Theodor W. Adorno

Zeki Z. Kırmızı

Theodor W. Adorno; Metafizik. Kavram ve Sorunlar (Metaphysik. Begriff und Probleme, 1998),

Çev. İsmail Serin,

İthaki yayınları, Birinci basım, Şubat 2017, İstanbul, 256 s.


Okuması uzamış, anlamını da yitirmiş Adorno kitabı sonunda bitti. 60’ların ortasında verdiği Aristoteles odaklı ‘metafizik’ başlıklı bir dizi dersin öğrencilerce baskıya hazırlanması, yayımlanması ile ortaya çıkan bir kitap bu. Doğrusu bir Aristoteles okuması, dahası genel bir Adorno okuması ön gerektiriyor. Kendi başına okur açısından çok yarar sağlamıyor. (En azından benim izlenimim bu yönde.)

Yapmak istediği şey metafizik kavramını alışıldık, yaygın anlamından öncelikle arıtmak, sonra klasik (Aristoteles) metafiziği tanıtmak, ama daha ötesi, günümüzde (20.yüzyıl) nasıl bir metafizik, sorusunu irdelemek: Günümüzde eğer metafizik olanaklıysa, nasıl bir metafizik?

Kendisinin de belirttiği gibi, bir seminer derlemesi değil de doğrudan yazılı bir kitap çalışması olsaydı okur açısından daha yararlı olacaktı. Adorno’nun yazı dili okunaklı, işlek, izlenebilir bir dil çünkü. Ama canlı konuşmanın doğal sapmaları metnin akışını zorluyor ve bütünlük yeterince yönlendiremiyor kitabın içeriğini. Yoksa İsmail Serin çevirisi Türkçesinin eskiliğine karşın çok başarılı. Kutlamak gerek.

İlk dersinde metafiziği şöyle tanımlıyor Adorno: “Metafizik, felsefenin nesne olarak kendine kavramları alan biçimidir.” (16) Metafiziğin halkçıl (popüler), güncel algılarını ayrıştırıyor uzun uzun. Orta çağın, inançların, halkçıl ekinlerin (popüler kültür), vb. metafizik indirgemelerini irdeliyor. Dinleyicisinden not etmesini istediği şeyi biz de burada not edelim: “Metafizik sistemler, kavramların nahifçe, yani dağınık, tekil, mevcut şeylerin bulunduğu ve nihayet bağlı olduğu ‘nesnel dünya’ diye adlandırılan şeye bir çeşit nesnel, yapıcı destek oluşturduğu öğretilerdir.” (22) Metafizik ne zaman ortaya çıkar? ‘Empirik dünyanın ciddiye alındığı bir noktada ve sorgusuz sualsiz kabul edilmiş duyulurüstü dünyayla ilişkisinin düşünmeye tabi olduğu yerde…’ Bir yanda eleştirel us, öte yanda kurtarma ‘pathos’u buluştuğunda… Platon’un İde’sini Biçim’e bağlayan Aristoteles, maddenin biçimleşme sürecine odaklanır ve dolayısıyla metafiziği buradan okunabilir. Aristoteles’in “eserinin ortaya attığı soru tek kelimeyle şudur: İlk nedene böylesine muazzam bir ağırlık vermiş bir filozof nasıl oldu da bir yandan tek gerçekliğin dolayımsız olan şey olduğunu ileri sürerken, bir yandan da dolayımlı olana, maddede gerçekleşen ve biçimlenen kavrama daha yüksek bir gerçeklik gözüyle bakabildi? Aristoteles’in verdiği yanıt, onu izleyen tüm Batı metafiziğinin temel konusu haline geldi: bu yanıt gayet açık biçimde oluş ile geçerlilik arasında yapılan ayrıma yaslanmaktadır.” (69) Belki Aristoteles’in çelişkisi ‘dolayım’ kavramı çevresinde aşılabilir. Biçim ve özdek (madde), ancak birbirleriyle ilişkileri içerisinde kavranabilecek anlar olarak düşünülebilir. Aristoteles sorunsalının gerçek özü, Platon’un tersine, dolayım sorununu açıklıkla ortaya koymuş olsa da üstesinden gelememesi… (83) Konu geleceğin felsefesinde eytişimsel (diyalektik) açılımın da çıkış noktasını oluşturacaktır. ‘Tikelin mutlağa doğru hareketi zaten mutlağı gerektirmez mi?’ (138) Saptama nasıl hepimizin Aristoteles konuştuğumuzun da göstergesi: ‘Maddesiz ve ruhsal olan harekete geçirici ilke ile maddi ilke olan hareket ilkesi’ (139) 12. Ders, Heidegger’in metafizikle ilişkisinin eleştirel incelenmesi. Sonraki bölümlerde de sürüyor Heidegger eleştirisi. Önemli olmakla birlikte ‘Negatif Diyalektik’te (1966) daha açık ve sert biçimde yürütülmüş bir eleştiri bana göre. Bu eleştiriyi çok önemli bulduğumu belirteyim. Bana göre metafiziği hedefine koyan en büyük metafiziklerden biriydi Heidegger’inki. Sartre’ı da kısaca ele alan Adorno, ünlü sözünü burada da yineliyor: “Auschwitz’den sonra, varlıkta olumlu bir anlam ya da amaç bulunduğunda ısrar etmenin olanaksız olduğunu…” (169) Anlaşılacağı üzere kitabın (derslerin) ikinci yarısı metafizik kavramının, güncel konulara uygulanmasına odaklı. 20.yüzyıl dehşetini nasıl bir metafizik bütünlük algısıyla tanımlayabilir, anlayabiliriz? Bu olanaklı mı? Adorno şöyle diyor: “Meydana gelmiş olanlar ile metafizik düşünceler arasında artık anlamlı bir bağıntı kurulamadığı her bir anda, yaşamın içkin anlamına dair ya da meydana gelen her şeyin altında yatan kozmik plana dair metafizik tezin doğruluğunun sorgulanması gerektiğine inanıyorum.” (199) Geldiği son yerde ise ancak şunları söyleyebiliyor: gerçekte ancak yadsınacak şey, düş kırıklığına uğratacak şey, yanlış olabilecek şey bir açıklığa sahip olabilir, yani önem taşıyan bir şey olabilir. (232) Bu bağlamda ve şaşırtıcı biçimde Proust’un metafizik deneyimini öne çıkarıyor, vurguluyor. (Önemli.) “Zira bir şey kuşkusuz doğrudur: artık hayatın olmadığı yerde, onun kalıntılarını mutlakla, anlam parıltılarıyla karıştırma ayartısının olağanüstü büyük olduğunu söylemiştim; o sözümü geri alma arzusunda değilim. Yine de yaşamı aşan bir şey olma vaadi taşımazsa hiçbir şey canlı olarak bile deneyimlenemez. O halde bu aşkınlık, düşünce taraftarı olmaktadır ve aynı zamanda taraftarı olmamaktadır; söz konusu çelişkinin ötesi hiç kuşkusuz oldukça güç ve muhtemelen olanaksızdır.” (238)