(How to Read Ancient Philosoph, 2008)
Miriam Leonard
Zeki Z. Kırmızı
(How to Read Ancient Philosoph, 2008)
Miriam Leonard
Zeki Z. Kırmızı
Leonard, Miriam; Antik Felsefeyi Nasıl Okumalıyız? (How to Read Ancient Philosoph, 2008), Çev. Mustafa Ateş,
Runik Kitap Yayınları, Birinci basım, Mayıs 2023, İstanbul, 119 s.
Londra, University College’da öğretim görevlisi olan Miriam Leonard’ın (1977, İngiltere) Antik Felsefeyi okuma önerisi ve bakış açısı gerçekten ilginç ve seçici, önemli geldi bana. Alıştığımız türden Antik Çağ felsefe tarihi olmanın çok dışında, zaten bu gelenekle aykırı düşme pahasına her düşünürde bir soruna odaklanma yöntemi benim açımdan yaratıcı. Dolayısıyla Runik Kitap yayını küçük kitapçığın çok hoş, iç açıcı bir felsefe okuması ve felsefe okumasının daha nasıl yapılabileceği üzerine önerileri olduğunu baştan belirtelim.
Seçtiği antik düşünürlerin kendince en önemli düşünsel izlekleri ve bunu yansıtan ana metinleri üzerinden bir açılım yapıyor Leonard. Bir anlamda düşünsel izlek, düşünür, bir felsefe çizgisi sorunsalının parçaları olarak okunuyor. Bu boyutu küçük kitabı güncel kılmayı da başarıyor aslında. Bakılırsa yeni bir okuma, devrimci bir okuma vb. türünden bir yaklaşımı yok. O alanyazınının (literatür) genel eğilimleri ve yargılarını büyük ölçüde koruyor zaten. Yalnızca dikkatten kaçabilecek kilit noktalarına yeniden göz atılmasının peşinde. Amacını da oldukça güzel dile getiriyor: “Benim amacım, antik felsefenin temel teorilerini sıralamaktan çok belirli kitapların, cümlelerin ve hatta sözcüklerin nasıl zamanın sınırlarını aşan ideallere dönüştüklerinin izini sürmek olacaktır.” (10) Tam da bu.
Yunan düşüncesinin felsefenin kaynağı olarak görünmesi gerektiğinin gerekçelerini belirttikten sonra Herakleitos’la sorgulamasına başlıyor.
Herakleitos’un kapalı, karanlık Fragmanlar’ından alıntılarla açılıyor Aynı ve Öteki bölümü. Logos (ilke) sözcüğünün somut ve soyut anlamlarına odaklanan ve sözcük oyunları kuran Herakleitos (dili kullanarak dünyayı açıklama, dilbilime ve mantığa odaklanma) ‘dil ile dünya arasındaki temel ilişkiyi’ dile getirir. (19) Onun en bilicilik (kehanet) yüklü sözleri bile yalnızca derin felsefe düşüncesini değil aynı zamanda kararlı bir siyasal uğraşı da barındırır içlerinde. Çatışma izlencesi geleceği biçimlendirmiştir.
Parmenides’in Fragmanlar’ından yapılan alıntıları ve yorumunu içeren ikinci bölümün adı, Bir ve Çok. Herakleitos gibi dili felsefeye geçiş yolu olarak gören ve metinlerini ölçüyle yazan Parmenides’in yalınlığı tuhaf görünebilir. Onun esti’si (olmak vardır), gelecekte Descartes’ın cogito’sunun kaynağıdır. O varoluş (ontoloji) ile bilgiyi (epistemoloji) birleştirir. ‘Aynı şey düşünülebilir ve varolabilir.’ (29) İşin kötü yanı, onun usavurumunun (mantık) yadsınamaz gücü ile çıkarımlarının saçmalığı arasındaki çelişkidir. ‘Akıl insanı kabul edemeyeceği noktalara götürdüğünde ne olur?’ (31) Zenon daha sonra bu ikilemi en iyi örnekleyen ardıllardan biri olur. Parmenides aklı duyularla çatışma noktasına sürüklemiş, günümüzde bile süren tartışmaları tetiklemiştir.
