Susmak Buysa
Susmak dayanılmaz bir çığlıksa,
ben bu çukura haydi haydi düşerdim.
Susmak eğer gezginiyse tüm coğrafyaların,
çift dikiş gezerdim kıyısında
aşksız, neşesiz ormanların.
Susmak öyle bir durmaksa, büyütüyorsa,
bir gün anlarım diye hanyayı konyayı,
diyelim tek bir yol var, böyle buyurmuş Tanrı,
ama ne Hanya’dan geçerim, ne de Konya’dan!
Susmak kanunilerden son üstadım olsa,
acıtsa hayatımın en ince makamından,
yağmalansam da aldırmazlığınla
hırsız saksağandan solo şarkım,
sana armağanım olsun.
Susmak olmazlara tutunmaksa eğer,
hücrede unutulmuş son tutsak olsam,
usum boyun eğmez, yine durur çiçeğe.
Susmak! Madem öyle, diyor, hayrını gör!
Balonlar çocukların ellerinde kamaşsa,
bütün kuşlar hayret,
çocukluğumun uzak uykusunda,
senin sessizliğin a capella olur.
Boyun eğmekse yazgıya susmak,
ben senin dağının ayaklanmış mutsuzu,
direnmek ölümü denemekse,
umutsuz Spartaküs’üyüm.
Mayıs 2009, İstanbul
Elim Sende.Siz
Kimsiniz
Balkanlara getirdim. Tuna’nın, köpürürken kıyıda:
Beni bir daha doğur, bir daha doğur, anne.
Belki kötü anlatılan son öykümdür bu.
Gözlerim anımsar, aslında ne görmeli?
Başka bir annem olur, arkamdan su döker.
Unutursa oyasında bir yürek resmi,
Bendim o kuşların en delisi…
Annemi alıp balkona çıktım,
tutunup sıkı sıkı yağmura,
kulağına fısıldamıştım:
Dünyayı bana bırakma!
Hızla tünellerden geçen hayatımızda,
bütün vagonlarda uyuyan senin kızların,
utangaç ilk gülümsemeleriyle.
Suydu gezinen bileklerinde.
Eteklerinin dibine çöktüm,
adı olmayan bir ağacı büyüttüm.
bildim, annelerimden biri.
Kanıyor serçe parmağım ve sonra öteki.
Ben bitkin bir ebe.
Açsam mı, kapasam mı?
Çiçek kiplerinde sizsiz
elim sende. Siz, ah anne,
siz kimsiniz?
Mayıs 2009, İstanbul
Anımsa
Meriç için
Anımsa dalgasına yakalanmış balığın
Gözüyle eğil/ip de Galata
İp demek istememiştim ben ama
Yaşamakmış böyle dörtnala
Geliverdi ağzımdan
Anımsıyor musun tepeyi
Demiş olabilirim belki
Yöre halklarının ardından
Vadiye inip çıkan
Vadiye inip çıkıyordu: Bir
Yılan
Elimin sana dokunmasından işit: hey
Havada rengini boğan bir yağmur var
Günlerden bir gün İstanbullu fareyi
Sokağın köşesinde astılar
Anımsa:
Baktıkça bakasın gelmişti
Sevdikçe sevesin
Seslen/
İp de
İp mi dedim ben yine
Var evet
Onda taşıyamayacağım kadar
Manolya kokusu var
Ekim 2009, İstanbul