi yaşaması…’(315)


29 Haziran 1889, Yasnaya Polyana: ‘Ölmeye hazırım. Geceleyin rüyamda insan kadar büyük bir fare gördüm ve çok korktum. Asıl korktuğum ölüm gibi görünüyor. Ama hayır, korktuğum şey saf ve basit terördü.’(340)


8 Ocak 1891: ‘Genel olarak şu anda her şey eksiksiz bir düzen içinide. Bu, benim ölümümün önsezisi olmasın sakın?’(162)


23 Mart 1894, Moskova: ‘İnsanları kaybetmek mi? Öldüklerinde, “Karımı, kocamı ya da babamı kaybettim” deriz. Ama aslında genellikle kaybettiklerimiz henüz ölmemiş insanlardır: Onlardan koparız ve bu onların ölmesinden kötüdür. Ve tam tersi; ancak insanlar ölürken onları bulur ve onlara yakınlaşırız.’(433)


23 Şubat 1895: ‘Sevgili yavrum, küçük Vaneçka’m, bu akşam saat onbirde öldü. Ey Tanrım ve ben hala yaşıyorum…’(266)


26 Şubat, Moskova: ‘Vaneçka’yı defnettik. Korkunç-hayır, korkunç değil büyük- bir manevi olay. Sana şükürler olsun, Babam! Sana şükürler olsun!’ (455)


12 Mart 1895, Moskova: ‘Vaneçka’nın ölümü, benim için tıpkı Nikolenka’nın ölümü gibi –hayır, hayır ondan çok daha ileri derecede- Tanrının bir tezahürü, O’na daha fazla yakınlaşma idi. Ve yalnızca üzücü, acı veren bir olay değil; aynı zamanda kesin olanak söyleyebilirim ki, sevinçli bir olaydı- hayır, sevinçli değil, bu kötü bir sözcük, ama rahmet dolu bir olaydı. Tanrı’dan gelen, yaşamın yalanlarından kurtaran ve beni Tanrı’ya yaklaştıran bir olaydı.’(455)


29/30 Temmuz 1898: ‘Beni görmeye geldiler ama ölümden başka bir şeyi istemiyor ve sevmiyordum.’(413)


28 Eylül 1899, Yasnaya Polyana: ‘Bir çiçek kopardım ve fırlatıp attım. Onlardan o kadar çok var ki buna üzülmedim. Canlıların taklit edilemez güzelliğinin değerini bilmiyoruz ve acımaksızın yok ediyoruz. Yalnızca bitkileri değil, hayvanları ve insanları da… Zira onlardan çok var. Kültür, medeniyet, bu güzel şeylerin ve onların yerine gelenlerin yok edilmesinden başka bir şey değil. Peki ne ile? Meyhane ile, tiyatro ile…’(534)


22 Eylül 1900, Yasnaya Polyana: ‘Bana öyle geliyor ki, bir kritik cinsel yaş olması ve o yaşta çok şeye karar verilmesi gibi, bir de kritik manevi yaş var –yaklaşık elli yaş. Bu yaşta kişi yaşam hakkında ciddi olarak düşünmeye başlar ve yaşamın anlamı sorununu çözmeye çalışır. Genellikle bu anda verilen karardan dönülemez. Verilen bu kararın yanlış olması kötü bir şeydir.’(545)


26 Ocak 1902: ‘Benim Liovoçkam ölüyor… İnancım o ki, yaşamımı onsuz sürdüremem. Kırk yıldır onunla ve onun yayında yaşıyorum. Başkaları ve herkes için, o bir ünlü kişidir, benim için ise tüm yaşantımın simgesidir o, yaşamımız iç içe geçti, geçti ama aman Tanrım, ne kadar çok kusur, pişmanlık ve vicdan azabı yığılı kaldı aramızda!.. Ben onu pek çok sevdim ve o denli de sevecen davrandım ama gene de çok sayıda zaaflarımla ona pek çok acı çektirdim. Beni bağışla Tanrım… Değerli kocam, sevgili eşim beni bağışla…’(506)


19 Şubat 1904, Yasnaya Polyana: ‘Ölümü hoş karşılayamam. Korkum yok, ama yaşam doluyum ve bu yüzden hoş karşılayamam. Kant’ı okudum ve çok etkilendim.’(581)


27 Ağustos 1905, Yasnaya Polyana: ‘Yaşamak ölmektir. İyi yaşamak iyi ölmek anlamına gelir. İyi ölmeye çalış.’(603)


18 Ocak 1906, Yasnaya Polyana: ‘Ölümü ve ölmeyi görevimin sona ermesi olarak değil, görevin kendisi olarak görmeye alışıyorum.’(610)


18 Şubat 1906, Yasnaya Polyana: ‘Aksine ileri yaşta yaşamı hem kendisi hem de başkaları için yaşamak çok değerli ve gereklidir. Yaşamın değeri ölümle ters orantılıdır. Eğer yaşlıların kendileri ve yakınları bunu anlayabilirlerse çok iyi olur.’(610)


10 Mart 1906: ‘Böylesine sarılabileceğim hangi varlık var? Sevdiğim bütün insanları gözden geçirdim –hiç kimse bu işlevi üstlenemez. Kime sarılabilirim? Yeniden küçüklüğüme dönmek ve anımsadığım gibi anneme sarılmak istiyorum.’(611)


11 mart 1906: ‘Özel bir şeyler istediğimden değil; ama bir şeylerden şiddetle rahatsızım ve bunun ne olduğunu bilmiyorum. Sanıyorum rahatsızlık veren şey yaşam; ölmek istiyorum.’(611)


23 Kasım 1906, Yasnaya Polyana: ‘Evet, geçmiş yaşamıma bir çizgi çekip, yeni, çok kısa ama saf bir son bölüm yaşamak istiyorum.’(622)


19 Nisan 1908, Yasnaya Polyana: ‘Ölmek geldiğin yere dönmektir. Orada ne var? Oradan gelen harika yaratıklara, çocuklara bakılırsa, iyi bir şeyler olmalı.’(638)


2 temmuz 1908, Yasnaya Polyana: ‘Zaman zaman kendime soruyorum: Ne yapmalıyım –herkesten kaçmalı mıyım? Nereye? Tanrı’ya, ölmeye. Ölümü günahkar bir tarzda arzuluyorum.’(650)


26 Haziran 1910: ‘Belli bir yöntemle ve azar azar, bu durumu Çerkov yarattı. Zavallı ihtiyarı avucunun içine aldı, L.N.’nin artistik kıvılcımını söndürdü, bu sevimsiz ve saçma adamın etkisiyle yazdığı son yıllardaki makalelerinde sezilen kin ve yadsımayı körükledi (…) L.N. akıllı, benden kurtulma yöntemini biliyordu ve dostu Çerkov’un yardımıyla yavaş yavaş beni öldürüyor; artık benim sonum yakın.’(590)


13/14 Temmuz 1910 gecesi: ‘Ölümümü dünyaya açıkladıkları zaman, onun gerçek nedenlerini söylemeyeceklerdir. Histeriden, sinir krizinden, karakter bozukluğundan söz edecekler ama hiç kimse, kocamın öldürdüğü bedenimi görünce, muşamba kaplı dört beş defteri kocamın çalışma odasına koyarak beni kolaylıkla kurtarabileceğini söylemeye cesaret edemeyecektir (…) Bu iki inatçı adam, kocam ve Çerkov beni ezmek, beni öldürmek için birleşmişler. Beni korkutuyorlar, demir elleri yüreğimi sıkıştırıyor. Bu mengeneden kurtulmak ve nereye olursa olsun kaçıp gitmek isterdim. Ama korkuyorum… (…) Eğer defterleri bana vermezlerse, Çerkov onları saklama hakkına, ben ise yaşamak ya da ölmek hakkına sahip olacağım.


‘Kendimi öldürmek düşüncesi gittikçe güç kazanıyor. Çok şükür… Yakında acılarım sona erecek.’(617)


7 Kasım 1910: ‘L.N. bu sabah saat altıda öldü.’(716)


9 Kasım 1910: ‘L.N.’nin kaçtığını, bana yazdığı mektuptan ve Şaşa’dan öğrenince, derin bir umutsuzluğa düştüm ve kendimi göle attım. Yazık ki, Şaşa ve Bulgakov gelip beni sudan çıkardılar. Beş gün, ağzıma bir lokma yiyecek koymadım. 31 Ekim sabahı saat 7.30’da Ruskoye Slovo’dan şu telgrafı aldım:Leon Nikolayeviç Astapovo’da hastalandı, ateşi kırk.” Çocuklarım Tanya, Andrey ve ben, özel bir trenle Tula’dan Astapovo’ya gittik. Beni L.N.’nin yanına sokmadılar, beni zorla tuttular, kapısını yüzüme kapadılar, bana işkence edip yüreğimi parçaladılar. Leon Nikolayeviç 7 Kasım sabahı altıda öldü. 8 Kasımda, Yasnaya Polyana’da toprağa verildi.’(716)

picture

FELSEFE


19 Ocak 1858, Moskova: ‘Çiçerin’in felsefesi de dahil olmak üzere, tüm felsefe yaşamın ve şiirin düşmanıdır. İçine ne kadar çok gerçek girerse, o kadar genelleşiyor ve soğuklaşıyor.’(208)


27 Mayıs 1884: ‘Pavlus’un, Augustine’in, Luther’in ve Radstock’un tövbe öğretilerinin –kişinin kendi acziyetinin farkına varması ve mücadeleden vazgeçmesi –ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Mücadele –yani kişinin kendi gücüne güvenmesi- bu gücü azaltıyor.’(294)


26 Ekim 1896, Yasnaya Polyana: ‘Hakikat iyidir …Güzellik de iyidir; ama iyinin güzel olduğu (genellikle güzel değildir) ya da doğru olduğu (daima doğrudur) söylenmemelidir.


‘Yalnızca bir iyi –iyi ve kötü- vardır; ama hakikat ve güzellik belli nesnelerin iyi sıfatlarıdır.’(491)


9 Ağustos 1897: ‘Estetik ve etik ayanı kaldıracın iki koludur. Bir taraf uzadığı ve ağırlaştığında, diğer taraf kısalır ve hafifler. Bir kimse ahlak duygusunu yitirdiğinde, özellikle estetiğe cevap verir hale gelir.’(504)


3 Ağustos 1898, Prigovo: ‘Marx’ın öngörüleri gerçekleşecek olsa bile, olacak tek bir şey var; o da despotizmin transfer edilmesi olacak. Şimdi kapitalistler iktidarda, o zaman işçilerin patronları iktidarda olacak.


‘Marksistlerin hatası (yalnızca onların değil, sosyalizm ekolüne mensup olanların hatası) insanoğlunun yaşamının; ekonomik nedenlerle değil, bilincin gelişimiyle, dinin gelişimiyle ve yaşam anlayışın daha genel ve daha fazla gelişmesiyle ilerleyeceğini görmemeleridir.

picture

‘Marx’ın temel yanlış yargısı, ana hatası; sermayenin özel bireylerin elindein hükümetin eline, hükümetin elinden halkın temsilcilerinin eline, emekçilerin eline geçeceğini varsaymasıdır. Hükümet halkı temsil etmiyor; iktidara sahip olan, güce sahip olan, kapitalistlerden bir şekilde farklı ama kısmen de onlarla çakışan özel bireyler egemen olacak. Ve hükümet hiçbir zaman sermayeyi emekçilere devretmeyecek. Hükümetin halkı temsil ettiği fikri bir hayal, bir aldatmadır.’(522)


15 Aralık 1900, Moskova: ‘Çağımızın en kötü iki belası: Kilise Hristiyanlığı, daha doğrusu, insanlara çocukluklarında aşılanan ve hipnozla yaşamları boyunca etkisi sürdürülen doğmatik, doğaüstü Hristiyanlık ile materyalizm; psikolojik, antropolojik ve her şeyden önce tarihsel materyalizmdir, yani her şeyin mekanik, fizik, kimya, biyoloji ve hatta (materyalist psikoloji anlamında) psikoloji kurallarına göre otomatik olarak geliştiği, bu yüzden bütün iyi olma ya da iyilik yapma çabalarının boşuna ve anlamsız olduğu kanaatidir. İnsanlar Kilisenin ahlaksız yalanlarından kurtulur kurtulmaz, materyalizmin daha kötü yalanlarının kucağına düşmektedirler.’(550)


29 Aralık 1900, Moskova: ‘Nietzsche’nin Zarathustra (Zerdüşt)’sını ve kızkardeşinin onu nasıl yazdığına ilişkin notlarını okudum. Kesinlikle kanaat getirdim ki; Nietzsche bu eseri yazdığında tamamen deliydi; ama metafizik anlamda bir deli değil, doğrudan ve tam anlamıyla deli. Tutarsızlık, bir fikirden diğerine atlama, neyin karşılaştırıldığına ilişkin herhangi bir işaret olmaksızın yapılan karşılaştırmalar, başı olan ama sonu olmayan fikirler, kontrast ya da benzerlik için bir fikirden diğerine geçme ve bütün bu deliliğin pointe’si (en uç noktası), idee fixe’si: insan yaşamının ve düşüncesinin bütün yüksek prensiplerini inkar ederek, kendisinin insanüstü bir dahi olduğunu kanıtlaması. Böyle bir deli ve kötü bir deli adam öğretici olarak kabul edilirse, onun eğiteceği toplum nasıl bir şey olur?’(552)


21 Mart 1902: ‘Hatırlayabildiğim üç rağbet gören filozof var: Hegel, Darwin ve şimdi Nietzche. İlki varolan her şeyi gerekçelendirmeye çalıştı; ikincisi insanı hayvanlarla aynı sınıfa koymaya ve mücadeleyi, yani insanın içindeki kötülüğü haklı çıkarmaya çalıştı; üçüncüsü ise insanın içinde kötülüğe direnen mizacın yalnızca yanlış yetiştirilmenin sonucu ve bir hata olduğunu ileri sürmektedir. Bundan daha ileri nasıl gidilebilir, bilemiyorum.’(563)


