Emma Bovary1 İçin Mi Minör
Madame çok güzeldiniz.
Filistin’i, Gazze’yi nerden bilecektiniz.
Derdiniz sevilmekti, hepsi bu.
Size bir su damlası kadar benzeyen Berthe’i bile
Doğru dürüst öpmediniz.2.
Ve Madame, ben sizin kalbinizdeki
Çocukları unutmuş ekmekle suyu
Ben sizdeki yanığın en üst derecesini
Sıra hiç gelmemişti ki
Öyle de güzeldiniz, yaşasaydınız…
Kıymasaydınız… Biraz da bizimdi hayatınız.
Size bir öfkeyi anımsatabilirdi Gazze.
İstekle titreyen, küçük, beyaz eliniz…
Ama Madame, hayata direnişiniz
Nasıl sığacaktı gömütlüğe
Ama sığdınız ve çocuklar, en başta kızınız
Anlamadılar, yalnızca acı çektiler o günden bugüne.
Ah, biliyorum, siz sevilmek istediniz.
Merak etmeyin, kalbim bunu anlıyor,
Zamansızlığı içinde yüce bir devrimciydiniz;
Aşk için başkaldıran, ölen…
Sizin kadar töre dışı kalmayı Madame
Sizin kadar cesur,
Sizin kadar yanlışı da göze alarak,
Bilseniz, nasıl istedim.
Gazze’nin güzeller güzeli kızı
Bir kır çiçeği demetini, hiç tanımayacağı
Sevgili Madame, sizin için
Çölde gizlemeli
Lütfen karşı çıkmayın, her şey açık!
Ve herkes bilir bunu:
Siz, bağışlanacak kadar güzeldiniz.
Gazze’nin çocukları,
Yaşayacak kadar çocuktular.
Ocak 2009, İstanbul
Elim Sende.Siz
Kimsiniz
Balkanlara getirdim. Tuna’nın, köpürürken kıyıda:
Beni bir daha doğur, bir daha doğur, anne.
Belki kötü anlatılan son öykümdür bu.
Gözlerim anımsar, aslında ne görmeli?
Başka bir annem olur, arkamdan su döker.
Unutursa oyasında bir yürek resmi,
Bendim o kuşların en delisi…
Annemi alıp balkona çıktım,
tutunup sıkı sıkı yağmura,
kulağına fısıldamıştım:
Dünyayı bana bırakma!
Hızla tünellerden geçen hayatımızda,
bütün vagonlarda uyuyan senin kızların,
utangaç ilk gülümsemeleriyle.
Suydu gezinen bileklerinde.
Eteklerinin dibine çöktüm,
adı olmayan bir ağacı büyüttüm.
bildim, annelerimden biri.
Kanıyor serçe parmağım ve sonra öteki.
Ben bitkin bir ebe.
Açsam mı, kapasam mı?
Çiçek kiplerinde sizsiz
elim sende. Siz, ah anne,
siz kimsiniz?
Susmak Buysa
Susmak dayanılmaz bir çığlıksa,
ben bu çukura haydi haydi düşerdim.
Susmak eğer gezginiyse tüm coğrafyaların,
çift dikiş gezerdim kıyısında
aşksız, neşesiz ormanların.
Susmak öyle bir durmaksa, büyütüyorsa,
bir gün anlarım diye hanyayı konyayı,
diyelim tek bir yol var, böyle buyurmuş Tanrı,
ama ne Hanya’dan geçerim, ne de Konya’dan!
Susmak kanunilerden son üstadım olsa,
acıtsa hayatımın en ince makamından,
yağmalansam da aldırmazlığınla
hırsız saksağandan solo şarkım,
sana armağanım olsun.
Susmak olmazlara tutunmaksa eğer,
hücrede unutulmuş son tutsak olsam,
usum boyun eğmez, yine durur çiçeğe.
Susmak! Madem öyle, diyor, hayrını gör!
Balonlar çocukların ellerinde kamaşsa,
bütün kuşlar hayret,
çocukluğumun uzak uykusunda,
senin sessizliğin a capella olur.
Boyun eğmekse yazgıya susmak,
ben senin dağının ayaklanmış mutsuzu,
direnmek ölümü denemekse,
umutsuz Spartaküs’üyüm.
Şefkat Aslında
Birhan Keskin’den esinli,
Birhan Keskin için…
Şefkat arada bir gül-
müdür, şair? Böyle demişsin, üzgün-
sonsuzu yastık yapıp
başının bunca ağır
karanlığına
ben sana, bu aşktır, şefkat aslında
aşka yakalanmak-
dır mı, demeliyim?
