(Aspekte des neuen Rechtsradikalisus ein Vortrag, 1967)

Theodor W. Adorno

Zeki Z. Kırmızı

Theodor W. Adorno; Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri (Aspekte des neuen Rechtsradikalisus ein Vortrag, 1967),

Çev. Şeyda Öztürk- Geçmişin İşlenmesi Ne Demektir? (Was bedeuted: Aufarbeitung der Vergangenheit, 1959), Çev. Tarhan Onur, Metis yayınları, Birinci basım, Eylül 2020, İstanbul, 84 s.


Theodor Adorno’nun Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri Viyana Üniversitesi’nde 1967 yılında yaptığı bir sunumun metni. Berlin’de 2019 yılında basılıyor, Volker Weiss’ın önemli sunumuyla. Metis yayınevi Türkçe baskıda, Adorno’nun sunumu sırasında göndermede bulunduğu ve aynı izleği (ölmeyen ve hortlayan faşizm) işlediği 1954 tarihli bir başka konferans metnini de kitaba eklemiş ve bence iyi de etmiş.

Adorno’nun kuramsal olmasa da tarihsel uygulamada siyasal toplumsal eleştirisini yabana atamayacağımız açık. Özellikle kendinin ve yakın düşünce çevresinin doğrudan deneyimlediği Almanya’da faşizm ve sonrasında zamanlaması başarılı ABD geçişi ve orada yürütülen amaçlı toplumbilim araştırmaları ve Avrupa’ya okulu (Frankfurt) taşıdıktan sonra araştırmaların Avrupa’da da sürdürülmesi bu iki sunumun da kaynağı. Söz konusu çevre Nazizm ve soykırım konusunda dünya duyarlığını yeterince biledi, yükseltti. Çok önemliydi bu. Ve kitapta yer alan iki Adorno konuşması (sunum) tam da bu konudaydı. Çağının aydını olarak 1954’te ama gözlemleri beklentilerini karşılamayınca yeniden 1967’de uyarısını yapması gerekti. Nazizm (faşizm) bitti, sonrasına bakalım havasında mısınız yoksa? Uydumculuğunuzu (konformizm) şu ya da bu özüre bağlayabilmenin kolaycılığı içinde misiniz? Hayır, faşizm yenilmiş göründü ama yalnızca yeraltına çekildi, gizlendi ve bitek toplumsal tinsel maya (özellikle de Alman toplumunda) içten içe mayalanmasını (fermentasyon) sürdürdü. 1967’den bugüne geçen 55 yılda ise öngörü artık somut, birebir doğrulandı, bırakalım Alman toplumunu, tüm Avrupa, Atlantik ötesi ve Asya yakası yükselen faşizmin yeni biçimleriyle faşizme pupa yelken sürükleniyor. Adorno’nun yaşaması ve yeni dönem hakkında gözlemlerini de aktarması iyi olurdu. Ama Adorno olmasa da yaşadıklarımızı (faşizme savrulan dünyayı) az da olsa çözümleyen, kavrayan insanlar eksik değil, hiçbir etkileri, yetkileri olmasa da. Sonuçta, zaman Adorno’yu giderek haklı çıkardı. Bu konuda savaş ertesi duyarlı çevrelerden, düşünce-siyaset-sanat insanlarından yeterli ve incelikle uyarılar elbette yapıldı, bir avuç insan dönüp dönüp meselenin tarihin zaman katları içerisinde sınırlı kalmadığını dile getirdiler.

Volker Weiss da zaten önsözünde Adorno’nun uyarılarına bugünden bir göz atıyor. Bir bakıma güncellemiş oluyor tarihsel uyarıları. Almanya’da 60’larda hortlatılan yeni sağ, günümüz halkçıl (popülist) sağına bir adım uzaklıktaydı. Artık “sürekli hakiki demokrasiden bahsedilir ve başkaları antidemokratiklikle itham edilir.” (21) Horkheimer 30’larda imlemişti bunu. Geç kapitalizmde ‘halklar önce yardım alan hak sahiplerine, sonra da maiyete dönüşmüştür.’ (21) Siyasal solun çöktüğü koşullarda, ’güvencesiz çalışanların, sanayi poletaryasından geriye kalanların da varlıklarını sürdürdükleri, yaşadıkları, bir şeyler düşünüp arzuladıklarını’ kim dikkate alıyor? (Didier Eribon) Sınıfını yitirme korkusuyla güncel başkaldırılar sosyalistleri ve liberalleri kapsayan genişletilmiş hınçların bir ürünü... Ama hınç hedefini tutturamaz, onları bu duruma iten aygıta değil, zamanında içinde yer aldıkları, konumları olan dizgeye karşı eleştirel tutum takınanlara yönelir. “Adorno’nun döneminde olduğu gibi bugün de, Auschwitz bahsi kadar, etik tasarılar veya insanlığa yapılan çağrılar da insanları öfkeden kudurtmaktadır. Faktörlerdeki artış sağ ajitatörlerin zamanla kendilerini kurbanlarla bir tutmakta ustalaştığını gösterir her halükârda.” (25) Adorno haklıdır. “Faşist propaganda, bütün çarpık mantığı ve fantastik çarpıtmalarıyla birlikte bilinçli bir şekilde planlanıp organize edilir.” (27)

Adorno metinleri üzerinde durmama elbette gerek yok ama söylediği bir şey (1967) dikkat çekici. Şöyle diyor: “Faşist hareketler de açık yaralar olarak, kendi kavramsal içeriğinin hakkını bugüne kadar tam anlamıyla verememiş bir demokrasinin yara izleri olarak tanımlanabilir.” (36) Sorunun ivediliğini göz önünde tutan ve uygulamaya dönük bir çözümleme ve çözüm önerileri üzerinde durmayı yeğleyen Adorno, gerçekte 40-50 yıl sonrasını sezgilediği gibi, çözüme ilişkin bugün de uygulanabilecek yaşamsal önerileri imliyor ve kendi yanlışlarımızla yüzleşmemizi sağlıyor. Örneğin, aktörecilik (ahlakçılık) yapmak yerine gerçek (reel) çıkarlara çağrı yapmak, geniş bir yelpazede düşünülmesi gereken bir öneri. Ülkemizden iki rastgele örnek: Fetullah’ı eleştirip çocuklarını FEM dersane ve okullarına yollama yarışı, AKP’den nefret edip doğrudan ya da dolaylı kasasından yardım almak, beslenmek.

Önemli bir kitapçık bu derleme, derslerle dolu.