19 Şubat 1904, Yasnaya Polyana: ‘Kant’ı okudum ve çok etkilendim.’(581)


6 Haziran 1905, Yasnaya Polyana: ‘Rousseau’ya çok şey borçluyum ve onu seviyorum; ama aramızda büyük bir fark var. Bu fark; ben yarı Hristiyan medeniyeti reddederken, o her türlü medeniyeti reddediyor. İnsanların medeniyet olarak adlandırdığı şey insanlığın gelişimidir. Gelişim gereklidir ve hiç kimse gelişimin iyi ya da kötü olduğundan söz edemez. Vardır ve yaşam ondan oluşur. Bir ağacın gelişimiyle aynıdır. Ama dallar veya dalların geliştirdiği yaşam gücü, eğer büyümenin gücünü emerlerse kötü ve zararlıdırlar. Yarı medeniyetimizle ilgili durum budur.’(600)


19 Eylül 1905, Yasnaya Polyana: ‘Kant’ı okuyorum. Çok güzel.’(603)


9 Kasım 1906, Yasnaya Polyana: ‘Ancak kendisini hür hisseden kimse başkalarına tabi olabilir. İstediğini yapabilen kimse kendisini hür hisseder; halbuki her istediğini yapan kimse her şeyin kölesidir. Hür olan tek kişi, kendisini Tanrı’nın kulu olarak gören ve ancak Tanrı’nın istediğini yapan kimsedir ve bu yaptığını hiç kimse ve hiçbir şey önleyemez (Hayırlı işler).’(620)


7 Eylül 1907, Yasnaya Polyana: ‘(4) İnsanlara şunu söylemek istiyorum.


‘Sevgili kardeşlerim! Niye kendinize ve diğer insanlara işkence ediyorsunuz? Niye insanların yaşamlarını değiştirmeye ve iyileştirmeye, insanların kendilerini değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışıyorsunuz? Bunu ne siz, ne de başkası yapabilir. Ama insanların yaşamlarını değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışmak, hem size hem de diğer insanlara zulümdür; sizin ve onların yaşamlarına zarar verir. Dünyadaki hiçbir insan diğer insanlarda reform yapmak için görevlendirilmedi ve bu yüzden hiç kimse bunu yapamaz. Herkesten yalnızca kendisinde reform yapması ve kendisini iyileştirmesi beklenmektedir. Herkes bunu yapabilir ve yapmalıdır.’(632)


26 Mart 1909: ‘Kant’ı okudum: Yalnızca Aklın Sınırları İçinde Din. Bana çok yakın.’(663)


2 Eylül 1910: ‘Schopenhauer: “İnsanları sevmeye zorlamak nefreti tahrik eder, bu yüzden…”[GG]’(739)


17 Ekim 1910: ‘Sri Sankara’yı okudum (…) Ama bir bütün olarak öğretisi bir batak, benimkinden daha kötü. [GG]’ (746)


SANAT


20 Mayıs 1889, Yasnaya Polyana: ‘Evet sanatın saygı görebilmesi için mutlaka iyiyi öne çıkarması gerekir. Neyin iyi olduğunu bilmek için de kişinin mutlaka bir dünya görüşüne, bir inanca sahip olması gerekir. İyilik gerçek sanatın işaretidir.’(336)


5 Kasım 1889, Yasnaya Polyana: ‘Bilim ve sanatın nasıl şer olgusu olduğunu göstermeliyim: Bilim enfeksiyonlar teorisi, kalıtım teorisi, hipnotizma teorisidir; sanat ise şehvet arzularını ateşlemektir. Yeni defterime, düzeltmesiz makaleler yazmayla başlamak istiyorum. Sigarasız bir defter.’(355)


7 Kasım 1889, Yasnaya Polyana: ‘Sanat yoluyla aldanmış bir adamın kontrolünü ele geçirir, toparlar ve gitmesi gereken asıl yöne yönlendirebilirsiniz. Bir fikirden akli muhakeme yoluyla yeni sonuçlar çıkarabilirsiniz; ama asla tartışmamalı ve çürütmemelisiniz, yalnızca fikri cazip hale getirebilirsiniz.’(356)


1 Ekim 1892, Yasnaya Polyana: ‘Yaşamın maksadının insanlara ve hatta Tanrıya hizmet kadar neslimizin devamı, bize benzer insanların üretilmesi olduğunu düşünme ve söyleme ne kadar korkunç bir şey. Bize benzer insanların üretilmesi. Neden? İnsanlara hizmet etmek için. Peki insanlara hizmet etmek için ne yapacaklar? Tanrı yapmak istediğini zaten bize ihtiyaç duymaksızın yapabilir. Tanrı’nın hiçbir şeye ihtiyacı olamaz. Eğer bizi kendisine hizmet etmeye çağırıyorsa, bu yalnızca bizim iyiliğimiz içindir. Yaşamın iyilik ve mutluluktan başka bir maksadı olamaz (…) Güzellik, mutluluk –iyilikten bağımsız, sadece mutluluk yalnızca iğrençtir. Bunu keşfettim ve terk ettim. Güzelliksiz iyilik de acı vericidir.’(418)


22 Aralık 1893: ‘İlk kez sanatın, hatta drama sanatının gerçek önemi kafamda berraklaştı.’(428)


24 Eylül 1894, Yasnaya Polyana: ‘Eğer bütün insanlar iyi olsaydı, her şey güzel olacaktı. Çirkinlik günahın bir işareti, güzellik ise günahsızlığın göstergesidir. Tabiata ve çocuklara bakın! Bu yüzden güzelliği sanatın gayesi yapmak yanlıştır.’(443)


7 Aralık 1895, Moskova: ‘Sanat bir oyun olarak başladı ve hala yetişkinler için oyuncak olma işlevini sürdürüyor. Bunu sık sık işittiğim müzik doğruluyor. Bu müzik hiçbir etki yapmıyor. Aksine eğer ona genelde yapıldığı gibi hak etmediği bir önem verilirse, kişiyi oyalıyor.’(480)


28 Mayıs 1896, Yasnaya Polyana: ‘Müziğin yolunu kaybetmesine neden olan kişi harika müzisyen Beethoven oldu. Şurası çok önemlidir: Sanatı, estetik duygusundan yoksun yetkililire ve insanlar yargılıyor. Goethe? Shakespeare? Onların adını taşıyan her şey iyi olmak zorundadır ve bu yüzden insanlar aptal ve başarısızda güzeli bulmak için on se bat les flancs (elinden gelenin en iyisini yapıyor). Böylece zevk tamamen yoldan çıkıyor. Ama bütün bu büyük yetenekler –Goethe’ler, Shakespeare’ler, Beethoven’ler, Michelangelo’lar- çok güzel eserlerin yanı sıra yalnızca sıradan değil, aynı zamanda itici eserler de ürettiler. Sıradan sanatçılar sıradan kalitede eserler üretirler; ama asla çok kötü bir şey üretmezler. Ama tanınmış dahiler ya gerçekten büyük eserler üretir ya da mutlak anlamda süprüntüler: Shakespeare, Goethe, Beethoven, Bach,vs.’(487)


19 Haziran 1896, Yasnaya Polyana: ‘Güzellik bizim sevdiğimizdir. Onu güzel olduğu için sevmiyorum. Ben onu sevdiğim için güzel. Asıl problem şudur: O neden seviliyor? Biz neden seviyoruz? Bir şeyi güzel olduğu için sevdiğimizi söylemek, tıpkı hava hoş olduğu için nefes aldığımızı söylemek gibidir. Havayı hoş buluruz, çünkü nefes almak zorundayız. Ve benzer şekilde sevmek zorunda olduğumuz için güzelliği keşfederiz.’(487)


19 Temmuz 1896, Pirogovo: ‘Şiirler, romanlar ve müzik genel olarak insanlar için önemli ve gerekli olmaları anlamında sanat değil; yalnızca yaşamla ortak hiçbir yönü bulunmayan soyguncular ve asalakların arsız oyunlarından ibaret: Kötü aşk ilişkilerine dair romanlar ve öyküler; aynı konuda ya da sıkıntıdan patlayan insanlar hakkında yazılan şiirler. Ayrıca müzik de aynı konuları işliyor. Ama yaşam, bütünüyle yaşam; gıda, barınma, iş, inanç, insanlar arasındaki ilişkilere dair kendi problemleriyle kaynaşıyor… Bu utanç verici bir durum. Babam, bana yardım et; bu yalanı ortaya koyarak Sana hizmet etmeme yardım et!’(488)


26 Temmuz 1896, Yasnaya Polyana: ‘Ve karı koca Trofim ve Khalyavka ölüyorlar; çocukları da aynı şekilde. Ve biz Beethoven’i tartışıyoruz. Tanrı’ya beni bu yaşamdan azad etmesi için yalvardım; yine yalvarıyorum ve acılar içinde ağlıyorum. Yolumu kaybettim ve saplanıp kaldım; kendimden ve yaşamımdan nefret etmekten başka hiçbir şey yapamıyorum.’(489)


13 Ağustos 1897: ‘Kendisiyle konuştum ve onu öğretecek uzmanlaşmış okullar olmadan, sanatın nasıl var olabileceğini sordum. O bunları kabul etmiyor. Ama onunla konuşulamaz ki, hemen sinirlenir ve bağırır.’(314)


27 Ekim 1900, Koçeti: ‘Masalların şiiri, yaşamdaki gerçek olayların ve efsanelerin şiiri. Hayvanların güzelliğinin, emeğin ürünlerinin, şekilli panjurların ve yelkovanların, şarkıların ve dansların sanatı. Ve bir de gerçek Hiristiyanlık dini var.’(547)


3 Aralık 1909: ‘Söz sanatçısı olmak için, kişinin ruhsal bakımdan zirvelere yükselme ve derinliklere düşme yeteneğine sahip olması gerekir. Sonra bütün ara aşamalar bilinir ve kişi hayal içinde, çeşitli basamaklarda duran insanların yaşamlarını yaşayabilir.’(695)

picture

BİLİM


26 Mart 1858: ‘Jeoloji ölümcül bir bilim.’(212)


16 Ağustos 1881: ‘İnsanlar güvende olduğu sürece, makinelerin canı cehenneme.’(276)


5 Kasım 1889, Yasnaya Polyana: ‘Bilim ve sanatın nasıl şer olgubsu olduğunu göstermeliyim: Bilim enfeksiyonlar teorisi, kalıtım teorisi, hipnotizma teorisidir; sanat ise şehvet arzularını ateşlemektir. Yeni defterime, düzeltmesiz makaleler yazmayla başlamak istiyorum. Sigarasız bir defter.’(355)


3 Mayıs 1894, Yasnaya Polyana: ‘Yani bilim yalnızca ne olduğunu tanımlıyor ve bu yüzden aslında bilim değil. Çünkü şu ya da bu şekilde hepimiz ne olduğunu biliyoruz ve hiç kimsenin onun tanımına ihtiyacı yok. İnsanlar şarap ve tütün içiyor; bilim de şarap ve tütün kullanımını psikolojik olarak haklı çıkarma görevini üstleniyor. İnsanlar birbirini öldürüyor; bilim ise tarihsel olarak bunu haklı çıkarma görevini üstleniyor. İnsanlar birbirini aldatıyor ve çok sayıda insanın uğruna bütün diğer insanlar topraktan ve emek aracından yoksun bırakılıyor; bilim ise bunu ekonomik olarak haklı çıkarıyor. İnsanlar saçmalığa inanıyor ve teoloji bilimi bu davranışı haklı çıkarıyor.


‘Bilimin görevi ne olması gerektiğine dair bilgi olmalıdır; yoksa ne olduğuna dair değil. Ama günümüz bilimi, aksine kendisine ana görev olarak insanların dikkatini olması gerekenden saptırıp olana çeviriyor ve bu yüzden hiç kimsenin bilime ihtiyacı yok.’(435)


28 Temmuz 1909: ‘(…) Herkes için daha iyi ulaşım yollarından çok, nasıl yalnızca çok az sayıda insanın mümkün olduğu kadar hızlı seyahat etmeleri ve uçmalarıyla ilgilendiklerinden (…)’(679)


MÜZİK


4 Şubat 1891: ‘Hiç kimsenin piyano çalışı beni L.’ninki kadar etkilemiyor. Engin bir duyguya sahip ve seslerin akışını doğru ve tempolu çıkarıyor.’(171)


21 Ağustos 1892, Yasnaya Polyana: ‘Müzik hakkında konuştuk. Yine müziğin yemek yemeden biraz daha üstün bir zevk olduğunu söyledim. Müziği gücendirmek istemiyorum; ama durumun berraklaşmasını istiyorum. Ve insanların muğlak ve şüpheli bir biçimde konuşmasını; yani müziğin bir şekilde ruhu yücelttiğini söylemesini hazmedemiyorum. Buradaki husus, müziğin bir ahlak meselesi olmadığıdır. Ve yemek yemeden daha ahlaksız bir şey de değil. Yansız, ama ahlaklı değil. Bu konuda direniyorum. Ve eğer müzik bir ahlak meselesi değilse, kişinin ona yaklaşımı oldukça farklı olacaktır.’(417)


7 Aralık 1895, Moskova: ‘Sanat bir oyun olarak başladı ve hala yetişkinler için oyuncak olma işlevini sürdürüyor. Bunu sık sık işittiğim müzik doğruluyor. Bu müzik hiçbir etki yapmıyor. Aksine eğer ona genelde yapıldığı gibi hak etmediği bir önem verilirse, kişiyi oyalıyor.’(480)


