M. Bilgin Saydam

Zeki Z. Kırmızı

M. Bilgin Saydam, Haz. Oidipus Psikomitolojisi: Pikanalitik ve Klinik Yorumlar (2023),

Yapı Kredi yayınları, Birinci basım, Mart 2023, İstanbul, 327 s.


Doğrusu M. Bilgin Saydam adını görür görmez atıldım kitaba. Çünkü Araf‘d’alıklar/ İnsanın Halleri ve Eylemleri: Psikomitolojik Çözümleme (2017) adlı kitabından çok etkilenmiştim. Ama gördüm ki, kitap aynı başlık dolayında değişik bilim insanlarının incelemelerinden oluşuyor ve yazıları derleyen, yöneten kişi M. Saydam Bilgin. İyi olansa kendisinin de kitaptaki en uzun ve kapsamlı incelemeyi yazmış olması: Psikomitolojinin Trajik Öznesi Oidipus: Kahraman ve Antikahraman. (s 234-327) Düzenleyen hocamızın Sunuş’undan sonra kendi yazısı dışında 13 önemli yazı daha söz konusu. Belli düzeyde uzmanlık içeren yazıları atlamak hoş olmasa da zamansızlık nedeniyle Saydam’ın yazısını okumakla yetindim. Orada da dolu içeriğe karşın ivediliğe kurban edilmiş bir dil tutumu (Türkçe) bende düş kırıklığı yaşattı yazık ki. Sanki yazı ancak taslak durumda yetiştirilmiş, hoca yazının üzerinden geçememiş gibi. Umarım bu önemli, özgün Oidipus yorumu yeniden ele alınır, gözden geçirilir de güme gitmez. Ben yazının üzerinde ayrıntılı durmayacağım. Bilgin Saydam yanılmıyorsam kendi geliştirdiği ‘psikomitoloji’ yordamıyla Freud ve sonrası Oidipus okumalarını daha da geliştiriyor, belki adını koymadan Jung geleneğini harmanlıyor ve kafada bir ışık çakmasına da yol veriyor: Yaşar Kemal okuması için uygun bir araç da sağlıyor ‘psikomitoloji’ kavramı bize.

Ama yineliyorum, bu son biçimi verilmemiş yazı kötü Türkçesi ve dağınık kurgusu, düzeni, gereğinden uzun tutulmuş sözleriyle okuru gereksiz yere yoruyor. Oya sözü uzatmadan, yalın ve duru biçimde Saydam tezi aktarılabilirdi ve yerinde olurdu. Saydam’ın tezi ise, Oidipus’un söylen (mit) evreninden kovulduğu, kendisini yeni bir söylen içinde yapılandıramadığı, insanlarla Tanrılar (söylenler) evreni arasında sıkıştığı... “Oidipus Sophokles metninde, adeta ‘anti-kahraman’ olmaya umarsızca direnen bir ‘kahramanlık sevdalısı’ protagonisttir. Kahramanın açık ve net erekselliğinden, tutkulu deviniminden sapan duruş ve eylem şeması, kibre kapılıp varlık nedenini unutması, anti-kahramanı özdeşim açısından ikircikli bir duruma sokar. Anti-kahramanlar, eylemlerinden çok eylemsizlikleriyle, tereddütleriyle, kendilerini ve dünyayı sorgulamalarıyla müterafıktır. Bu sorgulamar ‘anti-kahraman’dan meta düzeyde ‘kahraman’ çıkaracak bir dönüşümün mayalanmasıdır. ‘Anti-kahraman’ olmak, tereddüd, mevcut ve mütehakkim olana isyansa, eyleminde kutsayacağımız kahramanın mutlak geçmesi gereken bir aşamadır. Anti-kahraman olun(a)madan kahraman olun(a)maz.” (319)