Sonraki bölümün konusu Platon, adı da Felsefe ve İnsanlık Durumu. Bölümde Platon’un Devlet’i kaynak olarak kullanılmıştır. Platon için filozof olmak, anlığın (zihin) peşinde gidebilmek için bedeni geride bırakmayı gerektirir. (39) Eidos, sözcüğünün açmazı (handikap) görme kökenli olması ve idea’nın görülen şeyi varsayması. İdeanın yine de bir bedeni var mı?
Bu kez Platon’un Şölen’indeyiz: Aşk ve Cinsiyet. İlginç olan Leonard’ın Platon’da cinsiyet vurgusundaki dişil öğeyi açığa çıkarma çabası. Şölen’de Diotima, tüm aşıkların tanım gereği erkek aşıklar olduğunu, tümünün bedenlerinde bir kadın olduğunu savunması. İlginç tersinmelerle erkeği kadına yönelten şey erkeğin gebeliği olur. ‘Diotima zamansallığı, nedenselliği ve cinsiyeti kendi açıklamasında tersine çevirir.’ (47) Sonuçta Freud’a, Lacan’a taşınan düşüncenin kökü Platon’dadır. Felsefe etkinliğinde tutkunun rolü... Platon, yalnızca düşünen insanlar değil seven insanlar arasındaki ilişkiyi de açıklamaya çalıştığı için önemlidir.
Platon izlekleri 5. Bölümde de sürmektedir. Kaynak Phaedrus, bölüm başlığı Konuşma ve Yazı’dır. Aşk ve söylem (retorik) arasında söyleşim (Phaedrus), yazılı söz hakkında bir tartışmaya açılır ve kapanır. Platon’un yazılı söze eleştirisi bir tür felsefi düşünce düşlemi (fantezi) gibidir. Leonard’a göre felsefe tarihi felsefenin ve düşüncenin önkoşuludur. 21.yy.’da bir filozof Platon’a danışmadan aktöre (etik) üzerine yazabilir mi? Platon’un tezine karşın iyi ki Platon Sokrates’i yazma kararı vermiştir. (56-7) Soruyor: Konuşma ile yazı arasındaki çatışma, demokrasi ile azınlık yönetimi (otokrasi) arasındaki çatışma mıdır? (56)
Altıncı bölümle yazar Aristoteles’e geçer. Kullandığı metin Nikomakhos’a Etik ve bölümün başlığı Etik ve Karşılıklılık. Soru belli: Dünyada nasıl davranmalıyım? Aristoteles soruya ilk dizgeli yanıt arayışı içindeki filozoftu. “O, bireysel ahlaki aktörlerin seçimlerini ele almaya adanmış ayrı bir ‘etik’ alanı yarattı.” (60) Bir kere, Platon’dan ayrı olarak, bir şeyin iyi olabilmesi için birçok başka yol vardı. Aristoteles’in entelektüel izlencesini belirleyen kavram ‘ayrım’dır. Phainomena’yı (oluşan) önceki düşünce gölgesinden kurtarmakla başlamıştı işe. İnsanın içinde yaşadığı dünyaya güvenini yeniden kurma girişimi, diyor buna Leonard. “Düşünceyi dünyayla yeniden buluşturduğu için teşekkür etmemiz gereken kişi Aristoteles’tir.” (63) Bir eylemin aktörel oluşu, amacıyla ve aktörel öznenin özel koşullarıyla anlaşılır. Yapıt, ilginç biçimde, aktörenin siyasal olana genişletilmesinden duyduğu ikircimle de ünlüdür. İlk dokuz bölüm eylem üzerinde ısrarla durur ama onuncu ve son kitapta geri dönüş söz konusu. Eylemin yerini düşünme (tefekkür) doldurur (bölümde).