20 Aralık 1896, Moskova: ‘Kilise müziği kitlelerin anlayabilmesi nedeniyle iyiydi. Yalnızca herkesin anlayabildikleri inkar edilemez derecede iyidir. Ve bu yüzden ne kadar çok anlaşılabilirse o kadar iyi olduğu doğrudur.’(494)


4 Eylül 1897: ‘Yakınlarının neşe ve tasalarına ailenin çıkar ve yaşamına katılmadan, sevgisiz, bencil ve düzensiz yaşantısı her gün sürer gider. Beni yitiren işte bu soğukluktur. Tinsel yaşamımı nasıl dolduracağımın arayışı içersine girdim. Kendimi müzik ve müzik konulu kitapları okuma tutkusuna kaptırdım. Özellikle, müzikte gizlenmiş olan karmaşık insancıl duyguları açıklamaya ve daha doğrusu sezmeye koyuldum. Oysa benim müziğe karşı olan tutkumu, bizim evde baltalamakla kalmayıp, herkese öfkeyle karşı çıktı; ben de kendimi anlamsız ve boş bir yaşantı içinde buldum. Boyun eğerek, saatlerce ve sekiz on kez şu cansıkıcı sanat denemesini kopya ettim. “Görevimi” zevkle yapmak için bir formül arıyorum ama dayanıklı yapım isyan ediyor ve kişisel bir yaşantı ve uğraşı istiyor.’(324)


4 Ocak 1899: ‘Ama, yaşamım boyunca hep nefret ettiğim bu akordeonu, gerçekten istemiyorum.’(440)


3 Ekim 1910: ‘Hiçbir şey sanatın gerçek önemini empatik olarak müzikten daha fazla gösteremez: Başka insanlara nüfuz ediyorsunuz ve onlar aracılığıyla hissetmek istiyorsunuz.’(722)


AV


25 Ağustos 1852: ‘Bir su çulluğu vurdum.’(87)

26 Ağustos 1852: Ava gittim. Beş suçulluğu vurdum.’(87)


DİN


17 Mart 1890, Yasnaya Polyana: ‘Ama Hristiyanlar hem o zaman hem de şimdi devletin yalnızca düşmanı değil, aynı zamanda devletle başğdaşmayan bir doktrinin savunucularıdır. En korkunç ve tehlikeli aldanmalardan birisi; Constantine, Charlemagne ya da Vladimir tarafından vaftiz edilen insanların, kendilerinin Hristiyan olduğuna inanmasıdır. Bunlar hiçbir zaman Hristiyan halklar olmadı ve olmayacak. Bu inisanlar ancak Türkler, Çinliler ve Hintliler arasında bulunabilir.’(368)


3 Ağustos 1890, Yasnaya Polyana: ‘Eğer kilise mensupları Hristiyan iseler, ben Hristiyan değilim; eğer onlar değilse ben Hristiyanım.’(382)


25 Aralık 1890, Yasnaya Polyana: ‘Bu son günlerde rahatsız edici mektuplar alıyorum. Yasnaya Polyana sahte dindarlığı.’(393)


5 Mayıs 1893, Yasnaya Polyana: ‘Ama birçok açıdan, özellikle de dünyanın kötülüklerinde rol almama kararım açısından, çok daha azimli bir hale geldim (…) Genel ifadeyle ülkemizde Hristiyanlık’la dinsizlik arasında bir mücadele başladığını, patlak verdiğini görüyorum. Bunu bilmek ve buna hazır olmak gerek.’(420)


20 Şubat 1897, Nikolskoye: ‘Otoriteyi tanımaktan –yani insanların, kitapların ya da sanat eserlerinin sarsılmaz hakikat olduğunu kabul etmekten- daha büyük bir hata ve fikirleri karıştıran neden yoktur… Bu hatanın en çarpıcı örneği ve en korkunç sonuçlarından birisi, asırlar boyu Hristiyanların ilerlemesine ket vuran Kutsal Kitapların ve İnciller’in otoritesidir.’(500)


21 Mart 1898, Moskova: ‘Sosyalistler hiçbir zaman yoksulluk ve adaletsizliği, yeteneklerin eşitsizliğini yok edemeyecekler. En zeki ve en güçlüler daima en aptal ve en zayıflar olacaklar. Adalet ve iyilerin eşitliği ancak Hristiyanlıkça sağlanabilir. Yani kişinin kendisinden feragat etmesi ve kişinin yaşamının anlamının başkalarına hizmet olduğunu anlaması.’(517)


21 Mart 1898, Moskova: ‘Yalnızca bir araç vardır: İnsanların düşüncelerinde dini bir değişim.’(518)


27 Ekim 1900, Koçeti: ‘Masalların şiiri, yaşamdaki gerçek olayların ve efsanelerin şiiri. Hayvanların güzelliğinin, emeğin ürünlerinin, şekilli panjurların ve yelkovanların, şarkıların ve dansların sanatı. Ve bir de gerçek Hristiyanlık dini var.’(547)


15 Aralık 1900, Moskova: ‘Çağımızın en kötü iki belası: Kilise Hristiyanlığı, daha doğrusu, insanlara çocukluklarında aşılanan ve hipnozla yaşamları boyunca etkisi sürdürülen doğmatik, doğaüstü Hristiyanlık ile materyalizm; psikolojik, antropolojik ve her şeyden önce tarihsel materyalizmdir, yani her şeyin mekanik, fizik, kimya, biyoloji ve hatta (materyalist psikoloji anlamında) psikoloji kurallarına göre otomatik olarak geliştiği, bu yüzden bütün iyi olma ya da iyilik yapma çabalarının boşuna ve anlamsız olduğu kanaatidir. İnsanlar Kilisenin ahlaksız yalanlarından kurtulur kurtulmaz, materyalizmin daha kötü yalanlarının kucağına düşmektedirler.’(550)


19 Mart 1901, Moskova: ‘Toplumdan din duygusu kaybolduğu anda kadınların gücü artar. Tamamen dindar bir dünyada kadınlar güçsüzdür; bizimki gibi dinsiz bir dünyada bütün güç onların elindedir.’ (556)


9 Ağustos 1902: ‘Papazlar bana hep, tinselliği işleyen ve L.N.’ye hakaret eden kitaplar gönderiyorlar. L.N. haksız ama papazlar da haksız; hepsi aşırılığa kaçıyor, olumlu ve sağduyulu bir davranış izine rastlanmıyor.’(538)


6 Ocak 1906, Yasnaya Polyana: ‘Yahudilik en din dışı inanç. Ortak paydası sonsuzluk olan bir din. Mensuplarının, kendilerini Tanrı’nın seçilmiş halkı olduklarına inandığı gururlu bir din.’(609)


22 Ocak 1909, Yasnaya Polyana: ‘Bu yüzden burada belirtiyorum ya da sanıyorum tekrarlıyorum ki; ölmeden önce tamamıyla müstehcen sözler söylemek veya müstehcen resimlere bakmak gibi bir şey ve bu yüzden insanların benim ölüm yatağımda tövbe ettiğim ve kutsal şarablı ekmeği yediğime dair söyleyecekleri hiçbir şey doğru değil.(657)


3 aralık 1909: ‘Hristiyan olmak istemiyorum: aynı şekilde insanlara Brahmancı, Konfüçyüscü, Taocu, Müslüman vs. olmalarını tavsiye etmeyeceğim ve istemeyeceğim gibi. Herkes kendi dininde hepimiz için ortak olan yönleri bulmalı ve kendisine münhasır olanı terk edip, ortak olana sarılmalıdır.’(696)


7,8 Mart 1910: ‘Kişinin kendi dinini benimseyip, başkalarının dinini mahkum etmesinin dışsal görünümünün ne kadar tehlikeli ve inandırıcılıktan uzak olduğunu hissettim.’(700)


İNANÇ


2 Temmuz 1852: ‘Tanrı dualarımızı yanıtlar mı ve bu dua etme gereksinimi bütün insanlarda var mıdır? Duanın yararına ilişkin işte size iki kanıt ve tersi yönde hiçbir kanıt yoktur. Yararlıdır; çünkü zararlı değildir ve manevi inzivadır.’ (85)


Tolstoy sıkça pragmatik akla güvenmiştir, kuramsal akla rağmen. Bunları karşı karşıya getirmekten de çekinmeyecek kadar donanımsızdı (bunu açmalıyım-ZK)


28 Mart 1884: ‘Aklım ve kalbim dolu, ama Tanrı’dan kesin bir emir işitemiyorum.’(283)


31 Mart 1884: ‘Kendisi akıl bakımından ciddi anlamda hasta. Her şeyden önemlisi de hamile. Büyük günah ve utanç.’(284)


27 Mayıs 1884: ‘Pavlus’un, Augustine’in, Luther’in ve Radstock’un tövbe öğretilerinin –kişinin kendi acziyetinin farkına varması ve mücadeleden vazgeçmesi –ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Mücadele –yani kişinin kendi gücüne güvenmesi- bu gücü azaltıyor.’(294)


20 Mayıs 1889, Yasnaya Polyana: ‘Evet sanatın saygı görebilmesi için mutlaka iyiyi öne çıkarması gerekir. Neyin iyi olduğunu bilmek için de kişinin mutlaka bir dünya görüşüne, bir inanca sahip olması gerekir. İyilik gerçek sanatın işaretidir.’(336)


5 Mayıs 1893, Yasnaya Polyana: ‘Ama birçok açıdan, özellikle de dünyanın kötülüklerinde rol almama kararım açısından, çok daha azimli bir hale geldim (…) Genel ifadeyle ülkemizde Hristiyanlık’la dinsizlik arasında bir mücadele başladığını, patlak verdiğini görüyorum. Bunu bilmek ve buna hazır olmak gerek.’(420)


5 Kasım 1893: ‘Ben iyi ve kötü ruhlara (meleklere ve cinlere) inanıyorum. Kötü ruhlar, benim sevdiğim adamı egemenliği altına almışlar, ama o, hiç de bunun farkında değil. Etkisi uğursuzluk getiriyor. Oğlu, kızları ve onunla ilişki kuran öteki kişilerin tümü mahvoluyorlar.’(246)


11 Aralık 1897, Moskova: ‘Hristiyan olmayan bütün insanlar gibi zihinsel olarak hasta…’(512)


21 Mart 1898, Moskova: ‘Sosyalistler hiçbir zaman yoksulluk ve adaletsizliği, yeteneklerin eşitsizliğini yok edemeyecekler. En zeki ve en güçlüler daima en aptal ve en zayıflar olacaklar. Adalet ve iyilerin eşitliği ancak Hristiyanlıkça sağlanabilir. Yani kişinin kendisinden feragat etmesi ve kişinin yaşamının anlamının başkalarına hizmet olduğunu anlaması.’(517)


21 Mart 1898, Moskova: ‘Yalnızca bir araç vardır: İnsanların düşüncelerinde dini bir değişim.’(518)


30 Ağustos 1900, Yasnaya Polyana: ‘Ve bu soruya kesin olarak inanmadığım cevabını vermeye zorlandım. “Peki ben neye inanıyorum?” diye sordum kendime. Ve buna samimiyetle, iyi olması gerekene inandığım cevabını verdim: mütevazı olmaya, affetmeye ve sevmeye. Bunlara bütün varlığımla inanıyorum.’(544)


13 Nisan 1902: ‘Şimdi dehşetle izliyor ve görüyorum ki dindarlıkla ilgili hiçbir iz yok onda.’(529)


24 Ağustos 1906, Yasnaya Polyana: ‘Anarşistler arasında sayılıyorum; ama ben bir anarşist değilim, Hristiyanım. Benim anarşizmim yalnızca Hristiyanlığın insan ilişkilerine uygulanmasından ibaret. Aynısı anti militarizm, komünizm ve vejeteryanlık için de geçerli.’(617)


9 Kasım 1906, Yasnaya Polyana: ‘Ancak kendisini hür hisseden kimse başkalarına tabi olabilir. İstediğini yapabilen kimse kendisini hür hisseder; halbuki her istediğini yapan kimse her şeyin kölesidir. Hür olan tek kişi, kendisini Tanrı’nın kulu olarak gören ve ancak Tanrı’nın istediğini yapan kimsedir ve bu yaptığını hiç kimse ve hiçbir şey önleyemez (Hayırlı işler).’(620)


7 Eylül 1907, Yasnaya Polyana: ‘(4) İnsanlara şunu söylemek istiyorum.


‘Sevgili kardeşlerim! Niye kendinize ve diğer insanlara işkence ediyorsunuz? Niye insanların yaşamlarını değiştirmeye ve iyileştirmeye, insanların kendilerini değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışıyorsunuz? Bunu ne siz, ne de başkası yapabilir. Ama insanların yaşamlarını değiştirmeye ve iyileştirmeye çalışmak, hem size hem de diğer insanlara zulümdür; sizin ve onların yaşamlarına zarar verir. Dünyadaki hiçbir insan diğer insanlarda reform yapmak için görevlendirilmedi ve bu yüzden hiç kimse bunu yapamaz. Herkesten yalnızca kendisinde reform yapması ve kendisini iyileştirmesi beklenmektedir. Herkes bunu yapabilir ve yapmalıdır.’(632)


17 Ağustos 1910: ‘Okumak için Tanya’dan, basit bir Fransızca roman istedi. Dindar düşünür, inanç yayıcı rolünden bıktı, bu onu çok yoruyor.’’(660)


TANRI


1 Şubat 1860, Yasnaya Polyana: ‘Zihinsel gelişimin fiziksel olarak yüksek bir derecesi olduğunu öğrendim. Ben o düzeye aitim. Mekanik olarak dua etmeyi düşünüyorum. Peki kime yakaracağım? O’ndan açıkca bir şey isteyebileceğim ve O’nunla iletişim kurabileceğim bir Tanrı’yı nasıl hayal edebilirim? Ve eğer O’nun böyle bir varlık olduğunu düşünürsem; o zaman da benim için bütün yüceliğini kaybedecek. Kendisinden bir şeyler istenebilen ve kendisine hizmet edilebilen bir Tanrı, aklın zayıflığının ifadesidir. Halbuki Tanrı benim O’nun bütün varlığını hayal edememem nedeniyle Tanrı’dır. Bunun yanı sıra O bir Varlık değildir; O bir yasa ve kudrettir. Bırakalım bu sayfa benim aklın gücüne olan inancımın bir anısı olarak kalsın.’(220)