Orada zeytin ormanlarının yengeci
yaprakları tek tek saymaktan
vazgeçti
Gel, kucaklayışıma sırrını koy-
Kaç r gerekiyorsa ver şefkatin bedenlenmişini
bilirsin ki
sonsuzluk da eski-
dirrr
gül düşer
eğilip kaldırsam da sevgili
şefkat aslında bir gül-
den düşer
ırmak gülün yaprağını sürükler
ırmak sonsuza değin kararlı, kanlı
gül-ümser
27 Ağustos 2009, İstanbul
Anımsa
Meriç için
Anımsa dalgasına yakalanmış balığın
Gözüyle eğil/ip de Galata
İp demek istememiştim ben ama
Yaşamakmış böyle dörtnala
Geliverdi ağzımdan
Anımsıyor musun tepeyi
Demiş olabilirim belki
Yöre halklarının ardından
Vadiye inip çıkan
Vadiye inip çıkıyordu: Bir
Yılan
Elimin sana dokunmasından işit: hey
Havada rengini boğan bir yağmur var
Günlerden bir gün İstanbullu fareyi
Sokağın köşesinde astılar
Anımsa:
Baktıkça bakasın gelmişti
Sevdikçe sevesin
Seslen/
İp de
İp mi dedim ben yine
Var evet
Onda taşıyamayacağım kadar
Manolya kokusu var
Ekim 2009, İstanbul
Gel De Gör
Kendini silen kadın için
İtiraf et kokumu unutabilmek için delirdin
Gittin kayın yapraklarının altına
Gizlendin
Kalçalarında kamaşan güneşi
Kaç yerinden öpmem gerektiğini
Hadi söyle bilmediğini
Yanmıyorsun değil mi
Göğüslerin saklı öpülmemişlikten mutluymuş
Dudaklarının çoğalmadığını
Aşkla açılmadığını ağzının
Hadi söyle
Bedenin tutuşmazmış güya
Susar bir daha uyanmazmış şafağa
Okşadıkça avuçlarım
Gel tırnağın teleğinle
Ruhunu bırak bedeninle gel
Öpülmemiş yeri kalmamak nasıl şey
Gel-
De gör
Şubat 2010, İstanbul
Ürperti
Eldiveni çıkarırsın
Bir de bakarsın yokmuş elin
İşe gidiyorsun
Kent ufak ufak kıyılıyor içinde
Kalbini ikiye bölen ses:
Sizlikle beraber
Ürperiyorsun
*
Ölüm, diyorsun, bir anı
Çakıltaşı sağır mı
Bir sözcük çekiyorsun
İçeceksin baldıranı
Çürümüş toprağa düştün
Aşk varsa böyle olmalı
Filizleniyorsun
*
Armağanlarını geri çağır
Orduna anlat şimdi
Taşa kazıdığın
Bozgunlardasın
Rüzgâra süpürgeotusun
Ürperiyorsun
Şubat 2010, İstanbul
metastas
oradaysan:okumadığım bir kitabın içinde yürüyorsan:
markete giriyorsan:bir ekmek biraz zeytin:belki kasadakine:
gülümsüyorsan:seni güldüren şeyler var demek:arkasından:
imkânsız diyen bir kabarma:içimden:istemeden:birden:
kara ve kokusuz:bir gülse yalnızlık:dilin dilden söz etmesi:
sensin o:herhangi bir yerdesin:bir başka öyküden:
bir kıyı:öyle uzak ki:bir durak:bekliyorsun:bir ses:
son otobüs gelmeyecek:beni bekliyorsan:artık bekleme:
verdiğim sözleri tutamam:bir daha bakamam:kırılmadan:
vazoyu elinden bırakma:ölülerle dolabilir dünya:yine de:
sen önemli konuklarını ağırla:sesinin neşesi:arada bir:
bir perde düşsün:düştükçe:yaşam dayanılamayacak kerte:
uzun:menzili yok:bunu bana söylemediler:bildiğim şey:
iyi ki varsın:diyemem:unutmuşum:yine de ve her şeye rağmen:
en beğendiğin çantan sağ omzunda yürüyüşün bir tansımaysa:
bunu görmek:bana hiç iyi gelmeyecek:çekip gideceğim:sen:
hem uzak olacaksın:hem akan bir su:hem de birlikte:
iyi de:tasarısından donmuş yaprak düştü düşecek:kulak ver:
bunlar düşman kardeşler:kilde pişmemiş yasa:üstelik:
ilk ve son buyruk ve arasındakiler:sev:yine sev:ve boş nakarat:
şimdi:başka bir şey:başka köşe:başka ağaç:insan-lar:
başka bir zaman:ve ben de:geçtim o yoldan:ama:bambaşka:
kırdığın şey:hiç kırılmamış olur bir gün:sanma:ikide bir:
unuttuğum şarkıyı anımsatıp durma:ayın ondördü ölmüş:ölürmüş:
onbeşinden gün aldığını söylüyor herkes:demek:
metastasla çoğalırmış:kendi ağzımdan:köpükle:taşan:bu:
bu bir:
yas.
Temmuz 2010, İstanbul
Kırmızı Olduğunu Anımsamak
Defne için
Söz bir köpükmüş
Ağlayan ağaçların lodosu
Yeşilin deli sesini alıp
İlle tutturmuş kırmızıda geçecek
(öyle diyorlar)
Hem ses bir şeymiş
Nasıl anlatmalı
Uykusuz tren kampanalarının
İçinden geçtiği rüya
Dünyanın dalgın yörüngesinde
Üzerine basıp hiç istemeden
Şu kırdığı aşk
İncecik dal
Ama yine yağmurlar yağacak
Kırmızı olduklarını anımsayacak
Tarlada tüm gelincikler
Temmuz 2010, İstanbul
[1] Gustav Flaubert’in eşsiz başyapıtı Madame Bovary’nin kahramanı tutkulu kadın Emma Bovary.
[2] Çünkü sevilmeyen sevmezdi