Aristoteles, yedinci bölümde Fizik yapıtı üzerinden değerlendirilir ve bölüm başlığı: Metafizik ve Faillik. Aristoteles için Platon’un yaratılışçı nedenselliği, önsokratiklerin özdekçi (maddeci) nedenselliği denli tek boyutludur. “Aristoteles, doğanın kendisini, dışsal bir akla atıfta bulunmaksızın, içsel bir değişim ilkesi olarak görür. Onun Etik ve Fizik’i de aynı teleoloji ilkesi tarafından yönetilir çünkü insanın etik ve politik eylemlerinin altında, dişlerin gelişimini belirleyen aynı doğa yasası yatar.” (73) İnsan içinde yaşadığı dünyaya ‘neden’ sorusunu sormaya yazgılıdır. Ve dünya karmaşık yapısı içinde soruyu yanıtlar. “Aristoteles’in nedenselliğe ilişkin sistematik açıklamasının nihai olarak ortaya koyduğu şey, dünyanın anlaşılabilirliğidir.” (73)
Sekizinci bölüm de Aristoteles’in estetiğine ayrılmış, Poetika yapıtına bakılmıştır, Estetik ve Duygular başlığı altında. Yapıtın iyi sonuç vermesi için olay örgüsünü kurmanın doğru yolu nedir? Platon’un açtığı ağır yarayı iyileştirmeye çalışan Aristoteles şiir ile felsefeyi buluşturur. Sanat gerçekliği birebir ilişki içinde yansılamaz. Çünkü ‘genelliğe’ eğilimlidir sanat. Platon’un Devlet’ine karşı, sanatı aktöreden ve siyasetten ayırmasında, meydan okuyan bir estetizm bildirgesi görmek çekici gelir insana. Burada Kant’ı öncelemiştir Aristoteles.
Dokuzuncu bölüm bizi klasik Roma’ya, Lucretius’a taşır. Yapıt: Evrenin Yapısı, bölümün başlığı ise, Atomlar ve Evrenin Doğası. Dante’nin İlahi Komedyası’nda (1472) Epikür cehennemin altıncı katındadır. Phainomena ile akıl alanı Lucretius tasarının (proje) odağında yer alır. Çarpıcı olansa aralarındaki ilişkinin belirsizliği ve çelişkileridir (paradoks). Onun dünyasında insan algının tutsağı olmasa da yanılsamalardan kurtulmuş sayılmaz. Evren, mikroskobik düzeyde yeniden kurulur.
Onuncu ve sonuncu bölüm ise Cicero’ya ayrılmış. Cicero’nun yapıtı Scipio’nun Rüyası, Kozmos ve İmparatorluk başlığı altında sorgulanıyor. Tabii felsefeye siyaset ve eylemlerinin sonucu bulaşan Cicero için konu eylem ve aktöre sorunudur. Onun felsefesi pek çok başka entelektüel akımın kesişme noktasında durduğu için benzersizdir. (99) Platoncu ve Stoacı felsefi idealleri, Roma’ya özgü bir söylemsel (retorik) gelenekle birleştirir. MÖ 50 yıllarında Roma ve Yunan kültürel kaynaşması doruk noktadaydı. “Roma felsefesi, bu kültürel melezliğin nihai belirtisidir. Özünde bir Yunan janrı olan felsefeyi Latince yazma girişimi, tüm edebi deneyler arasında en iddialı olanıydı.”
Miriam Leonard küçük ama yoğun çalışmasını kapatırken, bir soruna da değiniyor. Felsefe tarihi içinde Orta Çağ’ın Antik felsefeye düştüğü eleştirel yorumlar, açıklamalar (şerh) sonraki dönemlerin algısının biçimlenmesinde etkili olmuşlardır. Buna karşın bu türden çelişkiler felsefenin gücünü azaltmak yerine geleneklerinin kapsamlılığına ve karmaşıklığına tanıklık ettiği için yine de önemli, anlamlıdır. “Bu bitmek bilmeyen yeniden yazma ve yeniden yorumlama süreci, antik felsefeyi, modernitenin çok yönlü yaratımlarında hayati bir güç haline getirmektedir.” (101)