28 Mart 1884: ‘Aklım ve kalbim dolu, ama Tanrı’dan kesin bir emir işitemiyorum.’(283)


17 Haziran 1890, Yasnaya Polyana: ‘Yani Tanrı’ya; Onun hakikatını yalnızca sözlerle değil fiillerle, fedakarlıkla ve fedakarlık örneği göstererek, yurtdışında yayarak hizmet etmek istiyorum. Ama bir sonuç alamıyorum. Tanrı bunu yapmama izin vermiyor. Bunun yerine karımın eteğine tutunmuş, ona esir olmuş halde yaşıyorum. Ben ve çocuklarım, sevgiyi yok edemeyeceğim sahte bahanesine sığınarak haklı çıkarmaya çalıştığım soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyoruz. Fedakarlık ve zafer örneği yerine, beni İsa’nın dinine yabancılaştıran kötü, soysuz ve firavunca bir yaşam sürüyorum. Ama Sen kalbimde ne olduğunu ve ne istediğimi biliyorsun. Eğer benim kaderim bu değilse, eğer Sana hizmet etmemi istemiyorsan; yalnızca bir pislik gibi yaşamamı istiyorsan, o zaman Sen nasıl istersen öyle olsun.’(376)


1 Ekim 1892, Yasnaya Polyana: ‘Yaşamın maksadının insanlara ve hatta Tanrıya hizmet kadar neslimizin devamı, bize benzer insanların üretilmesi olduğunu düşünme ve söyleme ne kadar korkunç bir şey. Bize benzer insanların üretilmesi. Neden? İnsanlara hizmet etmek için. Peki insanlara hizmet etmek için ne yapacaklar? Tanrı yapmak istediğini zaten bize ihtiyaç duymaksızın yapabilir. Tanrı’nın hiçbir şeye ihtiyacı olamaz. Eğer bizi kendisine hizmet etmeye çağırıyorsa, bu yalnızca bizim iyiliğimiz içindir. Yaşamın iyilik ve mutluluktan başka bir maksadı olamaz (…) Güzellik, mutluluk –iyilikten bağımsız, sadece mutluluk yalnızca iğrençtir. Bunu keşfettim ve terk ettim. Güzelliksiz iyilik de acı vericidir.’(418)


22 Aralık 1893: ‘Kahramanca bir şeyler yapmak istiyorum. Yaşamımın geri kalan kısmını Tanrı’nın hizmetine adamak istiyorum. Ama O beni istemiyor. Ya da benim istediğim yola gitmemi istemiyor. Ve yakınıp duruyorum. Bu lüks. Bu kitapların satışı. Bu ahlaki bir pislik. Bunlar bahane. Asıl melankolimi yenemiyorum. Yapmak istediğim asıl husus, ıstırap çekmek. İçimi yakan hakikatı haykırmak istiyorum.’(427)


24 Ocak 1894, Grinyovka: ‘Beni sıkı sıkıya saran bütün bu kötülük ağlarını yırtıp atamıyorum. Ve bunun nedeni gücüm olmaması değil; ahlaken bunu yapamayacak durumda olmam. Bu ağları ören örümcekler için üzgünüm. Hayır, asıl husus benim iyi olmamam: Tanrı’ya karşı gerçek imana ya da sevgiye sahip olmamam. Hakikat bu. Peki eğer Tanrı’yı sevmiyorsam, neyi seviyorum? Hakikati mi?’(431)


27 Mart 1895, Moskova: ‘Ama eğer eserlerimi araştırmak istiyorlarsa, içinde Tanrı’nın kudretinin benim aracılığımla konuştuğunu bildiğim pasajları dikkatle okusunlar ve onları kendi yaşamları için kullansınlar. Tanrı’nın iradesinin halifesi haline geldiğimi hissettiğim anlar oldu. Çoğu zaman kusurlu, kişisel tutkularla dolu idim ve hakikatin ışığı benim karanlığımla gizlendi. Yine de bu hakikat bazen benden geçmeyi başardı ve bunlar benim yaşamımın en mutlu anlarıydı. Tanrı bu hakikatlerin benim vasıtamla ulaşmasını nasip etti ve insanlar, benim onlara verdiğim yapay ve kusurlu biçime rağmen, bu hakikatlerle beslenebilirler.’(461)


12 Temmuz 1895, Yasnaya Polyana: ‘Benim kararım; insanlarla ilişkilerim zayıflamaya başladığında, daima Tanrı’yla ilişkimi gözlemlemekti. Hala bunu yapmaya çalışıyorum. Ve bazen yardımı oluyor.’(470)


29 Aralık 1900, Moskova: ‘Üzüntü Tanrı’nın seni ziyaret ettiğini ve hatırladığını gösterir.’(551)


6 Haziran 1906, Yasnaya Polyana: ‘Tanrı’yla doğrudan ilişki kurmaya çalışıyorum. Nadir hallerde bunu yapabiliyorum.’(615)


30 Temmuz 1906, Yasnaya Polyana: ‘Tanrı var mı? Bilmiyorum. Benim manevi benliğimi yöneten bir yasa olduğunu biliyorum. O yasanın kaynağı ve nedenini Tanrı olarak adlandırıyorum.’(616)


20 Temmuz 1907, Yasnaya Polyana: ‘(15) Bir kimseye rastladığında, bir şakayla konuşmaya başlamak ne kadar kötü bir alışkanlıktır. Tanrı o kişinin içindedir ve Tanrı’yla şaka yapmamalısın. Bir kişiye rastladığında, onunla daima bütün ciddiyetinle konuş.’(630)


17 Eylül 1908: ‘Tanrıyı kavrayış ne denli derinse, ondan söz ediş o denli azalır, böyle oluşu ise hem daha sağlam, hem daha iyi bir inanç olur.’(584)


5 Temmuz 1909, Yasnaya Polyana: ‘(2) Tanrı’nın insanlarla konuşmak için neden benim gibi itici bir yaratığı seçmesine hayret etmekten kendimi alamadım.’(673)


DİL


5 Temmuz 1854: ‘Kendimi Fransızca ifade etmek ve yazmak günden güne güçleşiyor. Peki kötü konuştuğum bir dilde konuşma ve yazma aptalca adetine neden ihtiyaç duyuyor? Ve bu adetten dolayı ne kadar çok sorun, zaman israfı, düşünce bulanıklığı ve kişinin kendi ana dilinde kusurlar doğuyor.’(123)

picture

YAZIN, YAZMA, OKUMA


7 Mart 1851: ‘Yapacak bir çok şey varken, roman okudum.’(41)


27 Mart 1851: ‘Mutlaka tenselliği yazmalıyım.’ (44)


10 Ağustos 1851: ‘İmgeleye başladığımda, hiçbir zaman kafamda tek bir geçerli düşünce bulgulayamıyorum. Tersine imgelemime doluşup duran bütün düşünceler her zaman en önemsiz olanlar. Kesinlikle dikkat çekmeyecek olanlar. Ama bir düşünceyi aydınlattığımızda bu bir dizi başka düşünceye götürüyor.’ (59)


2 Ocak 1852: ‘Her yazarın usunda, her yapıt için özel bir ideal okuyucu kategorisi vardır. Bu ideal okuyucuların isteklerini açıkça belirlemek ve eğer dünyada o türde iki okuyucu varsa bile, yalnızca onlar için yazmak gerekir (…) Yazar asla olağan karakter ve kişileri gözden uzak tutmamalıdır- onları esas almalı ve tuhaf olanlar, onlarla karşılaştırarak tanımlamalıdır.’(64)


1 Nisan 1852: ‘Olaylara onları kaleme dökme niyetiyle bakan insanın gözünde her şey sahte bir ışık altında görünüyor. Bunu kendimde yaşadım.’(75)


28 Kasım 1852: ‘Kesinlikle bir amaç ya da yararlı olma umudu olmaksızın yazamam.’(91)


29 Haziran 1853: ‘Eğer yazarsanız, bunun doğrudan bir avantajı olmasa bile, en azından sizi çalışmaya alıştırır ve tarzınızı biçimlendirir. Ama eğer yazmazsanız, dikkatiniz dağılır ve aptalca şeyler yaparsınız.’(101)


24 Ekim 1853: ‘Bir eseri, özellikle de tamamen edebi bir eseri okurken, asıl ilgi duyduğum yazarın esere yansıyan karakteridir. Ama içinde yazarın kendine ait bir bakış açısını vurguladıktan sonra, onu birkaç kez değiştirdiği eserler var. En kabul edilebilir olanı; yazarın kendi kişisel görüşlerini gizlemeye çalışması, ama gereken her yerde kendi görüşlerine sadık kalmasıdır. En tatsız olanlar ise, içinde görüşlerin çok sık değişmesi nedeniyle hangisinin gerçek görüş olduğunu bulmanın imkansız olduğu eserlerdir.’(106)


19,20 Aralık 1853: ‘Bir eserin çekici olması için yalnızca tek bir düşüncenin egemen olması yetmez; aynı zamanda tamamıyla tek bir duygunun etkisinde olması gerekir. İlk Gençlik’te böyle olmadı.’(115)


17 Eylül 1855: ‘Ben tatlısu yazarı olamam ve boş şeyler, fikirsiz ve her şeyden önce amaçsız eserler yazamam (…) Edebiyat benim esas ve tek mesleğim; bütün diğer eğilimler ve uğraşılarımın önünde yer alıyor. Amacım edebi bir ün kazanmak. Ve eserlerimle yapabileceğim iyilik. Yarın Karalez’e gideceğim ve terhisimi isteyeceğim. Sabahleyin ise Gençlik’e devam edeceğim.’(149)


18 Ağustos 1857: ‘Kafkasya Masalı’ndan hiç memnun değilim. Bir fikir olmaksızın yazamam. İyi olan heryerde iyidir; her yerde aynı tutku vardır ve ilkel devlet iyidir fikri yeterli değil.’(204)


19 Ocak 1858, Moskova: ‘Çiçerin’in felsefesi de dahil olmak üzere, tüm felsefe yaşamın ve şiirin düşmanıdır. İçine ne kadar çok gerçek girerse, o kadar genelleşiyor ve soğuklaşıyor.’(208)


23 Mart 1865: ‘Düşünceleri ve yazarlık planları konusunda benimle de konuşuyor ve bu konuşmalar beni mutlu ediyor. Onu anlıyor ve çok seviniyorum ama, bunlar bana ne kazandırır? Romanı ben yazmıyorum ki…’(77)


3 Ekim 1865: ‘Hevesim kırılıyor. Okuma ve hayal görme volupte (tutkumu) engellemeliyim. Bu güçlerimi yazmak için kullanmalı, onların yerine fiziksel çalışmayı koymalıyım.’(263)


17 Eylül 1876: ‘Yazmayı tasarladığım yaşamöyküsünü (Tolstoy’un) beceremeyeceğimi anladım çünkü tarafsız olamayacağım. Güncesinin sayfalarını karıştırırken, doymazcasına, bir aşk ilişkisiyle ilgili bir anıştırma arayıp durdum, kıskançlıktan kıvrandım ve kafam karıştı. Ama arayacağım.’(101)


15 Mart 1884: ‘Son kitabımın (Neye İnanıyorum?) iğneleyiciliğinden iğrendim.’(281)


23 Kasım 1888: ‘Hala yazmıyorum. Beni masamın başına oturtacak bir nedenim yok ve bu durumda kendimi zorlamıyorum.’(313)


25 Kasım 1888: ‘İyi değilim. İyi uyuyamadım. Hapgood geldi. Hapgood sordu:”Neden yazmıyorsun?” Ben:”Boşu boşuna meşguliyet” dedim. Hapgood; “Neden?” dedi. Ben:”Çok fazla sayıda kitap var ve bugün ne tür kitaplar yazılırsa yazılsın, dünya aynı şekilde sürüp gidecek. Eğer İsa gelse ve Kutsal Kitap’ı bastırsa, bayanlar yalnızca onun imzasını almaya çalışacak ve başka bir şeyle ilgilenmeyecekler. Yazmayı, okumayı ve konuşmayı bırakmalıyız; harekete geçmeliyiz.’(314)


1 Aralık 1888: ‘Gazete ve roman okumak, tıpkı tütün içmek gibi- her şeyi unutma aracı. Boş sohbetler de aynı şekilde. Kişi bunları yapmamalı; bunların yerine sessizce oturup düşünebilmeli ya da bir çocukla oynayıp onu rahatlatmalı ya da birisiyle samimi bir şekilde konuşup ona yardım etmelidir.’(315)


5 Ocak 1889, Moskova: ‘Zverev’in çılgınlığı korkutucu. Homo homini lupus (insan insanın kurdudur); Tanrı yok, ahlak ilkeleri yok, yalnızca değişim var. Korkunç ikiyüzlüler, kitap kurtları ve bu yönleriyle zararlılar.’(319)


10 Şubat 1889, Moskova: ‘Gerçekten hem bir çağrı yapmalı, hem de bir roman [Diriliş] yazmalıyım. Yani düşüncelerimi ifade edeceğim ve kendimi yaşamın akışına teslim edeceğim.’(323)


29 Mayıs 1889, Yasnaya Polyana: ‘Yazmak istediğim ve yazmaya ihtiyaç duyduğum çok şey var; ama gücüm yok.’(337)


29 Ağustos 1889, Yasnaya Polyana: ‘Mükemmel derecede tamamlanmış bir öykü, benim argümanlarımı daha inandırıcı kılmayacak. Ben eserlerimde de kutsal aptal (yurodivi) olmalıyım.’(348)


18 Temmuz 1893, Begiçevka: ‘Roman formu kalıcı değildir; şimdiden ölmeye başladı. Kişi yalanları yazmaktan, olmayan bir şeylerin olduğunu söylemekten utanıyor. Eğer bir şey söylemek istiyorsan, bunu dürüstçe söyle.’(423)


26 Eylül 1895: ‘Yazma işinde de bir ilerleme kaydedemedim. Çok fazla değişiklik yaptım ve her şey karıştı. Ve bütün bu uydurmaları yazmaktan utanıyorum.’(475)


21 mart 1898, Moskova: ‘İnsanın değişen doğasını; aynı kişinin şimdi bir melek, şimdi bir bilge kişi, şimdi bir aptal, şimdi bir güçlü kişi ve şimdi dünyanın en aciz yaratığı olduğunu açıkca ifade eden bir sanat eseri yazmak ne kadar güzel olurdu.’(518)


26 Haziran 1899, Yasnaya Polyana: ‘Bir yazarın, bir sanatçının insanların ıstırap çektiğini gördüğünde, onlara sempati göstermeyip yalnızca bu ıstırapları anlatabilmek için gözlemlemesi tuhaf ve ahlaksızca görünüyor. Ama bu ahlaksızlık değil. Sanat eserinin –eğer iyi bir eserse- manevi etkisiyle karşılaştırıldığında, bir kimsenin ıstırabı çok önemsiz görünecektir.’(533)


7 Mayıs 1901, Moskova: ‘Tiplerin birbiri üstüne cesurca bindirilmiş gölgelerden kazandığı gücü ilk kez açıkça anladım. Bunu Hacı Murat ve Marya Dimitriyevna’da yapacağım.’(557)


13 Haziran 1902: ‘Şimdiye dek yazdıklarını bugün kopye ettim ama mantıksız, anlamsız ve soyut bir sürü şey var.’ (534)


13 Aralık 1902: ‘Eleştirmenler entelijensiyası halk kitlelerine rehberlik edebilecek bir hareket olarak görerek hata yapıyorlar (Milyukov). Bir yazarın, eserleriyle kitlelere bilinçli bir şekilde rehberlik edebileceğini düşünmesi daha da yanlıştır.’(567)


24 Eylül 1906: ‘Yazmaktan çok daha değerli ve önemli olan konu yaşamaktır –insanlarla doğrudan ilişki kurmaktır. Bu durumda insanlar üzerinde doğrudan bir etkiye sahip olabilirsiniz, başarı ya da başarısızlığı görebilirsiniz; hatalarınızı görebilir ve düzeltebilirsiniz. Ama yazarken hiçbir şeyi bilmiyorsunuz. İnsanlar üzerinde bir etkiniz olabilir ya da olmayabilir. Belki de sizi anlamadılar, belki yanlış bir şey söylediniz. Bunların hiçbirini bilemezsiniz.’(618)


6 Aralık 1908, Yasnaya Polyana: ‘Edebi bir şey yazmak istiyorum; ama başlangıç yapamıyorum. Çünkü beni yazmaya itecek, yazmadan duramayacağım bir şey yok.’(647)


21 Ekim 1909: ‘Evet, edebi çalışma yapmak istiyorum. Kişinin hiç kimseyi suçlamaksızın her şeyi ifade edebileceği ve yükünden kurtulabileceği bir çalışma.’(690)


23 Ekim 1909: ‘Entelektüel dünyamızdaki insanların dar görüşlülüğünün ana nedenlerinden birisi, çağdaşlığı yakalama çabaları; son zamanlarda neler yazıldığını öğrenme ya da en azından bu konuda bir fikir sahibi olma çabalarıdır. “Hiçbir şeyi kaçırmamalıyız.” Halbuki her alanda kitap dağları yazılıyor. Ve iletişim kolaylığı nedeniyle bütün bunlara ulaşmak mümkün. Kişi hangi konuda konuşursa konuşsun, insanlar şöyle der: “Peki, Chelpanov, Kun, Breding’i okudun mu? Eğer okumamışsan bu konuda konuşamazsın.” Ve acele etmeli, onları okumalısın. Halbuki kitaplar dağ gibi. Ve bu acele, kişinin kafasını çağdaş, önemsiz ve karmaşık şeylerle doldurması yüzünden; ciddi, gerekli, gerçek bilgiyi alma imkanını ortadan kaldırmaktadır. Bunun ne kadar aşikar bir hata olduğunu düşünebilirsiniz. Bizler binlerce yıl boyunca milyarlarca insan arasından sıyrılan en büyük düşünürlerin sonucuyuz. Ve bu en büyüklerin düşüncelerinin sonuçları zamanın eleğinde elenmektedir. Bütün sıradanlık elenip gider ve yalnızca orijinal, derin, gerekli olan kalır. Geriye kalanlar Vedalar, Zerdüşt, Buda, Lao-Tzu, Konfüçyüs, Mani, İsa, Muhammed, Sokrat, Marcus Aurelius, Epictetos ve modernler: Rousseau, Pascal, Kant, Schopenhauer ve birçok diğerleri. Ve çağdaşlara yetişmeye çalışanlar bunlardan hiçbirini tanımıyor; ama yetişmeye çalışıp duruyor ve kafalarını çer çöple dolduruyorlar. Bunların hepsi eleğin altına geçecek ve hiçbirisi kalmayacak.’(691)


3 Aralık 1909: ‘Söz sanatçısı olmak için, kişinin ruhsal bakımdan zirvelere yükselme ve derinliklere düşme yeteneğine sahip olması gerekir. Sonra bütün ara aşamalar bilinir ve kişi hayal içinde, çeşitli basamaklarda duran insanların yaşamlarını yaşayabilir.’(695)


6 Ağustos 1910: ‘(1) Benim kadar bütün kötü huylarla donatılmış bir insana nadiren rastlıyorum: şehvet, bencillik, kötülük, kibir ve hepsinden öte kendini sevme. Tanrı’ya şükür, böyle olduğumu biliyorum ve kendimdeki bütün bu kötülükleri gördüm ve görmeye devam ediyorum. Hala bu halimle mücadele ediyorum. Eserlerimdeki başarının sırrı budur.’(715)


11 Ekim 1910: ‘Bizim kitaplık tam bir rastlantı sonucu oluştu: dünyanın dört bir yanından ithaflı, imzalı ve kuşkusuz bedava kitaplar gönderildi; bunların içinde iyileri olduğu gibi, hiçbir değeri bulunmayanlar da vardı. L.N. kendisi çok az kitap satın aldı, çoğu ona gönderildi; bu durum, belirli bir özelliği ve yönlendirici görüşü olmayan bir kitaplık oluşturdu.’(700)


7 Mart 1851: ‘Yapacamaksızın her şeyi ifade edebileceği ve yükünden kurtulabileceği bir çalışma.’(690)

23 Ekim 1909: ‘Entelektünın sırrı budur.’(715)


11 Ekim 1910: ‘Bizim kitaplık tam bir rastlantı sonucu oluştu: dünyanın dört bir yanından ithaflı, imzalı ve kuşkusuz bedava kitaplar gönderildi; bunların içinde iyileri olduğu gibi, hiçbir değeri bulunmayanlar da vardı. L.N. kendisi çok az kitap satın aldı, çoğu ona gönderildi; bu durum, belirli bir özelliği ve yönlendirici görüşü olmayan bir kitaplık oluşturdu.’(700)


BELGE


22 Nisan 1891:


Haşmetli İmparator


Kocam kont L.N.Tolstoy ile ilgili bir dilekçeyi Majestelerine, kendim sunmak üzere, Majestelerinden bir görüşme istemek cesaretimden ötürü beni bağışlayın. Majestelerinin iliyik sever ilgisi bana, eşimin eski yayınsal çalışmalarına dönmesini sağlayacak koşulları açıklamak ve onun çalışmasına yönelik bazı suçlamaların zaten sağlığını kaybeden ama yapıtlarıyla vatanının onuruna yararlı işler yapabilecek bir Rus yazarının son ruhsal gücünü yok ettiğini ortaya koymak olasılığını verecektir.


Haşmetli İmparatorun sadık ve saygılı uyruğu


Kontes Sofiya Tolstoy


14 temmuz 1910: ‘Bu sabah bana verdiği mektubu (…) İyi ki bu mektubun birkaç kopyası var. Tanya’da da bir suret var:


"Ben beni sevdim ve soğukluk yaratarak bir sürü nedenlerin söndüremediği bu aşkla seni eskisi gibi seviyorum. Gerçek bir aşkın aldatıcı gösterilerini yok edebilen evlilik ilişkilerimizin kesilmesinden burada söz etmek istemiyorum. Bu soğukluğun nedenleri ilkin benim özdeksel yaşamdan ve onun uğraşı ve kaygılarından aşamalı olarak kopmamdan kaynaklanmaktadır. Ben özdeksel uğrasışalır sevmiyor, sen ise onlardan ayrılmak istemiyor ve ayrılamıyordun., tinsel ilke yoksunluğundan kaynaklanan bu durum beni bazı düşüncelere götürdü, bu da çok doğaldı ve bu konuda sana hiçbir sitemde bulunmuyorum. (…)


“Ne senin, ne benim sorumlu olmadığım kaçınılmaz ve esaslı üçüncü neden, yaşamın anlam ve amacını taban tabana zıt anlamamızdan oluşuyor. Yaşam anlayışımızda her şey tam anlamıyla karşıt: yaşam biçimimiz, insanlara karşı davranışımız, yaşantı olanaklarını değerlendirmemiz, benim bir günah, senin ise onsuz hiçbir şeyin olamayacağı koşul kabul ettiğin mal mülk… Yaşam biçimimizde, senden ayrılmamak için, benim için çok zor olan kurallara uydum: oysa sen bu durumu, düşüncelerine bir ödün verme olarak gördün ve sonuç olarak aramızdaki anlaşmazlık arttı.”(619)


1910: “Gidişim, sana acı verecek, üzgünüm, bana inan ve başka türlü yapamayacağımı anla. Benim evdeki durumum çekilmezdi ve çekilmez oldu. Öteki nedenlerin yanı sıra, şatafatlı koşullar içinde, eskiden olduğu gibi, yaşamayı sürdüremedim ve benim yaşımdaki ihtiyarların göreneğine uyarak, dünyayı terk edip, yaşantımın son günlerini sessizlik ve yalnızlık içinde geçirmek istedim (…)


“Bunu anlamanı ve nerede olduğumu öğrenecek olursan gelip beni aramamanı yalvararak rica ediyorum. Senin gelişin sadece ikimizin de durumunu kötüleştirir ama benim kararımı değiştiremez.


“Benimle birlikte namusluca geçirdiğin kırksekiz yıllık yaşam yaşam için sana teşekkür ederim ve sana yapılan ve bana yüklenen suçlamalar için beni bağışlamanı dilerim, senin bana karşı yaptığın haksızlıkları da benim bağışladığımı bilmeni isterim. Benim gidişimle, senin için oluşacak değişiklikleri kabullenmeni öğütlerim. Bana bir haber iletecek olursan Şaşa’ya söyle, o beni nerede bulacağını bilecek ve gerekeni iletecektir. Ama benim nerede olduğumu açıklayamaz, çünkü bulunduğum yeri hiç kimseye söylememek konusunda bana söz verdi.”(717)


GÜNCE


11 Ocak 1863: ‘Okudu mu günceyi bilmiyorum.’(43)


24 Nisan 1863: ‘Liova ile ilişkilerimden hoşnut değilim. Kişiliğimle ilgili konular beni tedirgin ediyor ve utandırıyor, acaba neden? Pişmanlık duyacak bir şey yapmadım, ona karşı suçlu da değilim… Ama bu satırları onun okuyacağını düşününce de tedirgin oluyorum. Benim istediğim nedir?.. Açıklanamaz bu.’(53)


18 Haziran 1863: ‘Onun benim omuzlarımın üzerinden bunları okuduğu düşüncesi yazdıklarımdaki gerçeği azaltıyor ve lekeliyor.’(259)


26 Mart 1865: ‘Şu anda sanırım o da kendi güncesini yazmaktadır. Onun güncesini artık hiç okumuyorum. Birbirimizin yazdığını okuyunca açık yüreklilik ve içtenlik kalmıyor.’(78)


19 Haziran 2008: ‘Oğlum Seryoja, bunları bir gün okuyacaksın. O zaman kendinin çok ama çok kötü birisi olduğunu anlayacaksın ve kendini düzeltmek, her şeyden önce tevazu kazanmak için çok çalışmalısın.’(299)


20 Kasım 1890, Yasnaya Polyana: ‘Aramızda, azıcık olsun bir birlik, ruhsal ve içten bir anlaşma oluşturmayı çok istedim ve tüm gücümle uğraştım. Güncelerini gizlice okuyarak, bizi tekrar birleştirebilecek bir şey bulabilir miyim diye can atıyordum ama günceler beni daha çok umutsuzluğa düşürdü. Onları okuduğumu anlamış olacak ki, şimdi güncelerini benden saklıyor. Bana da bir şey söylemedi (…) Onda, nefis düşkünlüğünden başka bir şey bulunmadığını çok geç anlamışım. Şimdi gözüm açıldı ve yaşantımın boşa gittiğini, yok olduğunu görüyor ve anlıyorum (…) Birbirimize tek bir söz söylemeden günler, haftalar ve aylar geçiyor. Eskiden olduğu gibi ilgilendiğim şeylerden, düşüncelerimden, çocuklardan, bir kitaptan, herhangi bir şeyden sözetmek istiyorum ama sanki bana, “Saçmalıklarınla canımı sıkmaya geliyorsun, hala bir şey mi umuyorsun?” demek ister gibi, bir tersleme ve ürküten bir bakışla karşılaşıyorum (…) Oysa suçsuz olmama, ömrüm boyu onu sevip onurunu korumama karşın, bir cani gibi ondan korkuyorum. Hakaret ve dayaktan daha etkili olan, sessiz, sert ve kin dolu sitemlerden korkuyorum. Genç yaşlarından bu yana sevmeyi bilememiş, öğrenememiş ve alışmamış.’(142-43)


16 Aralık 1890: ‘İşin en şaşırtıcı yönü, beni kendisine acındırmaya çalışıyordu. Ama boşuna uğraştı, çünkü içten gelen hiçbir davranışta bulunmadı, kendini benim yerime koyup, onu kırmak ve hırsız mujiklere de bir kötülük yapmak niyetinde olmadığımı anlamak istemedi.


Kendine hayranlığı, tüm güncelerinde açıkça görülüyor. Onun gözünde, kişilerin, sadece onu ilgilendirdiği oranda, varoluşlarını saptamak, çok şaşırtıcı (…) Güncelerinde bugün beni etkileyen başka bir şey var: Serseri yaşantısına karşın, L. Her gün iyi bir iş yapmaya uğraşıyordu.’(151)


7 Ocak 1891: ‘Anladığım kadarıyla L.’nin günceleri hiçbir aşkı içermiyor. Görünüşe göre, bu duyguyu hiç tanımıyor.’(162)


18 Ocak 1891: ‘L.’nin günceleri çok ilginç; Kırım ve Sivastopol savaşları dönemi. Defterin arasında, ikiye katlanmış ayrı bir kağıt, sefilliğin, sapıklığın ve edep kurallarını hiçe sayma saygısızlığının belirtisi olarak, beni çok şaşırttı.’(167)


12 Şubat 1891: ‘Ben de ona karşılık verdim ve, eğer üzülüyorsa, benim kendisine acımayacağımı ve eğer güncelerini yakmak istiyorsa yakabileceğini, yaptığım çalışmaya hiç önem vermediğimi, kimin kimi üzdüğüne gelince, son yapıtıKroyçer Sonat’la beni, herkesin yanında küçük düşürdüğünü ve bu durumu düzeltmenin de zor olduğunu söyledim (…) Ben bu öykünün beni hedef aldığını, doğrudan doğruya beni yaraladığını, beni herkesin gözünde alçalttığını ve karşılıklı sevgimizden arta kalanını da yok ettiğini, kendim hissettim. Ve bunların tümü, evlilik yaşantım süresince, kocama karşı beni suçlu duruma düşürecek bir davranışta bulunmadığım ve herhangi bir kişiye ne bir bakış, ne bir hareketle, böyle bir kanı uyandırmadığım halde… Yüreğimde, başka birisini sevme olasılığı bulunmuş da olsa, bende bir iç mücadele geçmiş de olsa, bu başka bir sorun, bu benim, işim, yüreğim, benim kutsal yerim, ben saf ve temiz kaldığıma göre, kimsenin ona dokunmaya, söz etmeye hakkı olamaz.’(174)


6 Şubat 1898: ‘Günce defterini nereye sakladığını bilemiyorum, belki de Çerkov’a göndermiştir. Kendisine sormaktan da çekiniyorum.’(377)


19 Şubat 1898: ‘L.N. güncesini bilmediğim bir yerde ve özenle saklıyor. Eskiden de saklardı ama, sakladığı yeri bilir ya da bulurdum. Şimdi ise bilmiyor ve bulamıyorum.’(383)


12 Mart 1902: ‘Kocamın güncesini okuduğum zaman onun güç ve etkinliğini anladım; kendi ününü korumak için durmadan bana sövüp saydığını o zaman gördüm; şatafatlı yaşamını şu ya da bu biçimde haklı çıkarmak, bana kabul ettirmek ihtiyacını duyuyordu. Vaneçka’mın öldüğü yıldı; çok perişandım, kocama yaklaştım ama yüreğim ve umutlarım kırılmıştı.’ (527)


3 Ocak 1909, Yasnaya Polyana: ‘[Günlüğüm, onu okuyan insanlara karşı yaklaşımım bana zarar veriyor. Lütfen okumayın.]’(654)


26 Haziran 1910: ‘Günce defterlerinde L.N., beni hep iyi davranarak savaşılması gereken bir zorba gibi gösteriyor. Kendisi ise yüce gönüllü, büyük, sevgi dolu ve dindar görünüyor.’(593)


1 Temmuz 1910: ‘Çerkov’u selamladım ve :”Gene benimle ilgili bir entrika mı çeviriyorsunuz?” dedim. Çok güç durumda kalmışlardı. L.N. ve Çerkov birbiriyle yarışırcasına günce konusunda, birbirini tutmayan ve anlaşılması güç sözler söylediler ama, hiçbiri ben içeri girmezden önce ne konuştuklarını söylemedi. Şaşa’ya gelince sadece sıvışıp gitti.’(…) Çerkov, L.N.’nin TİNSEL GÜNAH ÇIKARAN PAPAZ (?) olduğunu ve bu gerçeği kabul etmem gerektiğini söyledi (…)Şunları ekledi: “Yaşamını, kocasını mahvetmekle geçiren bu kadını anlayamıyorum.” (…)L.N.’ye öyle acıyorum ki despot Çerkov’un boyunduruğu altında mutsuz, halbuki benimle mutluydu.’(598/9)


13/14 Temmuz 1910 gecesi: ‘Ölümümü dünyaya açıkladıkları zaman, onun gerçek nedenlerini söylemeyeceklerdir. Histeriden, sinir krizinden, karakter bozukluğundan söz edecekler ama hiç kimse, kocamın öldürdüğü bedenimi görünce, muşamba kaplı dört beş defteri kocamın çalışma odasına koyarak beni kolaylıkla kurtarabileceğini söylemeye cesaret edemeyecektir (…) Bu iki inatçıo adam, kocam ve Çerkov beni ezmek, beni öldürmek için birleşmişler. Beni korkutuyorlar, demir elleri yüreğimi sıkıştırıyor. Bu mengeneden kurtulmak ve nereye olursa olsun kaçıp gitmek isterdim. Ama korkuyorum… (…) Eğer defterleri bana vermezlerse, Çerkov onları saklama hakkına, ben ise yaşamak ya da ölmek hakkına sahip olacağım.


‘Kendimi öldürmek düşüncesi gittikçe güç kazanıyor. Çok şükür… Yakında acılarım sona erecek.’(617)


14 Temmuz 1910: ‘L.N. beni görmeye geldi. Ona, terazinin bir kefesinde defterler, ötekinde ise benim yaşamım var dedim. Güncenin defterlerine karşılık benim yaşamım, ikisinden birini seç, dedim.’(618)


18 Temmuz 1910: ‘Güncesini bana vermesini istemiyorum; ölünceye dek onu saklasın. Ben sadece, onu okumamı önlemek için Şaşa’da, Sergeyenko’da, Çerkov’da ve nerede olursa olsun saklamış olmalarına ve yalnızca karısının okuma hakkı olmamasına üzüldüm ve onuruma dokundu…’(628)


12 Ağustos 1910: ‘Güncemi tekrar okudum ve kendi öz yaşantım ve kocamınki karşısında dehşete kapıldım. Bu tür yaşamayı sürdürmem olanaksız’(655)


15 Ağustos 1910: ‘Bu demektir ki, daha önce söylediğim gibi kocamın şimdiki güncesi Bay Çerkov için yazılıyor ve içeriğinde hiçbir açık yüreklilik yok. Gizlilikleri, aldatmacaları ve gizleme meraklarıyla canları cehenneme. Zaman, gerekli açıklamayı yapacaktır (…) Ben L.N.’nin Günceyi benden sakladığı için kuşkulanmıyorum; bu usa yakın ve tümüyle haklı ve onu herkesten saklamak gerekirdi. Hayır, beni tasalandıran bu değil ama Çerkov ve Şaşa onu okuyabildiği halde, karısının, benim bu hakka sahip olmamam. Öyleyse, Çerkov ve kızımı yargıç yerine koyarak L.N. benim hakkımda atıp tutuyor, kötü niyetli ve acımasız olan da bu.’(658)


15 Ağustos 1910: ‘Bizim aile cehennemimizin aksine, burada bir sürü saygılı ve içtenlikli insan var. Sinsiliği nedeniyle, kocama karşı duyduğum sevginin azaldığını anlamaya başladım. Bana karşı sürekli olarak beslediği ve bana belirtmeye başladığı bu kötü niyetini her hareketinden, yüzünden ve gözlerinden okuyorum; tüm dünyaya sevgi sözcükleri haykıran bu ihtiyarın bu duygusu özellikle çirkin ve çekilmez oluyor. Güncesinin beni tasalandırdığını biliyor ve bunda direniyor. Tanrı beni bu anlamsız bağlılıktan kurtarsaydı, hiç değilse o zaman benim için yaşam çok kolay olur ve kendimi çok özgür hissederdim. O zaman Şaşa ve Çerkov’u büyücülükleriyle baş başa bırakırdım.’(658)


26 Ekim 1910: ‘Çektiğim acıları, geçirdiğim deneyleri dile getiren bu korkunç Günceyi şu anda bitiriyor ve mühürlüyorum. Tanrı beni bağışlasın, ama çektiklerime neden olan Çerkov’a lanet olsun.’(716)


picture

İMGE(LEM):


11,12,13,14,15,16 Aralık 1853: ‘Bazı nedenlerden dolayı güç fikri bende kendiliğinden el şekliyle –özellikle de güzel bir elle- özdeşleşmiştir. Bazen güzel bir ele bakarken şöyle düşünülebilir: “Acaba şu adama bağlı olsaydım, ne olurdu?”(114)


3 Ekim 1865: ‘Hevesim kırılıyor. Okuma ve hayal görme volupte (tutkumu) engellemeliyim. Bu güçlerimi yazmak için kullanmalı, onların yerine fiziksel çalışmayı koymalıyım.’(263)


picture

DÜŞ


12 Aralık 1856: ‘Çok üzgünüm. Rüyamda yerde kan gölü vardı. Ayrıca göğsüme esmer bir kadın oturmuş, çıplak bir şekilde bana doğru eğilmiş bir şeyler fısıldıyordu.’(181)


11/23 Ağustos 1860: ‘Rüyamda bir köylü gibi giyindiğimi ve annemin beni tanımadığını gördüm.’(223)


29 Haziran 1889, Yasnaya Polyana: ‘Ölmeye hazırım. Geceleyin rüyamda insan kadar büyük bir fare fördüm ve çok korktum. Asıl korktuğum ölüm gibi görünüyor. Ama hayır, korktuğum şey saf ve basit terördü.’(340)


7 Mart 1904, Yasnaya Polyana: ‘Ben genellikle kendimi asker olarak görürüm; sık sık karıma ihanet etmiş olarak görürüm ve bu beni dehşete düşürür.’(582)


29 Kasım 1908, Yasnaya Polyana: ‘Dün gece rüyamda İsa dramasını kısmen yazıyor ve besteliyor, kısmen de oynuyordum. Ben İsa ve bir askerdim. Kılıcını çektiğini gayet iyi anımsıyorum. Hem de çok canlı.’(647)

picture

YAPITI


19,20 Aralık 1853: ‘Bir eserin çekici olması için yalnızca tek bir düşüncenin egemen olması yetmez; aynı zamanda tamamıyla tek bir duygunun etkisinde olması gerekir. İlk Gençlik’te böyle olmadı.’(115)


18 Ağustos 1857: ‘Kafkasya Masalı’ndan hiç memnun değilim. Bir fikir olmaksızın yazamam. İyi olan heryerde iyidir; her yerde aynı tutku vardır ve ilkel devlet iyidir fikri yeterli değil.’(204)


9 Nisan 1859, Moskova: ‘Anna’yı (Aile Mutluluğu) bitirdim; ama güzel olmadı.’(218)


16 Aralık 1862: ‘L. Öylesine akıllı, faal ve yetenekli ama geçmişi iğrenç. Benim geçmişim ise küçücük ve anlamsız… Onun ilk yapıtlarını okudum ve aşk ve kadının sözkonusu edildiği her bölümde iğrenti ve eziklik duyuyorum. Bunları, bunların tümünü yakmak isterdim. Yeterki onun geçmişini bana anımsatacak bir şey, asla bir şey kalmasın. Kıskançlık beni korkunç bir bencil durumuna soktuğu için, yapıtlarının yokolmasına ben üzülmezdim.


Onu öldürüp de tam benzerini tekrar hemen yapabilseydim, bu işi kıvançla yapardım.’(41)


12 Kasım 1866: ‘Arasıra L. İle birlikte, bu yapıttan(Savaş ve Barış) söz ediyoruz ve nedenini bilmiyorum (ama gurur duyuyorum) bana güveniyor ve eleştirilerime önem veriyor.’(86)


10 Şubat 1889, Moskova: ‘Gerçekten hem bir çağrı yapmalı, hem de bir roman [Diriliş] yazmalıyım. Yani düşüncelerimi ifade edeceğim ve kendimi yaşamın akışına teslim edeceğim.’(323)


2 Temmuz 1889, Yasnaya Polyana: ‘Kroyçer Sonat’a devam ettim. Kötü gitmiyor. Hepsini bitirdim. Ama şimdi başından itibaren gözden geçirmeliyim. Onun çocuk sahibi olmasının yasaklanması ana konu yapılmalı. Çocuksuz başarısız olmaya mahkum bir hale indirgeniyor. Annenin egoizminden daha fazla söz edilmeli. Annenin fedakarlığı ne iyi ne kötü. Yalnızca çalışmaktan ibaret. Her ikisi de sevgi ve anlayış olduğunda iyi. Ama kişinin kendisi için çalışması ve yalnızca kendi çocukları için fedakarlık yapması kötü. Erken yattım.’(341)


24 Temmuz 1889, Yasnaya Polyana: ‘Kroyçer Sonat ve Sanat Üzerine’yi yazıyorum. Ama her ikisi de negatif ve kötü. İyi bir şeyler yazmak istiyorum (…) Biraz Kroyçer Sonat üzerinde çalıştım. Onu kabaca tamamladım. Şimdi tamamını nasıl yeniden düzenleyeceğimi, kadın için şefkat ve sevgiyi nasıl dahil edeceğimi buldum.’(344)


10 Ekim 1889, Yasnaya Polyana: ‘Bütün bu eserden [Kroyçer Sonat] iğrendiğimi hissediyorum. Büyük depresyon yaşıyorum.’(351)


6 Aralık 1889, Yasnaya Polyana: ‘Kroyçer Sonat’ı baştan sona gözden geçirdim; bazı yeri çıkardım; düzeltmeler ve eklemeler yaptım. Bu işten korkunç derecede bıktım. Esas husus, bu eserin sanatsal açıdan yanlış ve sahte oluşu. Koni’nin öyküsü (Diriliş) konusunda sihnim gittikçe daha çok berraklaşıyor.’(361)


18 Ocak 1890, Yasnaya Polyana: ‘Butkeviç’le sohbet ettik. Bana birçok insanın Kroyçer Sonat’dan nefret ettiğini, onu bir seks manyağının öyküsü olarak gördüklerini anlattı. Bu beni ilik başta rahatsız etti; ama sonra en azından insanlarda uyandırılması gereken bir duyguyu uyandırdığını düşünerek memnun oldum. Elbette daha iyisi olabilirdi; ama ben yapabileceğimin en iyisini yaptım.’(365)


9 Mayıs 1890, Pirogovo: ‘Örneğin Kroyçer Sonat’ın temel fikri ya da duygusu bir kadına, bir Slav’a (bir manastırdan Tolstoy’a imzasız mektup yazan bir Çek kadın) ait. Bana kadınların cinsel taleplerle baskı altına alınması konusunda dili bakımından komik, ama içeriği önemli bir mektup yazmıştı. Sonra beni ziyarete geldi ve üzerimde güçlü bir izlenim bıraktı.’(374)


3 Ocak 1891: ‘Onun dini ve felsefi yazılarını anlama yeteneğim yok. Ben onu hep sanatkar yönüyle seveceğim.’(159)


6 Ocak 1891: ‘Ama yazınsal olmayan, dinisel ve belli bir amaç güden bu tür makaleleri beğenmiyorum: bende bir şeyleri yıkıyor, anlamsız bir korku uyandırıyor ve beni sıkıyor.’(161)


25 Ocak 1891: ‘Kroyçer Sonat’ın, genç kadınla ilgili bölümleri yanlıştır. Bu ilk gençlik yaşlarında, kadının cinsel tutkusu yoktur, özellikle çocuk doğuruyor ve emziriyorsa, zira ancak iki yılda bir kadın olabilir. Tutku, otuz yaşlarına doğru uyanabilir.’(170)


26 Ocak 1891, Yasnaya Polyana: ‘Evet, şimdi çok anlamlı bir roman yazmaya başlayacağım. İlk romanlarım bilinçsiz üretimlerdi. Anna Karenina’dan bu yana on yıldan fazla bir süredir ayrıntılı olarak inceliyorum; analiz ediyorum. Şimdi neyin ne olduğunu biliyorum ve her şeyi tekrar karıştırabilir ve bu karışımın üzerinde çalışabilirim. Tanrım bana yardım et!’(395)


12 Şubat 1891: ‘Ben de ona karşılık verdim ve, eğer üzülüyorsa, benim kendisine acımayacağımı ve eğer güncelerini yakmak istiyorsa yakabileceğini, yaptığım çalışmaya hiç önem vermediğimi, kimin kimi üzdüğüne gelince, son yapıtıKreutzer Sonat’la beni, herkesin yanında küçük düşürdüğünü ve bu durumu düzeltmenin de zor olduğunu söyledim (…) Ben bu öykünün beni hedef aldığını, doğrudan doğruya beni yaraladığını, beni herkesin gözünde alçalttığını ve karşılıklı sevgimizden arta kalanını da yok ettiğini, kendim hissettim. Ve bunların tümü, evlilik yaşantım süresince, kocama karşı beni suçlu duruma düşürecek bir davranışta bulunmadığım ve herhangi bir kişiye ne bir bakış, ne bir hareketle, böyle bir kanı uyandırmadığım halde… Yüreğimde, başka birisini sevme olasılığı bulunmuş da olsa, bende bir iç mücadele geçmiş de olsa, bu başka bir sorun, bu benim, işim, yüreğim, benim kutsal yerim, ben saf ve temiz kaldığıma göre, kimsenin ona dokunmaya, sözetmeye hakkı olamaz.’(174)


10 Mart 1891: ‘M.de Vogue’nin,Kroyçer Sanat’la ilgili makalesini okudum, çok akıllıca kaleme alınmış ve değerli. Tolstoy’un, tüm kişisel ve yazınsal yaşamı yok eden, didikleyici bir analize ulaştığını ve buna benzer şeyler yazmış.’(182)


1 Haziran 1891: ‘Petersburg yolculuğumun gerçek nedenini kimse bilmiyor. Gerçek nedenKroyçer Sonat. Bu öykü bana gölge düşürdü. Bazıları, bu öykünün bizim yaşantımızdan alındığını sanıyor, bazıları da bana acıyor. Hükümdar bile: “Onun zavallı karısına acıyorum,” dedi. Moskova’da Kostia amca benim bir kurban olduğumu ve herkesin bu kanıyı paylaştığını söyledi. İşte bunun içindir ki, hiç de kurban durumunda olmadığımı göstermek ve herkese kendimden söz etmek istedim: bunu, nedenini bilmeden ve içgüdüsel olarak yaptım. Çarla yapacağım görüşmede önceden başarılı olacağımı biliyordum. İnsanları etkileme gücümü kaybetmemiştim ve esinlediğim sempati ve konuşma biçimimle onu etkiledim. Ama en önemli konu, bu öyküyü (Kroyçer Sonat) halka ulaştırmak. Bunu yapmam gerekiyor çünkü izni hükümdardan benim istediğimi herkes biliyor. Halbuki bu öykü benimle ve bizim evlilik ilişkilerimizle ilgili olsaydı, kuşkusuz yayınlanmasını istemezdim. Herkesin bunu düşünmesi ve anlaması gerek (…) Bunların tümü, benim kadınlık gururumu pekiştirmek için bir fırsat, bir Tanrı lütfü ve aynı zamanda, sosyal yönden beni yükselteceği yerde tam tersi, beni alçaltmaya uğraşan kocamdan öçalıyorum. Onun bana böyle davranmasının nedenini hiç anlayamadım.’(208)


9 Ağustos 1894: ‘Yeni bir Tom Amcanın Kulübesi yazmalıyım.’(440)


30 Ağustos 1894, Yasnaya Polyana: ‘Romanlar baş kahraman ile kızın evlenmesiyle sona erer. Halbuki evlenmeleriyle başlamalı ve boşanmalarıyla, yani özgürleşmeleriyle sona ermeli.’(441)


25 Nisan 1895, Moskova: ‘Bir annenin durumu korkunç derecede trajik: Doğa onu dayanılmaz bir arzu ile donatmış (erkeği de benzer şekilde donatmış; ancak erkek aynı ağır sonuçları yaşamıyor); bunun sonucu olarak çocuklar dünyaya geliyor. Kadın çocuklarına karşı çok daha güçlü bir sevgiyle, fiziksel bir sevgiyle donatılmış. Zira çocuk taşımak, onları beslemek ve onlara bakmak fiziksel bir olay. Bir kadın, iyi bir kadın bütün ruhunu çocuklara verir; kendisini tamamen onlara adar. Ruhunda yalnız onlar için ve onlarla birlikte yaşama alışkanlığı (herkesin yalnızca onaylamakla kalmayıp, övmesi nedeniyle en şiddetli ayartma budur) kazanır. Yıllar geçer ve sevginin karşılığı öfkeyle verilir. Bu öfke, boyunlarında bir değirmen taşı gibi gördükleri, yaşamlarına müdahale ettiklerini düşündükleri anneye karşıdır. İkinci hal –ölüm yoluyla ayrılık ise-, anında korkunç bir sancıya neden olur ve geriye bir boşluk bırakır. Kadının mutlaka yaşaması gerekir, ama yaşamak için tutunacak bir şey kalmamıştır. Kadın manevi bir yaşam alışkanlığından ve hatta bir yaşamın gerektirdiği güçten yoksundur. Çünkü bütün gücünü, artık yanında olmayan çocuklarına harcamıştır. İşte bir anneye dair olarak yazacağım romanda bundan söz edeceğim.’(463)


9 Ekim 1895: ‘Nehludov’un (Diriliş) çifte kişiliği hakkında düşündüm. Bunu daha açık ifade etmeliyim.’(476)


134 Ekim 1895, Yasnaya Polyana: ‘Nehludov’un Sonya’ya dokunaklı bir biçimde nasıl veda edeceğini düşündüm.’(476)


24 Ekim 1895: ‘Yeniden Diriliş’i ele aldım ve tamamen kötü olduğuna karar verdim. Çekim merkezi olması gereken yerde değil; toprak sorunu dikkatleri dağıtıyor ve zayıflık oluşturuyor. Eserin kendisi de zayıf olarak ortaya çıkacak. Sanıyorum, onu bırakacağım. Eğer yazmaya devam edersem, başından itibaren tekrar başlayacağım.’(477)


28 Ekim 1895, Yasnaya Polyana: ‘Ve Diriliş’te yapmaya başladığım ebebi saçmalığa devam etmek için vakit yok.’(478)


5 Kasım 1895, Yasnaya Polyana: ‘Anladım ki köylülerin yaşamı ile başlamalıyım. Anladım ki onlar özne, olumlu unsur ve geri kalanlar ise gölge, negatif unsur. Ve aynı hususun Diriliş için de geçerliği olduğunu anladım. Mutlaka onunla başlamalıyım.’(479)


19 temmuz 1896, Pirogovo: ‘Dün kara bir topraktan, nadasa bırakılmışken yeni sürülmüş bir tarladan geçtim. Gözlerin görebildiği yerde kara topraklardan başka hiçbir şey yoktu –tek bir yeşil çimen bile yoktu. Ve tozlu gri yolun kenarında üç dallı bir Tatar deve dikeni. Bir dalı kırılmış ve üzerinde kirli beyaz bir çiçek sallanıyor. İkincisi de kırık ve siyah çamura bulanmış; çizgili ve kirli izler var üzerinde. Üçüncüsü ya doğru yatmış; o da siyah ama hala canlı ve orta kısmı kırmızı. Bu bana Hacı Murat’ı hatırlattı. Bu konuda yazmak istiyorum. Koca bir tarlanın ortasında tek başına sonuna kadar yaşamı için mücadele ediyor ve bir şekilde mücadeleyi kazanıyor.’(488)


5 Ocak 1897, Moskova: ‘Diriliş’i yeniden okumaya başladım ve başkahramanın evlenme kararı verdiği yere kadar gelince tiksinerek bıraktım. Hepsi gerçek dışı uydurma ve zayıf. Kusurlu olan bir şeyi düzeltmek çok güç. Ama bu kitabı düzeltmek gerekecekL1) Kadının ve erkeğin duyguları ve yaşamını nöbetleşe olarak anlatmak gerekli. Ve kadını olumlu ve ciddi; erkeği ise olumsuz ve alaycı bir biçimde. Bu kitabı bitirebileceğimden kuşkuluyum. Her tarafı kusurlu.’(497)


4 Nisan 1897, Moskova: ‘Dün Hacı Murat’a dair bazı güzel fikirler geldi aklıma. Esas husus, güvene ihanet edilmesini bu eserde ifade etmeliyim. Eğer ihanetler olmasaydı, Hacı Murat çok başarılı olabilirdi.’(501)


8 Haziran 1897: ‘Kroyçer Sonat’ın provalarını, hep aynı acı duygu içinde düzelttim: insan yaradılışının kötü yönünün gerçek sergilenişi ve hayasızlık simgesi bu. Pozdnişev her yerde açıklama yapıyor: biz, biz hayvansal isteklerin tutsağıyız, biz doyum tecrübemiz var, her yerde bu “biz”. Oysa, kadın değişik bir yaradılıştadır ve cinsel de olsa, duyguları değerlendirme konusunda, bir erkekle kötülük bulaşmamış bir kadın arasında büyük bir farklılık vardır.’(273)


25 Haziran 1897: ‘Makalesi hoşuma gitmiyor ve üzülüyorum. Bu makalede, hiç hoşuma gitmeyen bir tür kötü niyetli kızgınlık buluyorum. Gerçek dışı bir düşmana (bu kıskandığı Taneyev olabilir) kızdığını ve tek amacının onu yok etmek olduğunu hissediyorum.’(286)


28 Ağustos 1897: ‘Dün hep onunSanat denemesini düşündüm. Bu makale benim aklımı kurcalıyor, çünkü öylesine çok gerçekdışı, karşıt ve kışkırtıcı fikirler içermeseydi çok başarılı olurdu.’(320)


7 Mart 1898: ‘Bugün açık ve seçik olarak anladım ki, L.N. nin son yıllardaki tüm yapıtları, kesin bir karşı koyma ve karşıt olma özelliği taşıyor. Bütün insanlığa, tüm kurulu düzene karşı çıktığına göre, zavallı ve zayıf bir kadın olan bana, neden karşı çıkmasın?’(387)


10 Mart 1898: ‘L.N.’nin yeni KafkasyalısıHacı Murat”ı zevkle kopye ediyorum. Bu öykünün çok güzel olacağını sanıyorum. Destan biçiminde bir yapıt; kanımca hiçbir gizli polemik ve tahrik içermeyecek.’(389)


21 mart 1898, Moskova: ‘”Peepshow” adı verilen bir İngiliz oyuncağı var. Bir camın altından önce bir şey, sonra başka bir şey görünüyor. Hacı Murat’ı göstermenin yolu bu. Bir koca, bir fanatik vs. olarak.’(518)


11 Ağustos 1898: ‘L.N.’nin makalesinin tümünü kopye ettim. O ise, nefret ettiğim bir roman olanDiriliş üzerinde çalışıyor, belki değişiklik yapar.’(414)


28 Ağustos 1898: ‘Sabahleyin L.N.Diriliş”e çalıştı ve yazdıkları çok hoşuna gitti. Bana: “Onunla evlenmeyecek, bugün hepsini bitirdim, yani olduğu gibi kalmasının iyi olacağı kanısına vardım…” dedi. Ben de: “Onunla evlenmemesi doğaldır, bunu sana daha önce söyledim; o kadınla evlenseydi, yapmacık ve uygunsuz olacaktı,” dedim.’(416)


12 Eylül 1898: ‘Nehlüdov(Diriliş) ile hapsedilen sokak kadını arasındaki ilişkiler, yazarın bir kadına karşı olan tutumu bende, gerçek olmayan yapmacık ve tumturaklı duygularla, bir tür duygusal oyun izlenimi bırakıyor.’(419)


13 Eylül 1898: ‘Nehlüdov’un kişiliğinde L.N.’nin kendisini görmem de bana acı veriyor. Ama, tüm bu kurtuluşları, kitaplarında çok güzel anlatmasına karşın, kendi yaşantısına hiçbir zaman uygulamamıştır (…) Daha önce düşündüğüm gibi, bu romanda genel olarak dahice ayrıntı ve anlatımlar var ama, kadın ve erkek “kahraman” konusunda, ölçüsüz ve batıcı bir sahte durum da var.


‘Bu roman beni üzdü. Ve birden Moskova’ya gitmeye karar verdim, çünkü kocamın bu yapıtını sevemezdim ve aramızdaki düşünce birliği gitgide azalıyordu.’(420)


2 Kasım 1898: ‘Ben tamamen Diriliş’e dalıp gittim; bütün enerjimi tasarruf ediyor ve Diriliş için kullanıyorum. Oldukça iyi olacağını düşünüyorum. İnsanlar övüyor; ama ben onlara inanmıyorum.’(524)


26 Haziran 1899, Yasnaya Polyana: ‘Diriliş üzerinde çalıştım ve hala da çalışıyorum. İçinde çok iyi şeyler var. Zaten bu roman o iyiler uğrunda yazıldı.’(533)


23 Haziran 1900, Yasnaya Polyana: ‘Şiddetle edebi bir şeyler yazmak istiyorum. Dramatik değil, epik bir eser –Diriliş’in devamı: Nehludov’un köylü olarak yaşamı.’(542)


15 aralık 1900, Moskova: ‘Kroyçer Sonat’ı, Karanlığın Gücü’nü ve hatta Diriliş’i insanlara vaaz etmeyi düşünmeksizin, onlara yararlı olacağını düşünmeksizin yazdım. Ama hepsi de, özellikle de Kroyçer Sonat çok yararlı oldu. Aynı şey Ceset’de de olacak mı?’(550)


7 Mayıs 1901, Moskova: ‘Tiplerin birbiri üstüne cesurca bindirilmiş gölgelerden kazandığı gücü ilk kez açıkca anladım. Bunu Hacı Murat ve Marya Dimitriyevna’da yapacağım.’(557)


23 Ekim 1902: ‘Hacı Murat’ı bitirdi ve bugün okuduk: bu yapıtın destansı özelliği inkar edilemez, birçok artistik bölümler var ama heyecanlandırıcı bir şey yok. Yarısına kadar okuduk, yarın bitireceğiz.’(542)


6 Mart 1903: ‘Anna Karenina’nın provalarını ikinci kez okuyup bitirdim. Onun ruh halini adım adım izleyerek kendi benliğimi anladım ve bu beni korkuttu. Birisinden öç almak için intihar edilmez. Hayır, artık yaşama gücü kalmayınca insan canına kıyar. Önce çatışıp kavga edilir, sonra yalvarılır, yazgıya boyun eğilir, umutsuzluğa düşülür ve sonunda irade zayıflığı ve ölüm gelir.’(557)


6 Aralık 1908,Yasnaya Polyana: ‘Benden nefret eden insanlar yıkıp dağıttığım yarı dini görüşleri yüzünden nefret ediyorlar; beni sevenler de kendileri için çok önemli görünen Savaş ve Barış gibi önemsiz eserler için beni seviyorlar.’(648)


22 Ağustos 1910: ‘Benim kocam gerçek bir dahi sanatçı. Eğer Çerkov ve onun kötü etkisi olmasaydı ve onu, Gereksinmeleri Karşılamak İçin Birleşmek Gerek ya da buna benzer broşürleri yazmaya itmeseydi, Leon Tolstoy’un yazdığı yazınsal yapıtlar bu son yıllarda çok değişik olurdu.’(667)


26 ağustos 1910: ‘Akşam; baskıya gönderilecekDiriliş üzerinde çok çalıştım. Bu yapıtı sevmiyorum, çünkü insanlarla ilgili sinsice söylenmiş yalan ve kötülüklerle dolu.’(671)


RUS YAZINI


27 Temmuz 1853: ‘Turgenyev’den (Bir Avcının Notları) sonra yazmak biraz güç geliyor.’(102)


25 Temmuz 1856: Ölü Ruhlar’ı (Gogol) büyük bir zevkle okudum.’(172)


8 Eylül 1857: ‘Gogol’den yakın dönemde aldığım mektupları okudum. İnsan olarak yalnızca süprüntü. Korkunç bir süprüntü.’(205)


16 Mayıs 1895, Yasnaya Polyana: ‘Bütün bu büyük adam makamına terfi etmiş Granovski’ler, Beliniski’ler, Çernişevski’ler ve Dobrolyubov’ların hükümete ve sansüre teşekkür etmeleri gerek. Zira onlar olmasaydı, en önemsiz magazin sayfası müdavimleri olacaklardı.’(485)


11 Mayıs 1901, Yasnaya Polyana: ‘Gorki bu yüzden insanların ilgisini çekiyor. Hepimiz dilencilerin insan olduğunu ve kardeşlerimiz olduğunu biliyoruz; ama bunu yalnızca teorik olarak biliyoruz. O ise bize onları her yönüyle gösterdi ve onları sevmemizi sağladı ve bize bu aşkı aşıladı.’(557)


2 Temmuz 1904, Yasnaya Polyana: ‘Nehludov’un [Diriliş] ikinci kısmını yazmak istiyorum. İşi, yorgunluğu, yeni büyük toprak ağalığı, kadınların ayartması, düşüş, hatalar ve bütün hepsi bir Robinson topluluğu arka planında gerçekleşiyor.’(587)


9,10 Kasım 1909: ‘Akşam evde Gorki’yi okumayı tamamladım. Tamamen hayali, doğal olmayan ve muazzam derecede kahramanca duygular ve sahtelik. Ama büyük bir yetenek. Ve tıpkı Andreyev gibi söyleyecek hiçbir şeyi yok. Şiir ya da –Andreyev’in yapmayı seçtiği gibi- tiyatro oyunu yazmalı. Şiirde makul görülen muğlaklık, dramada ise sahne ve aktörler onları kurtarabilir. Aynı şey Çehov için de geçerli. Ama onda komik bir yan var.’(693)


14 Ekim 1910: Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’ini okudu ama hoşuna gitmedi. Anlatımlar güzel ama konuşmaları yansıtan bölümler gerçekten kötü. Çünkü konuşan, romanın kahramanları değil, hep Dostoyevski. Kişilerin anlatım biçimlerinin hiçbir özelliği yok.’(705)


18 Ekim 1910: ‘Dostoyevski’yi okudum ve onun üstünkörü tarzı, yapaylığı ve uydurmacılığı karşısında hayrete düştüm.’(725)


19 Ekim 1910: Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’ini ilgiyle okudu ve :”Halkın Dostoyevski’yi neden sevdiğini anladım, çünkü çok görkemli düşünceleri var.” Dedi. Sonra da eleştirerek, romandaki kişilerin tümünün Dostoyevski’nin ağzıyla konuştuklarını bir kez daha vurguladı ve o kişilerin düşünme düzenlerinin uzun olduğunu belirtti.’(710)


21 Ekim 1910: ‘L.N.’nin yeni baskıya eklenecek yazılarını okuyorum; benim kanıma göre sıkıcı ve monoton. Savaşa, şiddet eylemlerine ve ölüm cezalarına karşı oluşuna katılıyorum ama devleti benimsememesini anlamıyorum. İnsanların Şeflere, yetkililere ve yöneticilere öyle çok ihtiyacı var ki, onlar olmadan hiçbir sosyal yapı olamaz. Yeter ki baştaki akıllı, adil ve uyruğundakilerin yararına özverili olabilsin.’(712)

picture

DÜNYA YAZINI


8 Nisan 1852: ‘Sabahleyin Sterne’den bir bölüm çevirdim.’(76)


31 Mayıs 1855: ‘Gecenin 11’i. Sabahleyin Faust’u okumayı bitirdim.’(145)


16 Kasım 1856: ‘Henry IV’ü (Shakespeare) okudum. Hayır!’ (179)


3/15 Nisan 1857: ‘Geç kalktım –Hamama gittim. Orada Comedie Humaine’i (Balzac) okudum: saçma ve küstahça.’(192)


12,13 Ekim 1859: ‘Rabelais’i okudum.’(219)


23 Ekim 1878: ‘Dickens’ın Martin Chuzzlewitz yapıtını okuyarak dinleniyor. Ben iyice biliyorum ki L., İngiliz romanları okumaya başladığı zaman, yazmaya da başlayacak demektir.’(111)


28 Ağustos 1884: ‘Akşamleyin Maupassant’ı okudum. Renkler konusundaki ustalığına hayran oldum. Ama yazacak konusu yok; zavallı adam.’(306)


7 Şubat 1889, Moskova: ‘Ben Hur’u (Lewis Wallace) okuyorum. Zayıf.’(323)


11 Haziran 1889, Yasnaya Polyana: ‘Whitman, bazı aptal şiirler ve De Quincey. Geç yattım. Yaşamın baskısı çok ağır geliyor.’(338)


27 Ekim 1889, Yasnaya Polyana: ‘Whitman’ı yeniden okudum. Tantanalı ve boş birçok şey var.’(352)


19 Şubat 1904, Yasnaya Polyana: ‘Kant’ı okudum ve çok etkilendim.’(581)


19 Eylül 1905, Yasnaya Polyana: ‘Kant’ı okuyorum. Çok güzel.’(603)


31 Ocak 1908, Yasnaya Polyana: ‘Shaw’ı okuyordum. Saçmalığı beni şaşırtıyor. Kentsel kitlelerin saçmalıklarının üzerine çıkabilen, kendisine ait tek bir fikri olmadığı gibi, aynı zamanda geçmişin büyük düşünürlerinin görüşlerinden birini bile anlamıyor. Onun tek özel yanı, en banal saçmalıkları çok zarif bir şekilde saptırılmış, yeni bir tarzda, sanki yeni ve orijinal bir şey söylüyormuş gibi ifade edebilmesi. Ana karakteristiği korkunç derecede kendine güvenmesi. Bu güven onun felsefi cehaletini tamamlıyor.’(635)


26 Mart 1909: ‘Kant’ı okudum: Yalnızca Aklın Sınırları İçinde Din. Bana çok yakın.’(663)


20 Mayıs: ‘Roosevelt’in benim hakkımda yazdığı bir makaleyi okudum. Makale aptalca, ama ben memnun oldum. Gururumu okşadı. Dün daha iyiydim.’(669)


23 Ekim 1909: ‘Entelektüel dünyamızdaki insanların dargörüşlülüğünün ana nedenlerinden birisi, çağdaşlığı yakalama çabaları; son zamanlarda neler yazıldığını öğrenme ya da en azından bu konuda bir fikir sahibi olma çabalarıdır. “Hiçbir şeyi kaçırmamalıyız.” Halbuki her alanda kitap dağları yazılıyor. Ve iletişim kolaylığı nedeniyle bütün bunlara ulaşmak mümkün. Kişi hangi konuda konuşursa konuşsun, insanlar şöyle der: “Peki, Chelpanov, Kun, Breding’i okudun mu? Eğer okumamışsan bu konuda konuşamazsın.” Ve acele etmeli, onları okumalısın. Halbuki kitaplar dağ gibi. Ve bu acele, kişinin kafasını çağdaş, önemsiz ve karmaşık şeylerle doldurması yüzünden; ciddi, gerekli, gerçek bilgiyi alma imkanını ortadan kaldırmaktadır. Bunun ne kadar aşikar bir hata olduğunu düşünebilirsiniz. Bizler binlerce yıl boyunca milyarlarca insan arasından sıyrılan en büyük düşünürlerin sonucuyuz. Ve bu en büyüklerin düşüncelerinin sonuçları zamanın eleğinde elenmektedir. Bütün sıradanlık elenip gider ve yalnızca orijinal, derin, gerekli olan kalır. Geriye kalanlar Vedalar, Zerdüşt, Buda, Lao-Tzu, Konfüçyüs, Mani, İsa, Muhammed, Sokrat, Marcus Aurelius, Epictetos ve modernler: Rousseau, Pascal, Kant, Schopenhauer ve birçok diğerleri. Ve çağdaşlara yetişmeye çalışanlar bunlardan hiçbirini tanımıyor; ama yetişmeye çalışıp duruyor ve kafalarını çer çöple dolduruyorlar. Bunların hepsi eleğin altına geçecek ve hiçbirisi kalmayacak.’(691)

picture